Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, doğrudan gelir desteğinden yararlanmak için kardeşi olan davalı M.’. verdikleri vekaletnamenin kötüye kullanılarak 8 parça taşınmazdaki paylarının diğer davalıya satıldığını, satış bedelinin de kendilerine ödenmediğini ileri sürerek davalı M.’e devredilen paylarının iptali ile adlarına tesciline ya da 7.000,00 YTL nin davalı M.’den tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, davayı takip etmemişlerdir.
Mahkemece, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir
Karar, davalılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil ya da tazminat isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacılar, kardeşleri olan davalı M..e verdikleri vekaletnamenin kötüye kullanılarak çekişme konusu taşınmazlardaki paylarının diğer davalıya satış suretiyle temlik edildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
Dava konusu 1116 parsel haricindeki diğer taşınmazlardaki paylar, 25.3.2002 tarihli vekaletname ile 6.9.2007 tarihinde vekil M.. tarafından davalı M.’e satıldığı anlaşılmaktadır. 1116 parsel sayılı taşınmazın temlike konu edilmediği ve halen davacıların paylarının adlarına kayıtlı bulunduğu gözetilmek suretiyle bu parsel yönünden davanın reddine, diğer parseller yönünden ise kabul kararı verilmiş ise de; mahkemece, kabul kararı verilmesini gerektirecek nitelikte ve yeterlilikte bir araştırma ve inceleme yapılmış değildir.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Nevarki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda yanların gösterdiği ve gösterecekleri tüm delillerin toplanması, yerinde keşif yapılarak taşınmazın temlik tarihindeki gerçek değerin belirlenmesi, vekalet görevinin kötüye kullanılıp kullanılmadığının, davacıları zararlandırma koşulunun oluşup oluşmadığının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde saptanması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davalılar vekilinin temiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerle H.U.M.K.’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.6.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.