Esas No: 2020/7299
Karar No: 2022/3974
Karar Tarihi: 24.05.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/7299 Esas 2022/3974 Karar Sayılı İlamı
11. Hukuk Dairesi 2020/7299 E. , 2022/3974 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 4. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada Trabzon Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 12.03.2020 tarih ve 2016/524 E- 2020/173 K. sayılı kararın asıl ve birleşen davada davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi'nce verilen 21.09.2020 tarih ve 2020/484 E- 2020/667 K. sayılı kararın duruşmalı olarak Yargıtay'ca incelenmesi asıl ve birleşen davada davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 24.05.2022 günü hazır bulunan davacı vekili Av. ... ile davalı vekili Av. ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili şirket ile davalı şirket arasında 01.10.2008 tarihinde Karadeniz ve Marmara Bölgeleri için ayrı ayrı Yetkili Satıcı ve Dağıtıcı Sözleşmeleri akdedildiğini, davalı yanın yasal mevzuata ve sözleşme hükümlerine aykırı davranışları ve bu aykırılıkların verilen süre içerisinde giderilmemesi sebebiyle müvekkil şirket tarafından çekilen Samsun 1. Noterliği 25.01.2010 tarihli 2880 yevmiye numaralı ihtarname ile sözleşmenin feshedildiğini, davalı yanın borca aykırı davranışları sebebiyle müvekkil şirketin uğramış olduğu zararların tahsili için Trabzon Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2010/113 E. sayılı dosyasında açılan alacak davasında yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne karar verildiğini ve dosyanın temyiz incelemesinden geçerek 08.09.2016 tarihinde kesinleştiğini, bu ilam uyarınca Karadeniz Bölgesine ait Yetkili Satıcı ve Dağıtıcı Sözleşmesine aykırılık nedeniyle alacak hakkı olan cezai şart için Trabzon İcra Müdürlüğü'nün 2016/26433 E. sayılı dosyası ile başlatılan takibe haksız itiraz edildiğini, birleşen davada ise; Marmara Bölgesine ait Yetkili Satıcı ve Dağıtıcı Sözleşmesine aykırılık nedeniyle alacak hakkı olan bakiye cezai şart için Trabzon İcra Müdürlüğü 2016/26435 E. sayılı dosyasında ilamsız icra takibi başlatıldığını, borçlu tarafın haksız itirazı üzerine takiplerin durdurulduğunu belirterek haksız ve yasal dayanaktan yoksun olan itirazın iptali ile davalı aleyhine icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacı tarafından yaklaşık yedi sene önce fesh edilen sözleşmeye dayanarak cezai şart isteminin istenemeyeceğini, sözleşmenin davacı tarafından 02.03.2010 tarihinde fesh edilmesiyle bu sözleşmede yer alan yetki şartının da uygulanma imkânı kalmadığından yetkisiz yerde icra takibi başlatıldığını, davacının daha önce Trabzon Asliye Ticaret Mahkemesinde açmış olduğu ve karara bağlanan 2010/113E. – 2015/132K. sayılı davada dilekçesi ile fazlaya dair haklarını saklı tutarak, cezai şart bedeli olarak 8.000.-TL tazminat talebinde bulunduğunu, davacı tarafın sadece Karadeniz Bölgesine ilişkin 8.000.-TL’lik cezai şart alacağı kabul edildiğinden başka cezai şart isteminde haklı olmadığını,
Ayrıca kesinleşmiş davada hükme esas alınan bilirkişi raporunu da kabul etmediklerini, yeniden bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğini ve sözleşmenin feshinin haklı olmadığını, maddi taleplerin dayanaksız olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince, taraflar arasında 01.10.2008 tarihli Marmara Bölgesine ilişkin Yetkili Satıcı ve Dağıtıcı Sözleşmesi ve yine 01.10.2008 tarihli Karadeniz Bölgesine ilişkin Yetkili Satıcı ve Dağıtıcı Sözleşmesinin imzalandığı, bu sözleşmelerin her ikisinde de (ayrı ayrı) 100.000 Euro cezai şart kararlaştırıldığı, davacı tarafından gönderilen Samsun 1. Noterliği 25.01.2010 tarihli ihtarname ile her iki sözleşmenin de feshedildiği, sözleşmelerin feshinin haklı nedene dayandığı hususunun aynı mahkemenin 2010/113E. – 2015/132K sayılı dosyasında yapılan yargılama sonucunda tespit edildiği ve Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği, alınan bilirkişi raporu ile dava konusu sözleşmelerde belirlenen cezai şartların davalı tarafın ekonomik mahvına sebebiyet vermeyeceğinin tespit edildiği ve tarafların kararlaştırdığı cezai şarttan indirim yapmasına yasal imkan bulunmadığı, taraflar arasında Marmara Bölgesi ve Karadeniz Bölgesi için yapılan sözleşmelerin iki ayrı sözleşme olduğu, birinin diğerinin eki mahiyetinde bulunmadığı, zira sözleşme tarihlerinin aynı gün yani 01.10.2008 olması, sözleşmelerin her ikisinde de diğerinin eki mahiyetinde olduğuna dair bir hüküm bulunmaması, tarafların ve bu kapsamda davalının tacir olması nedeni ile basiretli tacir gibi davranmak zorunda olup eğer dava konusu sözleşmelerden birinin diğerinin eki olduğu yönünde yani tek bir cezai şart bulunduğu yönünde iradeleri var ise bunu sonradan yapılan sözleşmede ayrıca ve açıkça yazılması gerektiği ve taraflar arasında iki ayrı sözleşme olduğunun kabulü gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karara karşı asıl ve birleşen davalı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Bölge adliye mahkemesince, taraflar arasındaki sözleşmelerin davacı tarafça feshinin haklı olduğuna ve cezai şarta hak kazandığına dair verilen kararın kesinleştiği, bu haliyle davalının sözleşmelere aykırı davrandığının ve davalının sözleşme hükümlerini ihlal ettiği ve sözleşmenin 17.1. maddesine göre davacının cezai şart talep hakkının doğduğunun kesinleşmiş mahkeme kararı ile sabit olduğu, taraflar arasında 01/10/2008 tarihli iki adet ana sözleşme bulunduğu, bunlardan birinin Karadeniz Bölgesi için birinin Marmara Bölgesi için düzenlendiği, her iki sözleşme için de 16/10/2008 tarihli iki ayrı ek protokol düzenlendiği, dolayısıyla Karadeniz Bölgesi için düzenlenen sözleşmenin ek sözleşme olmadığı, Karadeniz Bölgesi ve Marmara Bölgesi için birbirinden bağımsız iki sözleşmenin bulunduğu ve davalının her iki sözleşmeye de aykırı davrandığının önceki mahkeme hükmü ile sabit hale geldiği dikkate alındığında, davalının her sözleşme için ayrı ayrı cezai şarta hak kazandığı, davalıların ekonomik mahva uğrayacağı yönünde bir savunması bulunmadığı halde mahkemece bu yönde değerlendirme yapılması hatalı olmuş isede talep edilen cezai şart bedelinin fahiş olmadığı tespit de edildiğinden ve TTK'nın 22. maddesi (6762 sayılı TTK m.24) uyarınca tacir olan davalının cezai şartın fahiş olduğu iddiasıyla cezai şarttan indirim talep edemeyeceği, takip talebinde alacağın TL cinsine çevrildiği, bu haliyle mahkeme hükmüne esas alınacak asıl alacak miktarının açık olduğundan verilen icra inkar tazminatının yerinde olduğu gerekçesiyle davalının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Asıl ve birleşen davalı vekili, kararı temyiz etmiştir.
Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına ve özellikle Mahkemece oran olarak belirtilen icra inkar tazminatına ilişkin hükmün takip tarihinde gösterilen TL karşılığından hesaplanacak olmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK'nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından ve Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, asıl ve birleşen davalının temyiz isteminin istemlerinin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK'nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, takdir olunan 3.815,00 TL duruşma vekalet ücretinin asıl ve birleşen davalıdan alınarak davacıya verilmesine, HMK'nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 33.537,52 TL temyiz ilam harcının temyiz eden- asıl ve birleşen davada davalıdan alınmasına, 24/05/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
1-)İcra inkar tazminatının, yabancı para cinsinden asıl alacağın takip tarihindeki T.C. Merkez Bankası efektif satış kuru üzerinden hesaplanacak TL karşılığı üzerinden hükmedilmesi gerekirken, infazda tereddüte ve karışıklığa yol açacak biçimde yazılı şekilde hükmedilmesi doğru değildir.
2-)Diğer taraftan Bölge Adliye Mahkemesince davalının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi, durumunda Bölge Adliye Mahkemesince hükmedilecek istinaf red harcının maktu mu yoksa nisbi mi olacağı önem arzetmektedir.
T.C. Anayasasının 73/3 maddesinde "Vergi, resim, harç vb. mali yükümlülüklerin Kanunla konulacağı, değiştirileceği veya kaldırılacağı",
492 sayılı Harçlar Yasası'nın 2. maddesinde "Yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olacağı",
(1) sayılı Tarifenin III karar ve ilam harcı başlıklı 1/a madddesinde "Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden binde 68.31 oranında nisbi harç alınacağı",
1/e maddesinde "yukarıdaki nisbetlerin Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay, ve Yargıtay'ın tasdik veya işin esasını hüküm altına aldığı kararları içinde aynen uygulanacağı"
2.a maddesinde de "1. fıkra dışında kalan davalarla, taraf teşkiline imkan bulunmayan davalarda verilen esas hakkındaki kararlarla, davanın reddi kararı ve icra tetkik merciilerinin 1. fıkra dışında kalan kararlarında" maktu harç alınacağı düzenlenmiştir.
Bölge Adliye Mahkemelerinde işin esasını hüküm altına aldığı kararlar, ilk derece mahkemesinin yerine geçerek verdiği ve icrai kabiliyeti söz konusu olan kararlardır. Bu kararlar ise, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak 6100 sayılı HMK 353/1-b-2,3 maddelerine göre davanın kabulü veya reddi yönünde verilen kararlardır. İlk Derece Mahkemesi Kararının İstinaf incelemesi sonucunda doğru bulunarak verilen "istinaf başvurusunun esastan reddi" kararı davanın esası hakkında verilen ve işin esasına bölge adliye mahkemesince girilip verilmiş ve icra edilecek bir karar değildir. İlk Derece mahkemesi kararı geçerliliğini sürdürmektedir. Bu itibarla konusu belli bir değere ilişkin davada, davalının istinaf başvurusunun reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararı 1 sayılı Tarifenin III-1-a maddesinde ifade edilen "esas hakkında" karar niteliğinde bulunmadığından Bölge Adliye Mahkemesince nisbi değil, maktu karar ve ilam harcının alınması gerekmektedir.
Başvurunun esastan reddinde, aslında davanın esasına girilmemekte, ilk derece mahkemesi kararı doğru bulunduğundan dava hakkında ayrıca karar verilmemektedir. Kanun koyucunun buradaki "esastan" ifadesini, istinaf başvurusu sırasında dilekçeye, harca, süreye vb. şekli hususlara ilişkin bir eksiklik olmaması, istinaf sebeplerinin incelenerek ilk derece kararında usul veya esas yönünden hukuka aykırılık bulunmamasıdır. (Pekcanıtez-Usul-Medeni Usul Hukukun Sh. 2270 vd)
Keza İstinaf başvurusunun reddine ilişkin karar temyiz incelemesi olmadığı için onama kararı niteliğinde de değildir. (Pekcanıtez-Atalay-Özekes Sh. 583, Konuralp, Uluslararası Toplantı Sh. 260, Özekes-100 soruda İstinaf ve Temyiz sh. 99)
Aksi düşüncenin kabulü T.C. Anayasası'nın 73/3 maddesindeki "Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin kanunla konulacağı, değiştirileceği veya kaldırılacağına" ilişkin temel hükme de aykırılık teşkil edecektir ki vergi ve harç yükümlülüğü konusunda kıyas veya yorum yoluyla yükümlülük getirilmesi mümkün değildir.
Somut uyuşmazlıkta, nisbi değere tabi bulunan davada, davanın kabulüne ilişkin ilk derece mahkemesi kararı aleyhinde davalı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, Bölge Adliye Mahkemesince davalının istinaf başvurusunun esastan reddine ve nisbi karar ve ilam harcının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı hükmedilen karar ve ilam harcı yönünden yukarıda açıklanan yasal düzenlemelere de aykırılık teşkil etmektedir.
Kararın açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına ilişkin sayın çoğunluk görüşüne karşıyım.