Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, dava konusu 2835 parsel sayılı taşınmazın 26.4.1978 tarihinde R. A. tarafından satın alındığını,tapuda intikal işlemleri yapılırken R.A."nın veraset ilamı yerine sehven N. A."nın veraset ilamı esas alınarak R."in mirasçısı S., S.e pay verilmediğini ileri sürerek tapu tüzüğünün 85. maddesine göre S.S."in de mirasçı olarak yazılmak suretiyle tapu kütüğünün düzeltilmesini istemiştir.
Davalı S.davanın kabulü gerektiğini savunmuş,diğer davalılar,davaya karşı beyanda bulunmamışlardır.
Mahkemece,davanın idari yargı yerinde görülmesi gerektiği gerekçesiyle reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece " yapılan işlem bakımından talebin yolsuz tescile dayalı sicilin düzeltilmesi isteği niteliğinde bulunduğu,çekişmenin adli yargı yerinde görülmesi gerektiği "gerekçesiyle bozulmuş,bozma ilamına uyularak davalı M. Ş.adına kayıtlı taşınmazın 1/4 payının iptali ile S.S.adına tesciline karar verilmiştir.
Karar, davacı ve bir kısım davalılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece,davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden,toplanan delillerden miras bırakan R.A. adına kayıtlı 2835 parsel sayılı taşınmazın,tapuda intikal işlemleri yapılırken mirasçı olan Sl."in ketmedildiği,anılan taşınmazın R.in 2. eşten çocuklarına intikal ettirilerek,13.1.2002 tarihinde M.Ş."e satış suretiyle temlik edildiği,Tapu Sicil Müdürlüğünün ketmedilen mirasçı S.in miras payının tapu siciline yansıtılması talebiyle eldeki davayı açtığı,mahkemece S."in miras payı oranında 2835 parsel sayılı taşınmazın iptal ve tesciline karar verildiği anlaşılmaktadır.
Tarafların kabulünde olan 1990/1386 esas-1991/220 karar sayılı veraset ilamına göre 2835 parsel sayılı taşınmaz maliki R.A.mirasçısı olan S.. S."in ketmedildiği belirlenmek suretiyle davanın kabul edilmiş olması kural olarak doğrudur.
Ne var ki, çekişmeli taşınmazın bir kısım mirasçılara intikal işleminden sonra davalı M. Ş.e temlik edildiği gözetildiğinde son malikin 27.12.1939 tarih 11-60 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararı uyarınca,2.el durumunda olduğu, iyiniyetli olduğunun saptanması halinde de Türk Medeni Kanununun 1023. maddesi koruyuculuğundan yararlanması gerekeceği kuşkusuzdur.
Ancak,bu hususta hükme yeterli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları,dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiş tir.Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır.İşte bu nedenle Devlet,nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış,iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur.Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tesçile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde,huzur ve güveni koruma,toplam düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi,hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı,kişi lerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta,şeklen iyi niyetli gözükeni değil,gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması,bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu,iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Hal böyle olunca,yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda,son kayıt maliki yönünden hükme yeterli bir araştırma yapılması ondan sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Tarafların temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü H.U.M.K."nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre öteki temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,16.6.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.