Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, tapuda müşterek miras bırakanları adına kayıtlı 46 parsel sayılı taşınmazın tamamının davalılar tarafından kullanıldığını ileri sürerek, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğinde bulunmuştur.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davalıların taşınmazı miras bırakanın sağlığından beri kullandıkları, kullanımlarının haksız olmadığı davacının miras bırakanına ait başka bir taşınmazdan hakkını aldığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillere göre; çekişme konusu 45 parsel sayılı taşınmazın tarafların ortak miras bırakanlarından intikal ettiği, taşınmazın davalılar tarafından kullanıldığı, davacının bu kullanıma uzun süreden beri ses çıkarmadığı kullanıma onay verdiği dava açmakla onayını geri aldığı mahkemece belirlenmek ve bu olgu benimsenmek suretiyle ecrimisil isteğin reddedilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davacının, bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir, reddine.
Davacının, elatmanın önlenmesi isteğinin reddine ilişkin temyiz itirazlarına gelince;
Davacı, taşınmazın tamamının davalılar tarafından kullanıldığını ileri sürerek, eldeki davayı açmıştır.
Davalılar ise, ortak miras bırakan N.Y.dan intikal eden tüm taşınmazların mirasçılar arasında harici taksim sözleşmesiyle paylaşıldığını, davacının miras hakkına karşılık miras bırakanın başka taşınmazını kullanıldığını savunmuşlardır.
Mahkemece de, bu olgu benimsenmek suretiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamıyan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Nevarki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " akte vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Somut olaya gelince; yukarıda değinilen ilkeler gözetildiğinde parsel bazında taksim yapılmak suretiyle taşınmazların kullanım tarzının belirlenmesinin Türk Medeni Kanununun 688. ve devam eden hükümlerinde öngörülen paylı mülkiyet hükümlerine uygun düştüğü söylenemez. Kullanım tarzının her parsel için tüm paydaşları kapsar nitelikte olması gerekir. Oysa, böylesine bir olgunun bulunmadığı mahkemece belirlendiği gibi davalı tarafında kabulündedir. O halde, Türk Medeni Kanununun paylı mülkiyete ilişkin hükümleri karşısında böylesine bir savunmaya ve belirlemeye hukuki sonuç bağlanamaz.
Hal böyle olunca, taşınmazın tamamının davalılar tarafından kullanıldığı davacı yönünden intifadan men olgusunun gerçekleştiği gözetilmek suretiyle davacının payına vaki elatmanın önlenmesine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Davacının, temyiz itirazları bu nedenle yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.6.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.