Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden davalı adına olan 14 parsel sayılı taşınmazın zilyetlikle edinilmesinin olanaklı olmadığını, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğunu ileri sürerek iptal ve tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalı, taşınmazın senetsizden adına tespit edildiğini ancak kadastro öncesi tapu kaydının bulunduğunu belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, kayden davalı adına olan taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerin tapu kaydının iptal ve tescili isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 14 parsel sayılı taşınmazın kadastro sırasında senetsizden davalı adına tespit edildiği ve kesinleşerek çap kaydının oluştuğu anlaşılmaktadır.
Davacı Hazine, dava konusu taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmış, davalı ise davaya kadastro öncesi 9.6.1982 tarih 2 ve 3 sıra nolu tapu kayıtları ile karşı koymuş, mahkemece davalının dayandığı tapu kayıtları keşfen zeminde uygulanmamıştır.
O halde, mahkemece yapılan araştırma, inceleme, özellikle uygulamanın hüküm vermeye yeterli olduğu söylenemez.
Bilindiği üzere; harita ve krokisi bulunan tapu kayıtlarına Medeni Kanunun 719, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 20.maddesi uyarınca kapsam belirleneceği kuşkusuzdur.Ancak böyle bir harita ve kroki yoksa veya uygulanabilir nitelik taşımıyorsa öncelikle tapu kaydının ilk tesisinden itibaren tüm gittileri ile birlikte Tapu Sicil Müdürlüğünden istenilmesi,gitti kayıtlarının yüzölçümlerinde veya sınırlarında bir değişiklik varsa dayandığı belgelerin incelenip,doğru ve yasal bir nedenin bulunup bulunmadığının araştırılması,doğru esasa dayanmıyorsa,ilk tesisindeki sınırlara itibar edilmesi,ayrıca uygulamada yararlanmak üzere varsa komşu taşınmaz kayıtlarının getirtilmesi,böylece yanların dayandığı,usulüne uygun olarak çıkarılmış tüm belgeler toplandıktan,dosya öteki yönlerden de keşfe hazır hale geldikten sonra yöreyi iyi bilen yaşlı ve yansız yerel bilirkişi veya bilirkişiler aracılığı ile uygulama yapılması, kayıtlardaki her sınır yerel bilirkişi veya bilirkişilerden sorulup arazi üzerinde tespit edilmesi;gerektiğinde sınırlar hakkında açıklayıcı doyurucu bilgiler alınması, bilinmeyen sınırlar yönünden taraflara tanık dinletme olanağının sağlanması,komşu taşınmaz kayıtlarının da aynı şekilde uygulanarak yerel bilirkişi ve tanık sözlerinin denetlenmesi gerekir.Öte yandan sınırlar değişebilir nitelikte ise veya tam olarak kapanmayıp açık yönler kalıyorsa, kayda değişmez sınırlarla bağlantı kesilmemek suretiyle miktarına göre kapsam belirlenmesi, ayrıca tapu fen memuru veya mühendisi sıfat ve yeteneğini taşıyan uzman bilirkişi veya bilirkişilerden keşifte saptanan bilgi ve bulgulara uygun ve uygulamayı tam olarak yansıtan, infaza elverişli rapor ve kroki alınması zorunludur.
Hal böyle olunca, yukarıda belirtilen ilkeler gözetilmek suretiyle uygulama yapılarak çekişme konusu taşınmazın davalının savunmasına esas teşkil eden tapu kaydı kapsamında kalıp kalmadığının saptanması, varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.6.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.