Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakanları M.S.in mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak dava konusu 128 parsel sayılı taşınmazını eşi E.’nin baskısıyla eşinin yakın akrabası olan davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, miras bırakanın mal satmaya ihtiyacı olmayan varlıklı bir kimse olduğunu ileri sürerek miras payı oranında tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, tarafların yakın akraba olmadığını, taşınmazı yatırım amacıyla satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, miras bırakan tarafından davalıya yapılan temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 10.6.2008 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vs. vekili Avukat A. A.ile temyiz edilen vekili Avukat H.Ö.. geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi .tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece davanın reddine dair verilen karar davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Bilindiği üzere,uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirascısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirascılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini istiyebilirler.
Hemen belirtmek gerekirki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer birsöyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmıyacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tesbiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış güçünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince,yukarıda değinilen ilkeler ışığında tespit edilen olgular değerlendirildiğinde murisin satma gereksiminin bulunmadığı, satıştan ve murisin ölümünden sonrada davalının bu yeri kullanmadığı, niza konusu yerin murisin eşi ve davacı dışındaki çocukları tarafından kullanıldığı, davalının ev kadını olup alım gücünün bulunmadığı, murisin eşinin dayısının kızı olduğu, davalının bedelin ödendiği konusunda herhangi bir delil ibraz etmediği, değerler arasında fark bulunmamasının tek başına muris muvazaasının varlığı için sebep teşkil etmeyeceği gözetildiğinde miras bırakanın temlikteki amacının terekeden mal kaçırma amaçlı olduğu kabul edilmektedir.
Hal böyle olunca,davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken aksi düşünce ile reddi doğru değilidir.Davacıların temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK’nun 428.md.gereğince BOZULMASINA,13.12.2007 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 550.00.-YTL. duruşma avukatlık parasının temyiz edenden alınmasına,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.6.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.