Esas No: 2020/7055
Karar No: 2022/4057
Karar Tarihi: 25.05.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/7055 Esas 2022/4057 Karar Sayılı İlamı
11. Hukuk Dairesi 2020/7055 E. , 2022/4057 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 07.06.2018 tarih ve 2016/663 E- 2018/641 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi'nce verilen 04.06.2020 tarih ve 2018/1913 E- 2020/584 K. sayılı kararın duruşmalı olarak Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 17.05.2022 günü hazır bulunan davacı vekili Av. ... ile davalı vekili Av. ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, taraflar arasında 2000 yılından beri devam eden bayilik ilişkisinin davalı tarafından 31.12.2015 tarihinde bir sebep gösterilmeksizin haksız feshedildiğini, davalının fesihte davacının kusuruna dayanmadığını, sadece stratejik bir karar doğrultusunda ticari ilişkinin sonlandırıldığını bildirdiğini, 3 aylık ihbar öneline uymadığını, müvekkilinin yıllık cirosunun %45,35’ini anılan bayilik ilişkisinden elde ettiğini, davacının bayilik ilişkisi çerçevesinde Türkiye piyasasına yeni giren davalıdan aldığı malları kendi müşteri çevresine satıp müşterilerini dahi davalıya bağladığını, yeni müşteri çevresi oluşturduğunu, davalının marka değerini arttırdığını, fesihten sonra davalının başka bir şirketi bayi olarak atadığını, müvekkilinin kazandırdığı müşterilerden önemli menfaat elde ettiğini, müvekkilinin ise gelirden mahrum kaldığını, denkleştirme istemine bağlı tazminat alacağının muaccel hale geldiğini, müvekkilinin bu bayilik ilişkisinin son 5 yılında ortalama yıllık 437.383,44 TL kâr elde ettiğini, yıllarca süren bayilik ilişkisi sebebiyle yeni müşterilerden gelen talebe bağlı olarak iş hacmi artan müvekkilinin bu hacmi karşılamak için ve bayilik ilişkisinin devamına güvenerek ilave istihdam sağladığını, yeni araç, depo ve işyeri satın aldığını, fesihten sonra münhasıran bayilikten kaynaklanan işleri yürütmeyi amaçlayan bu yatırımların atıl kaldığını, tek taraflı fesih sonucu piyasadaki diğer şirketlerin bu fesihte müvekkilinin kusurlu olup olmadığı yönünde şüpheye düştüklerini, uzun yıllardır dürüstçe ticaret yapan müvekkilinin kazandığı güvenin ve ticari itibarının zedelendiğini, böylelikle manevi tazminat şartlarının da oluştuğunu ileri sürerek şimdilik 437.383,44 TL denkleştirme tazminatının, 1.120.670,12 TL yatırım bedeline karşılık maddi tazminatın, 30.000 TL manevi tazminatın 31.12.2015 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, belirsiz alacak davası açılamayacağını, müvekkilinin davalı da dahil Türkiye’de bir çok müşterisinin bulunduğunu, davacının müvekkilinden mal satın alıp bir kısıtlamaya tabi tutulmadan istediği fiyattan sattığını, kendi kârını kendisinin belirlediğini, istediği firmadan mal alabileceğini, rakip firmaların mallarının da satışını yaptığını, taraflar arasındaki ticari ilişkinin 2001 yılının Nisan ayında başladığını, 08.01.2006 tarihinde mal alım satımına ilişkin çerçeve sözleşmenin imzalandığını, protokolün bayilik sözleşmesi için aranan yükümlülüklerin hiçbirini taşımadığını, tek satıcı sıfatı ya da tekel hakkı bulunmayan davacının denkleştirme tazminatı isteyemeyeceğini, protokolün 2. maddesinde bir ay önceden yazılı bildirimle taraflara fesih hakkının tanındığını, davacının haksız fiyat farkı faturasının iadesi üzerine davalının müvekkiline ve çalışanlarına hakaret ettiğini, ticari ilişkinin katlanılamaz hale geldiğini, olağan giderlerin, 2007 yılında alınan ticari aracın, 2014 yılında alınan binek otomobilin bedellerinin, ortağın kişisel malvarlığına ait depo bedelinin müvekkilinden istenemeyeceğini savunarak davanın reddini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesince, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, taraflar arasında düzenlenen protokolde açıkça belirlenmiş bir şekilde bayilik, acentelik ve benzeri başka ibarelere yer verilmediği, “Protokolün Süresi” başlıklı 2. maddesinde “Taraflardan herhangi birinin 1 ay önceden yazılı olarak protokoldeki adreslere aksini belirtmemesi halinde protokolün otomatik olarak her seferinde 1 yıl uzayacağı” hususunun kararlaştırıldığı, protokolün devamında davacıya davalının sattığı ürünlerle ilgili olarak belirlenmiş bir bölgede tekel hakkına haiz bir aracılık işi verilmediğinin anlaşıldığı, tek satıcının işletme sahibi tarafından imâl edilen malları kendi nam ve hesabına satın alarak kendisine tanınan tekel bölgesi içerisinde kendi nam ve hesabına sattığı, bu anlamda tek satıcının yapımcıyı temsil etme hakkı ve yetkisinin bulunmadığı, bir başka anlatımla tek satıcının yapımcının hesabına faaliyette bulunamayacağı, davacı ile davalı arasında TTK'da ifade bulduğu anlamda bir bayilik/ acentelik ilişkisinin bulunmadığı, davacının sadece davalı yana ait ürünleri alıp satmadığı, bir başka ifade ile iştigal konusu ile ilgili olarak istediği ürünleri istediği tedarikçilerden alıp istediği müşterilere satma konusunda serbest olduğu, tüm ürünlerin satış ve pazarlaması için ticarî faaliyette bulunduğu, İstanbul ilinde çok sayıda firmanın davalı ürünlerini sattığı, davalının web sitesinde de İstanbul'daki 10 noktanın bayi acente vb. bir sıfatla değil “Satış Noktaları” başlığı altında ifade edilerek tanımlandığı, davacının bulunduğu aynı coğrafyada birbirine oldukça yakın konumlarda ve bu firmadan hariç 9 firma daha bulunduğunun tespit edildiği, davacının kendisinden hariç çok sayıda satıcı firmanın bulunduğu bir bölgede davalı ürünlerini satan bir satış noktası konumunda olduğu, fesih ihtarnamesinde gerekçe olarak davalı şirketin 2015 yılı ve sonrası için aldığı stratejik karar gösterildiği, fesih hakkının her iki tarafa verildiği, feshin protokolün 2. maddesine uygunluk taşıdığı, davacının denkleştirme tazminatı ve maddi tazminat talebinde bulunamayacağı, fesih bildiriminin kişilik haklarını ihlal ettiğine ilişkin delil sunulmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili, istinaf yoluna başvurmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK'nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK'nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK'nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, takdir olunan 3.815,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 26,30 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 25/05/2022 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.