4. Hukuk Dairesi 2010/1064 E. , 2011/3013 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... Gaz. A.Ş ve diğerleri aleyhine 23/07/2008 gününde verilen dilekçe ile basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; Mahkemece davanın reddine dair verilen 04/12/2009 günlü kararın Yargıtay’da duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 22/03/2011 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı adına gelen olmadı, karşı taraftan davalılar vekili Avukat ... geldi. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanın sözlü açıklaması dinlendikten sonra tarafa duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü.
Dava, basın yolu ile kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istem reddedilmiş; karar, davacı tarafından temyiz olunmuştur.
Davacı, Posta gazetesinin 14.03.2008 günlü sayısında “Tolga paniği” başlığı ile yayımlanan haberin kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu belirterek davalıların manevi tazminat ile sorumlu tutulmalarını istemiştir.
Davalılar Samsun Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında bilgisayarına el konulan davacı hakkında rüşvet suçundan gizli soruşturma yürütüldüğünden, gerçek ve güncel olan haberin davacının kişilik haklarına saldırı oluşturmadığını ileri sürerek istemin reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Yerel mahkemece, özellikle vurgu yapılmak suretiyle davacının kişilik hakkının konusunu oluşturan değerlere saldırı amacı güdüldüğünün yasal, geçerli ve bağlayıcı kanıtlarla kanıtlanamadığı, tutuklanmamış olsa bile rüşvet almak ve vermek suçundan hakkında uzun aşama geçirecek bir gizli soruşturma yürütüldüğü ve davacının cep telefonlarına inceleme yapılmak amacıyla el konulduğu, hakkında böyle bir iddia nedeniyle soruşturma yapıldığının doğru olduğu gerekçesiyle istemin reddine karar verilmiştir
Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Davacı hakkında rüşvet suçu nedeniyle ceza davası açılmamış olsa bile, olayın gelişimi içerisinde, hakkında rüşvet suçundan soruşturma yürütüldüğü biçimindeki haber, basın özgürlüğü kapsamında haber verme hakkının kullanılması olarak kabul edilebilirse de, bu soruşturma kapsamında tutuklanmamış olan davacının, tutuklandığının yazılması, gerçeğe aykırı olup kişilik haklarına saldırı niteliğindedir.
Yerel mahkemece açıklanan olgular gözetilerek, davacı yararına uygun bir manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle istemin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 22/03/2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.