21. Hukuk Dairesi 2015/11469 E. , 2015/20854 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
Dava, 29.07.2011 tarihindeki iş kazası sonucu cismani zarara uğrayan sigortalının maddi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece; davanın reddine karar verilmiştir.
Yargılama konusu davadaki ihtilafın çözümü için öncelikle “iş kazası” kavramına dair açıklama yapılmasında fayda bulunmaktadır.
İş kazası gerek öğretide, gerek 506 sayılı yasada, gerekse 1.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasasında ve Yargıtay kararlarında tanımlanmıştır. Öğretide iş kazası, işçinin işvereninin hakimiyeti altında bulunduğu bir sırada, onun için ifa ettiği bir işten veya iş dolayısıyla dış bir sebeple aniden meydana gelen bir olay nedeniyle uğradığı zarardır. Doktrindeki bu tanımlamanın önemi iş kazasının aniden meydana gelen bir olay olarak nitelendirilmesidir. Bu yönüyle iş kazası nedeniyle bedensel zarar, meslek hastalığı nedeniyle bedensel zarardan ayrılır. Zira meslek hastalığında aniden ortaya çıkan bir zarar söz konusu olmayıp zararın zaman içerisinde meydana gelmesi söz konusudur. Ani kavramı ise kısa bir zaman dilimini ifade etmekle birlikte hemen meydana gelen bir zarar olarak anlaşılmamalıdır.
5510 sayılı yasanın yürürlüğe girdiği 1.10.2008 tarihinden önceki olaylarda 506 sayılı yasa uygulanmalıdır. 506 sayılı yasadaki tanımlamaya göre; "iş kazası, yasada açıklanan hal ve durumlarda meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedence ve ruhça arızaya uğratan olaydır”.
Bu yasaya göre bir olayın iş kazası sayılabilmesi için; 1-Sigortalının iş yerinde bulunduğu sırada, 2-İşveren tarafından yürütülen bir iş dolayısıyla, 3-Sigortalının, işveren tarafından görev ile başka bir yere gönderilmesi yüzünden asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda. 4-Emzikli kadın sigortalının çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda, 5-Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere toplu olarak götürülüp getirilmeleri sırasında meydana gelmesi gerekir. 506 Sayılı Yasaya göre iş kazası sadece bu yasa kapsamında hizmet akti ile çalışan sigortalar bakımından söz konusudur. Bir iş yeri 506 sayılı yasa kapsamına alınabilecek nitelikte değilse bu iş yerinde çalışan işçinin maruz kaldığı kaza 506 sayılı yasa kapsamında iş kazası sayılmaz. Burada iş yerinin fiilen tescil edilip edilmediğinin bir önemi yoktur, koşul bu nitelikte bir iş yerinin varlığıdır.
5510 Sayılı Yasanın 13. maddesine göre iş kazası "yasada açıklanan hal ve durumlarda meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen yada ruhen özre uğratan olaydır." Buna göre 5510 sayılı Yasada 506 sayılı Yasadan farklı olarak yalnızca "arıza" yerine aynı anlama gelen "özür" kelimesi kullanılmıştır.5510 sayılı Yasada açıklanan hal ve durumlar ise; 1-Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada, 2-İşveren tarafından yürütülmekte olan bir iş nedeniyle, 3-Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak başka bir yere gönderilmesi nedeniyle,asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda, 5-Emziren kadın sigortalının, çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda, 6-Sigortalının işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında meydana gelmesi gerekir.
Her iki Yasada benzer şekilde yer aldığı gibi "sigortalının iş yerinde bulunduğu sırada meydana gelen ve sigortalıyı bedence veya ruhça özre uğratan her olay" iş kazasıdır. Olayın iş kazası sayılması için kazanın sadece iş yeri koşullarından veya işverenin iş güvenliği önlemlerini almamasından meydana gelmesi gerekmez. Kazanın iş yerinde ve dolayısıyla işçinin işverenin otoritesi altında bulunduğu sırada meydana gelmesi yeterlidir. İş yeri ile ilgisi bulunmayan 3. kişilerin kasti veya taksirli eylemi, yıldırım düşmesi, deprem gibi doğa olaylarının neden olduğu kaza da iş kazasıdır. 5510 sayılı Yasada ve 4857 sayılı Yasada "işyeri" kavramı tanımlanmıştır. 5510 sayılı Yasanın 11. maddesine göre "iş yerinde üretilen mal veya verilen hizmet ile nitelik yönünden bağlı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen iş yerine bağlı yerler, dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden veya meslek eğitim yerleri, avlu, büro gibi diğer eklentiler ile araçlar iş yerinden sayılır. 4857 sayılı İş Kanununun 2. maddesine göre "işveren tarafından mal veya hizmet üretmek amacıyla maddi olan ve olmayan unsurlar ile işçinin birlikte örgütlendiği birime iş yeri denir”. İşverenin iş yerinde ürettiği mal veya hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen yerler ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden ve mesleki eğitim ve avlu gibi diğer eklentiler ve araçlarda iş yerinden sayılır. İş yeri, iş yerine bağlı yerler, eklentiler ve araçlar ile oluşturulan iş organizasyonu kapsamında bir bütündür. " tanımına yer verilmiştir. Zararlandırıcı olay iş yeri dışında ise "işveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla " meydana gelen kazalarda iş kazası sayılacaktır. Zira iş akdinin bağımlılık unsuru gereği işçi iş yeri dışında bulunsa da iş vereninin hakimiyeti altında sayılır. İşçi işvereni ile iş ilişkisi dolayısıyla iş yeri dışında bulunur ve bu sırada kazalanırsa o anda işçinin görevi olsun olmasın olay iş kazasıdır.
5510 sayılı Yasanın 506 sayılı Yasadan farklı olarak iş kazası uygulamasını genişlettiği tek hal ise işçilerin işe gidip gelmeleri sırasında kaza geçirmeleri halidir. 506 sayılı Yasa " sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere toplu olarak götürülüp getirilmeleri sırasında" meydana gelen kazaları iş kazası saymaktadır. 5510 sayılı Yasa ise "sigortalının işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında meydana gelmesi gerekir" tanımı yapmıştır. Buna göre 5510 sayılı Yasaya göre sigortalı, işvereninin sağladığı araçla tek başına işin yapıldığı yere giderken kazalanırsa bu iş kazası sayılacaktır. 5510 sayılı Yasaya göre ise işverene ait araçlar da iş yeri sayıldığından işçinin bu araç içerisinde bulunduğu sırada meydana gelen kazalar da iş kazasıdır. Fakat iş vereninin temin ettiği araç ile izinli olduğu sırada pikniğe veya eğlenmeye giden sigortalının kaza sonucu yaralanması olayında Yargıtay içtihatlarına göre işverenin hakimiyeti altında bulunma hali olmadığından olay iş kazası sayılmamaktadır.
Buraya kadar yapılan açıklamalar sonrasında somut olaya geldiğimizde; gerek davacı iddiası, gerekse davalı yan savunması ele alındığında, 29.07.2011 tarihli zararlandırıcı olayın iş kazası olduğu açıktır. Zira yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere bir olayın iş kazası sayılabilmesi için işçinin “işvereninin hakimiyeti altında iken cismani zarara uğraması” yeterlidir. Bu kapsamda davacı anlatımına göre “iş yerinde preste yaralanma”, yada davalı savunmasına göre “iş yerinde merdivenden düşme” olayları arasında yargılama konusu vakıanın iş kazası olması noktasında bir fark bulunmamaktadır. Her iki anlatımda da davacının (hizmet akdinin ifası kapsamında) işvereninin hakimiyeti altında iken yaralanması söz konusu olup her halükarda 29.07.2011 tarihli olay iş kazasıdır.
Zaten Kurumunda(SGK) 29.07.2011 tarihli bu olayı iş kazası kabul ettiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Zira Kurum davacıya 5510 sayılı Yasanın 16.maddesi kapsamında iş kazası sigorta kolundan geçici işgöremezlik ödemesi yapmıştır. Diğer bir ifade ile Kurum da yargılama konusu olayı iş kazası kabul etmiş, buna göre de davacıya iş kazasına maruz kalanların hakları kapsamında olan geçici işgöremezlik ödemesinde bulunmuştur.
O halde Mahkemenin, davacı sigortalıya iş kazası tespit davası açması için süre verilmesine rağmen bu davanın açılmaması ve giderek davanın iş kazası olup olmadığının tespit edilememesi gerekçesine dayanan red kararı yerinde olmayıp, dosyadaki esaslı uyuşmazlık davacı sigortalının maluliyet (sürekli iş göremezlik) oranının tespitine ilişkindir.
Şöyle ki; 5510 sayılı Yasa’nın 95. maddesine göre, "Bu Kanun gereğince, yurt dışında tedavi için yapılacak sevklere, çalışma gücü kaybı, geçici iş göremezlik ödeneklerinin verilmesine ilişkin raporlar ile iş kazası ve meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücü veya çalışma gücü kaybına esas teşkil edecek sağlık kurulu raporlarının usûl ve esaslarını, bu raporları vermeye yetkili sağlık hizmeti sunucularının sahip olması gereken kriterleri belirlemeye, usûlüne uygun olmayan sağlık kurulu raporu ve dayanağı tıbbî belgeleri düzenleyen sağlık hizmet sunucusuna iade ederek belirlenen bilgileri içerecek şekilde yeniden düzenlenmesini istemeye Kurum yetkilidir. Usûlüne uygun sağlık kurulu raporu ve dayanağı tıbbî belgeler ile gerekli diğer belgelerin incelenmesiyle; yurt dışında tedavi için yapılacak sevklere, vazife malullük derecesini, iş kazası veya meslek hastalığı sonucu tespit edilen meslekte kazanma gücünün kaybına veya meslekte kazanma gücünün kaybı derecelerine ilişkin usûlüne uygun düzenlenmiş sağlık kurulu raporları ve diğer belgelere istinaden Kurumca verilen karara ilgililerin itirazı halinde, durum Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca karara bağlanır.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar, Sağlık Bakanlığı ile Kurumun birlikte çıkaracağı yönetmelikle düzenlenir.
Bu yasal düzenleme gereğince düzenlenen Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşleri Yönetmeliğinin Geçici 1. maddesinde; Bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten önce çalışma gücü kaybı, iş kazası, meslek hastalığı, vazife malullüğü, harp malullüğü sonucu meslekte kazanma gücü kaybı ile erken yaşlanma durumlarının tespiti talebinde bulunan sigortalılar ve hak sahipleri için, yürürlükten kaldırılan ilgili sosyal güvenlik mevzuatının 5510 sayılı Yasa’ya aykırı olmayan hükümlerinin uygulanacağı, 5. maddesinde sigortalı ve hak sahiplerinin çalışma gücü oranlarının a) Sağlık Bakanlığı eğitim ve araştırma hastaneleri, b) Devlet Üniversitesi, c) Türk Silahli Kuvvetlerine bağlı asker hastaneleri, ç) sigortalıların ikamet ettikleri illerde (a), (b), (c) bentlerinde belirtilen hastanelerin bulunmaması durumunda Sağlık Bakanlığı tam teşekküllü hastanelerin yetkili olduğu, bildirilmiş, Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 56. maddesinde ise Kurum Sağlık Kurulunca verilen karara karşı yapılan itirazların Yüksek Sağlık Kululunca inceleneceği bildirilmiştir.
Kural olarak Yüksek Sağlık Kurulunca verilen karar Sosyal Güvenlik Kurumunu bağlayıcı nitelikte ise de diğer ilgililer yönünden bir bağlayıcılığı olmadığından Yüksek Sağlık Kurulu Kararına itiraz edilmesi halinde inceleme öncelikle Adli Tıp Kurumu ihtisas ve giderek Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu aracılığıyla yaptırılmalıdır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun 28.06.1976 günlü, 1976/6-4 sayılı Kararı da bu yöndedir.
İşbu dosyada ise yukarıda yapılan açıklamalar dahilinde bir araştırma yapılmamış eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiştir.
Yapılması gereken iş ise öncelikle davacıya 29.07.2011 tarihli iş kazası nedeniyle oluşan sürekli iş göremezlik oranının belirlenmesi için Kuruma başvurusu noktasında önel vermek, Kurum Sağlık Kurulunca verilen karara karşı tarafların bir itirazının olması halinde ise bu kez Yüksek Sağlık Kurulunca yapılacak inceleme neticesini bekleyerek bu yerlerce tespit olunan maluliyet oranları arasında fark bulunmaması halinde eldeki davayı tespit olunan bu maluliyet oranına göre neticelendirmektir. Eğer Kurumca tespit olunan ilk maluliyet ile itiraz üzerine Yüksek Sağlık Kurulunca belirlenen maluliyet arısında bir fark doğar ise bu kez mevcut çelişkinin giderilmesi noktasında öncelikle ATK İhtisas ve gerektiğinde ATK Genel Kurulundan rapor alarak aradaki çelişkiyi gidermek, sigortalının maluliyet oranına dair çelişki tereddütsüz olarak yukarıdaki silsile ile giderildikten sonra Kurumun kabul ettiği maluliyet oranından farklı bir maluliyetin ortaya çıkması halinde bu kez Kurumun(SGK) kayıtlarını değiştirmesi noktasında ilgilisine Kuruma müracaatı için önel vermek, Kurumun sonradan belirlenen bu maluliyet oranını kabul etmesi halinde davacının maddi tazminat davasında belirlenen bu maluliyet oranını dikkate almak, aksi halde yani Kurumun sonradan belirlenen bu maluliyet oranını kabul etmemesi halinde ise bu kez Kurumun hak alanını ilgilendirip işbu davada Kurum taraf olmadığından ötürü SGK"nın ve işverenin hasım gösterileceği ayrı bir maluliyet oranının tespiti davası açması için ilgilisine önel vermek ve bu davadan çıkacak sonuca göre davacının maluliyet oranını kesin olarak tespit edip tüm delilleri bir arada değerlendirerek neticesine göre karar vermekten ibarettir.
O halde davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine
23.11.2015 gününde oy birliğiyle karar verildi.