Hukuk Genel Kurulu 2017/1979 E. , 2021/796 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “servis plakasının devri, olmadığı takdirde alacak ve cezai şart” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... 4. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 19.06.2014 havale tarihli dilekçesinde; müvekkili ile davalı arasındaki 16.08.2013 tarihli satış protokolüne göre davalının, adına kayıtlı bulunan ... numaralı servis plakasını müvekkiline 16.600TL karşılığında sattığını, söz konusu protokolden itibaren beş aylık süre zarfında plakanın müvekkili adına satış ve tescilini vermeyi kabul ve taahhüt eden davalının edimini yerine getirmediğini, devrin sağlanması için keşide ettikleri ihtardan sonuç alamadıklarını ileri sürerek dava konusu servis plakasının müvekkili adına kayıt ve tesciline, bu olmazsa 16.600TL satış bedeli ve 5.000TL cezai şart olmak üzere 21.600TL alacağın sözleşme tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili; taraflar arasında düzenlenen satış protokolünde bedelin ödendiğine ilişkin herhangi bir ibare bulunmadığını, davacının satış bedelinin ödendiği iddiasını ancak yazılı belge ile ispat edebileceğini, edimini ifa etmeyen davacının kendilerinden ifa ve cezai şart talep edemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. ... 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.01.2015 tarihli ve 2014/1377 E., 2015/133 K. sayılı kararı ile; taraflar arasındaki protokol çerçevesinde davacı tarafın satış bedelini ödediği yönündeki iddiasını ancak yazılı delil ile ispat edebileceği, bu hususta tanık dinlenemeyeceği, davacının kendi edimini yerine getirmediğinden satışa konu araç plakasının devrini ve cezai şartı talep edemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 15.10.2015 tarihli ve 2015/17326 E., 2015/30195 K. sayılı kararı ile davacı vekilinin sair temyiz itirazlarını yerinde görülmeyerek reddedilmiş; “…Dava, taraflar arasında düzenlenen 16.08.2013 tarihli adi yazılı satış sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Satış sözleşmesi Türk Borçlar Kanunun 207/2. maddesinde (eski BK. m.182/2) “Sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça veya aksine bir âdet bulunmadıkça, satıcı ve alıcı borçlarını aynı anda ifa etmekle yükümlüdürler.” düzenlenmiştir. Buna göre taraflar arasından düzenlenen 16.08.2013 tarihli adi yazılı sözleşmede ayrıca bir vade belirtilmediğinden peşin satış sözleşmesi olduğu anlaşılmış ve bu husus ödemenin satış sırasından yapıldığına karine teşkil etmektedir. Buna göre davacının 16.08.2013 tarihli adi yazılı sözleşme gereğince davacının 16.600 TL ödediği sabittir. Ancak taraflar arasında düzenlenen satış sözleşmesi resmi geçerlilik şartına uyulmadan düzenlenmiştir. Bu durumda geçersiz satış sözleşmesi nedeniyle taraflar yalnızca aldıklarını iade ile yükümlüdür. Davacı cezai şart ve tescil talebinde bulunamaz. O halde geçersiz olarak yapılan adi yazılı satış sözleşmesinde davacının ödediği 16.600 TL nin davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir…” şeklindeki gerekçeyle hüküm bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Mahkemece 04.03.2016 tarihli ve 2015/1508 E., 2016/434 K. sayılı karar ile ilk karar gerekçeleri tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasındaki protokol çerçevesinde davacı tarafın sözleşmenin imzalanması sırasında satış bedelini ödediğinin kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın, ispat konusunda olması nedeniyle öncelikle ispat hususuna kısaca değinilmesi faydalı olacaktır.
13. İspat, bir olayın veya hukuksal durumun varlığı veya yokluğu hakkında hâkimde kanaat uyandırmak için girişilen, ispat yükü üzerinde olan tarafın deliller vasıtasıyla yürüttüğü inandırma faaliyetidir.
14. İddia ve savunmaya dayanak gösterilen ve mahkemenin karar vermesinde etkili olacak olgulardan hangisinin kim tarafından ispat edileceği hususu ispat yükü kavramıyla ilgilidir. İspat yükünün ne şekilde dağılacağına ilişkin genel kural 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguları ispatla yükümlüdür.”
15. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun (HMK) “İspat yükü” başlığını taşıyan 190. maddesinin birinci fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmış; ikinci fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir. Buna göre “(1)İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir”
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”
16. İspat yükü üzerine düşen taraf ancak ispata “elverişli” deliller ile iddiasının haklılığını kanıtlayabilir. Nitekim kanun koyucu HMK’nın 200. maddesinde belli miktarın üzerindeki uyuşmazlıklar yönünden bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukukî işlemlerin senetle ispatını zorunlu kılmış ve bu miktar dâhilinde kalan bir alacağın takdiri delillerle ispatına imkân vermemiştir.
17. İspata ilişkin bu açıklamalardan sonra somut olaydaki iddianın mahiyeti ve buna göre ispat yükünün davanın hangi tarafı üzerinde olduğu irdelenmelidir.
18. Özel Dairece taraflar arasındaki sözleşme peşin satış sözleşmesi olarak değerlendirmiş ve bu sebeple ödemenin satış sırasında yapıldığı yönünde davacı lehine karine oluştuğu sonucuna varılmış olduğundan karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde ifa, ifa zamanı ve bu çerçevede ifanın ispatına ilişkin hususların ortaya konulması gerekir.
19. İfa; borcu sona erdiren, borçluyu borcundan kurtaran bir olaydır ve yukarıda belirtildiği üzere kural olarak taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.
20. İfa zamanının ne olacağı ise taraflarca kararlaştırılabileceği gibi hukukî ilişkinin özelliğinden yahut kanun hükmünden de doğabilir.
21. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) süreye bağlanmamış borçlara ilişkin 90. maddesine göre her borç, ifa zamanı taraflarca kararlaştırılmadıkça veya hukukî ilişkinin özelliğinden anlaşılmadıkça, doğumu anında muaccel olur.
22. TBK’nın 91 ve 92. maddelerde ise süreye bağlanmış borçlar yönünden ifa zamanı düzenlenmiş ve tarafların borcun ifası için belli bir süre ya da vade belirlemesi hâlinde ifa zamanının ve buna göre muacceliyetin nasıl belirleneceği tespit edilmiştir.
23. Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde ise ifa isteminde bulunan taraf, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olmalıdır (TBK, m. 97). Bu hâl sağlanmadan ifa talep edildiğinde, aksi taraflarca açıkça kararlaştırılmamış olmak kaydıyla, karşı taraf ödemezlik def’îni ileri sürerek ifadan kaçınabilir.
24. TBK’nın 207. maddesinin birinci fıkrasında “satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşme” olarak tanımlanan satış sözleşmeleri de iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerdendir ve satış bedelinin ödenmesi zamanına göre peşin, vadeli, taksitli yahut ön ödemeli sözleşmeler olarak tasnif edilebilirler.
25. Anılan 207. maddenin ikinci fıkrasına göre “Sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça veya aksine bir âdet bulunmadıkça, satıcı ve alıcı borçlarını aynı anda ifa etmekle yükümlüdürler.”
26. Buna göre kanun koyucu satışa konu malın alıcıya teslimi ile birlikte, bedelinin peşin olarak satıcıya ödendiği yolunda bir karine kabul etmiştir.
27. Uyuşmazlık özelinde ifa ile ilgili mevzuat hükümlerinin ortaya konulmasından sonra; bir sözleşmenin niteliğini, yazılışı ve taşıdığı hükümler tayin edeceğinden, somut olayın çözümlenmesi için taraflar arasındaki protokolün tahlili gereklidir.
28. Davaya konu 16.08.2013 tarihli protokolde davalı ...’in, üzerine kayıtlı olan servis plakasını 16.600TL karşılığında davacı ...’ya sattığı, tarafların beş ay müsaadeli olarak anlaştıkları, vazgeçen taraftan 5.000TL alınacağı ve devamında sözleşmenin 30.01.2013 tarihine kadar müsaadeli olduğu yazılıdır. Protokolün yazımından ifanın ilerleyen zaman dilimi içerisinde yapılmasına tarafların muvafakat ettiği anlaşılmaktadır. Bu durumda sözleşmenin peşin satış şeklinde kurulduğundan söz edilemez.
29. Sözleşmede bedelin ödendiği konusunda açık hüküm bulunmamaktadır. Davacı sözleşmede belirlenen satış bedelinin ödendiğini buna rağmen plakanın devredilmediğini ileri sürmüş, davalı ise bedelin ödenmediğini, bu yüzden sözleşmenin asıl davacı tarafça ihlâl edildiğini savunmuştur. Sözleşmenin peşin satış özelliği taşımadığı, satışa konu malın alıcıya teslim edilmediği gözetildiğinde Özel Daire kararında belirtilenin aksine davacının TBK’nın 207/2. maddesinden doğan karineden istifade edeceği de kabul edilemez. Davacı, bedelin sözleşme anında ödendiğini, alacak miktarı gözetildiğinde ancak kesin delillerle ispatlayabilir.
30. Dosya kapsamından davacının kendi üzerine düşen edimi ifa ettiğini ispata elverişli delil sunmadığı anlaşıldığından, mahkemece davanın ispat edilemediği gerekçesiyle reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır.
31. Hâl böyle olunca Mahkemece bozma kararına direnilmesi haklı ve yerindedir.
32. Yeri gelmişken, direnmeye ilişkin gerekçeli kararın başlık kısmında dava tarihinin 19.06.2014 olması gerekirken 31.12.2015 olarak gösterilmesinin mahallinde her zaman düzeltilebilir maddi hata teşkil ettiği değerlendirilerek bozma nedeni yapılmadığı belirtilmelidir.
33. Sonuç itibariyle usul ve yasaya uygun direnme hükmünün onanmasına karar verilmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Harç peşin alındığından başka harç alınmasına yer olmadığına,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 17.06.2021 tarihinde oy birliği ile ve kesin olarak karar verildi.