Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/1232
Karar No: 2021/792
Karar Tarihi: 17.06.2021

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1232 Esas 2021/792 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/1232 E.  ,  2021/792 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    1. Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
    2. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    4. Davacılar vekili 02.02.2011 tarihli dava dilekçesinde; evveliyatı tapulu olan ... Köyü, 158, 223, 241, 418 (eski 251), 414 (eski 281) ve 446 parsel sayılı taşınmazlarda müvekkillerinin annesi ... ile onun annesi ..."ya ait payların tamamının 29.07.1970 tarihli kadastro tespiti sırasında taşınmazları 1961 yılında 200TL bedelle haricen sattıkları ve satışa muvafakat ettikleri belirtilerek; 1/2 payların ..., 1/2 payların ise ... adına tespit ve tescil edildiğini, adı geçen kişilerin muris ...’nın erkek kardeşleri, muris ...’nin ise oğulları olduğunu, miras bırakanların bu şekilde yapmak zorunda kaldıkları devirlerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, anılan devirler nedeniyle davacıların tüm miras haklarından mahrum kaldıklarını, kadastro tespit tarihinde evli ve çocuklu olan ...’nin eşi ve çocukları dururken, babası ve annesinden gelen ve yaklaşık 100 dönüm civarındaki tüm miras paylarını kardeşlerine devrinin mümkün olmadığını, bu şekilde kadınların mirastan mahrum edilerek tüm taşınmazların erkek çocuklara mal edildiğini, 1985 yılında vefat eden ... mirasçılarının da kız çocuklarına ait bütün payları erkek çocukları üzerine geçirerek 1970 yılındaki geleneği devam ettirdiklerini, parayla satış yapıldığı iddiasının tamamen gerçek dışı olduğunu, gerçekte davacıların annesi ..."nın kaçarak evlendiğini, kız kardeşlerine kızgın olan erkek kardeşlerin affetmeleri karşılığında mallarını bağışlamaya zorlandığını, para alış verişi olmadan muvazaalı şekilde gerçekleştirilen işlemi bizzat ... ile ...’in yaptırdıklarını, 1961 yılında yapılan bir satış işleminin
    bulunmadığını, kadastro sırasında satış gibi gösterilen işlemin aslında bağış olduğunu, adına tespit ve tescil yapılan ...’nın kadastrodan sonra vefat ettiğini ileri sürerek, dava konusu taşınmazlarda gerçekte miras bırakanlar ... ile ...’ye ait olması gereken payların davacıların miras payları oranında iptali ile adlarına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalılar Cevabı:
    5. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; kadastro tespitlerinin 1970 yılında yapılıp kesinleştiğini, davacıların kadastro tespitinden önceki sebeplerle tespit sonucu kesinleşen tapuların iptalini istediğini, ancak 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesine göre bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamayacağını ve dava açılamayacağını, bu sürenin hak düşürücü nitelikte olup her halükârda re’sen nazara alınacağını, kanuna karşı hile anlamına gelebilecek bir takım sözlerle bu sürenin aşılamayacağını, tespitlerin kesinleştiği tarihten itibaren uzunca bir süre geçtiğini ve on yıllık hak düşürücü sürenin aşıldığını, davanın öncelikle bu nedenle reddi gerektiğini, kadastro tespit tutanakları tetkik edildiğinde davacıların murisi ..."nin murisi evvelinden kendisine intikal eden miras payını kadastro tespitinden dokuz yıl önce 200TL bedelle müvekkilli ... ile diğer müvekkillerinin murisi olan ..."ya sattığını, satış iradesini kadastro tespit memurları huzurunda beyan ederek tespit tutanağındaki mahsus sütuna parmak basmak suretiyle tasdik ettiğini, bu tür temliki tasarrufların muvazaalı temliklere benzemekle birlikte muvazaalı olmadığını, dolaysıyla hukuki açıdan muvazaa nedeniyle geçersiz olduğunun iddia edilemeyeceğini, gerek taşınmazların kadastro tespitlerinin yapıldığı tarihte yürürlükte olan 766 sayılı Tapulama Kanunu ve gerekse şu anda yürürlükte olan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun tasfiye yasaları olduğunu, bu yasalar uyarınca kadastro tespiti esnasında kadastro memurları huzurunda verilen temlik beyanlarının herhangi bir şekil şartına bağlı olmadığını, beyanın memur huzurunda verilip tespit tutanağının beyanı verence imzalanması ile temlikin tamamlandığını, tüm bu nedenlerle davada muvazaa iddiasının dinlenme olanağının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
    İlk Derece Mahkemesi Kararı:
    6. ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.11.2013 tarihli ve 2011/112 E., 2013/929 K. sayılı kararı ile; tapulu taşınmazlarda mülkiyeti nakleden akitlerin resmî biçimde yapılması Türk Medeni Kanunu’nun 706, dava tarihi itibari ile yürürlükte bulunan Borçlar Kanunu’nun 213 ve Tapu Kanunu’nun 26. maddesi hükmü gereği olmakla birlikte, gerek Tapulama Kanunu’nun 32/B maddesi gerekse 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 13/B-a maddesi uyarınca bu yasaların tasfiye yasası olmaları nedeniyle Türk Medeni Kanunu’nun 706 ve Borçlar Kanunu’nun 213. maddesinde mülkiyetin naklinde öngörülen buyurucu nitelikteki hükümlere ayrık bir düzenleme getirilerek; kayıt sahibinin tapulama sırasında kadastro teknisyeni huzurunda taşınmazın zilyet adına tespit ve tesciline muvafakatini bildirmesinin mülkiyetin zilyet adına geçirilip onun adına tespiti için yeterli kabul edildiği, eş anlatımla kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildiriminin, resmî memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanı olarak kabul edildiği, kayıt sahibinin zilyet adına tespite muvafakat beyanının harici satış gibi ya da başka bir nedene dayandırarak ileri sürmüş olmasının sonuca etkili olmadığını, dava konusu taşınmazların da kadastro tespiti sırasında miras bırakanların kadastro tespite muvafakat etmeleri nedeniyle davalı ... ile diğer davalıların murisi ... adına tespit ve tescil edildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Özel Daire Bozma Kararı:
    7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz isteminde bulunmuştur.
    8. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 02.07.2014 tarihli ve 2014/8196 E., 2015/12765 K. sayılı kararı ile;
    "... Bilindiği gibi, gerek 01.04.1974 günlü 1/2 sayılı, gerekse 16.03.1990 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararlarında açıkça vurgulandığı üzere "muris muvazaası, miras bırakanın danışıklı olarak mirasçılarını miras hakkından yoksun bırakmak amacı ile gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz mal hakkında, tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklaması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların görünürdeki satış sözleşmesinin B.K"nun 18.maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinde şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek, dava açabilmelerine olanak veren hukuki bir olgu olarak tanımlanmaktadır."
    Çekişmeli taşınmazın davalılar adına olan tapu kaydı, tapulama esnasında murisler ... ve ..."nin muvafakat beyanıyla oluşmuştur.
    Davacılar, murisin yaptığı bu tasarrufun bedelsiz olduğunu ve kendilerinden mal kaçırma amacına yönelik bulunduğunu, taşınmazların davalılar üzerine geçirilmesinde satışın değil, bağışın üstün tutulduğunu, mülkiyetin devrinin muvazaa ile illetli olduğunu, bu itibarla geçersiz olduğundan asıl amaçlanan bağış sözleşmesinin de bu konuda açık bir beyan taşımadığı için biçim koşulundan yoksun olması sebebi ile geçersiz olduğunu ileri sürerek, tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.
    Hemen belirtilmelidir ki, tapulu taşınmazlarda mülkiyeti nakleden akitlerin resmi şekilde yapılması Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanununun (TBK) 237. ve Tapu Kanununun 26.maddesi hükmü gereğidir. Ne var ki, gerek 766 sayılı Tapulama Kanununun 32/B maddesi, gerekse 09 Ekim 1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanununun 13/B-a maddesinde bu yasaların genelde bir tasfiye yasası olmaları nedeniyle T.M.K"nun 706 ve TBK"nun 237. maddesinde mülkiyetin naklinde öngörülen buyurucu nitelikteki hükümlere ayrık bir düzenleme getirilmiştir. Buna göre kayıt sahibinin tapulama sırasında kadastro teknisyeni huzurunda, taşınmazın zilyedi adına tespit ve tesciline muvafakatini bildirmesi, mülkiyetin zilyet adına geçirilip, onun üzerine tespitinin yapılabilmesi için yeterli kabul edilmiştir. Eş anlatımla kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi, resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanına eşdeğer olarak görülmüştür. Kayıt sahibinin zilyet adına tespite muvafakat beyanının haricen satış gibi ya da başka bir nedene dayandırılarak ileri sürülmüş olması da bu kabulde sonuca etkili değildir.
    Öte yandan, ...K."nun 29.11.2006 günlü 2006/1-734 Esas, 2006/761 Karar sayılı yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun (Y....K"nun) 16.06.2010 günlü 2010//1-282 Esas ve 2010/323 Karar sayılı içtihatlarında "Bir konunun İçtihadı Birleştirme Kararı ile aydınlanması, ameli sonuç bakımından o konuda yeni bir yasa çıkarılması anlamına gelmektedir. Nasıl ki, yasa hükümleri uygulanırken tefsirleri ve asıl amacının belirlenmesi gerekmekte ise yine yasa hükmünde olan İçtihadı Birleştirme Kararının da tefsiri mümkün olup, bu durum sonuçları ile bağlayıcı olan İçtihadı Birleştirme Kararının genişletilmesi ve değiştirilmesi anlamına gelmemektedir.
    Bu nedenle İçtihadı Birleştirme Kararının sonuç bölümünde muris muvazaasının oluşabilmesi için taşınmazın tapu sicilinde kayıtlı olması yanında murisin tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olması koşulunun ne anlama geldiğinin saptanması gerekmektedir. Burada kastedilen irade açıklaması murisin bizzat tapu memurunun önüne giderek beyanda bulunması değil, her ne biçimde ve her ne yolla olursa olsun murisin iradesinin resmi memura ulaştırılması ve bu iradenin tapudaki muvazaalı devir işlemine esas olmasıdır, yani iradenin hangi vasıta ile değil, hangi amaçla tapu memuru önüne geldiği önemlidir."denilmektedir.
    Görüleceği üzere butlan sonucunu doğurarak, murisin temliki tasarruflarının iptaline imkan tanıyan bu içtihadı birleştirme kararının uygulanabilmesi için, temliki tasarrufa konu yapılan taşınmazın murisin tapulu malı olması, gerçekte bağışlamak istediği bu malı ile ilgili olarak tapu memuru huzurunda iradesini satış doğrultusunda açıklaması yada yukarıda tarih ve sayısı yazılı Y....K. Kararlarında da açıklandığı gibi eşdeğer sonuç doğuran Kadastro Kanununun 12/B-a maddesi uyarınca kadastro teknisyeni huzurunda bu doğrultuda beyanda bulunması gerekir.
    Somut olayda, ortak miras bırakan ... ve davacılar murisi ... davaya konu taşınmazların öncesini teşkil eden taşınmazlardaki miras paylarını haricen davalılara sattıklarını ve davalılar adına tesbite muvafakat ettiklerini beyan etmişlerdir. Kadastro Kanunu 13/B-a maddesine göre kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi, resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanı olarak görüldüğüne, Y....K.nun yukarıda bildirilen kararlarına göre de murisin bizzat tapu memurunun önüne giderek beyanda bulunması şart olmadığına, her ne şekilde ve her ne yolla olursa olsun murisin iradesinin resmi memura ulaştırılması ve bu iradenin tapudaki muvazaalı devir işlemine esas olması önemli olduğuna göre, kadastro tutanağına karşı yapılan işlemlerin 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı kapsamında kalmadığı söylenemez.
    Hal böyle olunca, davacıların mirasbırakanları ... ve ..."nın, tapulama tespitinde taşınmazları haricen davalılara sattıklarını ve davalılar adına tespitine muvafakat ettiklerini beyan etmek suretiyle yaptıkları işlemin, 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği şekilde mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığı yönünden gerekli araştırma ve incelemenin yapılması sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir...” gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur.
    Direnme Kararı:
    9. ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.09.2015 tarihli ve 2015/396 E., 2015/564 K. sayılı kararı ile ilk hükümdeki gerekçeler tekrar edilip genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:
    10. Direnme kararı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu taşınmazlarda davacıların murisleri ... ile ...’ye kendi murislerinden intikal eden payların, 1970 yılında yapılan kadastro tespiti sırasında paylarını haricen ... ile ...’ya sattıkları ve onlar adına tespitine muvafakat ettikleri yönündeki beyanları üzerine bu kişiler adına tespit ve tescil edildiği dikkate alındığında, kadastro tespiti sırasında yapılan temliklerin muris muvazaası nedeniyle geçersiz olduğundan bahisle 1.4.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca iptalinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

    III. GEREKÇE
    12. Direnme kararının temyizinden sonra davacılar vekili tarafından sunulan 07.02.2018 tarihli dilekçe ile davalılardan ... oğlu ...’nın vefat ettiği, müvekkillerinin de adı geçen davalının mirasçıları ile anlaşarak haklarını para olarak aldıkları ve bu nedenle ... mirasçıları hakkındaki davadan feragat ettikleri bildirildiğinden, temyiz isteminin davalılar yönünden ayrı ayrı ele alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
    A. Davalılar ..., ..., ..., ... ve ... hakkındaki temyiz istemi bakımından;
    13. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun ve mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 1. maddeleri uyarınca bir sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirlerine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur. Sözleşmenin kurulması sırasındaki irade açıklaması (beyanı) açık veya örtülü olabilir. Ancak bu beyan ile iradenin birbiriyle uyumlu olması gerekir. Bazı durumlarda irade ile beyan birbiriyle uyumlu olmayabilir. Bu uyumsuzluk istemeden oluşabileceği gibi taraflar bilerek ve isteyerek de gerçek iradeleri ile beyanları arasında uyumsuzluk meydana getirebilirler. İşte bu gibi durumlarda muvazaa, diğer bir anlatımla danışıklılık söz konusu olur. Bu nedenle muvazaa, irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanmaktadır.
    14. Pozitif hukukumuzda muvazaa TBK’nın 19. (BK’nın 18.) maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddenin birinci fıkrasında;
    “Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır” hükmüne yer verilmiştir.
    15. Buna göre muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları, şeklinde tanımlanabilir.
    16. Muvazaada taraflar üçüncü kişileri aldatmak amacı ile görünürde bir işlem yapmakta, sırf görünüşte yaptıkları bu işlemin kendileri bakımından ise hiçbir hüküm ve sonuç doğurmayacağı konusunda kendi aralarında anlaşmaktadırlar.
    17. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğreti ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukuki işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukuki işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukuki işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukuki işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar. Bu nedenle gizli işlem, yalnızca nispi muvazaada söz konusu olmakta ve taraflar muvazaalı işlem altında kendi gerçek iradelerine uygun bir işlem yapmaktadırlar.
    18. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.
    19. Eldeki davanın konusunu oluşturan ve “muris muvazaası” olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk Hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır. Muvazaa davalarının büyük bölümü muris muvazaasına ilişkin bulunmaktadır.
    20. Az yukarıda açıklanan Türk Borçlar Kanunu’nun genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır. Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay İçtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı oluşturmaktadır.
    21. 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı içtihadı Birleştirme Kararında; “Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu"nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına” hükmedilmiştir.
    22. Muris muvazaasında, miras bırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, miras bırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı (niteliği) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı (niteliği) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda “tam muvazaa” özelliği de taşınmaktadır.
    23. Muris muvazaasını öteki nispi muvazaalardan ayıran unsur ise mirasçıları aldatmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık bir anlatımla, 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere bu muvazaa türünde miras bırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır.
    24. Bu itibarla, miras bırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama olanağı bulunmamaktadır.
    25. Yine 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, miras bırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlere ilişkindir.
    26. Ancak, gerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706. (mülga 743 sayılı Medeni Kunun’un 634) maddesi gerekse 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 26. maddesine göre, taşınmaz mülkiyetinin devrini amaçlayan sözleşmelerin geçerli olması, resmî şekilde düzenlenmiş olmasına bağlıdır. Taşınmaz satışına ilişkin TBK’nın 237. (BK’nın 213) maddesinde de taşınmaz satışının geçerli olabilmesi için, sözleşmenin resmî şekilde düzenlenmesinin şart olduğu hükme bağlanmıştır. Kanunlardaki bu emredici hükümler uyarınca taşınmazların devrine ilişkin sözleşmelerin tapu memurluğunca resmî şekilde düzenlenmesi zorunlu olup, buradaki resmî şekil aynı zamanda geçerlilik koşuludur.
    27. Bu nedenle tapulu taşınmazların muris tarafından muvazaalı olarak devrinde tapu müdürlüğünde yapılan görünürdeki satış sözleşmesi tarafların gerçek iradelerine uygun olmadığından, gizli sözleşme olan bağış sözleşmesi de tarafların gerçek iradelerine uygun olmakla birlikte geçerlilik koşulu olan resmî şekil şartına uygun olarak yapılmadığından geçersiz sayılmaktadır. Görünürdeki işlemin resmî şekil şartına uygun yapılmış olması da gizli işlemdeki şekle aykırılığı gidermemektedir. 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında, ilke olarak gizli akdin geçerli olduğu belirtildikten sonra "... gizli akdin geçerli sayılabilmesi için gizli akit, biçim koşuluna (şekil şartına) bağlı ise biçim koşulunun da gerçekleşmiş olmasında zorunluluk vardır. Aksi durumda hibe sözleşmesinin varlığından söz edilemez..." denilmiştir.
    28. Yukarıda değinildiği gibi tapulu taşınmazların temlikleri kanunların öngördüğü şekilde yapılmadıkça geçersizdir. Ancak, daha önce yürürlükte bulunan 766 sayılı Tapulama Kanunu’nun 32/b maddesi ile 09.10.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 13/B-a maddesinde, bu kanunların genelde bir tasfiye yasası olmaları nedeniyle mülkiyetin naklinde öngörülen buyurucu nitelikteki hükümlere ayrık bir düzenleme getirilmiştir.
    29. 12 Temmuz 1966 tarihinde 12346 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan Tapulama Kanunu’nun tapuda kayıtlı gayrimenkullerin tespitine ilişkin esasların düzenlendiği 32. maddesinin (b) bendi “Kayıt sahibi veya mirasçılarından başkası zilyed bulunuyorsa, kayıt sahibi veya mirasçılarının tapulama teknisyeni ve yardımcısı huzurunda muvafakatleri halinde zilyed adına tesbit olunur” hükmünü taşımaktadır. Bu hükümle, tapu maliki ya da mirasçılarının tapulama sırasında kadastro teknisyeni huzurunda taşınmazın zilyedi adına tespit ve tesciline ilişkin muvafakatini bildirmesi, mülkiyetin zilyet adına geçirilip onun adına tapulama tespiti yapılması için yeterli sayılmıştır.
    29. Eş anlatımla, bu yasal düzenlemeler ile kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi resmî memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanı olarak görülmüş ve taşınmazın devrinde resmî şekil şartının tamamlandığı kabul edilmiştir. Kayıt sahibinin, zilyet adına tespite muvafakat beyanını haricen satış gibi ya da başka bir nedene dayandırarak ileri sürmüş olması da bu kabulde sonuca etkili değildir. Kanunun bu açık hükmü karşısında, tescile muvafakat bildirimi ile yapılan tespit ve bu tespitin kesinleşmesi sonucunda tapuda yapılan tescilin şekil koşuluna aykırı olduğu söylenemez.
    30. Ayrıca Yargıtay içtihadı birleştirme kararları konuları ile sınırlı, gerekçeleriyle aydınlatıcı ve sonuçları ile bağlayıcıdır. Bu nedenle yorum yoluyla içtihadın kapsamının genişletilmesi mümkün değildir. Butlan sonucunu doğurarak, murisin temliki tasarruflarının iptaline imkân tanıyan 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanabilmesi için temliki tasarrufa konu yapılan taşınmazın murisin tapulu malı olması, gerçekte bağışlamak istediği bu malı ile ilgili olarak tapu memuru huzurunda, iradesini satış doğrultusunda açıklaması icap eder.
    31. Somut olayda kadastro tespiti 1970 yılında yapılmış olup, kadastro öncesinde tapulu olan dava konusu taşınmazlarda ... ile ...’ye kendi murislerinden intikalen gelen paylar, adı geçen hak sahiplerinin bu payların tamamını 1961 yılında haricen ... ve ...’ya sattıkları, onlar adına tespitine muvafakat ettikleri yönündeki beyanları üzerine bu kişiler adına tespit ve tescil edilmiştir.
    32. Tüm bu açıklamalar kapsamında tespit tarihinde yürürlükte bulunan 766 sayılı Tapulama Kanunu’nun 32/b maddesine göre yapılan tescilin şekle aykırılık nedeniyle geçersizliğinden söz edilemeyeceği gibi davacı murislerinin tapu sicil memuru huzurunda yaptıkları bir irade açıklaması da bulunmamaktadır. Taşınmazların mülkiyetinin devrini sağlayacak bir sözleşme ilişkisi mevcut olmayıp, tapulama teknisyeni huzurunda yapılan tek taraflı bir tescile muvafakat beyanı mevcuttur. Böyle bir durumda 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanabileceğini kabul etmek anılan kararın kapsamının yorum yoluyla genişletilmesi sonucunu doğuracaktır.
    33. Hukuk Genel Kurulunun 02.11.1986 tarih ve 1986/1-543 E., 1986/861 K. sayılı kararı ile 10.06.2015 tarih ve 2014/1-52 E., 2015/1524 K. sayılı kararında da benzer açıklamalara yer verilmiştir.
    34. Hâl böyle olunca, yerel mahkemece aynı hususlara değinilerek, somut olayda muris muvazaasına ilişkin 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama olanağı bulunmadığı gerekçesiyle verilen direnme kararı usul ve yasa hükümlerine uygun olup, yerindedir.
    B. Davalı ... hakkındaki temyiz istemi bakımından ise;
    35. Dosya temyiz incelemesi için Hukuk Genel Kurulunda bulunduğu sırada davacı vekili tarafından sunulan 07.02.2018 tarihli dilekçe ile davalılardan ... oğlu ...’nın vefat ettiği, müvekkillerinin de adı geçen davalının mirasçıları ile anlaşarak haklarını para olarak aldıkları ve bu nedenle ... mirasçıları hakkındaki davadan feragat ettikleri bildirilmiştir.
    36. Davaya son veren taraf işlemleri olan feragat, kabul ve sulh, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 307 ilâ 315. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Tasarruf ilkesinin bir sonucu olarak davaya son veren taraf işlemleri hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabilir. Bir başka ifade ile taraflar, davayı kabul ederek ya da davadan feragat ederek veya sulh sözleşmesi yaparak yargılamanın her aşamasında ve hatta kanun yollarında herhangi bir hükme gerek kalmaksızın davayı sona erdirebilirler.
    37. Feragat, HMK’nın 307. maddesinde; davacının talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesi olarak tanımlanmış; aynı Kanunun 311. maddesinde ise feragatin, kesin hüküm gibi hukukî sonuç doğuracağı açıklanmıştır.
    38. Mahkemece nihai karar verildikten sonra kararın temyizi aşamasında davadan feragat edilmesi hâlinde ne gibi bir işlem yapılacağı hususu ise 28.07.2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanunu’nun (7251 sayılı Kanun) 29. maddesiyle değişik HMK’nın 310. maddesinin 3. fıkrasında; “…Feragat veya kabul, dosyanın temyiz incelemesine gönderilmesinden sonra yapılmışsa, Yargıtay temyiz incelemesi yapmaksızın dosyayı feragat veya kabul hususunda ek karar verilmek üzere hükmü veren mahkemeye gönderir” şeklinde düzenlenmiştir.
    39. Bu durumda feragat dilekçesinin değerlendirilerek, davalı ... oğlu ... mirasçıları hakkında HMK’nın 310. maddesinin 3. fıkrası uyarınca ek bir karar verilmesi gerekmektedir.

    40. O hâlde, davadan feragat hakkında ek karar verilmek üzere dosya hükmü veren mahkemeye gönderilmelidir.
    41. Tüm bu hususlar dışında eldeki davanın açıldığı tarih 02.02.2011 olmasına karşın, direnmeye ilişkin gerekçeli karar başlığında 06.05.2015 olarak yazılmış ise de bu husus her zaman mahallinde düzeltilebilecek maddi hata niteliğindedir.

    IV. SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    Davalılar ..., ..., ..., ... ve ... yönünden davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda (A) bendinde açıklanan nedenlerden dolayı ONANMASINA,
    Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
    Davalı ... oğlu ... mirasçıları yönünden ise yukarıda (B) bendinde açıklanan nedenlerden dolayı 6100 sayılı HMK’nın 310. maddesinin 3. fıkrasına göre ek karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
    6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17.06.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi