Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakanları M.K.’nun 524 parsel sayılı taşınmazdaki payının bir kısmını aynı hanede beraber oturduğu oğulları olan davalılara, mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak satış yolu ile temlik ettiğini, aslında bağışladığını ileri sürerek, payı oranında tapu kaydının iptali ile adlarına tescilini istemişlerdir.
Davalılar, satışın gerçek olduğunu bildirerek, davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece, davacılar A.. ve T..’ın davasının feragatten;diğer davacılar yönünden muvazaa iddiasının sabit olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişmeli 524 parsel sayılı taşınmazın, tarafların miras bırakanı M.tarafından 01.11.1996 tarihli akitle 500/3096"şar payının oğulları olan davalılara satış suretiyle temlik edildiği anlaşılmaktadır.
Davacılar, yapılan bu temliklerin mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla, bedelsiz, muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmışlardır.
Yargılama sırasında davacılar T.ve A.10.09.2007 tarihli dilekçeleri ile davadan feragat ettiklerine göre, bu davacılar yönünden davanın reddine karar verilmiş olması doğrudur, anılan davacıların temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.
Diğer davacıların temyiz itirazlarına gelince;
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 Sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır.
Öte yandan miras bırakanın sağlığında mal varlığının tamamını veya bir kısmını, mirasçıları arasında hoş görü ile karşılanabilecek makul ölçüler içerisinde paylaştırmışsa mirasçısından mal kaçırma iradesinden söz etme olanağı yoktur. O halde miras bırakanın denkleştirme yapıp yapmadığı üzerinde durulması, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden, taşınır, taşınmaz ve hakların araştırılması,tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirtilmesi, her bir mirasçıya geçirilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınarak paylaştırmanın mı ? yoksa mal kaçırma amacın mı ? üstün tutulduğunun aydınlığa kavuşturulması zorunludur.
Somut olayda ise, miras bırakanın ekonomik durumunun iyi olup satışa ihtiyacının olmadığı, diğer taşınmazlarını miras bırakan ile birlikte davalıların kullandıkları, çekişmeli taşınmazı satış aktinin yapıldığı tarihten önce de davalıların kullandığı, akitte gösterilen bedel ile keşfen saptanan gerçek bedeli arasında aşırı fark bulunduğu, murisin kızının düğün masrafları için taşınmazın satıldığının ve davalılar tarafından bedel ödendiğinin de belgelerle kanıtlanamadığı dosya kapsamı ile sabittir. O halde, bu olgular yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde muris tarafından gerçekleştirilen temliklerin mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla yapıldığı kabul edilmelidir.
Hal böyle olunca, davadan feragat edenler dışındaki davacılar yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu biçimde hüküm kurulması doğru değildir. Anılan Davacıların temyiz itirazları yerindedir, kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05.05.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.