Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2008/3961
Karar No: 2008/5456
Karar Tarihi: 01.05.2008

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2008/3961 Esas 2008/5456 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2008/3961 E.  ,  2008/5456 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : ANKARA 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ,
    TARİHİ : 18/10/2007
    NUMARASI : 2005/190-2007/352

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacı, miras bırakan A."in davalı M.A.ye adına kayıtlı taşınmaz için satış yetkisi verdiğini ve bu vekaletname kullanılarak çekişmeli yerin diğer davalıya intikalinin sağlandığını, murisin işlem tarihinde ehliyetsiz olduğunu, taşınmazın hileli yollarla ve muvazaalı olarak devredildiğini ileri sürerek, kaydın iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
    Davalılar, iddiaların doğru olmadığını belirtip, davanın reddini savunmuşlardır.
    Mahkemece, davacının iddiasını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
                                                                                                    -KARAR-
    Dava, ehliyetsizlik, hile ve vekaletin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
    Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
    Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; miras bırakan A."in maliki olduğu çekişme konusu 1 parseldeki 1 nolu bağımsız bölümü 20.10.1999 tarihinde davacı olan kardeşi İ.."ye vasiyet ettiğini, daha sonra 31.03.2003 tarihinde de satış yetkisini içerir nitelikte vekaletname ile davalı M. A."yi vekil tayin ettiği ve vekilin sözkonusu bağımsız bölümü 24.04.2003 tarihinde kızı olan davalı S.e satış suretiyle temlik ettiği, miras bırakanın 29.08.2004 tarihinde ölümünden sonra M.Sulh Hukuk Mahkemesinin 2004/236 esas, 2005/48 sayılı kararı ile 08.09.2004 tarihinde vasiyetnamenin açıldığı ve itiraza uğramadan kesinleştiği anlaşılmaktadır.
    Davacı i., M.A.,nin miras bırakanı olan A.i hileye düşürmek suretiyle vekaleti elde ettiğini ve buna dayanarak taşınmazı el ve işbirliği içerisinde olduğu kızı davalı S.."e muvazaalı olarak intikal ettirdiğini, esasen miras bırakanın işlem tarihlerinde ehliyetsiz olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
    Mahkemece, yapılan araştırma ve inceleme sonunda Adli Tıp Kurumundan alınan 04.04.2007 tarihli raporla miras bırakan A.in işlem tarihinde ehliyetli olduğu diğer iddiaların da kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği görülmektedir.
    Hemen belirtilmelidir ki, davacının vekili yukarıda değinilen açıklamaları yaptıktan sonra, işlemin sahtecilikle gerçekleştirilme ihtimalinin bulunduğunu ve davalının vekalet görevini kötüye kullanma suretiyle işlemi gerçekleştirdiğini ileri sürmüş ve diğer tarafın iddianın genişletildiği itirazı üzerine mahkemece HUMK."nun 187 ve 202. maddeleri gereğince anılan hususların dikkate alınmaksızın diğer iddiaların da sübut bulmadığı gerekçesiyle davanın reddi cihetine gidilmiştir.
    Oysa iddianın içeriği ve ileri sürülüş biçimine göre vekaletin hile ile alındığı iddiasının vekaletin kötüye kullanılması iddiasını da kapsadığı tartışmasızdır. Esasen ileri sürülen iddia değerlendirildiğinde duraksamaya yer bırakmayacak biçimde vekalet görevinin kötüye kullanıldığına dayanıldığı sabittir.
    Ne var ki, mahkemece bu konuda herhangi bir araştırma ve inceleme yapılmış değildir.
    Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
    Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
    Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Nevarki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkelerde gözetilerek taraf delillerinin toplanması, soruşturma ve incelemenin tamamlanması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve soruşturma sonucu yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacının bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 01.05.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi