Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden maliki bulunduğu 4 parsel sayılı taşınmaza davalıların komşu 3 parselden taşkın bina yapmak suretiyle müdahale ettiklerini ileri sürüp elatmanın önlenmesine ve binanın yıkımına karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında davalı H.’a yönelik davayı atiye bırakmıştır.
Davalı D., dava konusu taşınmazda yükleniciden bağımsız bölüm satın aldığını, iyi niyetli bulunduğunu belirtip davanın reddini ve Türk Medeni Yasasının 725. maddesi gereğince adına tescil kararı verilmesini savunmuştur. Davalılar H.ve M., dava konusu binayı ruhsat ve projesine uygun yaptıklarını, gerekli dikkat ve özeni gösterdiklerini, davalı H.’ın taşınmazla ilgisi olmadığını belirtip davanın reddini savunmuşlardır. Davalı E.davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, çekişme konusu taşınmaza davalıların taşkın yapılanmak suretiyle müdahale ettikleri, çaplı taşınmazda iyi niyet iddiasında bulunulamayacağı,davalı H. müdahalesinin iyi niyetli olmadığı gerekçesiyle davanın ve birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalılar D.., H.ve M.tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava ve birleşen dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi, yıkım; savunma yoluyla dava, temliken tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın ve birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve HUMK.nun 376. maddesine göre; son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin; aynı yasanın 388. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389. maddede öngörülen biçimde tefhim etmesi
asıldır.
Nevarki, uygulamada söz konusu yasanın 38l. maddesinin son fıkrasının getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde HUMK."nun 389. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkca gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ile HUMK.nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek kısa kararda, davacının davasının kabulüne, davalıların elatmasının önlenmesine, kal"e, ayrıca davalıların taleplerinin iyi niyet iddiası ileri sürülemeyeceğinden reddine denildiği halde, gerekçeli kararda, davacının her iki davasının kabulüne, 602 ada 4 parseldeki taşınmaza davalıların elatmasının önlenmesine ve kal"ine, kal"in 1 aylık sürede davalılar tarafından yapılmasına, bu sürede kal yapılmadığı taktirde 1.595.00.-YTL"nin davalıdan tahsili ile davacılara verilmesine, kal"in davacılar tarafından yapılmasına denilerek, kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir. Hal böyle olunca, hükmün l0.4.l992 gün, l992/7 Esas, l992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.04.2008 tarihinde