Hukuk Genel Kurulu 2018/508 E. , 2021/777 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Yargıtay 12. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı Yargıtay 12. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, davanın esastan reddine karar verilmiştir.
2. Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; borçlu ...hakkında Ordu 1. İcra Müdürlüğünün 2007/1567 Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatılarak borçludan 107.270TL’nin takip tarihinden itibaren ana para üzerinden işleyecek faiz ve fer"ileri ile birlikte tahsilinin talep edildiğini, maaşı yanında emekli ikramiyesine de haciz konulduğunu, emekli ikramiyesinin ilgili kurum tarafından icra dosyasına yatırıldığını ancak hasımsız olarak görülen davada Ordu İcra Hukuk Mahkemesinin 2015/38 E., 2015/37 K. sayılı kararı ile doğmamış alacakların haczi mümkün olmadığından bahisle haczin kaldırılmasına karar verildiğini, kararın öğrenilmesi ve temyizi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesi tarafından sözü edilen kararın bozulduğunu, bozmadan sonra Ordu İcra Hukuk Mahkemesince şikayetin reddine karar verildiğini, müvekkilinin alacaklı olduğu icra dosyasına yatırılan 74.335TL ile ilgili açılan dava bildirilmeden, savunma hakkı kısıtlanarak İcra İflas Kanunu’nun (İİK) 16. maddesine aykırı biçimde hasımsız yapılan yargılama nedeniyle müvekkilinin alacağını alamadığını ve zarara uğradığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 74.335TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; alacağın başka yollardan tahsilinin mümkün olduğunu, bu nedenle zarar unsurunun gerçekleşmediğini, tazminat isteminin yasal dayanağının bulunmadığını, kararın yasal mevzuata uygun verildiğini, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinde belirtilen sınırlı ve sayılı sorumluluk nedenlerinin mevcut olmadığını, aynı Kanun’un 48. maddesine göre dayanılan sorumluluk nedenlerine ilişkin delillerin açıkça belirtilmediğini, sorumluluğu ispata yarayacak yeterli delil de sunulmadığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Özel Daire Kararı:
6. Yargıtay 12.. Hukuk Dairesinin 06.12.2017 tarihli ve 2016/2 E., 2017/4 K. sayılı kararı ile; “…6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46/1. maddesinde; Hakimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği vurgulandıktan sonra, dava sebepleri;
Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması,
Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması,
Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması,
Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması,
Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması,
Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması,
şeklinde tahdidi olarak gösterilmiştir.
HMK’nun 46 ve mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 573 ve devamı maddelerine göre, hakimin, bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptığı işlem, yürüttüğü faaliyet ve kararları nedeniyle ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilecek olup; kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa, hakim aleyhine tazminat davası açılamayacağı her türlü kuşku ve duraksamadan uzaktır.
T.C. Anayasasının 138/1-2. maddesi gereğince; “Hakimler görevlerinde bağımsızdırlar. Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.” Hakimlerin Anayasa güvencesi altına alınan bağımsızlığı, ilke olarak yargı fonksiyonunun ifa edilmesi dolayısıyladır. Yargı yetkisinin özellikleri, hakimlerin kişisel sorumluluğunda, özel bir sorumluluk düzeninin uygulanmasını zorunlu kılmıştır. Zira yargı görevinin bağımsızlık ve tarafsızlık içinde aksatılmadan yerine getirilmesi esastır. Gerçekten, hakimlerin diğer devlet memurlarının tâbi bulundukları sorumluluk esaslarına bağlanmaları, yaptıkları her işlemin, aleyhlerine bir tazminat davasına yol açabileceğini düşünmelerine ve bunun sonucu olarak tereddüt içinde kalmalarına yol açabilir.
Tabiidir ki; adaletin gerçekleşmesi, hakim hakkında sorumsuzluk müessesesinin kabulünü gerektirmez. Ancak, hakimin hukukî sorumluluk halleri benimsenirken, yargısal faaliyetten ibaret olan esas görevinin aksatılmamasına büyük özen gösterilmesi zorunludur. Gelişigüzel bir sorumluluk sisteminin benimsenmesi, hakimin bağımsızlığını ve tarafsızlığını tehlikeye düşürebilir.
Hakimlerin verdikleri kararlarından dolayı ilke olarak sorumlu tutulmayacakları esas olmakla beraber, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, hakimin bağımsızlığı kadar tarafsızlığını da güvence altına almak amacıyla, onun hukukî sorumluluğunu sınırlı olarak kabul etmiş ve aynı zamanda sorumluluğun tespitini özel bir usule tâbi tutmuştur.
Hakimin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabilmesi için; HMK’nun 46. maddesinde tahdidi olarak yazılı bulunan sebeplerin bir ya da bir kaçının gerçekleşmesi, Hakimin görevini yaparken davacıya karşı düşmanlığı veya karşı tarafla dostluğu nedeniyle, davacı aleyhine, kasıtla veya ağır ihmalle kanuna açıkça aykırı karar vermiş olması, kasten adalete ve yasalara aykırı karar verdiğinin, tevil ve tefsire ihtiyaç göstermeyecek derecede açık ve kesin olması, davacının karardan dolayı zarar görmesi ve hakimin davranışı ile zarar arasında illiyet bağının olması ve bu hususların davacı tarafından kanıtlanması gerekir.
Somut olayın incelenmesinde;
Borçlu aleyhine başlatılan ilamsız takibin kesinleşmesi üzerine, borçlunun çalışmakta olduğu kuruma emekli ikramiyesinin haczi yönünde müzekkere yazılarak haciz konulduğu, bunun üzerine borçlunun Ordu İcra Hukuk Mahkemesinde muhtemel alacakların haczinin mümkün olmadığı, icra müdürlüğünce konulan haczin kaldırılması için dava açtığı, hasımsız görülen davada dosya üzerinde inceleme yapılarak, haczin kaldırılmasına karar verildiği, bu kararın SGK"ya ibrazı üzerine haczin kaldırıldığı anlaşılmıştır. Alacaklı haczin kaldırılması işleminden haberdar olduktan sonra mahkeme kararını temyiz etmiş, karar dairemizce bozulmuş ve mahkeme bozma ilamına uyularak şikayetin reddine karar verilmiş ancak; haciz kaldırıldığından 74.335,00TL emekli ikramiyesi borçluya ödenmiş ve alacaklı bu miktar alacağını tahsilden mahrum kalmıştır. Takip borçlusu ile onun borçlusu arasında mevcut olan bir hukukî ilişkiye dayanan henüz, doğmamış olmakla birlikte, ilerde doğması muhtemel olan alacaklara müstakbel alacak denir. Hangi tür alacakların müstakbel alacak olduğuna ilişkin kanunlarda açık bir hüküm olmayıp ancak yorum yolu ile bir alacağı müstakbel alacak olarak nitelendirmek mümkündür. Mahkeme hakiminin, emekli ikramiyesi üzerine konulan haczi, Dairemiz içtihatlarına aykırı olarak kaldırılmasına karar vermesi HMK 46 anlamında sorumlu tutulmasını gerektiren bir durumun olmayıp, bu yönüyle mahkeme kararında yasaya açık bir aykırılık bulunmadığı anlaşılmıştır.
Anılan bu yasal düzenleme ve mevcut olgular karşısında; ihbar olunan hakimin, kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı, sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı, farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm vermiş olduğunu, duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak, duruşma tutanakları ile hüküm veya kararları değiştirmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözü hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi göstermiş ve buna dayanılarak hüküm vermiş olduğunu, hakkın yerine getirilmesinden kaçınmış olduğunu, kasıtlı hareketle veya ağır ihmal sonucu, yasaya ve adalete aykırı karar verdiğini veya memuriyet görevini savsadığını kabule yeterli delil bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Hakimin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile bunların gerçekleştirilmesine yönelik teminatlar hakimlerin keyfî davranabilecekleri, istedikleri şekilde karar verebilecekleri ve bu kararlardan da sorumlu olmayacakları anlamına gelmemekle birlikte, somut olayda, yukarıda detaylıca açıklandığı üzere HMK’nun 46. maddesinde sayılan sebeplerden hiçbirisinin mevcut olmadığı sonuç ve vicdani kanaatına varıldığından, işbu davanın esastan reddine ve ...nun 49. maddesi hükmü uyarınca, davacının takdiren 700,00TL disiplin para cezası ile mahkumiyetine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlere, kararın dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, dosyadaki kanıtlara ve heyetin takdirine göre;
1-HMK"nun 46.maddesi uyarınca açılan davanın REDDİNE,
2-HMK’nun 49. maddesi uyarınca davacının takdiren 700,00 TL disiplin para cezası ile cezalandırılmasına,
3-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 48,30 TL başvurma harcı yerine 44,90 TL alındığından eksik kalan 3,44 TL harç ile 65,40 TL maktu karar ve ilam harcı olmak üzere toplam 68,84 TL harcın, peşin alınan 1.263,70 TL harçtan düşülerek, arta kalan 1194,86 TL harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
5-HMK’nun 333. maddesi gereği, hükmün kesinleşmesinden sonra, davacı tarafından yatırılan gider avansından kullanılmayan kısım kalması halinde davacıya iadesine,
6-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre davalı yararına hesaplanan 3.300,00 TL maktu vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,…” karar verilmiştir.
Kararın Temyizi:
7. Özel Daire kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. GEREKÇE
8. Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
9. HMK’nın 46. maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. HMK’nın 46. maddesinde “(1) Hakimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.” düzenlemesi bulunmaktadır.
10. Somut olayda HMK"nın 46. maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat davası açma şartları oluşmadığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.
11. Hâl böyle olunca, yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
III. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, 17.06.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.