Esas No: 2021/456
Karar No: 2021/776
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2021/456 Esas 2021/776 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasında görülen “markaya tecavüzün ve haksız rekabetin önlenmesi, ticaret unvanının terkini ile maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı bozma kararı üzerine direnme yoluyla Bakırköy Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 29.03.2012 tarihli ve 2011/435 E., 2012/54 K. sayılı kararın bozulmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulundan çıkan 09.12.2020 tarihli ve 2020/11-532 E., 2020/1011 K. sayılı kararın karar düzeltme yoluyla incelenmesi davacı vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiştir.
2. Hukuk Genel Kurulunca dilekçe, düzeltilmesi istenen karar ve dosyadaki ilgili bütün belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
3. Davacı vekili; müvekkili şirketin 1997 yılında kurulduğunu, davalı şirket yöneticisi olan Yılmaz Karamolla’nın 2003 yılına kadar müvekkili şirketin ortağı olduğunu, Yılmaz Karamolla’nın müvekkili şirketin ortaklığından ayrıldıktan sonra 2007 yılında davalı şirketin kurulduğunu ve Yılmaz Karamolla’nın davalı şirketin hakim ortağı olduğunu, her iki tarafın ticaret unvanının başında yer alan "Modatimkar" ibaresinin 2003 yılında müvekkili şirket tarafından marka olarak tescil ettirildiğini, her iki şirketin de tekstil sektöründe faaliyet gösterdiğini ve yurtdışındaki tanınmış markalara fason üretim yaparak ihracat yaptıklarını, davalı şirketin müvekkiline ait markayı kullanmak suretiyle markaya tecavüzde bulunup haksız rekabet yarattığını ileri sürerek markaya tecavüzün ve haksız rekabetin önlenmesine, davalının ticaret sicil kaydının terkinine, 50.000TL manevi tazminat ile 556 sayılı KHK’nin 66/2-c maddesi gereğince hesaplanacak şimdilik 10.000TL maddi tazminatın ihtar tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
4. Davalı vekili; müvekkili şirketin “modatimkar” ibaresini markasal olarak kullanmadığını, ayrıca müvekkili şirketin ticaret unvanını uzun süredir bilip sessiz kalan davacı şirketin işbu davayı açamayacağını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
5. Bakırköy Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 05.03.2009 tarihli ve 2008/87 E., 2009/29 K. sayılı kararı ile; davacının başlangıçtan itibaren davalı şirketin ticaret unvanını bildiği, hatta tarafların aynı binada faaliyet gösterdikleri ve işçi nakline ilişkin 08.06.2007 tarihli taahhütname başlıklı belgede davacının davalı şirketi grup şirketi olarak kabul ettiği, bu nedenle davalı şirketin unvanının terkinini istenmesinin TMK’nin 2. maddesine uygun olmadığı, bu kapsamda davalı kullanımının hukuken var olan hakkın fiilen kullanılmasından ibaret olduğu ve unvan terkin edilmedikçe haksız rekabet oluşturmayacağı, ayrıca ihtar tarihinden dava tarihine kadar davalının markasal kullanım yaptığı yönünde delil olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
6. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
7. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 22.11.2010 tarihli ve 2009/5660 E., 2010/11840 K. sayılı kararı ile; “…1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmaması ve davalı şirket tarafından markasal kullanım yapılmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bentlerin dışında kalan temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Ancak, yukarıda yapılan özetlemeden de anlaşılacağı üzere her iki şirketin ticaret unvanının esaslı unsurunu “Modatimkar” ibaresinin oluşturduğu ve davacının bu hususta üstün hak sahibi bulunduğu çekişmesiz olup, uyuşmazlığın halli davacının bu hususu ileri sürmesinin, MK’nun 2. maddesi hükümleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı noktasındadır. Her ne kadar, mahkemece tarafların aynı binada faaliyet göstermeleri ve davacı işçisinin, iş sözleşmesinin davalıya devri yönünde işlemde bulunmaları karşısında, davacının davalının ticaret unvanından “Modatimkar” ibaresinin terkinin istemi MK’nun 2. maddesine aykırı bulunmuş ise de, her iki işlemin dava tarihine çok yakın bir tarih olması ve davacının davadan önce de, davalının bu unvanı kullanımını engellemek için ihtar çekmesi karşısında suskun kalınması suretiyle hak kaybı veya ticaret unvanının kullanılmasına izin verildiği sonucu çıkartılamaz. Bu itibarla, mahkemece, davacının ticaret unvanının terkin talebi ve TTK’nun 54. maddesi kapsamında tazminat taleplerinin yerinde olup olmadığının tartışılması ve neticesine göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
8. Bakırköy Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 29.03.2012 tarihli ve 2011/435 E., 2012/54 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
9. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu Kararı:
10. Hukuk Genel Kurulunun 09.12.2020 tarihli ve 2020/11-532 E., 2020/1011 K. sayılı kararı ile; “…25. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı şirketin ticaret siciline 08.01.1987 tarihinde tescil edildiği, davalı şirketin ise ticaret siciline 22.03.2007 tarihinde tescil edildiği, her iki şirketinde ticaret unvanının asıl unsurunun “Modatimkar” ibaresi olduğu, “modatimkar” ibaresinin marka olarak davacı şirket adına 2002/02484 sayı ile tescilli edildiği, davacı şirketin “modatimkar” ibaresi üzerinde üstün hakkının bulunduğu anlaşılmaktadır.
26. Davalı şirketin hâkim ortağı ve yönetici olan Yılmaz Karamolla, aynı zamanda davacı şirketin kurucu ortağı olup belli bir süre davacı şirketin yöneticiliğini de yapmış, 2003 yılında davacı şirketten ayrılmıştır. Her iki şirket aynı binada ve aynı sektörde faaliyet göstermekte olup; davalı şirket ticaret siciline 22.03.2007 tarihinde tescil edilmiş, davacı tarafından ticaret unvanının kullanılmamasına ilişkin ihtarname 31.03.2008 tarihinde gönderilmiş ve işbu dava ise 07.05.2008 tarihinde açılmıştır. Bununla birlikte dosya kapsamında bulunan “taahhütname” başlıklı işçi devrine ilişkin belgede; kurum içerisinde bir başka şirketin kurulduğu, işçinin bu yeni şirkette 08.06.2007 tarihinden itibaren çalışmaya devam edeceği, yapılan işin ve işyeri adresinin değişmeyeceği, şirket unvanının ve SGK işyeri numarasının değişmesinin işçinin kazanılmış haklarını ihlal etmeyeceği belirtilmiş, anılan belge her iki şirketin unvanı altında imzalanmıştır. Her ne kadar “taahhütname” başlıklı belge davacı tarafından “modatimkar” ibaresinin kullanılmasına yazılı muvafakat verildiği anlamına gelmeyecek ise de; aynı binada ve aynı sektörde faaliyet gösteren ve davalı şirketi kendi bünyesi içindeki bir başka şirket olarak gören davacı şirketin, davalının “modatimkar” ibaresini ticaret unvanında kullanmasını olumlu davranışları ile onayladığı açıktır. Bu itibarla taraflar arasındaki ilişki ve yaşanılan süreç gözetildiğinde davalı şirketin “modatimkar” ibaresini kötüniyetli olarak tescil ettirdiğinden bahsedilemeyecektir.
27. Her iki şirketin de faaliyet gösterdiği binanın mülkiyetinin davalı şirketin hakim ortağı olan Yılmaz Karamolla’ya ait olduğu, bu kişi ile davacı şirket arasında 01.01.2000 tarihli kira sözleşmesi bulunduğu, kiralanan taşınmazın fiili durumunun “fabrika binası ve yönetim-ofis” olarak belirtildiği dosya kapsamı ile sabittir.
28. Hâl böyle olunca davacının önceki davranışlarıyla “modatimkar” ibaresinin ticaret unvanında kullanılmasını onayladığı ve bu surette davalıda unvanın kullanılmasına ilişkin güven oluşturduğu, işbu dava ile ticaret unvanının terkinini talep etmesinin ise önceki eylemiyle çelişkili davranma yasağı (venire contra factum proprium) kapsamında TMK’nin 2. maddesi gereğince dava hakkının kötüye kullanılması niteliğinde olduğu ve hukuk düzeninin bunu korumayacağı kabul edilmelidir.
29. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davalı şirketin “modatimkar” ibaresini ticaret unvanı olarak tescil ettirmesinin kötü niyetli olduğu, “taahhütname” başlıklı belgenin işçi devrine ve işçinin haklarının korunmasına ilişkin olup, ticaret unvanının kullanılmasına yazılı muvafakat verildiği anlamına gelmeyeceği, davalı şirketin kurulmasından itibaren bir yıl içinde unvanın kullanılmamasına yönelik ihtarname gönderildiği, tarafların durumu, dava hazırlık süreci ve taraflar arasındaki nizalar gözetildiğinde ihtarnamenin ve davanın makul süre içerisinde açıldığı ve sessiz kalmanın söz konusu olmadığı, bu nedenle direnme kararının Özel Dairenin bozma kararındaki gerekçelerle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
30. O hâlde, mahkemenin yazılı şekilde karar vermesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmiştir …” gerekçesiyle karar oy çokluğu ile onanmıştır.
Karar Düzeltme İstemi:
11. Hukuk Genel Kurulunun yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
II. UYUŞMAZLIK
12. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; “modatimkar” ibaresi üzerinde üstün hak sahibi bulunan davacı şirketin, aynı ibareli davalı şirketin ticaret unvanından başlangıçta haberdar olması karşısında ticaret unvanının terkini talebinin TMK’nin 2. maddesine aykırı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
13. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “sessiz kalma yoluyla hak kaybı” ilkesinin kısaca açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
14. Sessiz kalma yoluyla hak kaybı, önceki hak sahibinin, hakka konu ticari ad ve işareti iyi niyetli bir şekilde kullanan kişiye karşı dava açma hakkını uzun süre kullanmaması ve ihlallere sessiz kalarak ticari ad ve işareti koruma hakkını yitirmesi demektir. Sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin temeli 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesine dayanmaktadır. Anılan madde; “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmünü haizdir. Buna göre, anılan madde ile hukuk düzeninin kişilere tanıdığı bütün hakların kullanılmasında göz önünde tutulması ve uyulması gereken iki temel ilkeye yer verilmiş olup, öncelikle hakların dürüstlük kuralına uygun kullanılması gerektiği ifade edilmiş, ardından hakların açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağı belirtilmiştir.
15. Sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesi ticaret unvanları yönünden açılacak davalarda da söz konusudur. Gerçekten aynı veya benzer bir ticari ad ve işaretin başka bir kişi tarafından ticaret unvanında kullanılması hâlinde önceki hak sahibinin dava açarak bu unvanın terkinini veya değiştirilmesini talep etmesi mümkündür. Ancak bu hakkın kullanılması imkânının önceki hak sahibine sınırlandırılmaksızın tanınması bazı hâllerde haksız sonuçlar doğurabilmektedir. Zira iyi niyetli olarak ticaret unvanını tescil ettirmiş ve kullanmaya başlamış olan tacirin, para ve emek sarf ederek bu unvan altında yatırımlar yapması, ancak önceki hak sahibinin bu durumdan haberdar olmasına rağmen uzun süre sessiz kaldıktan sonra dava açması “dava hakkının kötüye kullanılması” olarak nitelendirilmelidir. Keza sonraki ticaret unvanının bilinmesi veya devam eden tecavüze karşı uzun süre sessiz kalındıktan sonra dava açılması, hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilebilecektir.
16. Ticari ad ve işaretin sahibi, haklı bir sebep olmaksızın hakkını uzun süre kullanmayarak bundan sonra da kullanmayacağı yönünde bir kanaat oluşturmuşsa artık bu hakkını kullanamaması gerekir. Bu nedenle önceki hak sahibinin, TMK’nin 2. maddesi gereğince belli bir davranışta bulunması gerekirken sessiz kalması sonucu, ticaret unvanını daha sonra iyi niyetli olarak tescil ettiren kişiye karşı dava açma hakkını veya devam eden eylemli kullanımını men etme hakkını kaybettiği kabul edilmelidir (Yasaman, Hamdi/ Yusufoğlu, Fülürya: Marka Hukuku, İstanbul, 2004, s. 856).
17. Sessiz kalma yoluyla hak kaybında, hak genel olarak sona ermemekte, sadece bu haktan eylemine sessiz kalınan kişi ya da kişilerin yararlanmasına katlanılmaktadır. Zira tacirin, bir hakkını bilerek isteyerek belli bir süre kullanmaması sebebiyle ticaret unvanından doğan hakkı kaybolmamakta, sadece uzun süredir var olan kullanıma/tescile sessiz kalmış olması sebebiyle bu duruma zımnen icazet verildiği kabul edilmelidir.
18. Sessiz kalma yoluyla hak kaybından bahsedilebilmesi için, önceki hak sahibinin ticari ad ve işaretin aynısının veya benzerinin ticaret unvanı olarak tescil ettirildiğini veya başkaları tarafından kullanıldığını bilmesi ve buna rağmen sessiz kalmış olması gereklidir. Buna karşın ticaret unvanlarının ticaret siciline tescil edilmek zorunda olmaları ve tescilin olumlu etkisi nedeniyle tescil ve ilan edilmiş ticaret unvanının bilinmediği ileri sürülemeyecektir. Bununla birlikte önceki hak sahibinin uzun süre sessiz kalması mücbir sebep ya da objektif imkânsızlık gibi haklı bir nedene dayanıyorsa ve bunun ispatlanması hâlinde sessiz kalma yoluyla hak kaybı söz konusu olmayacaktır. Sessiz kalma yoluyla hak kaybından bahsedilebilmesi için her şeyden önce ticaret unvanını sonradan tescil ettiren kişinin iyi niyetli olması gerekir. Zira ticaret unvanını sonradan tescil ettiren kişi kötü niyetli ise sessiz kalma yoluyla hak kaybından söz edilemeyecek önceki hak sahibi ticaret unvanının terkinini süre gözetilmeksizin her zaman talep edebilecektir.
19. Önceki hak sahibi, ticari ad ve işaretin bir başkası tarafından ticaret unvanı olarak tescil edilmesine veya kullanılmasına sessiz kalmayarak dava yoluna başvurursa artık sessiz kalma sebebiyle hak kaybı söz konusu olmamaktadır. Bununla birlikte önceki hak sahibi dava yoluna başvurmadan önce ihtarname göndermesi de sessiz kalmadığı anlamına gelmelidir. Ancak dikkat edilmesi gereken husus, uzun süre boyunca, belirli aralıklarla sadece ihtarname gönderen, fakat dava açmayan ve ihtarname dışında unvanın kullanılmaması için herhangi bir girişimde de bulunmayan önceki hak sahibinin sessiz kalmadığını ileri sürmesi, hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilebilir. O hâlde kullanımın daha fazla devamını istemeyen önceki hak sahibi, bu arzusunu açıklayan bir ihtarname göndermiş ise de makul bir süre içinde bu iradesini dava yoluyla da göstermelidir.
20. Sessiz kalma yoluyla hak kaybının söz konusu olabilmesi için, önceki hak sahibinin, ticaret unvanının aynısının veya benzerinin kullanılmasına belirli bir süre sessiz kalmış olması gereklidir. Ancak ticaret unvanı yönünden sessiz kalmanın ne kadar süre geçtikten sonra hak kaybına sebep olacağı TTK’de düzenlenmiş değildir. Bununla birlikte 10.01.2017 tarihinde yürürlüğü giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ile ilk defa marka hukukunda hükümsüzlük davaları yönünden sessiz kalma yoluyla hak kaybına ilişkin bir düzenleme getirilmiştir. SMK’nin 26/6. maddesi; “Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötü niyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez” hükmünü haizdir. Buna göre marka hükümsüzlük davalarında sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin uygulanabilmesi için beş yıllık sürenin geçmiş olması gerekmektedir. Ancak ticaret unvanı yönünden mevzuatta bir süre belirlemesi bulunmadığından TMK’nin 2. maddesi de gözetilmek suretiyle her somut olayın özellikleri dikkate alınarak sürenin belirlenmesi gerekmektedir.
21. Hemen belirtilmelidir ki; sessiz kalma nedeniyle dava açılamayacağı yönündeki savunma bir def’î olmayıp itirazdır. Zira sessiz kalma yoluyla hak kaybı ilkesinin dayanağı TMK’nın 2. maddesi olduğuna göre, dava açılması açıkça hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve bu durum dava dosyasından ortaya konulabiliyorsa, sessiz kalma yoluyla hak kaybı bir itiraz olarak kabul edilip hâkim tarafından re"sen dikkate alınmalıdır. Keza TMK’nin 2/2. maddesi gereğince bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.
22. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı şirketin ticaret siciline 08.01.1987 tarihinde tescil edildiği, davalı şirketin ise ticaret siciline 22.03.2007 tarihinde tescil edildiği, her iki şirketin de ticaret unvanının asıl unsurunun “Modatimkar” ibaresi olduğu, “modatimkar” ibaresinin marka olarak davacı şirket adına 2002/02484 sayı ile tescilli edildiği, davacı şirketin “modatimkar” ibaresi üzerinde üstün hakkının bulunduğu anlaşılmaktadır.
23. Davalı şirketin hâkim ortağı ve yönetici olan Yılmaz Karamolla, aynı zamanda davacı şirketin kurucu ortağı olup belli bir süre şirketin yöneticiliğini yapmış, 2003 yılında ise şirketten ayrılmıştır. Her iki şirket aynı binada ve aynı sektörde faaliyet göstermekte olup; davalı şirket ticaret siciline 22.03.2007 tarihinde tescil edilmiş, davacı tarafından ticaret unvanının kullanılmamasına ilişkin ihtarname 31.03.2008 tarihinde gönderilmiş ve işbu dava 07.05.2008 tarihinde açılmıştır.
24. Her iki şirketin faaliyet gösterdiği binanın mülkiyetinin davalı şirketin hâkim ortağı olan Yılmaz Karamolla’ya ait olduğu, bu kişi ile davacı şirket arasında 01.01.2000 tarihli kira sözleşmesi bulunduğu, kiralanan taşınmazın fiili durumunun “fabrika binası ve yönetim-ofis” olarak belirtildiği, davalı şirketin kurulmasından itibaren binanın üst katını kullanmaya başladığı dosya kapsamı ile sabittir. Davalı şirketin kurulmasından itibaren davacı şirket ile davalı şirketin hakim ortağı arasında kira sözleşmesinden kaynaklanan çeşitli uyuşmazlıklar çıktığı, nihayetinde tarafların anlaşmaya çalıştıkları ancak uzlaşma zemini sağlayamadıkları anlaşılmaktadır.
25. Davalı şirket tarafından davacı şirketin “Modatimkar” markasının hakim ortağı olan Yılmaz Karamolla tarafından oğlu Timur Karamolla’nın adı ve soyadından hareketle oluşturulduğu savunulmuş ise de, davacı şirketin malvarlığı hâline gelen anılan ibarenin yıllar sonra davalı şirketin unvanı olarak tescil ettirilmesi ve davacı şirketin kiracı olarak yer aldığı binada faaliyet göstermeye başlaması, davacı şirketin o güne kadar elde ettiği itibar ve kazanımlardan haksız yararlanma amacı taşımaktadır. Bu itibarla davalı şirketin “Modatimkar” ibaresini ticaret unvanı olarak tescil ettirmesinin iyi niyetli olmadığı kabul edilmelidir.
26. Bununla birlikte dosya kapsamında bulunan “taahhütname” başlıklı işçi devrine ilişkin belgede; kurum içerisinde bir başka şirketin kurulduğu, işçinin bu yeni şirkette 08.06.2007 tarihinden itibaren çalışmaya devam edeceği, yapılan işin ve işyeri adresinin değişmeyeceği, şirket unvanının ve SGK işyeri numarasının değişmesinin işçinin kazanılmış haklarını ihlal etmeyeceği belirtilmiş, anılan belge her iki şirketin unvanı altında imzalanmıştır. Davacı vekili belgedeki davacı şirket unvanı altındaki imzanın şirketi temsil eden yetkiliye ait olmadığını, belgenin muhasebe bölümünden verildiğini beyan etmiş; davalı vekili ise imzanın davacı şirketi temsil etmeye yetkili şahsa ait olduğunu iddia etmemiştir. Davacı şirketin muhasebe bölümünden verilen bu belge, ticaret unvanını kullanmaya izin amacıyla düzenlenen bir belge olmayıp belgede “muvafakat eden” olarak imzası bulunan işçinin davalı şirkette sosyal güvenlik haklarının devamı için işçinin nakli sırasında düzenlenen bir belge niteliğindedir. Belgede yer alan “kurum içinde bir başka şirket” ibaresinden ise taraflar arasında organik bağ bulunduğu anlamının çıkarılamayacağı açıktır.
27. Hâl böyle olunca davalı şirketin “Modatimkar” ibaresini ticaret unvanı olarak tescil ettirmesinin kötü niyetli olduğu, dolayısıyla sessiz kalma nedeniyle hak kaybından bahsedilemeyeceği, ayrıca “taahhütname” başlıklı işçi devrine ve işçinin haklarının korunmasına ilişkin belgenin ticaret unvanının kullanılmasına yazılı muvafakat verildiği anlamına gelmeyeceği, davalı şirketin kurulmasından itibaren bir yıl içinde unvanın kullanılmamasına yönelik ihtarname gönderildiği, dava hazırlık süreci ve taraflar arasındaki nizalar gözetildiğinde ihtarnamenin ve davanın makul süre içerisinde açıldığı ve sessiz kalmanın söz konusu olmadığı kabul edilmelidir.
28. Bu itibarla, mahkemece, sessiz kalma nedeniyle hak kaybının söz konusu olmadığı dikkate alınarak davacının ticaret unvanının terkin talebi ile 6762 sayılı TTK’nın 54. maddesi kapsamında tazminat taleplerinin yerinde olup olmadığının tartışılması ve neticesine göre bir karar verilmesi gerekmektedir.
29. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; her ne kadar “taahhütname” başlıklı belge davacı tarafından “modatimkar” ibaresinin kullanılmasına yazılı muvafakat verildiği anlamına gelmeyecek ise de; aynı binada ve aynı sektörde faaliyet gösteren ve davalı şirketi kendi bünyesi içindeki bir başka şirket olarak gören davacı şirketin, davalının “modatimkar” ibaresini ticaret unvanında kullanmasını olumlu davranışları ile onayladığı, bu itibarla taraflar arasındaki ilişki ve yaşanılan süreç gözetildiğinde davalı şirketin “modatimkar” ibaresini kötü niyetli olarak tescil ettirdiğinden bahsedilemeyeceği, davacının önceki davranışlarıyla “modatimkar” ibaresinin ticaret unvanında kullanılmasını onayladığı ve bu surette davalıda unvanın kullanılmasına ilişkin güven oluşturduğu, işbu dava ile ticaret unvanının terkinini talep etmesinin ise önceki eylemiyle çelişkili davranma yasağı (venire contra factum proprium) kapsamında TMK’nin 2. maddesi gereğince dava hakkının kötüye kullanılması niteliğinde olduğu ve hukuk düzeninin bunu korumayacağı, bu nedenle karar düzeltme isteminin reddine karar verilmesi gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
30. Hâl böyle olunca; karar düzeltme isteminin kabulü ile, Hukuk Genel Kurulunun 09.12.2020 tarihli ve 2020/11-532 E., 2020/1011 K. sayılı direnme kararının onanmasına ilişkin kararının kaldırılarak; direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle bozulması gerekmektedir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Hukuk Genel Kurulunun 09.12.2020 tarihli ve 2020/11-532 E., 2020/1011 K. sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
Direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle BOZULMASINA,
İstek hâlinde karar düzeltme harcının yatırana iadesine,
17.06.2021 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.