10. Hukuk Dairesi 2015/13180 E. , 2016/7567 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, davacının davalı işveren yanında geçen çalışmaları yönünden itibari hizmet süresinin/fiili hizmet süresi zammının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilâmında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalılar vekillerince temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı, davalı işverene ait işyerinde döküm bölümünde çalıştığını beyan ederek çalışmaları yönünden itibari hizmet süresinin/fiili hizmet süresi zammının tespitini istemiş, mahkemece yapılan yargılama sonunda istemin kabulüne karar verilmiştir.
Davanın yasal dayanaklarından olan 506 sayılı Kanunun ek 5. maddesinde, anılan Kanuna göre sigortalı sayılanların, aşağıda sayılan görevlerde geçen sigortalılık sürelerine, bu sürelerin her tam yılı için hizalarında gösterilen sürelerin sigortalılık süresi olarak ekleneceği belirtildikten sonra, maddenin (IV) numaralı bendinde “Sigortalılar” başlığı altında “Azotlu gübre ve şeker sanayiinde, fabrika, atölye, havuz ve depolarda, trafo binalarında çalışanlar” sözcüklerine yer verilmiş, bu bende ilişkin “Hizmetin Geçtiği Yer” başlıklı kısımda ise “1.) Çelik, demir ve tunç döküm, 2.) Zehirli, boğucu, yakıcı, öldürücü ve patlayıcı gaz, asit, boya işleriyle gaz maskesi ile çalışmayı gerektiren işlerde, 3.) Patlayıcı maddeler yapılmasında, 4.) Kaynak işlerinde çalışanlarda.” sıralaması yapılmıştır. Anlaşılacağı üzere, itibari hizmet süresi hak ve olanağından yararlanmak için, maddede yazılı fiziksel koşullarla birlikte iş kolu ve iş yeri şartlarının da gerçekleşmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
İtibari hizmet süresinden yararlanmayı gerektiren olgunun sanayi kolları farklı olsa da belli, ağır, riskli ve sağlığa zararlı işlerin yapılması olduğu, bu nitelikte işleri yapan kişilerin aynı durumda olmadıklarının ileri sürülemeyeceği ve aynı hukuksal durumda bulunanların farklı kurallara tabi tutulmasının Anayasa’nın eşitlik ilkesine yer veren 10. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle, anılan bentte yer alan “Azotlu gübre ve şeker sanayii” ibaresi, 27.03.2007 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 04.10.2006 gün ve 2002/157 Esas - 2006/97 Karar sayılı Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilmiş olup, Anayasa’nın 153. maddesinin beşinci fıkrası gereğince Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının geriye yürümeyeceği ilkesi gözetildiğinde, azotlu gübre ve şeker sanayiinde çalışmayanların, iptal kararının yürürlük tarihinden önceki dönem yönünden söz konusu ek 5. madde hükmünden yararlanamayacakları açıktır ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 gün ve 2012/21-6 Esas, 2012/222 Karar sayılı ilamında da aynı görüş ve yaklaşım benimsenmiştir. Bu durumda olan (azotlu gübre ve şeker sanayiinde çalışmayan) sigortalıların 27.03.2007 tarihinden itibaren gerçekleşen hizmetleri yönünden itibari hizmet süresinden faydalanabilmeleri ise, ancak, maddede yazılı tüm koşulların birlikte gerçekleşmesine bağlıdır.
Ayrıca; Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun 16.05.2000 tarihli Resmi Gazete"de yayımlanan 18.02.2000 gün ve 1997/1 Esas - 2000/1 Karar sayılı kararında, anılan ek 5. maddede öngörülen itibari hizmet süresinin, salt sigortalılık süresine eklenmesi gerekeceği, ayrıca bu sürenin fiili prim ödeme gün sayısına eklenmesinin söz konusu olamayacağı açıklanmıştır.
Diğer taraftan; söz konusu ek 5. maddeyi 01.10.2008 günü itibarıyla ilga eden 5510 sayılı Kanunun aynı tarihte yürürlüğe giren “Fiili hizmet süresi zammı” başlıklı 40. maddesinde, ek 5. maddeye kısmen benzer nitelikte düzenleme yapılarak, belirtilen işyerlerinde ve işlerde çalışan sigortalıların prim ödeme gün sayılarına, bu işyerlerinde ve işlerde geçen çalışma sürelerinin her 360 günü için karşılarında gösterilen gün sayılarının, fiili hizmet süresi zammı olarak ekleneceği, 360 günden eksik sürelere ait fiilî hizmet süresi zammı, 360 gün için eklenen fiilî hizmet süresi ile orantılı olarak belirleneceği, çalışmanın fiili hizmet süresi zammı kapsamında değerlendirilebilmesi için, tablonun (13) ve (14) numaralı sıralarında belirtilen sigortalılar hariç, sigortalının kapsamdaki işyerleri ile birlikte işlerde fiilen çalışması ve söz konusu işlerin risklerine maruz kalmasının koşul olduğu açıklanmış, maddenin (8) numaralı sırasında da “Kapsamdaki İşler/İşyerleri” başlığı altında “Döküm Fabrikaları”, “Kapsamdaki Sigortalılar” başlıklı bölümde de “işyerlerinde, döküm kalıp ve maçaların yapılması ve döküme hazır duruma getirilmesi işlerinde çalışanlar, döküm şarjının hazırlanması ve her çeşit maden 60 eritme (izabe) fırınlarının döküme hazır duruma getirilmesi işlerinde çalışanlar ile maden eritme ve dökme işlerinde çalışanlar.” ibarelerine yer verilmiştir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 297. maddesinin (2). fıkrasında "hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir", hükmü öngörülmüştür.
5510 sayılı Yasa"nın Geçici 7. maddesinin 2. fıkrasının 2. cümlesinde “17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun ek 5 inci maddesinde sayılan itibari hizmet süresi kapsamında yer alıp bu Kanunun 40"ıncı maddesinde sayılmayan işlerde bu Kanunun yürürlük tarihinden önce geçen çalışma sürelerinin bu maddenin birinci fıkrası kapsamında değerlendirilmesinde 3600 gün prim ödeme şartı aranmaz.” şeklindeki hükmü ile 3.600 gün prim ödeme şartının hangi hallerde aranacağı düzenlenmiştir.
Mahkemece, 22.07.2008 tarihinden itibaren davalı işveren nezdinde çalışmaları bulunan davacının, hizmet dökümünde 2008/7, 8 ve 9 ay bildirimlerinin itibari hizmet kodundan olduğu, bu anlamda davacının anılan aylar yönünden itibari hizmet süresinden faydalanması gerektiğinin tespitinde hukuki yararı bulunmadığının gözetilmemesi, davacının 01.10.2008 tarihinden itibaren çalışmaları yönünden, davacının, davalı işyerinde çalıştığı birim ya da birimler hiç bir kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespit edilmemesi, sonucuna göre davacının, davalı işyerinde çalıştığı birim ya da birimler ile yaptığı işe göre 5510 sayılı Kanunun 40. maddesinin (8) numaralı sırasındaki düzenleme kapsamdaki işler/ işyerlerinden ve sigortalılardan olup olmadığının irdelenmesi gerektiğinin gözetilmemesi, davacının davalı işyerinde çalıştığı birim/ birimler ve davacının yaptığı iş yönünden anılan madde şartlarının oluşup oluşmadığını, davacı yönünden somutlaştırmadan irdeleyen bilirkişi raporunun hükme esas alınması, davacının 01.10.2008 tarihiden itibaren talebe konu 13.06.2013 tarihine kadar davalı işveren tarafından yapılan bildirimler gözetilerek, 5510 sayılı Kanunun 40. Maddesi uyarınca 360 günde ne kadar sürenin fiili hizmet süresi zammı olarak kabul edileceği, kabul edilecek fiili hizmet süresi zammının prim ödeme gün sayısına ilavesi gerektiği, ne kadarının yaş haddinden indirileceği, yaş haddinden indirim için anılan madde kapsamındaki iş ve işyerlerinde ne kadar çalışma şartı arandığının hükümde belirtilmesi gerektiği gözetilmemesi, eksik inceleme ve araştırmaya dayalıdır.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında; mahkemece, davacının, 01.10.2008 tarihinden önceki çalışmaları yönünden hukuki yararı bulunup bulunmadığı irdelenmeli, 01.10.2008 tarihinden itibaren çalışmaları yönünden, davacının davalı işyerinin hangi birimlerinde hangi görev ile çalıştığı kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespit edilip, maruz kalınan etkenlerin oluşturduğu hastalıklar alanında Uzman tıp doktoru ile kimya mühendisi ve metalurji mühendisi, iş güvenliği uzmanlarından oluşacak üç kişilik bilirkişi kurulu marifetiyle mahallinde keşif yapılarak; davacı işçinin işyerinde çalıştığı birim / birimler ve yaptığı işin niteliği, konusu ile işyerindeki incelemeden elde edilen bulguları, 5510 sayılı Kanunun 40 maddesinin (8) numaralı sırasında düzenlenen kapsamdaki iş/işyerlerinden ve sigortalılardan olup olmadığı hususunda irdeleyip, davacı yönünden somutlaştıran rapor alınmalı, tüm dosya sonucundan varılacak sonuca göre, 5510 sayılı Kanunun 40. maddesi uyarınca infazda tereddüt ve çelişki oluşturmayacak şekilde karar verilmelidir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz ardı edilerek, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 05.05.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi