22. Hukuk Dairesi 2016/5289 E. , 2016/7950 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA : Davacı, ücret farkı, ikramiye, toplu iş sözleşmesi farkı, bayram farkı, ramazan yardımı farkı ile yemek yardımı farkı alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde taraflar avukatlarınca temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkilinin otobüs şoförü olduğunu ve kağıt üzerinde ... işçisi olarak gözükmesine rağmen... işçileriyle aynı işi yaptığını, ancak onların yararlandığı toplu iş sözleşmesinden yararlanamadığını, davalılar arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğunu, davacının başından itibaren... işçisi sayılması gerektiğini iddia ederek, davalılar arasındaki muvazaanın tespiti ile müvekkilinin çalışmaya başladığı tarihten itibaren ...’nin kadrolu işçisi sayılmasına ve işe başladığı tarihten itibaren doğan hak kayıplarına karşılık ücret farkı, ikramiye, sosyal yardım farkı, toplu iş sözleşmesi farkı, jübile ücreti ve kıdem tazminatı farkı, banka promosyonu, bayram parası, kumanya parası ve farkı, mesai ücreti farkı ve yemek ücreti farkı alacaklarının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı... vekili, davacının davalı ..."ın işçisi olduğunu, davacının.... ile sendika arasındaki toplu iş sözleşmesinden yararlanma isteğinin kanuni olmadığını, kendi işvereni ile sendika arasındaki toplu iş sözleşmesinden zaten yararlandığını, müvekkilinin kamu kurumu olması sebebi ile Genel Kadro Kanunu ve Bütçe Kanunu ile kadronun sınırlandırıldığını, bu sınırların aşılamayacağını, bu sınırlama sebebiyle de davacının... kadrosunda çalıştırılmasının mümkün olmadığını, müvekkilinin personel açığını kapatmak üzere merkezi yönetimden daimi işçi kadroları için açıktan atama izni talep ettiğini, merkezi yönetimden izin çıkmaması üzerine zorunlu olarak toplu taşıma hizmetinin aksamadan yürütülmesi için ihale ile hizmet alımına gidildiğini, ihalenin istihdam değil hizmet alımı için yapıldığını, yapılan işin bir zorunluluktan kaynaklandığını, 4857 sayılı İş Kanunu’na 5538 sayılı Kanunla eklenen fıkralar uyarınca davacının taleplerinin yerinde olmadığını, işçilerin tüm özlük haklarının diğer davalı tarafından yürütüldüğünü, davacının kadrolu işçilere uygulanan sosyal hakları talep etme hakkının bulunmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı ... vekili; davacının ..."ın personeli olduğunu, ..."ın ..."nin düzenlediği ihaleye göre hizmet alım sözleşmesi imzaladığını, iki davalı arasında muvazaa bulunmadığını, davacı ile hizmet sözleşmesi imzalanırken davacının şartları bilerek sözleşmeyi kabul ettiğini, yıllar sonra hak kaybına uğradığına ilişkin iddiasının hukuka aykırı olduğunu, davacı ile ... arasında imzalanan iş sözleşmesinin geçerli olduğunu, ...’ın davacıya karşı bütün yükümlülüklerini eksiksiz yerine getirdiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının işe girdiği ve zaman aşımına uğramayan tarihten itibaren yapılan hesaplamaya göre her ne kadar davacı tarafından talep edilen ücret farkı, ikramiye farkı, toplu iş sözleşmesi farkı, jübile farkı, bayram yardımı farkı, ramazan yardımı farkı, yemek yardımı farkı kalemlerine ilişkin alacaklarında...."nin kadrolu işçilerine nazaran daha az ödemeler almışsa da, davacının işvereni sıfatıyla ... ile üyesi olduğu sendika arasında yapılan toplu iş sözleşmesine göre aynı tarih içinde almış olduğu sosyal yardım farkı ödemesinin..."nin kadrolu işçilerine göre 10.840,00 TL fazla olduğu, diğer kalemler yönünden kadrolu işçilere nazaran daha az yapılan ödemeler konusunda belirli tarihlerde yapılan toplu iş sözleşmelerinin imzalanması sırasında bu hakkını ileri sürmesi gerekip, toplu iş sözleşmelerinin imzalanması sırasında bu talebini iletmeyip yıllar sonra imzalanan toplu iş sözleşmelerinin dışında davaya konu alacaklarını talep etmesinin hakkaniyete uygun olmadığı gibi aynı tarihlere ilişkin iki toplu iş sözleşmesinden birden istifade edemeyeceği gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı tarafından temyizi üzerine Dairemizce, davacının işe girdiği ve zaman aşımına uğramayan tarihten itibaren yapılan hesaplamaya göre her ne kadar davacı tarafından talep edilen ücret farkı, ikramiye farkı, toplu iş sözleşmesi farkı, jübile farkı, bayram yardımı farkı, ramazan yardımı farkı, yemek yardımı farkı kalemlerine ilişkin alacaklarında..."nin kadrolu işçilerine nazaran daha az ödemeler almışsa da, davacının işvereni sıfatıyla ... ile üyesi olduğu sendika arasında yapılan toplu iş sözleşmesine göre aynı tarih içinde almış olduğu sosyal yardım farkı ödemesinin ..."nin kadrolu işçilerine göre 10.840,00 TL fazla olduğu gerekçesiyle davanın reddinin isabetli olmadığı, davacının diğer alacak kalemleri yönünden.... işçilerine göre eksik ödeme aldığının bilirkişi raporu ile sabit olduğu, bu durumda; davacının.... işçisi olarak alması gereken fark alacakların hesaplanıp, bu miktarlardan davacı aynı dönemde ..."ın taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden yararlanması sebebi ile aldığı miktarlar mahsup kurallarına göre mahsup edilerek varsa bakiye alacağının hüküm altına alınması gerektiği gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan mahkemece, aldırılan bilirkişi raporuna göre davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı taraflar temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının tüm, davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava tarihinde yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 84. maddesinde “Borçlu faiz veya masrafları tediyede gecikmiş değil ise kısmen icra eylediği tediyeyi resülmale mahsup edebilir. Alacaklı alacağın bir kısmı için kefalet, rehin veya sair teminat almış ise borçlu kısmen icra eylediği tediyeyi temin edilen veya teminatı daha iyi olan kısma mahsup etmek hakkını haiz değildir” kuralına yer verilmiş; 85. maddesinde “birden fazla borcu bulunan borçlu, borçları ödemek zamanında bu borçlardan hangisini tediye etmek istediğini alacaklıya beyan etmek hakkını haizdir. Borçlu beyanatta bulunmadığı surette vukubulan tediye kendisi tarafından derhal itiraz edilmiş olmadıkça alacaklının makbuzda irae ettiği borca mahsup edilmiş olur” hükmü öngörülmüş, 86. maddede ise “kanunen muteber bir beyan vaki olmadığı yahut makbuzda bir güna mahsup gösterilmediği takdirde, tediye muaccel olan borca mahsup edilir. Müteaddit borçlar muaccel ise tediye, borçlu aleyhinde birinci olarak takip edilen borca mahsup edilir. Takibat vaki olmamış ise tediye, vadesi iptida hulül etmiş olan borca mahsup edilir. Müteaddit borçların vadeleri aynı zamanda hulül etmiş ise mahsup mütenasiben vaki olur. Hiç bir borcun vadesi hulül etmemiş ise alacaklı için en az teminatı haiz olan borca mahsup edilir” kuralı düzenlenmiştir.
Mülga 818 sayılı Kanun"un yukarıda belirtilen hükümleri öncelikle muacceliyet ve temerrüt kavramlarının açıklanmasını gerektirmektedir.
Muacceliyet, alacaklının borçludan borçlanılan edimi talep ve dava edebilme yetkisidir. Borç muaccel olmadan borçlu temerrüdü söz konusu olmaz.
Temerrüt, en kısa tanımıyla, alacaklı tarafından talep edilebilir (muaccel) hale gelmiş bir borcun ifasındaki gecikmedir. Kural olarak, bu tür (muaccel) bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarı ile temerrüde düşer. Başka bir ifadeyle, temerrütten söz edilebilmesi için, öncelikle muaccel bir borcun ve alacaklının o borca yönelik ihtarının bulunması gerekir. Kural böyle olmakla birlikte, borçlunun temerrüde düşmesi için alacaklının ihtarının gerekmediği bazı durumlar da vardır: Örneğin, ifa gününün taraflarca birlikte kararlaştırıldığı, borçlunun borcu ifa etmeyeceğini bildirmiş olduğu veya hal ya da durumundan bu sonuca varılabildiği durumlarda, temerrüdün gerçekleşmesi için alacaklının ihtarına gerek yoktur.
Tek bir borç ilişkisinin söz konusu olduğu durumlarda, borçlu para borcunun faiz ve masraflarını ödemede temerrüde düşmemişse yaptığı kısmi ödemeyi anapara borcuna mahsup etme hakkına sahiptir. Ancak, para borcunun bir kısmı için kefalet, rehin veya benzeri bir teminat verilmişse, yapılan kısmi ödemenin teminatlı olan borca mahsubu istenemez. Bu durumda, kısmi ödemenin teminatsız olan ya da teminatı daha az olan borca mahsubu gerekir. Borçlu, faiz ve masrafları ödemede temerrüde düşmüşse yaptığı kısmi ödeme öncelikle gecikmiş faiz ve masraf borçlarına mahsup edilecektir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.9.2000 tarihli ve 2000/12-1148 esas, 2000/1193 karar sayılı ilamında da vurgulandığı üzere, mülga 818 sayılı Kanun"un 84. maddesi gereğince, ödemelerin öncelikle asıl alacaktan düşülebilmesi için, borçlunun faiz ve masrafları ödemede gecikmemiş olması zorunludur. Gecikme ve alacaklının iradesini açıklaması halinde, ödenen kısmın öncelikle faizden düşülmesi gerekir. İcra takibi, ödemeye ihtirazi kayıt konulması irade açıklamasıdır.
Birden fazla borcu bulunan borçlunun yaptığı ödeme, ifa zamanında beyan ettiği borca mahsup edilir. Borçlu, ödeme sırasında, yapılan ödemenin hangi borca ilişkin olduğunu beyan etmemiş veya alacaklının makbuzda belirttiği borca derhal itirazda bulunmamışsa makbuzda belirtilen borca mahsup edilmelidir.
Birden fazla para borcunun bulunduğu bir borç ilişkisinde, borçlunun, yapılan kısmi ödemenin hangi borç için mahsup edildiğini belirtmemesi, alacaklının da ödemenin hangi borca ilişkin olduğunu makbuzda göstermemesi durumunda, kısmi ödemenin hangi borca mahsup edileceği sorunu Borçlar Kanununun 86. maddesine göre çözümlenmelidir. Bu gibi durumlarda, kısmi ödeme öncelikle muaccel olan borç için yapılmış sayılır. Ödeme zamanında birden fazla borç muaccel hale gelmişse, ödeme ilk takibe konulan borca mahsup edilir. Muaccel olan borçlardan hiçbiri takibe verilmemişse kısmi ödeme ifa zamanı önce gelen borca mahsup edilmiş sayılır. Borçların ifa zamanları (vadeleri) aynı günde gelmişse yapılan kısmi ödeme borçların miktarlarıyla orantılı olarak mahsup edilir. Borçlardan hiçbirinin ifa zamanı gelmemişse, kısmi ödeme alacaklı için güvencesi en az olan borca mahsup edilmiş sayılır.
İş sözleşmesinden doğan para borçlarının kısmi ifasında, mahsubun ne şekilde yapılacağı ile ilgili 4857 sayılı İş Kanunu"nda özel bir düzenleme bulunmadığından, mülga 818 sayılı Kanun"un yukarıda belirtilen genel hükümleri kapsamında sorun çözümlenmektedir. İşçinin işverenden bir alacağının, örneğin sadece kıdem tazminatı alacağının bulunduğu durumlarda, kısmi ödeme sebebiyle mahsup işlemi mülga 818 sayılı Kanun"un 84. maddesi çerçevesinde yapılacaktır. Dairemiz uygulamasına göre, temerrüde düşmüş olan işverenin yaptığı kısmi ödeme işçinin bu hususta beyanda bulunup bulunmadığına bakılmaksızın öncelikle faiz ve masraflara mahsup edilmelidir.
Borcun taksitle ödenmesi konusunda yapılan anlaşma aksi öngörülmemişse, kural olarak, işçinin faiz talebinden vazgeçtiğini kapsar. Ancak, bu sonuç işverenin taksit anlaşmasına uygun hareket etmesine bağlıdır. İşverenin taksitlerden birini zamanında ödememesi halinde, işçinin faizle ilgili feragati geçersiz hale gelir ve sadece ödenmeyen taksit için değil, tüm alacak için faiz talep hakkı doğacaktır. Bu durumda ödenmiş olan önceki taksitlerin öncelikle faiz ve masraflara mahsubu gerekecektir. Kuşkusuz taksit sözleşmesinin işçinin serbest iradesi ile meydana gelmesi gerekir.
İşçinin birden fazla alacağının söz konusu olması halinde, yapılan kısmi ödemenin hangi alacağa ilişkin olduğu işveren tarafından ödeme sırasında belirtilmemiş ve işçi tarafından da bu husus makbuzda gösterilmemiş ise, mahsup işlemi mülga 818 sayılı Kanun"un 86. maddesine göre yapılacaktır. 4857 sayılı Kanun"da işçinin sözleşme ve kanundan doğan alacaklarının muacceliyet ve vade zamanları konusunda değişik hükümler öngörülmüştür.
4857 sayılı Kanun"a göre ücret en geç ayda bir ödenir. İş hukuku mevzuatımızda Basın İş Kanunu"nun 14. maddesi hariç, ücretin peşin ödeneceğine dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu sebeple ücret, çalışılan ayı takip eden aybaşında muaccel hale gelmektedir. Fazla mesai, hafta tatili ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücretlerinin muacceliyet tarihleri normal aylık ücret gibidir. İşçinin ihbar ve kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti sözleşmenin feshi ile muaccel hale gelir.
4857 sayılı İş Kanunu"nun 120. maddesi uyarınca yürürlüğü devam eden mülga 1475 sayılı İş Kanunu"nun 14. maddesine göre, işveren kıdem tazminatı borcu bakımından iş sözleşmesinin feshedildiği tarihte temerrüde düşer. Yukarıda belirtilen diğer tazminat ve alacaklar bakımından ise, tarafların sözleşme ile kararlaştırdıkları ödeme zamanı ya da işçi tarafından gönderilecek ihtarnamede belirtilen ödeme günü itibariyle işverenin temerrüdü gerçekleşir.
Somut olayda; mahkemece bozmaya uyulmasına rağmen, bozma gereklerinin tam olarak yerine getirilmediği ve bozma ilamında yer alan davacının aynı dönem için ... işçisi olarak aldığı toplu iş sözleşmesinden kaynaklı ödemelerin mahsup edilmesi gerektiği yönündeki bozma gerekçesinin göz ardı edildiği anlaşılmaktadır. Bu sebeple, yukarıda açıklanan mahsup kuralları gereğince davacıya aynı dönem için ... tarafından yapılan toplu iş sözlemesinden kaynaklı ödemeler hesaplanan alacaklardan mahsup kurallarına göre mahsup edildikten sonra varsa bakiye alacaklar hüküm altına alınmalıdır. Bu yön gözetilmeden karar verilmesi hatalı olup yeniden bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 15.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.