4. Hukuk Dairesi 2010/3341 E. , 2011/2406 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... TV. AŞ aleyhine 12/03/2009 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 01/12/2009 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, yayın yolu ile kişilik haklarına saldırı nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istem reddedilmiş; karar, davacı tarafından temyiz olunmuştur.
Davacı, davalıya ait televizyon kanalının 19.02.2009 günlü haber bülteninde, gizli kamera çekimleri nedeniyle kendisine şantaj yapıldığına yer verilmesinin kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu belirterek, davalının manevi tazminat ile sorumlu tutulmasını istemiştir.
Davalı ise, dava konusu haberin, birçok yayın organında yer aldığını ileri sürerek, istemin reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.
Yerel mahkemece, yayındaki olguların iddia niteliğinde olduğunun belirtildiği, aynı biçimde başka yayın kuruluşları tarafından da benzer haberlerin yapıldığı gerekçesiyle istemin reddine karar verilmiştir.
Anayasa’nın “Haberleşme hürriyeti” başlıklı 22. maddesinde, herkesin haberleşme hürriyetine sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu belirtilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise Anayasa’da belirtilen ayrık durumlar dışında hiçbir şekilde haberleşmenin engellenemeyeceği ve gizliliğine dokunulamayacağı hususlarına yer verilmiştir.
Günümüzde ulaşılan teknolojik gelişmeler sonucunda kişilerin her türlü özel konuşmalarının dinlenmesi veya en özel görüntülerinin izlenmesi ve kaydedilmesi mümkün hale gelmiştir. Nitekim son yıllarda kişilerin ses ve görüntüleri gizlice kaydedilerek kişi haklarının sık sık ihlali nedeniyle 5237 sayılı Türk Ceza Yasası"nın 132, 133 ve 134. maddelerinde haberleşmenin gizliliğinin ihlali, kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması ile özel hayatın gizliliğinin ihlal edilmesi eylemleri ayrı ayrı suç olarak düzenlenmiştir.
Yine Anayasa’nın “Özel hayatın gizliliği” başlıklı 20. maddesi gereğince herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. Ayrıca Borçlar Yasası"nın 49. maddesinde de kişilik haklarının saldırıya uğraması durumunda uygulanacak yaptırım belirtilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. maddesinde de, herkesin özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu belirtilmekte, maddenin ikinci fıkrasında meşru sınırlama nedenleri sayılmaktadır. Bu düzenleme gereğince bir kamu otoritesince yapılabilecek müdahalelerin ancak ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, dirlik ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda zorunlu olan ölçüde ve yasada öngörülmüş olmak koşuluyla söz konusu olabileceği belirtilmektedir.
Bu konuda devletin resmi soruşturma ve kovuşturma organlarına getirilen yasal bazı sınırlamaların gerçek kişiler açısından öncelikle uygulanması gerektiği gibi tanınan istisnalardan da bu kapsama girmeyen kişi ve kuruluşların yararlanması söz konusu değildir. Yukarıda belirtilen yasal düzenlemelerden de açıkça anlaşılacağı üzere kişinin özel yaşamının gizliliğine dokunulamaz ve kişinin sıfatı ve konumu ne olursa olsun rızası dışında kamuya açıklanamaz. Bunlar kişinin gizli alanını oluşturur. Kişinin hukuka aykırı bile olsa konuşmalarının ve görüntüsünün gizlice kayda alınması onun kişilik haklarına ve özel yaşamına saldırı niteliği taşır. Bu ses ve görüntü kayıtlarının herhangi bir yolla kamuoyuna yansıtılması, açığa çıkartılıp yayılması kişilik haklarına yapılmış ikinci bir saldırı niteliğindedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07.03.2007 gün ve 2007/4-98, 2007/110 sayılı kararı da aynı doğrultudadır.
Bu durumda, davalının eyleminin hukuka aykırı olduğu, bir hukuka uygunluk nedeni de bulunmadığı gözetilerek, davacı yararına uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekir.
Yerel mahkemece açıklanan olgular gözetilmeyerek, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle istemin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 07/03/2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.