Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, ıslah ettikleri davada, kayden paydaş oldukları 7 parsel sayılı taşınmazın 2981 Sayılı Yasanın 10/b uygulaması sırasında bir bölümünün davalı adına tespit edilen 9 parsel içinde kaldığını, 9 parselin kalan bölümünün de öncesinde kök miras bırakanlarına ait olduğunu ileri sürerek, tapu iptal, tescil elatmanın ve yıkım isteğinde bulunmuşlardır.
Davalı, çekişmeli 9 parsel sayılı taşınmazın hükmen adına tescil edildiğini bildirip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar müdahil davacılar tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 8.4.2008 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vs. vekili Avukat B.Y. ile temyiz edilen vekili Avukat A.Ç.geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi .tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan deillerden 2981-3290 Sayılı Yasanın 10/b maddesi uygulaması ile 6 ve 7 parsel sayılı taşınmazların 27.12.1993 tarihinde bir kısım davacılar adına paylı mülkiyet üzere, 9 parselin davalı M. E.adına 6.12.1993 tarihinde ayrı ayrı görülen davalılar sonucu hükmen tescil edildiği anlaşılmaktadır.
Davacılar, başlangıçta 6 parsel sayılı taşınmaz içerisinde kalması gereken 25 m2 lik bölümün uygulama sırasında davalıya ait 9 parsel içinde bırakıldığını ileri sürerek, iptal tescil isteğinde bulunmuşlar yargılama aşamasında da eksikliğin 6 parselde değil 7 parselde olduğunu bildirmek suretiyle taleplerini ıslah etmişlerdir.
Mahkemece, anılan istek yönünden ıslah tarihi gözetilerek 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesinde öngörülen sürenin dolduğu gerekçesiyle dava reddedilmişse de, esasen her iki isteğinde 9 parsele yönelik olduğu, 9 parseldeki bir kısım yerin 7 parsel sayılı taşınmaz kapsamında olması gerektiği iddiasında parsel numarasının 6 olarak yazılmış olmasının maddi hatadan kaynaklanmakta olduğu, sonuca etkili olmayacağı da açıktır.
Bu nedenle, eldeki davanın açılışı bakımından 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesinde öngörülen sürenin dolduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.
Öte yandan, 9 parselde kalan diğer bölümün davacıların miras bırakanına ait olduğu iddiasına yönelik istek bakımından da hükme yeterli bir araştırma yapılmış değildir.
Öncelikle, davacılara çekişmeli yerin hangi sebeple murislerine ait olduğu hususunun açıklattırılması, tapuya dayanmaları halinde, davalının ibraz ettiği tapu kaydı ile birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir. Esasen, kadastro tutanaklarının edinme sütununda belirtilen zilliyetlik ve harici taksim olgusu yönünden de araştırma yapılmasında zorunluluk vardır.
Bilindiği üzere; harita ve krokisi bulunan tapu kayıtlarına Medeni Kanunun 719, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 20.maddesi uyarınca kapsam belirleneceği kuşkusuzdur.Ancak böyle bir harita ve kroki yoksa veya uygulanabilir nitelik taşımıyorsa öncelikle tapu kaydının ilk tesisinden itibaren tüm gittileri ile birlikte Tapu Sicil Müdürlüğünden istenilmesi,gitti kayıtlarının yüzölçümlerinde veya sınırlarında bir değişiklik varsa dayandığı belgelerin incelenip,doğru ve yasal bir nedenin bulunup bulunmadığının araştırılması,doğru esasa dayanmıyorsa,ilk tesisindeki sınırlara itibar edilmesi,ayrıca uygulamada yararlanmak üzere varsa komşu taşınmaz kayıtlarının getirtilmesi,böylece yanların dayandığı,usulüne uygun olarak çıkarılmış tüm belgeler toplandıktan,dosya öteki yönlerden de keşfe hazır hale geldikten sonra yöreyi iyi bilen yaşlı ve yansız yerel bilirkişi veya bilirkişiler aracılığı ile uygulama yapılması, kayıtlardaki her sınır yerel bilirkişi veya bilirkişilerden sorulup arazi üzerinde tespit edilmesi;gerektiğinde sınırlar hakkında açıklayıcı doyurucu bilgiler alınması, bilinmeyen sınırlar yönünden taraflara tanık dinletme olanağının sağlanması,komşu taşınmaz kayıtlarının da aynı şekilde uygulanarak yerel bilirkişi ve tanık sözlerinin denetlenmesi gerekir.Öte yandan sınırlar değişebilir nitelikte ise veya tam olarak kapanmayıp açık yönler kalıyorsa, kayda değişmez sınırlarla bağlantı kesilmemek suretiyle miktarına göre kapsam belirlenmesi, ayrıca tapu fen memuru veya mühendisi sıfat ve yeteneğini taşıyan uzman bilirkişi veya bilirkişilerden keşifte saptanan bilgi ve bulgulara uygun ve uygulamayı tam olarak yansıtan, infaza elverişli rapor ve kroki alınması zorunludur.
Tarafların dayandıkları kayıtlar, aynı tapudan ayrılmış ifraz tapuları ise yöntemince önce asıl tapunun kapsamının saptanması, sonra ifraz edilen tapuların yerlerinin bu kapsamda bulunması zorunludur. Ayırma (ifraz) haritaya dayanmamakla birlikte kayıtta sınırlar gösterilmek suretiyle belirtilmiş ise bu sınırların yerel bilirkişi ve tanık sözleriyle saptanması süre gelen zilliyetlik durumlarından yararlanılması gerekeceği kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeleri kapsar biçimde hükme yeterli bir araştırma yapılması daha önce 6-7-9 parsel sayılı taşınmazların hükmen tesciline ilişkin ( 91/76-96/155 karar sayılı ve 91/58-92/234 sayılı) dava dosyalarındaki delillerinde değerlendirilmek suretiyle her iki istek yönünden de davanın süresinde olduğu gözetilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.12.2007 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 550.00.-YTL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 8.4.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.