
Esas No: 2008/2663
Karar No: 2008/4397
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2008/2663 Esas 2008/4397 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : KARAİSALI ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 03/05/2007
NUMARASI : 2006/67-2007/132
Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
Davacılar, miras bırakanları M.."nin adına kayıtlı 185 parsel sayılı taşınmazını mirasçılardan mal kaçırma amacıyla ve muvazaalı olarak, yetersiz doktor raporuna dayanılarak dava dışı M.ya verdiği vekaletname ile davalı M.Ş..temlik ettiğini, kısa sürelerle taşınmazın el değiştirdiğini ileri sürüp, davalı Bülent adına olan kaydın iptali ile pay oranında adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davacıların iddialarını ispatlayamadıkları gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
KARAR-
Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğine, toplanan delillere göre, davacıların miras bırakanları M..."nin adına kayıtlı 185 parsel sayılı taşınmazını mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak, yetersiz doktor raporuna dayanılarak intikalini sağladığını, murisin satış tarihinde hasta ve yaşlı olduğunu, murisin satış tarihinde hasta ve yaşlı olduğunu, murisin hukuki işlem ehliyetinin olup olmadığının belirlenmesi gerektiğini ileri sürerek, eldeki davayı açtıkları görülmektedir.
Mahkemece, sadece muvazaa yönünden inceleme, araştırma yapılarak hüküm kurulmuştur. Oysa, davacılar davalarında temlik tarihinde miras bırakanlarının ehliyetsiz olduğunu ileri sürerek, ehliyetsizlik hukuksal nedenlerine de dayanmışlardır. Ancak, mahkemece bu konuda bir inceleme ve araştırma yapılmış değildir.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
. Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli tıp kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun
409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler ve yasa hükümleri çerçevesinde bir araştırma yapılarak tüm delillerin birlikte değerlendirilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Davacıların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, bu yöne değinen temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün belirtilen nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 3.4.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.