Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakanları H.İ.in tarım yapmak amacıyla 563 parsel sayılı taşınmazı davalıdan dernek, köy ve kaymakamlık kararları ile ihale sonucu satın ve teslim aldığını, ancak köy mezarlığı olan 678 sayılı parselin tapuda devrinin yapıldığını öğrendiklerini; oysa satımı ve alımı amaçlanan ve fiilen teslim edilen, akit tarihinden itibaren de kullanıla gelen yerin 563 sayılı parsel olduğunu ileri sürüp, 563 sayılı parselin tapu kaydının iptali ile payları oranında tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Davalı, köy ve kaymakamlık kararlarında ihale edilen taşınmazın 678 sayılı parsel olup; idari yargının görevli bulunduğunu, ihaleye konu yerin tescilinin yapıldığını, her iki parselin mevki, yüzölçüm ve değer bakımından farklı olduklarını belirtip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, satışı amaçlanan, satış sırasında gösterilen ve fiilen teslim edilen yerin 563 sayılı parsel olduğu ve bu parselin satış tarihinden itibaren murisleri ile davacılar tarafından kullanıldığı; köy muhtarlığınca ferağı verilen 678 sayılı parselin o tarihte ve halen fiilen kullanılan köy mezarlığı olması nedeniyle, köy muhtarlığınca satışa çıkarılmasının söz konusu olamayacağı gerekçesiyle; davanın kabulü ile her iki parselin tapu kayıtlarının iptaline, 563 sayılı parselin davacılar adına, 678 sayılı parselin davalı adına tesciline karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, hata hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 563 parsel sayılı taşınmazın kayden davalı köy tüzel kişiliğine, 678 sayılı parselin ise, davacıların mirasbırakanına ait olduğu anlaşılmaktadır.
Davacılar, miras bırakanlarının taşınmazı davalı köy tüzel kişiliğinin ihalesi sonucu edindiğini; ne var ki, miras bırakana zeminde 563 parsel sayılı taşınmaz gösterildiği halde, kendisine 678 parsel sayılı taşınmazın ihale ile satıldığını ve anılan bu 678 sayılı parselin de "genel mezarlık" niteliğinde bulunduğunu, böylece hataya maruz bırakıldığını ileri sürmek suretiyle 563 parsel sayılı taşınmazın tapusunun iptali ile miras payları oranında adlarına tescilini istemişler; mahkemece de, istek kabul edilerek 563 parsel sayılı taşınmazın tapusunun iptali ile davacılar adına, davacıların murisi üzerindeki 678 sayılı parselin de sicil kaydının iptali ile davalı köy tüzel kişiliği adına tesciline karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamıyacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, Borçlar Kanununda esaslı hatanın tanımı yapılmamış, 24. maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmiyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf, yönünden (Subjektif unsur), hemde iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının isbatlanması zorunludur.
Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri istiyebilir. Yeterki hatanın ileri sürülmesi Borçlar Kanununun 25. ve Medeni Kanunun 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, Borçlar Kanununun 26. maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmiyer veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müsbet zararının ödenmesi gerekir.
Öte yandan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def"i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca hatanın varlığı her türlü delille isbat edilebilir.
Somut olaya gelince; bir kimsenin niteliği mezarlık olan bir taşınmazı tarım yapmak amacıyla satın alması hayatın olağan akışına aykırıdır. Kaldı ki, taşınmazın sicil kaydında mezarlık yazmadığı, tarla yazdığı ve davacıların miras bırakanının da bu nitelikteki bir yeri satın almak istediği; ayrıca kendisine mezarlık niteliğindeki 678 parselin değil, zeminde tarla niteliğindeki 563 parsel sayılı taşınmazın gösterildiği ve bu şekilde taşınmazı edindiği dosya kapsamıyla sabittir.
Öyle ise, davacıların miras bırakanının gerçekten de hataya düşürüldüğünde kuşku yoktur.
Ne varki, mahkemece Borçlar Kanununun 31. maddesinde öngörülen 1 yıllık hak düşürücü süre bakımından herhangi bir araştırma ve değerlendirme yapılmış değildir. Mahkemece, bu konuda bir soruşturma yapılmamıştır. Öte yandan, hataya düştüğünü belirten kişinin akdi feshetmesi halinde ancak, verdiğini geri alabileceği kuşkusuzdur. Buna göre, 563 sayılı parselin davalı köy tüzel kişiliği adına olan tapusunun iptali ile davacılar adına davacıların murisi üzerindeki 678 sayılı parselin sicil kaydının da iptal edilmek suretiyle davalı köy tüzel kişiliği adına tesciline karar verilmiş olması doğru değildir.
Hal böyle olunca, davalının değinilen yönlere ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.04.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.