Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakanları F....."in malik olduğu 36 parsel sayılı taşınmazdaki 1/2 payının hile ile hataya düşülerek 45 parselle trampa edildiğini, işlem tarihinde murisin temyiz kudreti bulunmadığını, davalı A......nin murisin ölümünden sonra taşınmazı diğer davalıya temlik ettiğini, taşınmazların değerleri arasında fark olup, murise ait taşınmazın daha değerli olduğunu ileri sürerek, tapunun iptali ile adlarına tescilini olmadığı takdirde bedel isteğinde bulunmuşlardır.
Davalılar, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, Dairece; kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olduğu gerekçesiyle bozulmuş, bozma ilamına uyularak davacı M.... yönünden işlemden kaldırılmasına, diğer davacılar yönünden zamanaşımından davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 25.3.2008 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat . .... geldi, temyiz edilen .....vekili Avukat .... çıkartılan davetiyenin adresinde isim değişikliği nedeniyle tebliğ edilemeden döndüğü avukatın telefonuna ulaşıldığı, duruşma gününün bildirildiği, diğer temyiz edilen vekiline çıkartılan davetiyenin tebliğine rağmen gelmedikleri, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ....tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, ehliyetsizlik, hile, hata hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal tescil olmazsa bedel isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden, dava konusu 36 parsel sayılı taşınmazın 1/2"sinin davacıların miras bırakanı F..... adına kayıtlı iken anılan taşınmazın A... K..."ın malik olduğu 45 parsel sayılı taşınmazla 16.4.1998 tarihinde trampa edildiği, A...."nin trampa yoluyla edindiği 36 parsel sayılı taşınmazdaki 1/2 payı davalı B...."ye ait 1502 parselle 3.11.1999 tarihinde trampa ettiği, halen 36 parselin 1/2 payının B... A... adına kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır.
Davacılar, miras bırakanları F...."in hukuki ehliyete haiz olmadığı dönemde hile ve hataya düşülerek trampa işleminin gerçekleştiğini taşınmazların değerleri arasında fark olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmışlardır.
Mahkemece, davanın gabin hukuksal nedenine dayalı olarak açıldığı yönünde hukuki nitelendirme yapılarak hüküm kurulmuşsa da, iddianın ileri sürülüş biçiminden ve davacıların beyanlarından davada ehliyetsizlik ile hile ve hata hukuksal nedenlerine dayanıldığı sonucuna ulaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.4.1990 gün ve 1990/1-152- 1990/236 sayılı kararında da vurgulandığı gibi davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur.
Ne varki, mahkemece ehliyetsizlik, hile ve hata hukuksal nedenleri yönünden bir araştırma yapılmış değildir.
Öte yandan, davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli tıp kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Hal böyle olunca, hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu gözetilerek, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda bir araştırma yapılması, tarafların tüm delilleri toplanarak, miras bırakanın akit tarihinde ehliyetli olup olmadığının saptanması ehliyetli olduğununun anlaşılması halinde davada dayanılan hile ve hata hukuksal nedenlerinin incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.12.2007 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 550.00.-YTL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 25.3.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.