
Esas No: 2017/1155
Karar No: 2019/454
Karar Tarihi: 21.05.2019
Tefecilik suçu - Silahla tehdit - 6136 sayılı Kanuna aykırılık - Kasten yaralama - Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/1155 Esas 2019/454 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2017/1155 E. , 2019/454 K.
"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 186-418
Sanıklar ... ve ...’ın tefecilik suçundan TCK"nın 241, 52/2-4 ve 55. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis ve 250.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmalarına, taksitlendirmeye ve kazanç müsaderesine, silahla tehdit suçundan TCK"nın 106/2-a maddesi uyarınca üçer kez 4 yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına, 6136 sayılı Kanun"a aykırılık suçundan aynı Kanun"un 13/1 ve TCK"nın 52/2 ve 54. maddeleri uyarınca 1 yıl hapis ve 1.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmalarına ve müsadereye, sanık ...’ın kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/2. maddesi uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanık ...’ın kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/2 ve 86/3-b maddeleri uyarınca 15 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve sanıklara atılı tüm suçlar yönünden aynı Kanun’un 53 ve 63. maddeleri uyarınca hak yoksunluklarına ve mahsuba ilişkin Adıyaman 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 03.06.2011 tarihli ve 186-418 sayılı hükümlerin sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 04.12.2012 tarih ve 3959-14574 sayı ile; silahla tehdit, kasten yaralama ve 6136 sayılı Kanun"a aykırılık suçlarından kurulan hükümlerin "Oluş ve tüm dosya içeriğine göre mağdurlar ... ve ..."a yönelik tehdit eylemini birlikte gerçekleştirdikleri anlaşılan sanıklar ... ve ... hakkında mahkemenin kabul ve uygulamasında bir isabetsizlik bulunmadığından tebliğnamedeki (5) nolu bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir" açıklamasıyla onanmasına, tefecilik suçundan kurulan hükümlerin ise;
"Sanıklar ... ve ... hakkında tefecilik suçundan kurulan hükme ilişkin olarak sanıklar müdafilerinin tüm, Hazine vekilinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Tefecilik suçunun mağdurunun sanıklardan faizle borç para alan kişiler olmadığı bu nedenle sanıkların elde ettiği kabul edilen faiz kazancının borç para alan kişilere iade edilemeyeceği ve suçun işlenmesi ile elde edilen veya suçun konusunu oluşturan ya da suçun işlenmesi için sağlanan maddi menfaatler ile bunların değerlendirilmesi veya dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazançların TCK"nın 55. maddesi gereğince kazanç müsaderesine konu olacağı gözetilerek, soruşturma aşamasında tüm taşınmaz mal varlıkları ve bankalardaki nakdi hesaplarına el konulan sanıklar hakkında suçun işlenmesi ile elde edilen ya da bunların değerlendirilmesi veya dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazançların anılan madde uyarınca müsaderesine karar verilmesi yerine yazılı biçimde uygulama yapılması" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 01.03.2016 tarih ve 401148 sayı ile;
"I- Hükümlü ... hakkında:
1- Tefecilik suçundan TCK"nın 241/1, 52/2-4, 53 maddeleri gereğince 5 yıl hapis ve 250.000 TL adli para cezası ile mahkumiyete dair verilen kararda;
"...Sanıkların amaçları, suçun işleniş biçim ve şekli, sanıkların kasıtlarının ağırlığı, suç konusunun önem ve değeri (sanıkların her ikisinin de doğrudan doğruya tefecilik suçunu işleme amaç ve kastıyla hareket ettikleri, bu amaç ve kastları doğrultusunda hiçbir tereddüt geçirmeden üzerlerine atılı bulunan müsnet suçu işledikleri, sanıkların yukarıda belirtildiği gibi her ikisinin de suç tarihi itibariyle henüz daha 30 yaşından küçük oldukları, bu yaştaki sanıkların bu şekilde Adıyaman"da esnaflık yapan ve iş adamı sıfatı bulunan kişilere karşı bu kişilerin zor durumlarından yararlanarak bu kişilere aşırı oranda faiz uygulaması yaparak borç para verdikleri, sürekli bir şekilde bu kişilere gittikçe artan oranda faiz uygulayarak bu kişileri borçlandırdıkları, bu şekilde bu kişileri gittikçe batağa sürükledikleri ve bu kişilerden sürekli olarak faizli para talep ettikleri, bu şikâyetçilerin ana borcu ve yine faizli borcu ödemelerine rağmen tekrardan tekrardan faiz talep ettikleri, şikâyetçilerin de faizli para karşılığı bu kişilere çek ve senet vermiş olmaları nedeniyle bu kişilerin bu taleplerini geri çeviremedikleri, yine şikâyetçilerin Adıyaman"da tanınan esnaf ve iş adamları olmaları nedeniyle durumun çevrede duyulmaması için sanıkların bu taleplerini yerine getirmeye çalıştıkları, sanıkların bu taleplerini yerine getirmeyen şikâyetçilere karşı ise aşırı bir şekilde sert davrandıkları ve bu kişilere ağır hakaret ve tehditlerde bulundukları, bu kişileri sürekli olarak sıkıştırdıkları, bu kişileri tehdit ettikleri, şikâyetçilerin de bu tehditlerden korkarak gittikçe artan oranda faiz ödedikleri ve bunun neticesinde şikâyetçilerin bir çoğunun iflas ettiği, büyük oranda mal varlıklarını kaybettikleri, buna rağmen halen şikâyetçilerin sanıklardan kurtulamadıkları, halen sanıklara borçlarının bulunduğu, sanıkların şikâyetçilerin bir kısmı hakkında halen icra takiplerinin bulunduğu, sanıkların bu şekilde acımasız bir şekilde mağdurları zorladıkları ve onlardan aşırı oranda faiz geliri elde ettikleri, zaman zaman şikâyetçileri tehdit ettikleri, sanıkların bu eylemleri neticesinde şikâyetçilerin bir kısmının iflas ettiği, Adıyaman"daki mal varlıklarını tamamen kaybettikleri, bazısının şehri terkederek tefecilerden kurtulmak amacıyla kayıplara karıştığı, hatta sanıkların bu eylemleri neticesinde bazı şikâyetçilerin yuvalarının yıkıldığı, örneğin şikâyetçi ... ..."nun eşinden ayrıldığı, çoluk çocuklarının ortada kaldığı, ..."ın benzer sorunlar yaşadığı, sanıkların eylemlerinin bu yönüyle mağdurlar üzerinde ağır sonuçlar doğurduğu, bu itibarla suç konusunun önem ve değeri, sanıkların kasıtlarının ağırlığı, sanıkların bu suçları işleme hususundaki kasıtların ağırlığı, suç nedeniyle sanıkların elde ettikleri kazanç, yine bu suçun işleniş biçim ve şekli, sanıklar ile şikâyetçiler arasındaki telefon görüşmeleri dikkate alındığında sanıkların şikâyetçilere yönelik kullandıkları hakaret içerikli sözler, şikâyetçileri sindirmeye yönelik tehdit içerikli sözler, bu durum da dikkate alındığında sanıkların bu suçları işlemedeki kasıtlarının ağırlığı) tüm bu hususlar gözönünde bulundurulduğunda sanıklara bu suçtan dolayı ceza tayin edilirken TCK"nun 1. maddesindeki ceza kanununun amaçları da dikkate alındığında takdiren alt sınırdan uzaklaşılarak sanıkların bu suçtan şiddetli bir şekilde cezalandırılmaları yoluna gidilmesi gerektiği kanaatine varıldığı, sanıkların geçmişleri, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki davranışları (sanıkların kişilik olarak suç işlemeye meyilli birer kişiliğe sahip oldukları, dava dosyası dikkate alındığında sanıkların bu tefecilik suçunu işlemek amacıyla ayrıca başka suçları da hiçbir tereddüt geçirmeden işledikleri, gerektiğinde şikâyetçilere yönelik olarak tehditte bulundukları, gerektiğinde şikâyetçilere zor kullandıkları, şikâyetçileri yaraladıkları, sanıkların üzerlerinde silah taşıdıkları, silah bulundurdukları, işyerlerinde kelepçe bulundurdukları, bu hususlarda dikkate alındığında sanıkların kişilik olarak suç işlemeye meyilli birer kişiliğe sahip oldukları, tüm dosya kapsamı dikkate alındığında, sanıkların mağdurları sindirdikleri, mağdurların bazıları soruşturma aşamasında olayı açık bir şekilde anlatmasına rağmen yargılama aşamasında sanıklardan korktukları için ifadelerinden döndükleri, sanıkların yaşları dikkate alındığında bu yaşta bu şekilde organize bir şekilde bu suçu işledikleri, sanıkların sosyal ilişkiler bakımından zayıf birer kişiliğe sahip oldukları, bu şekilde üzerlerine atılı bulunan suçları işlemek suretiyle toplum huzur ve düzenini bozdukları, toplum için konulan kurallara uyamadıkları, sanıkların suçtan sonraki davranışları gözlemlenen hal ve hareketleri dikkate alındığında sanıkların suçtan pişmanlıklarının mahkememizce gözlemlenemediği, sanıkların gerek soruşturma aşamasında gerek yargılama aşamasında suçu inkara yönelik ve şikâyetçileri suçlayıcı beyanda bulundukları) tüm bu hususlar gözönünde bulundurulduğunda sanıklara verilen cezalardan takdiri indirim yapılmasına yer olmadığına, sanıkların yukarıda belirtilen kişilik özellikleri geçmişleri ve verilen ceza miktarı dikkate alındığında sanıklar hakkında TCK"nun 50 ve 51 maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi gerektiği kanaatine varıldığı..." gerekçeleriyle temel ceza teşdiden üst sınırdan, adli para cezasına esas gün sayısı 5000 gün olarak yine teşdiden üst sınırdan ve günün para cezasına çevrilmesinde uygulanacak 1 gün karşılığı adli para cezası miktarı da yine teşdiden 50 TL olarak belirlenmiş ise de teşdit gerekçeleri hukuka aykırıdır.
Şöyle ki, Yüksek Yargıtay"ın istikrar kazanmış kararlarında da vurgulandığı üzere tefecilik suçunun mağduru; esasında faizli borç-alacak ilişkisinden ibaret olan sözleşmenin taraflarından biri olan ancak eylemi hukukumuzda suç kabul edilmemiş olan faizle borç alan kişi değil, Hazine İdaresidir. Hükümde ise hukuken tefecilik suçunun mağduru sayılmayan kişilerin uğradıkları mağduriyetlerin gerek hapis ve gerekse para cezasının üst sınırdan belirlenmesine gerekçe yapıldığı görülmektedir ki bu durum hem TCK.nın 3/1., hem TCK"nın 61., hem de bir gün karşılığı adlî para cezasının miktarının, kişinin ekonomik ve diğer şahsî hâllerinin göz önünde bulundurularak takdir edileceğini amir olan TCK"nın 52/2. maddelerine aykırıdır.
Yine hükümlünün, gerekçede teşdit sebebi sayılan, faizle borç verdikleri kişilere karşı işlediği, tehdit, kasten yaralama ve ruhsatsız tabanca taşıma suçları nedeniyle ayrıca ve teşdiden cezalandırıldığı da kararda yazılı olduğuna göre; bir suçun işlenmesinin diğer bir suçun cezasının teşdiden belirlenmesine gerekçe yapılmasından sonra bu kez cezası teşdiden belirlenen suçun işlenmesinin diğer suçun cezasının teşdiden belirlenmesine gerekçe yapılması şeklindeki böyle bir cezalandırma metodunun hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğu açıktır.
Diğer bir açıdan da böyle bir uygulama işlediği suç nedeniyle cezalandırılan bireyin, infaz neticesinde yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek, üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmak yani ıslah olan ceza ve infaz siyasetine de hizmet etmeyecek ve hükümlüde işlediği suç ile orantılı olmayacak şekilde ağır ve haksız bir müeyyideye maruz kaldığı düşüncesini oluşturacak olan hakkaniyete aykırı bir uygulamadır.
2- Katılan şikâyetçi ..."ı kasten yaralama suçundan TCK"nın 86/2 ve 53 maddeleri gereğince 10 ay hapis cezası ile mahkumiyete dair verilen kararda;
Hakkaniyet ve oranlılık ilkesi ile 5237 sayılı TCK"nın 61. maddesindeki hususlar gözetilip, eylemin emsallerine göre farklılık da göstermemesi dikkate alındığında, hükümlünün cezasının alt sınırdan uzaklaşılarak tespiti için bir neden bulunmadığı halde kararda yazılı olan ve esasında kasten yaralama suçunun işlenme amaç ve kastı ile olayın oluş şekline göre teşdit uygulanmasına da gerekçe olamayacak şekilde;
"...Bu suçtan dolayı ceza tayin edilirken, bu sanıkların amaçları, suçun işleniş biçimi, sanıkların kasıtlarının ağırlığı (sanıkların suç tarihinde tefecilik yaptıkları ve şikâyetçileri aşırı oranda faizli para vermek suretiyle borçlandırdıkları, şikâyetçilerden aşırı oranda faiz talebinde bulundukları, bunun neticesinde, şikâyetçilerin mal varlıklarını büyük oranda kaybettikleri ve maddi durumlarının olmaması nedeniyle ödemede bulunmakta zorlandıkları, sanıkların suç tarihinde acımasız bir şekilde davranarak, şikâyetçileri bu paralarını almak hususunda sıkıştırdıkları ve dövdükleri, sanık ..."ın suç tarihinde 28-29 yaşlarında olmasına rağmen, acımasız bir şekilde kendisinden yaşça çok büyük olan, babası yaşında sayılabilecek bir yaştaki şikâyetçiyi acımasız bir şekilde dövdüğü, zaten mal varlığını kaybeden ve zor durumda olan şikâyetçiye yönelik olarak bu suçu işlediği, yine diğer sanık ..."ın da aynı şekilde kendisinden yaşça büyük olan mağduru, bu mağdurun sakatlığının da bulunmasına rağmen, yani bu mağdura karşı acımasız bir şekilde davranarak, bu mağduru dövdüğü, yine zaten mal varlığını büyük oranda kaybeden mağdura yönelik acımasız bir şekilde tekme ile vurarak mağduru yaraladığı, bu itibarla sanıkların üzerlerine atılı bulunan bu suçların işleniş biçim ve şekilleri, sanıkların bu suçları işleme hususundaki kasıtlarının ağırlığı) hep birlikte göz önünde bulundurulduğunda, takdiren alt sınırdan uzaklaşılarak, sanıkların cezalandırılmaları yoluna gidilmesi gerektiği, sanık ..."ın kasten yaralama suçunu, beden bakımından kendisini savunamayacak durumda olan mağdura karşı işlediği, bu hususun da doktor raporuyla sabit olduğu anlaşıldığından, bu sanığa verilen cezanın TCK 86/3-b maddesi uyarınca artırılması yoluna gidilmesinin gerektiği, sanıkların geçmişleri, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki davranışları (sanıkların kişilik olarak suç işlemeye meyilli birer kişiliğe sahip oldukları, dava dosyası dikkate alındığında sanıkların bu tefecilik suçunu işlemek amacıyla, yani tefecilikten doğan faizli alacaklarını almak amacıyla hiçbir tereddüt geçirmeden üzerlerine atılı bulunan bu suçları işledikleri, bu suçların yanısıra şikâyetçilere yönelik olarak tehditte bulundukları, sanıkların üzerlerinde silah taşıdıkları, silah bulundurdukları, işyerlerinde kelepçe bulundurdukları, bu hususlar da dikkate alındığında sanıkların kişilik olarak suç işlemeye meyilli birer kişiliğe sahip oldukları, tüm dosya kapsamı dikkate alındığında sanıkların mağdurları sindirdikleri, mağdurların bazıları soruşturma aşamasında olayı açık bir şekilde anlatmasına rağmen yargılama aşamasında sanıklardan korktukları için ifadelerinden döndükleri, sanıkların yaşları dikkate alındığında bu yaşta acımasız bir şekilde üzerlerine atlıı bulunan bu suçları işledikleri, sanıkların sosyal ilişkiler bakımından zayıf birer kişiliğe sahip oldukları, bu şekilde üzerlerine atılı bulunan suçları işlemek suretiyle toplum huzur ve düzenini bozdukları, toplum için konulan kurallara uyamadıkları, sanıkların suçtan sonraki davranışları gözlemlenen hal ve hareketleri dikkate alındığında sanıkların suçtan pişmanlıklarının mahkememizce gözlemlenemediği, sanıkların gerek soruşturma aşamasında gerek yargılama aşamasında suçu inkara yönelik ve şikâyetçileri suçlayıcı beyanda bulundukları) tüm bu hususlar göz önünde bulundurulduğunda sanıklara verilen cezalardan takdiri indirim yapılmasına yer olmadığına, sanıklara verilen hapis cezalarının sanıkların geçmişleri, suçların işleniş biçim ve şekilleri, sanıkların suç işleme hususundaki eğilimleri, (sanıkların yukarıda da belirtildiği üzere, kişilik olarak suç işlemeye meyilli birer kişiliğe sahip oldukları, suç tarihinde hiçbir tereddüt geçirmeden, bu suçlar ile diğer dosyamıza konu olan suçları işledikleri, sanıkların kişilik olarak uslanmaz birer kişiliğe sahip oldukları, sanıkların suçtan sonraki gözlemlenen hal ve hareketleri) hep birlikte göz önünde bulundurulduğunda, sanıklara verilen cezalar bakımından TCK 50. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına, yine sanıklara verilen hapis cezalarının ertelenmesi halinde, sanıkların ileride bir daha suç işlemekten çekinecekleri hususunda mahkememizde olumlu bir kanaat oluşmadığı, bilakis tüm dosya kapsamı, ile bu suçlar ve diğer suçların işleniş biçim ve şekilleri dikkate alındığında, sanıklara verilen bu cezaların ertelenmesi halinde, sanıkların ileride bir daha rahatlıkla benzer nitelikteki suçları işleyebilecekleri kanısının mahkememizde oluştuğu anlaşıldığında, sanıklara verilen cezaların TCK 51. maddesi uyarınca ertelenmesine yer olmadığına, yine aynı sebeplerden dolayı bu sanıklara, bu suçlardan dolayı verilen ceza hükümlerinin açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi gerektiği kanaatine varıldığı" gerekçesiyle temel cezanın alt sınırdan hakkaniyete aykırı oranda uzaklaşılarak tayini hem TCK.nın 3/1. ve hem de TCK"nın 61. maddelerine aykırıdır.
Yine hükümlünün, gerekçede teşdit sebebi sayılan, kasten yaraladığı katılana ve faizle borç verdiği diğer kişilere karşı işlediği tefecilik, tehdit ve ruhsatsız tabanca taşıma suçları nedeniyle ayrıca ve teşdiden cezalandırıldığı da kararda yazılı olduğuna göre; bir suçun işlenmesinin diğer bir suçun cezasının teşdiden belirlenmesine gerekçe yapılmasından sonra bu kez cezası teşdiden belirlenen suçun işlenmesinin diğer suçun cezasının teşdiden belirlenmesine gerekçe yapılması şeklindeki böyle bir cezalandırma metodunun hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğu açıktır.
Diğer bir açıdan da böyle bir uygulama işlediği suç nedeniyle cezalandırılan bireyin, infaz neticesinde yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek, üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmak yani ıslah olan ceza ve infaz siyasetine de hizmet etmeyecek ve hükümlüde işlediği suç ile orantılı olmayacak şekilde ağır ve haksız bir müeyyideye maruz kaldığı düşüncesini oluşturacak olan hakkaniyete aykırı bir uygulamadır.
3- Katılan ..."i ve ..."ı silahla tehdit etmesi suçundan TCK"nın 106/2-a ve 53 maddeleri gereğince iki kez 4"er yıl hapis cezası ile mahkumiyete dair verilen kararda;
Hükümlünün savunmaları, tanık beyanları ve tüm dosya kapsamından; hükümlünün üzerine atılı suçu işlediğine dair her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilememesine ve katılan ... da yargılama sırasında, hükümlünün kendisini tehdit ettiğini farketmediğini beyan etmesine rağmen, beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi yasaya aykırı olduğu gibi hakkaniyet ve oranlılık ilkesi ile 5237 sayılı TCK"nın 3/1 ve 61. maddesindeki hususlar gözetilip, eyleminin emsallerine göre farklılık da göstermemesi de dikkate alındığında, hükümlünün cezasının alt sınırdan uzaklaşılarak tespiti için bir neden bulunmadığı halde kararda yazılı olan ve esasında tehdit suçunun işlenme amaç ve kastı ile olayın oluş şekline göre teşdit uygulanmasına gerekçe olamayacak şekilde;
"...Sanıkların amaçları, suçun işleniş biçim ve şekli, suç konusunun önem ve değeri, sanıkların kasıtlarının ağırlığı (sanıkların suç tarihinde tefecilik yaptıkları ve tefecilik suçunu birlikte işledikleri, şikâyetçi ve mağdurlara yüksek oranda faizli para dağıttıkları, şikâyetçilerin bir müddet sonra bu faizli paraları ödeyemeyecek hale geldikleri, gittikçe faiz miktarının katlanarak arttığı, bunun sonucunda, şikâyetçilerin çok zor durumda kaldıkları, büyük oranda mal varlıklarını kaybettikleri, bu nedenle sanıkların sürekli olarak yeni faiz talep etmeleri ve faizli alacaklarını arttırarak şikâyetçiden talep etmeleri nedeniyle şikâyetçilerin bu borçlarını ödeyemez hale geldikleri, sanıkların da, şikâyetçileri sürekli olarak tehdit etmeye başladıkları, telefonla tehdit ettikleri, yüzyüze görüşmelerinde tehdit ettikleri, en son olarak da bu suçların işlendiği tarihte, yine alacaklarını istedikleri, bu alacaklarından dolayı, yani faizli alacaklarından dolayı şikâyetçileri tehdit ettikleri, şikâyetçileri ölümle ve ayaklarına sıkmakla korkutarak faizli alacaklarını tahsil yoluna gittikleri, bu şekilde şikâyetçilere karşı acımasız bir şekilde bu suçu işledikleri, zaten mal varlıklarını sanıkların tefecilik eylemleri nedeniyle kaybeden şikâyetçilerin, bu şekilde de ayrıca mağdur oldukları, suç tarihinde sanıkların her ikisinin daha otuz yaşından küçük oldukları, bu şekilde bu sanıkların şikâyetçiler üzerinde, şikâyetçilerin zor durumda olmalarından yararlanarak büyük baskı oluşturdukları, kendilerinden yaşça çok büyük olan şikâyetçileri sindirdikleri, şikâyetçileri aşırı bir şekilde korkuttukları, şikâyetçileri hem birlikte hareket ederek, hem de silah göstermek suretiyle tehdit ettikleri, bu itibarla sanıkların bu suçları işleyiş biçim ve şekilleri, bu suçlar karşılığında mağdurların duymuş oldukları endişe ve korku, mal varlıklarını kaybetmelerinin yanısıra, ayrıca bu şekilde tehdide tabi olmaları, sanıkların bu suçu işleme hususundaki kasıtlarının ağırlığı, yine TCK 106/2 maddesinde düzenlenen iki ağırlatıcı halin birlikte gerçekleşmesi, yani hem silahla tehdit ve hem de birlikte tehdit unsurunun birlikte gerçekleşmiş olması, tehdide yönelik söylenen sözler) tüm bu hususlar hep birlikte göz önünde bulundurulduğunda, yine 5237 sayılı TCK"nun 1. maddesindeki ceza kanununun konuluş amacı da dikkate alındığında takdiren alt sınırdan uzaklaşılarak sanıkların bu suçlardan dolayı şiddetli bir şekilde cezalandırılmaları yoluna gidilmesinin gerektiği kanaatine varıldığı, sanıkların geçmişleri, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki davranışları (sanıkların kişilik olarak suç işlemeye meyilli birer kişiliğe sahip oldukları, dava dosyası dikkate alındığında sanıkların tefecilik suçunu işlemek amacıyla, hiçbir tereddüt geçirmeden üzerlerine atılı bulunan bu silahla tehdit suçlarını işledikleri, sanıkların şikâyetçilere yönelik olarak hiçbir tereddüt geçirmeden acımasız bir şekilde bu tehdit suçlarını işledikleri, yine, bu suçların yanısıra başkaca diğer suçları işledikleri, şikâyetçilere karşı zor kullandıkları, üzerlerinde silah taşıdıkları, işyerlerinde kelepçe türü aletler bulundurdukları, bu hususlar da dikkate alındığında sanıkların kişilik olarak suç işlemeye meyilli birer kişiliğe sahip oldukları, tüm dosya kapsamı dikkate alındığında sanıkların mağdurları sindirdikleri, mağdurların bazıları soruşturma aşamasında olayı açık bir şekilde anlatmasına rağmen yargılama aşamasında sanıklardan korktukları için ifadelerinden döndükleri, sanıkların yaşları dikkate alındığında bu yaşta bu şekilde bu suçları işledikleri, sanıkların sosyal ilişkiler bakımından zayıf birer kişiliğe sahip oldukları, bu şekilde üzerlerine atılı bulunan suçları işlemek suretiyle toplum huzur ve düzenini bozdukları, toplum için konulan kurallara uyamadıkları, sanıkların suçtan sonraki davranışları gözlemlenen hal ve hareketleri dikkate alındığında sanıkların suçtan pişmanlıklarının mahkememizce gözlemlenemediği, sanıkların gerek soruşturma aşamasında gerek yargılama aşamasında suçu inkara yönelik ve şikâyetçileri suçlayıcı beyanda bulundukları) tüm bu hususlar göz önünde bulundurulduğunda sanıklara verilen cezalardan takdiri indirim yapılmasına yer olmadığına, sanıkların yukarıda belirtilen kişilik özellikleri geçmişleri ve verilen ceza miktarları dikkate alındığında, sanıklar hakkında TCK"nun 50 ve 51 maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi gerektiği kanaatine varıldığı" gerekçesiyle temel cezanın alt sınırdan hakkaniyete aykırı oranda uzaklaşılarak tayini hem TCK.nın 3/1. ve hem de TCK"nın 61. maddelerine aykırıdır.
Yine hükümlünün, gerekçede teşdit sebebi sayılan, tehdit ettiği katılanlara ve faizle borç verdiği diğer kişilere karşı işlediği tefecilik, kasten yaralama ve ruhsatsız tabanca taşıma suçları nedeniyle ayrıca ve teşdiden cezalandırıldığı da kararda yazılı olduğuna göre; bir suçun işlenmesinin diğer bir suçun cezasının teşdiden belirlenmesine gerekçe yapılmasından sonra bu kez cezası teşdiden belirlenen suçun işlenmesinin diğer suçun cezasının teşdiden belirlenmesine gerekçe yapılması şeklindeki böyle bir cezalandırma metodunun hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğu açıktır.
Diğer bir açıdan da böyle bir uygulama, işlediği suç nedeniyle cezalandırılan bireyin, infaz neticesinde yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek, üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmak yani ıslah olan ceza ve infaz siyasetine de hizmet etmeyecek ve hükümlüde işlediği suç ile orantılı olmayacak şekilde ağır ve haksız bir müeyyideye maruz kaldığı düşüncesini oluşturacak olan hakkaniyete aykırı bir uygulamadır.
4- ... ... ..."nu silahla tehdit etmesi suçundan TCK"nın 106/2-a ve 53 maddeleri gereğince 4 yıl hapis cezası ile mahkumiyete dair verilen kararda;
Hakkaniyet ve oranlılık ilkesi ile 5237 sayılı TCK"nın 3/1 ve 61. maddesindeki hususlar gözetilip, eylemin emsallerine göre farklılık göstermemesi de dikkate alındığında, hükümlünün cezasının alt sınırdan uzaklaşılarak tespiti için bir neden bulunmadığı halde kararda yazılı olan ve esasında tehdit suçunun işlenme amaç ve kastı ile olayın oluş şekline göre gerekçe olamayacak şekilde;
"...Sanıkların amaçları, suçun işleniş biçim ve şekli, suç konusunun önem ve değeri, sanıkların kasıtlarının ağırlığı (sanıkların suç tarihinde tefecilik yaptıkları ve tefecilik suçunu birlikte işledikleri, şikâyetçi ve mağdurlara yüksek oranda faizli para dağıttıkları, şikâyetçilerin bir müddet sonra bu faizli paraları ödeyemeyecek hale geldikleri, gittikçe faiz miktarının katlanarak arttığı, bunun sonucunda, şikâyetçilerin çok zor durumda kaldıkları, büyük oranda mal varlıklarını kaybettikleri, bu nedenle sanıkların sürekli olarak yeni faiz talep etmeleri ve faizli alacaklarını arttırarak şikâyetçiden talep etmeleri nedeniyle şikâyetçilerin bu borçlarını ödeyemez hale geldikleri, sanıkların da, şikâyetçileri sürekli olarak tehdit etmeye başladıkları, telefonla tehdit ettikleri, yüzyüze görüşmelerinde tehdit ettikleri, en son olarak da bu suçların işlendiği tarihte, yine alacaklarını istedikleri, bu alacaklarından dolayı, yani faizli alacaklarından dolayı şikâyetçileri tehdit ettikleri, şikâyetçileri ölümle ve ayaklarına sıkmakla korkutarak faizli alacaklarını tahsil yoluna gittikleri, bu şekilde şikâyetçilere karşı acımasız bir şekilde bu suçu işledikleri, zaten mal varlıklarını sanıkların tefecilik eylemleri nedeniyle kaybeden şikâyetçilerin, bu şekilde de ayrıca mağdur oldukları, suç tarihinde, sanıkların her ikisinin daha otuz yaşından küçük oldukları, bu şekilde bu sanıkların şikâyetçiler üzerinde, şikâyetçilerin zor durumda olmalarından yararlanarak büyük baskı oluşturdukları, kendilerinden yaşça çok büyük olan şikâyetçileri sindirdikleri, şikâyetçileri aşırı bir şekilde korkuttukları, şikâyetçileri hem birlikte hareket ederek, hem de silah göstermek suretiyle tehdit ettikleri, bu itibarla sanıkların bu suçları işleyiş biçim ve şekilleri, bu suçlar karşılığında mağdurların duymuş oldukları, endişe ve korku, mal varlıklarını kaybetmelerinin yanısıra, ayrıca bu şekilde tehdide tabi olmaları, sanıkların bu suçu işleme hususundaki kasıtlarının ağırlığı, yine TCK 106/2 maddesinde düzenlenen iki ağırlatıcı halin birlikte gerçekleşmesi, yani hem silahla tehdit ve hem de birlikte tehdit unsurunun birlikte gerçekleşmiş olması, tehdide yönelik söylenen sözler) tüm bu hususlar hep birlikte göz önünde bulundurulduğunda, yine 5237 sayılı TCK"nun 1. maddesindeki ceza kanunun konuluş amacı da dikkate alındığında takdiren alt sınırdan uzaklaşılarak sanıkların bu suçlardan dolayı şiddetli bir şekilde cezalandırılmaları yoluna gidilmesinin gerektiği kanaatine varıldığı, sanıkların geçmişleri, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki davranışları (sanıkların kişilik olarak suç işlemeye meyilli birer kişiliğe sahip oldukları, dava dosyası dikkate alındığında sanıkların tefecilik suçunu işlemek amacıyla, hiçbir tereddüt geçirmeden üzerlerine atılı bulunan bu silahla tehdit suçlarını işledikleri, sanıkların şikâyetçilere yönelik olarak hiçbir tereddüt geçirmeden acımasız bir şekilde bu tehdit suçlarını işledikleri, yine, bu suçların yanısıra başkaca diğer suçları işledikleri, şikâyetçilere karşı zor kullandıkları, üzerlerinde silah taşıdıkları, işyerlerinde kelepçe türü aletler bulundurdukları, bu hususlarda dikkate alındığında sanıkların kişilik olarak suç işlemeye meyilli birer kişiliğe sahip oldukları, tüm dosya kapsamı dikkate alındığında sanıkların mağdurları sindirdikleri, mağdurların bazıları soruşturma aşamasında olayı açık bir şekilde anlatmasına rağmen yargılama aşamasında sanıklardan korktukları için ifadelerinden döndükleri, sanıkların yaşları dikkate alındığında bu yaşta bu şekilde bu suçları işledikleri, sanıkların sosyal ilişkiler bakımından zayıf birer kişiliğe sahip oldukları, bu şekilde üzerlerine atılı bulunan suçları işlemek suretiyle toplum huzur ve düzenini bozdukları, toplum için konulan kurallara uyamadıkları, sanıkların suçtan sonraki davranışları gözlemlenen hal ve hareketleri dikkate alındığında sanıkların suçtan pişmanlıklarının mahkememizce gözlemlenemediği, sanıkların gerek soruşturma aşamasında gerek yargılama aşamasında suçu inkara yönelik ve şikâyetçileri suçlayıcı beyanda bulundukları) tüm bu hususlar göz önünde bulundurulduğunda sanıklara verilen cezalardan takdiri indirim yapılmasına yer olmadığına, sanıkların yukarıda belirtilen kişilik özellikleri geçmişleri ve verilen ceza miktarları dikkate alındığında, sanıklar hakkında TCK"nun 50 ve 51 maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi gerektiği kanaatine varıldığı" gerekçesiyle temel cezanın alt sınırdan hakkaniyete aykırı oranda uzaklaşılarak tayini hem TCK.nın 3/1. ve hem de TCK"nın 61. maddelerine aykırıdır.
Yine hükümlünün, gerekçede teşdit sebebi sayılan, tehdit ettiği katılana ve faizle borç verdiği diğer kişilere karşı işlediği tefecilik, kasten yaralama ve ruhsatsız tabanca taşıma suçları nedeniyle ayrıca ve teşdiden cezalandırıldığı da kararda yazılı olduğuna göre; bir suçun işlenmesinin diğer bir suçun cezasının teşdiden belirlenmesine gerekçe yapılmasından sonra bu kez cezası teşdiden belirlenen suçun işlenmesinin diğer suçun cezasının teşdiden belirlenmesine gerekçe yapılması şeklindeki böyle bir cezalandırma metodunun hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğu açıktır.
Diğer bir açıdan da böyle bir uygulama işlediği suç nedeniyle cezalandırılan bireyin, infaz neticesinde yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek, üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmak yani ıslah olan ceza ve infaz siyasetine de hizmet etmeyecek ve hükümlüde işlediği suç ile orantılı olmayacak şekilde ağır ve haksız bir müeyyideye maruz kaldığı düşüncesini oluşturacak olan hakkaniyete aykırı bir uygulamadır.
5- 6136 sayılı Yasaya muhalefet suçundan söz konusu Yasanın 13/1, TCK"nın 52/2 ve 53 maddeleri gereğince 1 yıl hapis ve 1500 TL adli para cezası ile mahkumiyete dair verilen kararda;
Tayin edilen temel hapis ve adli para cezasının gün karşılığı alt sınırdan tayin edilmesine rağmen en az yirmi ve en fazla yüz Türk Lirası olan bir gün karşılığı adlî para cezasının miktarının, kişinin ekonomik ve diğer şahsî hâlleri göz önünde bulundurularak takdir edileceğine dair TCK"nın 52/2. maddesine de muhalefet edilerek alt sınırdan uzaklaşılarak 50 TL olarak tayin ve tespit edilmesi, hem temel hapis ve adli para cezalarının alt sınırdan tayini ile çelişmekte hem de hakkaniyete uygun ve kanaat verici gerekçelere dayanmamaktadır.
Böyle bir uygulama TCK.nın 3/1. maddesine de aykırıdır. Diğer bir açıdan ise böyle bir uygulama işlediği suç nedeniyle cezalandırılan bireyin, infaz neticesinde yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek, üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmak yani ıslah olan ceza ve infaz siyasetine de hizmet etmeyecek ve hükümlüde işlediği suç ile orantılı olmayacak şekilde ağır ve haksız bir müeyyideye maruz kaldığı düşüncesini oluşturacak olan hakkaniyete aykırı bir uygulamadır.
II- Hükümlü ... hakkında:
1- Tefecilik suçundan TCK"nın 241/1, 52/2-4, 53 maddeleri gereğince 5 yıl hapis ve 250.000 TL adli para cezası ile mahkumiyete dair verilen kararda;
Yukarıda I-1 numaralı bentte belirtilen gerekçelerle temel ceza teşdiden üst sınırdan, adli para cezasına esas gün sayısı yine teşdiden üst sınırdan 5000 gün olarak ve günün para cezasına çevrilmesinde uygulanacak 1 gün karşılığı adli para cezası miktarı da yine teşdiden 50 TL olarak belirlenmiş ise de teşdit gerekçeleri hukuka aykırıdır.
Şöyle ki, Yüksek Yargıtay"ın istikrar kazanmış kararlarında da vurgulandığı üzere tefecilik suçunun mağduru; esasında faizli borç-alacak ilişkisinden ibaret olan sözleşmenin taraflarından biri olan ancak eylemi hukukumuzda suç kabul edilmemiş olan faizle borç alan kişi değil, Hazine İdaresidir. Hükümde ise hukuken tefecilik suçunun mağduru sayılmayan kişilerin uğradıkları mağduriyetlerin gerek hapis ve gerekse para cezasının üst sınırdan belirlenmesine gerekçe yapıldığı görülmektedir ki bu durum hem TCK.nın 3/1., hem de TCK"nın 61., hem de bir gün karşılığı adlî para cezasının miktarının, kişinin ekonomik ve diğer şahsî hâllerinin göz önünde bulundurularak takdir edileceğini amir olan TCK"nın 52/2. maddelerine aykırıdır.
Yine hükümlünün, gerekçede teşdit sebebi sayılan, faizle borç verdikleri kişilere karşı işlediği tehdit, kasten yaralama ve ruhsatsız tabanca taşıma suçları nedeniyle ayrıca ve teşdiden cezalandırıldığı da kararda yazılı olduğuna göre; bir suçun işlenmesinin diğer bir suçun cezasının teşdiden belirlenmesine gerekçe yapılmasından sonra bu kez cezası teşdiden belirlenen suçun işlenmesinin diğer suçun cezasının teşdiden belirlenmesine gerekçe yapılması şeklindeki böyle bir cezalandırma metodunun hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğu açıktır.
Diğer bir açıdan da böyle bir uygulama, işlediği suç nedeniyle cezalandırılan bireyin infaz neticesinde yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek, üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmak yani ıslah olan ceza ve infaz siyasetine de hizmet etmeyecek ve hükümlüde işlediği suç ile orantılı olmayacak şekilde ağır ve haksız bir müeyyideye maruz kaldığı düşüncesini oluşturacak olan hakkaniyete aykırı bir uygulamadır.
2- Mağdur ... ... ..."nu kasten yaralama suçundan TCK"nın 86/2, 86/3-b ve 53 maddeleri gereğince 15 ay hapis cezası ile mahkumiyete dair verilen kararda;
Yetişkin bir şahıs olan ve Adıyaman Üniversitesinde memur olarak çalışan mağdur ... ... ..."nun hiçbir aşamada beden bakımından kendisini savunamayacak olduğuna dair bir iddiasının olmadığı ve objektif olarak sol kolunda gelişimsel sorun olan bir şahsın sırf bu nedenle kendisini bedensel bakımdan savunamayacak durumda olduğunun iddia ve kabul edilemeyeceği de gözetildiğinde, bu hususta öncelikle mağdurun iddia ve kabulünün tespit edilmesi ve mağdurun kendisini bedensel bakımdan savunamayacak durumda olduğunu iddia etmesi durumunda ise bu hususun Adli Tıp Kurumundan alınacak kanaat verici bir rapor ile belgelenmesi gerekirken, 82. Yıl Devlet Hastanesinden alınan 08.04.2010 tarihli kanaat verici olmayan rapora istinaden uygulama yapılması usul ve Yasaya aykırıdır.
Mağdur ... ... ..."nun 30/03/2010 tarihli beyanında; ... tarafından kasten yaralanmasının akabinde polislerin içeriye girdiklerini ve bu konu ile ilgili olarak Eskisaray Polis Merkezinde ifade verdiğini söylediği nazara alınarak, mükerrer ve Yasaya aykırı bir uygulamaya sebebiyet verilmemesi için bu hususta evvelce yapılan adli işlemin akıbetinin araştırılıp tespiti gerekirken, böyle bir araştırma yapılmadan mahkumiyet hükmü tesis edilmesi de Yasaya aykırıdır.
Hakkaniyet ve oranlılık ilkesi ile 5237 sayılı TCK"nın 61. maddesindeki hususlar gözetilip eylemlerin emsallerine göre farklılık göstermemesi de dikkate alındığında, hükümlünün cezasının alt sınırdan uzaklaşılarak tespiti için bir neden bulunmadığı halde kararda yazılı olan ve esasında kasten yaralama suçunun işlenme amaç ve kastı ile olayın oluş şekline göre teşdit uygulanmasına gerekçe olamayacak şekilde "...Bu suçtan dolayı ceza tayin edilirken, bu sanıkların amaçları, suçun işleniş biçimi, sanıkların kasıtlarının ağırlığı (sanıkların suç tarihinde tefecilik yaptıkları ve şikâyetçileri aşırı oranda faizli para vermek suretiyle borçlandırdıkları, şikâyetçilerden aşırı oranda faiz talebinde bulundukları, bunun neticesinde, şikâyetçilerin mal varlıklarını büyük oranda kaybettikleri ve maddi durumlarının olmaması nedeniyle ödemede bulunmakta zorlandıkları, sanıkların suç tarihinde acımasız bir şekilde davranarak, şikâyetçileri bu paralarını almak hususunda sıkıştırdıkları ve dövdükleri, sanık ..."ın suç tarihinde 28-29 yaşlarında olmasına rağmen, acımasız bir şekilde kendisinden yaşça çok büyük olan, babası yaşında sayılabilecek bir yaştaki şikâyetçiyi acımasız bir şekilde dövdüğü, zaten mal varlığını kaybeden ve zor durumda olan şikâyetçiye yönelik olarak bu suçu işlediği, yine diğer sanık ..."ın da aynı şekilde kendisinden yaşça büyük olan mağduru, bu mağdurun sakatlığının da bulunmasına rağmen, yani bu mağdura karşı acımasız bir şekilde davranarak, bu mağduru dövdüğü, yine zaten mal varlığını büyük oranda kaybeden mağdura yönelik acımasız bir şekilde tekme ile vurarak mağduru yaraladığı, bu itibarla sanıkların üzerlerine atılı bulunan bu suçların işleniş biçim ve şekilleri, sanıkların bu suçları işleme hususundaki kasıtlarının ağırlığı) hep birlikte göz önünde bulundurulduğunda, takdiren alt sınırdan uzaklaşılarak sanıkların cezalandırılmaları yoluna gidilmesi gerektiği, sanık ..."ın kasten yaralama suçunu, beden bakımından kendisini savunamayacak durumda olan mağdura karşı işlediği, bu hususun da doktor raporuyla sabit olduğu anlaşıldığından, bu sanığa verilen cezanın TCK 86/3-b maddesi uyarınca artırılması yoluna gidilmesinin gerektiği, sanıkların geçmişleri, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki davranışları (sanıkların kişilik olarak suç işlemeye meyilli birer kişiliğe sahip oldukları, dava dosyası dikkate alındığında sanıkların bu tefecilik suçunu işlemek amacıyla, yani tefecilikten doğan faizli alacaklarını almak amacıyla hiçbir tereddüt geçirmeden üzerlerine atılı bulunan bu suçları işledikleri, bu suçların yanısıra şikâyetçilere yönelik olarak tehditte bulundukları, sanıkların üzerlerinde silah taşıdıkları, silah bulundurdukları, işyerlerinde kelepçe bulundurdukları, bu hususlar da dikkate alındığında sanıkların kişilik olarak suç işlemeye meyilli birer kişiliğe sahip oldukları, tüm dosya kapsamı dikkate alındığında sanıkların mağdurları sindirdikleri, mağdurların bazıları soruşturma aşamasında olayı açık bir şekilde anlatmasına rağmen yargılama aşamasında sanıklardan korktukları için ifadelerinden döndükleri, sanıkların yaşları dikkate alındığında bu yaşta acımasız bir şekilde üzerlerine atlıı bulunan bu suçları işledikleri, sanıkların sosyal ilişkiler bakımından zayıf birer kişiliğe sahip oldukları, bu şekilde üzerlerine atılı bulunan suçları işlemek suretiyle toplum huzur ve düzenini bozdukları, toplum için konulan kurallara uyamadıkları, sanıkların suçtan sonraki davranışları gözlemlenen hal ve hareketleri dikkate alındığında sanıkların suçtan pişmanlıklarının mahkememizce gözlemlenemediği, sanıkların gerek soruşturma aşamasında gerek yargılama aşamasında suçu inkara yönelik ve şikâyetçileri suçlayıcı beyanda bulundukları) tüm bu hususlar göz önünde bulundurulduğunda sanıklara verilen cezalardan takdiri indirim yapılmasına yer olmadığına, sanıklara verilen hapis cezalarının sanıkların geçmişleri, suçların işleniş biçim ve şekilleri, sanıkların suç işleme hususundaki eğilimleri, (sanıkların yukarıda da belirtildiği üzere, kişilik olarak suç işlemeye meyilli birer kişiliğe sahip oldukları, suç tarihinde hiçbir tereddüt geçirmeden, bu suçlar ile diğer dosyamıza konu olan suçları işledikleri, sanıkların kişilik olarak uslanmaz birer kişiliğe sahip oldukları, sanıkların suçtan sonraki gözlemlenen hal ve hareketleri) hep birlikte göz önünde bulundurulduğunda, sanıklara verilen cezalar bakımından TCK 50. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına, yine sanıklara verilen hapis cezalarının ertelenmesi halinde, sanıkların ileride bir daha suç işlemekten çekinecekleri hususunda mahkememizde olumlu bir kanaat oluşmadığı, bilakis tüm dosya kapsamı, ile bu suçlar ve diğer suçların işleniş biçim ve şekilleri dikkate alındığında, sanıklara verilen bu cezaların ertelenmesi halinde, sanıkların ileride bir daha rahatlıkla benzer nitelikteki suçları işleyebilecekleri kanısının mahkememizde oluştuğu anlaşıldığından, sanıklara verilen cezaların TCK 51 maddesi uyarınca ertelenmesine yer olmadığına, yine aynı sebeplerden dolayı bu sanıklara, bu suçlardan dolayı verilen ceza hükümlerinin açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi gerektiği kanaatine varıldığı" gerekçesiyle temel cezanın alt sınırdan hakkaniyete aykırı oranda uzaklaşılarak tayini hem TCK"nın 3/1 ve hem de TCK"nın 61. maddelerine aykırıdır.
Yine hükümlünün, gerekçede teşdit sebebi sayılan, kasten yaraladığı katılana ve faizle borç verdiği diğer kişilere karşı işlediği tefecilik, tehdit ve ruhsatsız tabanca taşıma suçları nedeniyle ayrıca ve teşdiden cezalandırıldığı da kararda yazılı olduğuna göre; bir suçun işlenmesinin diğer bir suçun cezasının teşdiden belirlenmesine gerekçe yapılmasından sonra bu kez cezası teşdiden belirlenen suçun işlenmesinin diğer suçun cezasının teşdiden belirlenmesine gerekçe yapılması şeklindeki böyle bir cezalandırma metodunun hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğu açıktır.
Diğer bir açıdan da böyle bir uygulama, işlediği suç nedeniyle cezalandırılan bireyin infaz neticesinde yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek, üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmak yani ıslah olan ceza ve infaz siyasetine de hizmet etmeyecek ve hükümlüde işlediği suç ile orantılı olmayacak şekilde ağır ve haksız bir müeyyideye maruz kaldığı düşüncesini oluşturacak olan hakkaniyete aykırı bir uygulamadır.
3- Katılan ..."ı silahla tehdit etmesi suçundan TCK"nın 106/2-a ve 53 maddeleri gereğince 4 yıl hapis cezası ile mahkumiyete dair verilen kararda;
Hükümlünün savunmaları, tanık beyanları ve tüm dosya kapsamından; hükümlünün üzerine atılı suçu işlediğine dair her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilememesine rağmen, beraati yerine katılanın soyut beyanları dikkate alınarak mahkumiyetine karar verilmesi yasaya aykırı olduğu gibi hakkaniyet ve oranlılık ilkesi ile 5237 sayılı TCK"nın 3/1 ve 61. maddesindeki hususlar gözetilip, eyleminin emsallerine göre farklılık göstermemesi de dikkate alındığında, hükümlünün cezasının alt sınırdan uzaklaşılarak tespiti için bir neden bulunmadığı halde kararda yazılı olan ve esasında tehdit suçunun işlenme amaç ve kastı ile olayın oluş şekline göre teşdit uygulanmasına gerekçe olamayacak şekilde;
"...Sanıkların amaçları, suçun işleniş biçim ve şekli, suç konusunun önem ve değeri, sanıkların kasıtlarının ağırlığı (sanıkların suç tarihinde tefecilik yaptıkları ve tefecilik suçunu birlikte işledikleri, şikâyetçi ve mağdurlara yüksek oranda faizli para dağıttıkları, şikâyetçilerin bir müddet sonra bu faizli paraları ödeyemeyecek hale geldikleri, gittikçe faiz miktarının katlanarak arttığı, bunun sonucunda, şikâyetçilerin çok zor durumda kaldıkları, büyük oranda mal varlıklarını kaybettikleri, bu nedenle sanıkların sürekli olarak yeni faiz talep etmeleri ve faizli alacaklarını arttırarak şikâyetçiden talep etmeleri nedeniyle şikâyetçilerin bu borçlarını ödeyemez hale geldikleri, sanıkların da, şikâyetçileri sürekli olarak tehdit etmeye başladıkları, telefonla tehdit ettikleri, yüzyüze görüşmelerinde tehdit ettikleri, en son olarak da bu suçların işlendiği tarihte, yine alacaklarını istedikleri, bu alacaklarından dolayı, yani faizli alacaklarından dolayı şikâyetçileri tehdit ettikleri, şikâyetçileri ölümle ve ayaklarına sıkmakla korkutarak faizli alacaklarını tahsil yoluna gittikleri, bu şekilde şikâyetçilere karşı acımasız bir şekilde bu suçu işledikleri, zaten mal varlıklarını sanıkların tefecilik eylemleri nedeniyle kaybeden şikâyetçilerin, bu şekilde de ayrıca mağdur oldukları, suç tarihinde, sanıkların her ikisinin daha otuz yaşından küçük oldukları, bu şekilde bu sanıkların şikâyetçiler üzerinde, şikâyetçilerin zor durumda olmalarından yararlanarak büyük baskı oluşturdukları, kendilerinden yaşça çok büyük olan şikâyetçileri sindirdikleri, şikâyetçileri aşırı bir şekilde korkuttukları, şikâyetçileri hem birlikte hareket ederek, hem de silah göstermek suretiyle tehdit ettikleri, bu itibarla sanıkların bu suçları işleyiş biçim ve şekilleri, bu suçlar karşılığında mağdurların duymuş oldukları endişe ve korku, mal varlıklarını kaybetmelerinin yanısıra, ayrıca bu şekilde tehdide tabi olmaları, sanıkların bu suçu işleme hususundaki kasıtlarının ağırlığı, yine TCK 106/2 maddesinde düzenlenen iki ağırlatıcı halin birlikte gerçekleşmesi, yani hem silahla tehdit ve hem de birlikte tehdit unsurunun birlikte gerçekleşmiş olması, tehdide yönelik söylenen sözler) tüm bu hususlar hep birlikte göz önünde bulundurulduğunda, yine 5237 sayılı TCK"nun 1. maddesindeki ceza kanunun konuluş amacı da dikkate alındığında takdiren alt sınırdan uzaklaşılarak sanıkların bu suçlardan dolayı şiddetli bir şekilde cezalandırılmaları yoluna gidilmesinin gerektiği kanaatine varıldığı, sanıkların geçmişleri, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki davranışları (sanıkların kişilik olarak suç işlemeye meyilli birer kişiliğe sahip oldukları, dava dosyası dikkate alındığında sanıkların tefecilik suçunu işlemek amacıyla, hiçbir tereddüt geçirmeden üzerlerine atılı bulunan bu silahla tehdit suçlarını işledikleri, sanıkların şikâyetçilere yönelik olarak hiçbir tereddüt geçirmeden acımasız bir şekilde bu tehdit suçlarını işledikleri, yine, bu suçların yanısıra, başkaca diğer suçları işledikleri, şikâyetçilere karşı zor kullandıkları, üzerlerinde silah taşıdıkları, işyerlerinde kelepçe türü aletler bulundurdukları, bu hususlar da dikkate alındığında sanıkların kişilik olarak suç işlemeye meyilli birer kişiliğe sahip oldukları, tüm dosya kapsamı dikkate alındığında sanıkların mağdurları sindirdikleri, mağdurların bazıları soruşturma aşamasında olayı açık bir şekilde anlatmasına rağmen yargılama aşamasında sanıklardan korktukları için ifadelerinden döndükleri, sanıkların yaşları dikkate alındığında bu yaşta bu şekilde bu suçları işledikleri, sanıkların sosyal ilişkiler bakımından zayıf birer kişiliğe sahip oldukları, bu şekilde üzerlerine atılı bulunan suçları işlemek suretiyle toplum huzur ve düzenini bozdukları, toplum için konulan kurallara uyamadıkları, sanıkların suçtan sonraki davranışları gözlemlenen hal ve hareketleri dikkate alındığında sanıkların suçtan pişmanlıklarının mahkememizce gözlemlenemediği, sanıkların gerek soruşturma aşamasında gerek yargılama aşamasında suçu inkara yönelik ve şikâyetçileri suçlayıcı beyanda bulundukları) tüm bu hususlar göz önünde bulundurulduğunda sanıklara verilen cezalardan takdiri indirim yapılmasına yer olmadığına, sanıkların yukarıda belirtilen kişilik özellikleri geçmişleri ve verilen ceza miktarları dikkate alındığında, sanıklar hakkında TCK"nun 50 ve 51 maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi gerektiği kanaatine varıldığı" gerekçesiyle temel cezanın alt sınırdan hakkaniyete aykırı oranda uzaklaşılarak tayini hem TCK.nın 3/1. ve hem de TCK"nın 61. maddelerine aykırıdır.
Yine hükümlünün, gerekçede teşdit sebebi sayılan, tehdit ettiği katılana ve faizle borç verdiği diğer kişilere karşı işlediği tefecilik, kasten yaralama ve ruhsatsız tabanca taşıma suçları nedeniyle ayrıca ve teşdiden cezalandırıldığı da kararda yazılı olduğuna göre; bir suçun işlenmesinin diğer bir suçun cezasının teşdiden belirlenmesine gerekçe yapılmasından sonra bu kez cezası teşdiden belirlenen suçun işlenmesinin diğer suçun cezasının teşdiden belirlenmesine gerekçe yapılması şeklindeki böyle bir cezalandırma metodunun hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğu açıktır.
Diğer bir açıdan da böyle bir uygulama, işlediği suç nedeniyle cezalandırılan bireyin infaz neticesinde yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek, üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmak yani ıslah olan ceza ve infaz siyasetine de hizmet etmeyecek ve hükümlüde işlediği suç ile orantılı olmayacak şekilde ağır ve haksız bir müeyyideye maruz kaldığı düşüncesini oluşturacak olan hakkaniyete aykırı bir uygulamadır.
4- Katılan ..."i ve mağdur ... ... ..."nu silahla tehdit etmesi suçundan TCK"nın 106/2-a ve 53 maddeleri gereğince iki kez 4"er yıl hapis cezası ile mahkumiyete dair verilen kararda;
Hakkaniyet ve oranlılık ilkesi ile 5237 sayılı TCK"nın 3/1 ve 61. maddesindeki hususlar gözetilip, eylemin emsallerine göre farklılık göstermemesi de dikkate alındığında, hükümlünün cezasının alt sınırdan uzaklaşılarak tespiti için bir neden bulunmadığı halde kararda yazılı olan ve esasında tehdit suçunun işlenme amaç ve kastı ile olayın oluş şekline göre gerekçe olamayacak şekilde ;
"...Sanıkların amaçları, suçun işleniş biçim ve şekli, suç konusunun önem ve değeri, sanıkların kasıtlarının ağırlığı (sanıkların suç tarihinde tefecilik yaptıkları ve tefecilik suçunu birlikte işledikleri, şikâyetçi ve mağdurlara yüksek oranda faizli para dağıttıkları, şikâyetçilerin bir müddet sonra bu faizli paraları ödeyemeyecek hale geldikleri, gittikçe faiz miktarının katlanarak arttığı, bunun sonucunda, şikâyetçilerin çok zor durumda kaldıkları, büyük oranda mal varlıklarını kaybettikleri, bu nedenle sanıkların sürekli olarak yeni faiz talep etmeleri ve faizli alacaklarını arttırarak şikâyetçiden talep etmeleri nedeniyle şikâyetçilerin bu borçlarını ödeyemez hale geldikleri, sanıkların da, şikâyetçileri sürekli olarak tehdit etmeye başladıkları, telefonla tehdit ettikleri, yüz yüze görüşmelerinde tehdit ettikleri, en son olarak da bu suçların işlendiği tarihte yine alacaklarını istedikleri, bu alacaklarından dolayı, yani faizli alacaklarından dolayı şikâyetçileri tehdit ettikleri, şikâyetçileri ölümle ve ayaklarına sıkmakla korkutarak faizli alacaklarını tahsil yoluna gittikleri, bu şekilde şikâyetçilere karşı acımasız bir şekilde bu suçu işledikleri, zaten mal varlıklarını sanıkların tefecilik eylemleri nedeniyle kaybeden şikâyetçilerin, bu şekilde de ayrıca mağdur oldukları, suç tarihinde, sanıkların her ikisinin daha otuz yaşından küçük oldukları, bu şekilde bu sanıkların şikâyetçiler üzerinde, şikâyetçilerin zor durumda olmalarından yararlanarak büyük baskı oluşturdukları, kendilerinden yaşça çok büyük olan şikâyetçileri sindirdikleri, şikâyetçileri aşırı bir şekilde korkuttukları, şikâyetçileri hem birlikte hareket ederek, hem de silah göstermek suretiyle tehdit ettikleri, bu itibarla sanıkların bu suçları işleyiş biçim ve şekilleri, bu suçlar karşılığında mağdurların duymuş oldukları, endişe ve korku, mal varlıklarını kaybetmelerinin yanısıra, ayrıca bu şekilde tehdide tabi olmaları, sanıkların bu suçu işleme hususundaki kasıtlarının ağırlığı, yine TCK 106/2 maddesinde düzenlenen iki ağırlatıcı halin birlikte gerçekleşmesi, yani hem silahla tehdit ve hem de birlikte tehdit unsurunun birlikte gerçekleşmiş olması, tehdide yönelik söylenen sözler) tüm bu hususlar hep birlikte göz önünde bulundurulduğunda, yine 5237 sayılı TCK"nun 1. maddesindeki ceza kanunun konuluş amacı da dikkate alındığında takdiren alt sınırdan uzaklaşılarak sanıkların bu suçlardan dolayı şiddetli bir şekilde cezalandırılmaları yoluna gidilmesinin gerektiği kanaatine varıldığı, sanıkların geçmişleri, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki davranışları (sanıkların kişilik olarak suç işlemeye meyilli birer kişiliğe sahip oldukları, dava dosyası dikkate alındığında sanıkların tefecilik suçunu işlemek amacıyla, hiçbir tereddüt geçirmeden üzerlerine atılı bulunan bu silahla tehdit suçlarını işledikleri, sanıkların şikâyetçilere yönelik olarak hiçbir tereddüt geçirmeden acımasız bir şekilde bu tehdit suçlarını işledikleri, yine, bu suçların yanısıra, başkaca diğer suçları işledikleri, şikâyetçilere karşı zor kullandıkları, üzerlerinde silah taşıdıkları, işyerlerinde kelepçe türü aletler bulundurdukları, bu hususlarda dikkate alındığında sanıkların kişilik olarak suç işlemeye meyilli birer kişiliğe sahip oldukları, tüm dosya kapsamı dikkate alındığında sanıkların mağdurları sindirdikleri, mağdurların bazıları soruşturma aşamasında olayı açık bir şekilde anlatmasına rağmen yargılama aşamasında sanıklardan korktukları için ifadelerinden döndükleri, sanıkların yaşları dikkate alındığında bu yaşta bu şekilde bu suçları işledikleri, sanıkların sosyal ilişkiler bakımından zayıf birer kişiliğe sahip oldukları, bu şekilde üzerlerine atılı bulunan suçları işlemek suretiyle toplum huzur ve düzenini bozdukları, toplum için konulan kurallara uyamadıkları, sanıkların suçtan sonraki davranışları gözlemlenen hal ve hareketleri dikkate alındığında sanıkların suçtan pişmanlıklarının mahkememizce gözlemlenemediği, sanıkların gerek soruşturma aşamasında gerek yargılama aşamasında suçu inkara yönelik ve şikâyetçileri suçlayıcı beyanda bulundukları) tüm bu hususlar göz önünde bulundurulduğunda sanıklara verilen cezalardan takdiri indirim yapılmasına yer olmadığına, sanıkların yukarıda belirtilen kişilik özellikleri geçmişleri ve verilen ceza miktarları dikkate alındığında, sanıklar hakkında TCK"nun 50 ve 51 maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi gerektiği kanaatine varıldığı" gerekçesiyle temel cezanın alt sınırdan hakkaniyete aykırı oranda uzaklaşılarak tayini hem TCK.nın 3/1. ve hem de TCK"nın 61. maddelerine aykırıdır.
Yine hükümlünün, gerekçede teşdit sebebi sayılan, tehdit ettiği katılana ve faizle borç verdiği diğer kişilere karşı işlediği, tefecilik, kasten yaralama ve ruhsatsız tabanca taşıma suçları nedeniyle ayrıca ve teşdiden cezalandırıldığı da kararda yazılı olduğuna göre; bir suçun işlenmesinin diğer bir suçun cezasının teşdiden belirlenmesine gerekçe yapılmasından sonra bu kez cezası teşdiden belirlenen suçun işlenmesinin diğer suçun cezasının teşdiden belirlenmesine gerekçe yapılması şeklindeki böyle bir cezalandırma metodunun hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğu açıktır.
Diğer bir açıdan ise böyle bir uygulama, işlediği suç nedeniyle cezalandırılan bireyin, infaz neticesinde yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek, üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmak yani ıslah olan ceza ve infaz siyasetine de hizmet etmeyecek ve hükümlüde işlediği suç ile orantılı olmayacak şekilde ağır ve haksız bir müeyyideye maruz kaldığı düşüncesini oluşturacak olan hakkaniyete aykırı bir uygulamadır.
5- 6136 sayılı Yasaya muhalefet suçundan söz konusu Yasanın 13/1, TCK"nın 52/2 ve 53 maddeleri gereğince 1 yıl hapis ve 1500 TL adli para cezası ile mahkumiyete dair verilen kararda;
Tayin edilen temel hapis ve adli para cezasının gün karşılığı alt sınırdan tayin edilmesine rağmen en az yirmi ve en fazla yüz Türk Lirası olan bir gün karşılığı adlî para cezasının miktarının, kişinin ekonomik ve diğer şahsî hâlleri göz önünde bulundurularak takdir edileceğine dair TCK"nın 52/2. maddesine de muhalefet edilerek alt sınırdan uzaklaşılarak 50 TL olarak tayin ve tespit edilmesi, hem temel hapis ve adli para cezalarının alt sınırdan tayini ile çelişmekte hem de hakkaniyete uygun ve kanaat verici gerekçelere dayanmamaktadır.
Böyle bir uygulama TCK"nın 3/1. maddesine de aykırıdır. Diğer bir açıdan ise böyle bir uygulama, işlediği suç nedeniyle cezalandırılan bireyin, infaz neticesinde yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek, üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmak yani ıslah olan ceza ve infaz siyasetine de hizmet etmeyecek ve hükümlüde işlediği suç ile orantılı olmayacak şekilde ağır ve haksız bir müeyyideye maruz kaldığı düşüncesini oluşturacak olan hakkaniyete aykırı bir uygulamadır" düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 13.09.2017 tarih ve 2655-4982 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
1- Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşen; sanık ... Fırat hakkında suç delillerini gizleme suçuna teşebbüsten ve sanık ... hakkında 6136 sayılı Kanun"a aykırılık suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sanıklar ... ve ... hakkında tefecilik suçundan kurulan beraat,
2- Temyiz edilmeksizin kesinleşen; sanıklar ..., ..., ... ve ... hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçları ile sanık ... hakkında şikâyetçi..."na yönelik, sanık ... hakkında da katılan ..."a yönelik kasten yaralama suçlarından kurulan beraat,
Hükümleri inceleme dışı olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanıklar ... ve ... hakkında tefecilik, silahla tehdit ve 6136 sayılı Kanun"a aykırılık suçları ile sanık ... hakkında katılan ..."a yönelik, sanık ... hakkında da şikâyetçi..."na yönelik kasten yaralama suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
A) Sanıklar ... ve ... hakkında;
1) Tefecilik suçundan;
a) TCK’nın 241/1. maddesi gereğince temel cezanın üst sınırdan 5 yıl hapis ve 5.000 gün adli para cezası olarak tayin edilmesinin,
b) 1 gün karşılığı adli para cezasının 50 TL olarak belirlenmesinin,
İsabetli olup olmadığının,
2) Şikâyetçi...’na yönelik silahla tehdit suçundan, temel cezanın 4 yıl hapis olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığının,
3) a) Katılan ...’a yönelik silahla tehdit suçunun sabit olup olmadığının,
b) Sabit olduğunun kabulü hâlinde; temel cezanın 4 yıl hapis olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığının,
4) 6136 sayılı Kanun’a muhalefet suçunda tayin olunan adli para cezası yönünden 1 gün karşılığı adli para cezasının 50 TL olarak belirlenmesinin isabetli olup olmadığının,
B) Sanık ... hakkında ayrıca;
1) a) Katılan ...’a yönelik silahla tehdit suçunun sabit olup olmadığının,
b) Sabit olduğunun kabulü hâlinde; TCK’nın 106/2-a maddesi gereğince temel cezanın 4 yıl hapis olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığının,
2) Katılan ...’a yönelik kasten yaralama suçundan, TCK’nın 86/2. maddesi gereğince temel cezanın 10 ay hapis cezası olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığının,
C) Sanık ... hakkında ayrıca;
1) Şikâyetçi...’na yönelik kasten yaralama suçundan;
a) 1- Mükerrer dava bulunup bulunmadığı,
2- Şikâyetçinin beden bakımından kendisini savunamayacak durumda olup olmadığına ilişkin olarak Adli Tıp Kurumundan rapor aldırılması,
Hususlarında eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının,
b) Eksik araştırma ile hüküm kurulmadığı sonucuna ulaşılması hâlinde; temel cezanın 10 ay hapis cezası olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığının,
3) Katılan ...’a yönelik silahla tehdit suçundan, temel cezanın 4 yıl hapis olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığının,
Belirlenmesine ilişkin olup ayrıca sanıklar ... ve ... hakkında; tefecilik suçundan TCK’nın 43. maddesi gereğince zincirleme suç hükmünün uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının da değerlendirilmesi gerekmektedir.
Sanıklar ... ve ... hakkında tefecilik suçundan kurulan hükümlere yönelik uyuşmazlık konularının (I) başlığı altında, silahla tehdit, kasten yaralama ve 6136 sayılı Kanun"a aykırılık suçlarından hükümlere yönelik uyuşmazlık konularının da (II) başlığı altında ayrı ayrı irdelenmesinde yarar bulunmaktadır.
I- Sanıklar ... ve ... hakkında tefecilik suçundan kurulan hükümlere yönelik uyuşmazlık konularının incelenmesinde;
İncelenen dosya kapsamından;
Kardeş olan sanıklar ... ve ... hakkında, katılanlara ve şikâyetçilere yüksek oranda faizle ödünç para verdikleri, bunun karşılığında katılanların ve şikâyetçilerin taşınmazları üzerinde ipotek tesis ettikleri ya da bu kişilerden çek ve senet aldıkları, faizli alacaklarına karşılık icra takibine giriştikleri, tehdit ve baskılar yaparak asıl alacaklarından fazla bedeli tahsil ettikleri, bu şekilde sistemli ve sürekli olarak tefecilik yapıp yüksek miktarlarda haksız kazanç elde ettiklerine dair gelen ihbarlar ve şikâyetler üzerine başlatılan soruşturma sırasında;
Sanıkların faizle ödünç para vermelerine ilişkin olarak şikâyetçi ... ..."nun, sanıklara borç durumunu gösterir kendi el yazısıyla doldurulmuş kasa defteri, çizelge ve notları kolluk görevlilerine verdiği, bu belgelerde;
Üzerinde “13 sahifeden ibaret, ... ...’nun elden teslim ettiği evrak fotokopileri, 02.09.2009” ibaresi bulunan belgeler arasında yer alan ve "3" ile numaralandırılan belgede "..., 20.000 TL" ibaresinin bulunduğu,
Üzerinde “30.05.2009, 100 sahifedir, ... ...’nun elden teslim etmiş olduğu kasa defteri” ibaresi bulunan belgeler arasında;
- 93 ile numaralandırılan sahifede; "Kasa Defteri, Çıkan, ..., 2.000 Lira",
- 87 ile numaralandırılan sahifede; "Kasa Defteri, Çıkan, ..., 500 Lira",
- 81 ile numaralandırılan sahifede; "Kasa Defteri, Çıkan, ..., 3.000 Lira",
- 63 ile numaralandırılan sahifede; "Kasa Defteri, Çıkan, ..., 2.000 Lira",
- 59 ile numaralandırılan sahifede; "Kasa Defteri, Çıkan, ... (Hakan için), 500 Lira",
- 45 ile numaralandırılan sahifede; "Kasa Defteri, Çıkan, ..., 700 Lira",
- 22 ile numaralandırılan sahifede; "Kasa Defteri, 18.05.2009, Giren, ...’dan, 19.300 Lira" ibarelerinin yer aldığı,
Adıyaman Vergi Dairesi Müdürlüğünün 31.03.2010 tarihli yazısına göre; "Atatürk Bulvarı, 195/A" numaralı adreste faaliyet gösteren Toprak 02 İnş. Teks. İlet. Oto. San. Tic. Ltd. Şirketinin ortaklarının sanıklar olduğu,
Sanıkların ikametinde, Atatürk Bulvarı, 195/A numaralı adreste faaliyet gösteren ve birlikte işlettikleri Toprak Rent a Car - ...isimli işyerinde ve sanık ...’ın banka kasasında yapılan aramalar sonucunda farklı kişilere ait çeklerin, senetlerin ve dokümanların ele geçirildiği, adli emanetin 2010/209 ve 2010/222 sırasına kaydedilen bu çeklerin ve senetlerin bir kısmının katılanlar ve şikâyetçiler tarafından düzenlendiği ya da ciro edildiği,
30.03.2010 tarihli kiralık kasa el koyma ve arama tutanağına göre; sanık ...’ın bankadaki kiralık kasasında:
- 1 adet Türkiye Finansbank"a ait ...İnşaat Nakliyat Oto Tem. San. Tic. Ltd. Şti. tarafından tanzim edilen 26.11.2008 tarihli, 30.000 TL’lik ve şikâyetçi ... ... emrine yazılı çekin,
- Keşidecisi katılan ...’in şirketi olan ...İnşaat Nakliyat Oto Tem. San. Tic. Ltd. Şti. olarak görülen;
Türkiye Finansbank"a ait; 1 adet 21.11.2008 tarihli ve 22.000 TL’lik; 1 adet 16.10.2008 tarihli ve 39.500 TL’lik; 1 adet 17.01.2009 tarihli ve 24.750 TL’lik ve 1 adet de 18.12.2008 tarihli ve 50.000 TL’lik hamiline yazılı çekin,
ING banka ait; 1 adet 11.12.2008 tarihli ve 45.000 TL’lik ile 1 adet de 30.01.2009 tarihli ve 26.250 TL’lik çekin
Ele geçirildiği,
Toprak Rent a Car - ...isimli işyerinde yapılan arama sonucunda düzenlenen 30.03.2010 tarihli işyeri arama, araç arama ve el koyma tutanağına göre;
Şikâyetçi ... adına düzenlenen 1 adet 20.06.2009 tarihli ve 19.500 TL’lik senedin, alacakları belirten 1 adet not kağıdının, 1 adet "Borç alacak" yazılı ajanda yaprağının, 1 adet "... İnşaat" ibareli sipariş fişinin, 1 adet şikâyetçi "... ..." ve "Hüseyin Delibalta" ibareli mahkeme çağrı kağıdının ve başka kişilere ait çok sayıda çek ve senedin ele geçirildiği,
Öte yandan, inceleme dışı sanık ...’dan ele geçirilen ve adli emanetin 2010/222 sırasına kaydedilen eşya arasında şikâyetçi... tarafından düzenlenen senetlerin bulunduğu,
Sanık ..."ın alacaklı konumunda bulunduğu tespit edilen icra dosyalarının incelenmesinde;
- Adıyaman 2. İcra Dairesinin 2009/2007 Esas sayılı dosyasında şikâyetçi ... ..."nun borçlu olup takibe konu çek bedelinin 52.000 TL olduğu,
- Adıyaman 1. İcra Dairesinin 2009/2007 Esas sayılı dosyasında şikâyetçi ... ..."nun borçlu olup takibe konu çek bedelinin 26.000 TL olduğu,
- Adıyaman 2. İcra Dairesinin 2009/1788 Esas sayılı dosyasında şikâyetçi ... ..."nun ve katılan ..."ın borçlu olup takibe konu çek bedelinin 130.000 TL olduğu,
- Adıyaman 1. İcra Dairesinin 2009/2008 Esas sayılı dosyasında şikâyetçi Hakan Görsoy"un ve katılan ..."ın borçlu olup takibe konu çek bedelinin 40.000 TL olduğu,
- Adıyaman 2. İcra Dairesinin 2009/2008 Esas sayılı dosyasında şikâyetçi ..."nin borçlu olup takibe konu çek bedelinin 30.000 TL olduğu,
Sanık ...’ın alacaklı konumunda olduğu beş icra dosyasındaki borçluların ise katılanlar veya şikâyetçiler dışındaki kişiler olduğu,
Sanıkların maliki oldukları veya lehlerine ipotek tesis edilen taşınmazlara ilişkin tapu kayıtlarının, sanıkların ekonomik ve sosyal durumlarıyla sanıklar hakkında kolluk görevlilerince yapılan diğer araştırmalara dair belgelerin incelenmesinde;
- Adıyaman ili, Mehmet Akif Mahallesi, 416 ada, 8 parselde bulunan taşınmazın tapu kaydına göre; sanık ...’ın alacaklı, katılan ...’ın borçlu olduğu 150.000 TL bakımından söz konusu taşınmaz üzerinde 03.11.2009 tarihinde ipotek tesis edildiği,
- Doğanşehir Tapu Sicil Müdürlüğünün 30.03.2010 tarihli yazısı ekinde gönderilen Doğanşehir ilçesi, ... Kasabası, Hürriyet Mahallesi, 469 numaralı parselde bulunan BPTEK isimli akaryakıt istasyonuna ilişkin tapu kayıtlarına, tapu senedine ve diğer belgeler göre; söz konusu taşınmaz...adına kayıtlıyken sanık ..."ın 23.11.2009 tarihinde bu taşınmazı satın aldığı, sanık ...’ın bu taşınmazın satışı konusunda 07.01.2010 tarihli vekaletnameyle yetkilendirdiği inceleme dışı sanık ...’nun da bu taşınmazı Memet ...’ya sattığı,
- Adıyaman Tapu Sicil Müdürlüğünün 07.04.2010 tarihli yazısına göre; Yarmakaya Köyünde sanık ... adına kayıtlı iki taşınmaz ile Yarmakaya Köyünde ve Mehmet Akif Mahallesinde sanık ... adına kayıtlı birer taşınmazın bulunduğu,
- Eskisaray Polis Merkezi Amirliğince sanıkların ekonomik ve sosyal durumlarının araştırılmasına ilişkin düzenlenen 11.05.2010 tarihli rapora göre; sanık ... adına kayıtlı bulunan, Adıyaman il merkezinde bir daire ve merkeze bağlı Çakal Köyünde 10 dönüm tarla olduğu, sanık ..."ın asgari ücretle tekstil fabrikasında çalıştığı, Adıyaman il merkezinde sanık ... adına kayıtlı bir toprak ev olduğu, sanık ..."ın emlakçı dükkanı işlettiği ve aylık gelirinin 1.000 TL civarında olduğu, ayrıca sanıkların emekli olan babalarına ait evde aileleriyle birlikte ikamet ettikleri,
- Adıyaman Emniyet Müdürlüğünün 07.02.2010 tarihli yazısı ekinde yer alan Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Şube Müdürlüğü raporlarına göre; sanıkların babası olan ...’ın, sanıkların birlikte işletmeleri için kendisinin açtığı tekstil fabrikasının iflası üzerine sanıklara bu kez ...isimli işyerini açtığı, sanıkların 1-2 yıl içerisinde maddi durumlarında artış olduğu ve dikkat çekici bir şekilde hayat tarzlarının değiştiği, değişik markalarda lüks otomobillere bindikleri, Adıyaman’da çok sayıda taşınmazlarının bulunduğu, bunların bir kısmının eczacı ve diş doktoru olan kardeşlerinin üzerine kayıtlı olduğu, sanıkların trilyonlara varan mal varlığına sahip oldukları,
- Kolluk görevlilerince düzenlenen 01.04.2010 tarihli tutanağa göre; katılanlar ..., ..., ... ve ... ile şikâyetçiler ... ..., ...ve..."nın sanık ...’tan almış oldukları ödünç para karşılığında ödedikleri faizin 680.000 TL olduğu,
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan sorgulamada;
- Sanıklar hakkında şikâyetçi ...’ye yönelik kasten yaralama suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda Adıyaman 2. Asliye Ceza Mahkemesince 13.05.2010 tarih ve 984-546 sayı ile; uzlaşma nedeniyle verilen düşme kararının temyiz edilmeksizin kesinleştiği,
- Sanık ... hakkında, katılanı ... olan ve tefecilik suçundan açılan kamu davasında Adıyaman 1. Asliye Ceza Mahkemesince 03.03.2015 tarih ve 260-186 sayılı ile, sanık ...’ın aynı eylemi nedeniyle Adıyaman 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2013/83 esas sırasındaki davanın derdest olduğu gerekçesiyle davanın reddine ilişkin verilen kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği,
- Şikâyetçi ... ... ile ... ... arasındaki boşanma davasının görüldüğü Adıyaman/Gölbaşı Asliye Hukuk Mahkemesince tarafların boşanmasına ilişkin verilen 11.12.2009 tarihli ve 544-356 sayılı kararın temyizden feragat edilerek kesinleştiği,
Soruşturma aşamasında kolluk tarafından düzenlenen ve yukarıda bahsi geçen 01.04.2010 tarihli tutanakta adları geçen yedi kişinin sanık ...’tan aldıkları ödünç para karşılığında toplam 680.000 TL"yi faiz adı altında ödedikleri belirlenmişken, Yerel Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, sanıklar ... ile ..."ın 17 kişiye yönelik tefecilik suçunu işledikleri ve aralarında kolluk tutanağında belirtilen yedi kişinin de bulunduğu dokuz kişiye yönelik tefecilik eylemleri sonucunda toplam 1.000.750 TL faiz geliri elde ettikleri kabul edilerek sanıkların el konulan malvarlıklarından, katılanlardan ..."a 170.000 TL, ..."a 27.000 TL, ..."a 140.000 TL ve ..."e 260.000 TL, şikâyetçilerden ..."ye 25.000 TL, Sabri Kırmızı"ya 20.000 TL, ... ... ..."na 88.000 TL, ... ..."na 257.000 TL ve İbrahim Çakır"a 13.750 TL olmak üzere toplam 1.000.750 TL ödenmesine karar verildiği,
Yerel Mahkemece sanıklar hakkında tefecilik suçundan hüküm kurulurken; "Sanıklara bu madde uyarınca ceza tayin edilirken sanıkların amaçları, suçun işleniş biçim ve şekli, sanıkların kasıtlarının ağırlığı, suç konusunun önem ve değeri (sanıkların her ikisinin de doğrudan doğruya tefecilik suçunu işleme amaç ve kastıyla hareket ettikleri, bu amaç ve kastları doğrultusunda hiçbir tereddüt geçirmeden üzerlerine atılı bulunan müsnet suçu işledikleri, sanıkların yukarıda belirtildiği gibi her ikisinin de suç tarihi itibariyle henüz daha 30 yaşından küçük oldukları, bu yaştaki sanıkların bu şekilde Adıyaman"da esnaflık yapan ve iş adamı sıfatı bulunan kişilere karşı bu kişilerin zor durumlarından yararlanarak bu kişilere aşırı oranda faiz uygulaması yaparak borç para verdikleri, sürekli bir şekilde bu kişilere gittikçe artan oranda faiz uygulayarak bu kişileri borçlandırdıkları, bu şekilde bu kişileri gittikçe batağa sürükledikleri ve bu kişilerden sürekli olarak faizli para talep ettikleri, bu şikâyetçilerin ana borcu ve yine faizli borcu ödemelerine rağmen tekrardan tekrardan faiz talep ettikleri, şikâyetçilerin de faizli para karşılığı bu kişilere çek ve senet vermiş olmaları nedeniyle bu kişilerin bu taleplerini geri çeviremedikleri, yine şikâyetçilerin Adıyaman"da tanınan esnaf ve iş adamları olmaları nedeniyle durumun çevrede duyulmaması için sanıkların bu taleplerini yerine getirmeye çalıştıkları, sanıkların bu taleplerini yerine getirmeyen şikâyetçilere karşı ise aşırı bir şekilde sert davrandıkları ve bu kişilere ağır hakaret ve tehditlerde bulundukları, bu kişileri sürekli olarak sıkıştırdıkları, bu kişileri tehdit ettikleri, şikâyetçilerin de bu tehditlerden korkarak gittikçe artan oranda faiz ödedikleri ve bunun neticesinde şikâyetçilerin birçoğunun iflas ettiği, büyük oranda mal varlıklarını kaybettikleri, buna rağmen hâlen şikâyetçilerin sanıklardan kurtulamadıkları, halen sanıklara borçlarının bulunduğu, sanıkların şikâyetçilerin bir kısmı hakkında halen icra takiplerinin bulunduğu, sanıkların bu şekilde acımasız bir şekilde mağdurları zorladıkları ve onlardan aşırı oranda faiz geliri elde ettikleri, zaman zaman şikâyetçileri tehdit ettikleri, sanıkların bu eylemleri neticesinde şikâyetçilerin bir kısmının iflas ettiği, Adıyaman"daki mal varlıklarını tamamen kaybettikleri, bazısının şehri terk ederek tefecilerden kurtulmak amacıyla kayıplara karıştığı, hatta sanıkların bu eylemleri neticesinde bazı şikâyetçilerin yuvalarının yıkıldığı, örneğin şikâyetçi ... ..."nun eşinden ayrıldığı, çoluk çocuklarının ortada kaldığı, ..."ın benzer sorunlar yaşadığı, sanıkların eylemlerinin bu yönüyle mağdurlar üzerinde ağır sonuçlar doğurduğu, bu itibarla suç konusunun önem ve değeri, sanıkların kasıtlarının ağırlığı, sanıkların bu suçları işleme hususundaki kasıtların ağırlığı, suç nedeniyle sanıkların elde ettikleri kazanç, yine bu suçun işleniş biçim ve şekli, sanıklar ile şikâyetçiler arasındaki telefon görüşmeleri dikkate alındığında sanıkların şikâyetçilere yönelik kullandıkları hakaret içerikli sözler, şikâyetçileri sindirmeye yönelik tehdit içerikli sözler, bu durum da dikkate alındığında sanıkların bu suçları işlemedeki kasıtlarının ağırlığı) tüm bu hususlar göz önünde bulundurulduğunda sanıklara bu suçtan dolayı ceza tayin edilirken TCK"nun 1. maddesindeki ceza kanununun amaçları da dikkate alındığında takdiren alt sınırdan uzaklaşılarak sanıkların bu suçtan şiddetli bir şekilde cezalandırılmaları yoluna gidilmesi gerektiği kanaatine varıldığı”, bu suça ilişkin hüküm fıkrasında da; “Sanıkların amaçları, suçun işleniş biçim ve şekli, suç konusunun önem ve değeri, sanıkların kasıtlarının ağırlığı hep birlikte dikkate alındığında..." şeklindeki gerekçelerle temel cezanın üst sınırdan belirlendiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan ... aşamalarda; Adıyaman - Malatya arasındaki hatta işlettiği otobüsünün borcunu kapatabilmek için sanık ...’dan 75.000 TL borç istediğini, bu meblağ karşılığında ikametinin tapusu üzerine sanık ...’ın 150.000 TL tutarında ipotek koydurup ayrıca bir adet de 150.000 TL bedelli senet aldığını, bahse konu 75.000 TL’lik borcu iki ay sonra 110.000 TL olarak ödemek koşuluyla aldığını, vadenin bir hafta geçmesi üzerine bu meblağın üzerine borç olarak 10.000 TL daha eklendiğini, sanık ...’ın bu sürenin de geçmesi hâlinde borcun daha da artacağını söylediğini, tüm bunları paraya sıkıştığı için mecburiyetten kabul ettiğini, daha sonra Malatya ili, Doğanşehir ilçesi, ... Kasabasında bir petrol istasyonunu almak amacıyla borca girdiğini, bunun neticesinde borç istediği sanık ...’ın söz konusu benzin istasyonunun bulunduğu arazinin tapusunu kendi üzerine yaptırdığını, faiziyle birlikte 175.000 TL"yi bulan borcu iki ay sonra 230.000 TL olarak ödemek koşuluyla aldığını, sanık ...’ın bu vadenin geçmesi hâlinde borcun 275.000 TL’ye çıkacağını söylediğini, sonuç olarak sanık ...’dan almış olduğu 250.000 TL"ye karşılık 420.000 TL ödediğini, bu şekilde 170.000 TL faiz ödemesi yaptığını, bu olay nedeniyle sanık ...’ın kendisini mağdur ettiğini, evinin satıldığını, eşiyle boşanma durumuna geldiğini, evini ocağını dağıttığını,
Katılan ... soruşturma aşamasında; müteahhitlik yaptığını ve aile şirketinin bulunduğunu, sanık ...’dan ilk olarak 2008 yılında günlük % 0,80 faiz oranıyla 20.000 TL aldığını, bu parayı iki hafta sonra 23.000 TL olarak ödediğini, yine aldığı 20.000 TL’yi 40 gün sonra 26.000 TL olarak ödediğini, yine sanık ...’dan bir günlüğüne 25.000 TL istediğini, sanık ...’ın günlük % 0,80 faiz oranını kestikten sonra bunu 24.750 TL olarak verdiğini, yine sanık ...’dan, şikâyetçi ... ... ile birlikte günlük % 0,80 faiz oranıyla 18.000 TL aldığını, ardından yine şikâyetçi ... ... ile birlikte giderek sanık ...’dan faizle 50.000 TL daha aldıklarını, bunun sonucunda sanık ...’a 112.000 TL ödeme konusunda anlaştıklarını, ancak sanık ...’ın bu borçta faiz oranını %6’dan %8’e çıkarmak istemesini kabul etmediklerini, daha sonra sanık ...’a 2009 yılı Aralık ayı içerisinde 20.000 TL faiz ödediğini, daha sonradan şikâyetçi ... ... ile birlikte yine sanık ..."ın yanına gittiklerini, sanık ..."ın kendilerine 115.000 TL hesap çıkardığını, bu sırada sanık ..."a 30.000 TL ödediklerini, kalan kısmı ise kısa sürede ödeme hususunda anlaştıklarını, buna karşılık sanık ..."a ayrıca 46.500 TL"lik çek verdiğini, bu görüşmeden 6-7 gün sonra bankadan çektiği kredinin 40.000 TL"sini sanık ..."a verdiğini, sanık ..."ın bu borcun ödenmesinde 5-6 günlük gecikme karşılığı 2.500 TL daha faiz istediğini, kalan borcuna karşılık amcasının sanık ..."a 43.000 TL ödediğini, sanık ..."a yüklü miktarda borçlu olan şikâyetçi ... ..."nun bu borcu ödemek için kendisinden para istediğini, parası olmadığı için kendisine ait toplam değeri 190.000 TL olan iki adet daireyi verdiğini, bu dairelerin bedeline karşılık şikâyetçi ... ...’ndan inşaat malzemesi alacağını, şikâyetçi ... ...’nun kendisinden almış olduğu bu iki daireyi toplam 170.000 TL bedelle sanık ..."a verdiğini, daha sonra sanık ..."ın aynı daireleri üçüncü kişilere toplam 220.000 TL’ye sattığını öğrendiğini, şikâyetçi ... ...’na verdiği iki daireye karşılık, kendi cirosu bulunan iki adet çeki sanık ...’ın kendisine geri vermeyi taahhüt ettiğini, ancak sanık ...’ın bu çekleri vermediği gibi 130.000 TL"lik bir çek nedeniyle hakkında icra takibi başlattığını,
Kovuşturma aşamasında: önceki beyanlarına ek olarak faizli borcunun ödenmesi meselesi nedeniyle sanık ..."ın birkaç kez kendisini tehdit ettiğini ve telefonla arayarak sürekli sıkıştırdığını,
Katılan ... soruşturma aşamasında; ...İnşaat firması adı altında müteahhitlik yaptığını, sanık ..."la şikâyetçi ... ... aracılığıyla tanıştıklarını, paraya sıkıştıkça sanık ..."dan para almaya başladığını, sanık ..."dan aldığı borçlar karşılığında çek verdiğini ve faizi kesildikten sonra parasını aldığını, çekleri günü geldiğinde ödediğini, 2008 ve 2009 yıllarında sanık ..."dan bu şekilde birçok kez borç para aldığını, borçlarını ödeyemeyince sanık ..."ın kendisine bir hesap çıkardığını ve bu hesap gereği 200.000 TL’nin üzerinde faiz ödediğini, ayrıca borcundan düşmesine karşılık sanık ...’ın fabrikasının inşaatı için 25.000 TL civarında masraf yaptığını, tarafına gösterilen ve sanık ...’a borçlarından dolayı verdiği çeklerin altındaki imzaların kendisine ait olduğunu, sanık ...’a olan borcundan dolayı bu kişinin zaman zaman kendisine hakaret ve tehdit içerikli sözler söylediğini,
Kovuşturma aşamasında; önceki beyanlarına ek olarak sanıkların borçlarını ödemesini isteyip hakaret ettiklerini, sanık ...’ın organize sanayi bölgesinde bulunan fabrika yapım işine katıldığını, bu işin bir kısmını borcuna karşılık, bir kısmını da 4000 - 4500 TL civarında para alarak yaptığını, ancak piyasaya verdiği çeklerin karşılığını ödeyemediğinden bankalardan kredi veya çek alamadığını, bu sebeple de yüksek faizli de olsa sanık ...’dan para aldığını, ayrıca birçok çek nedeniyle kendisi hakkında icra takibi yapıldığını ve dava açıldığını,
Katılan ... aşamalarda; dayısı olan şikâyetçi ... ..."na ait işyerinde önceden çalıştığını, çevreye borçlu olmasından dolayı sanık ...’dan 2008 yılı içerisinde ayrı ayrı günlerde olmak üzere günlük %0,80 faiz oranıyla toplam 80.000 TL aldığını, parayı aldığında vade vermediğini, aldığı bu paraya karşılık olarak sanık ..."a teminat olarak 40.000’er TL"lik, birini şikâyetçi ... ..."na, diğerini de katılan ..."a cirolattığı iki adet çek verdiğini, 80.000 TL’lik borcu ödemesi üzerine sanık ...’dan şikâyetçi ... ...’nun cirosu olan çeki aldığını, yaklaşık 3-4 aylık sürede 80.000 TL"lik borca karşılık sanık ...’a 27.000 TL faiz ödediğini, bu hesabı kapattıktan sonra sanık ...’dan bir kez daha borç aldığını, bu borçtan kalan 3.000 TL tutarında borcunu ödeyememesi üzerine sanık ...’ın katılan ..."ın cirosu olan çeki tahsile kalkıştığını, çekin karşılıksız çıkması üzerine sanık ...’ın suç duyurusunda bulunduğunu, katılan ..."ın ise 3.000 TL’yi sanık ...’a ödediğini,
Şikâyetçi ... soruşturma aşamasında; nakit paraya sıkıştıkları zamanlarda sanık ... ile karşılıklı olarak faizsiz nakit para alıp verdiklerini, sanık ..."ın katılan ...’ın petrol istasyonunu devralmak amacıyla kendisini aracı yaptığını ve sanık ..."ın bu istasyonu, faizli para verdiği katılan ..."ın bu parayı ödeyememesi sonucunda katılandan aldığını, yine katılan ...’ın evini de sanık ...’a verdiğini, sanık ..."ın faizli para dağıtım işi yaptığını, eli sıkışan kişilere faizli olarak borç para verdiğini,
Kovuşturma aşamasında ise; katılan ...’ın petrol istasyonunu satmak için müşteri aradığında bu durumu sanık ...’a söylediğini, ancak sanık ...’ın burayı alıp almadığını bilmediğini,
Şikâyetçi... soruşturma aşamasında; 19.01.2010 tarihli ifadesinde; ilk olarak araba alımından dolayı katılan ..."a 18.000 TL senet vererek borçlandığını, 2009 yılının 11. ayının sonlarına doğru yanına gelen katılan ..."ın bu borcu kendisi yerine sanıklar ... ile ...’a ödemesini söylediğini, kendisinin de bu teklifi kabul etmesi üzerine sanıklara borçlandığını, akabinde sanıklar ... ve ...’ın parayı hemen kendilerine getirmesi hususunda sürekli telefonla arayarak hakaret ve tehdit ettiklerini, 15.01.2010 tarihinde sanık ...’ın kendisini arayarak “parayı getir, parayı getiremiyorsan araç getir, çek getir, senet getir ne getirirsen getir, getirmezsen ya kendini öldür ya da ben seni bulur gereğini yaparım” şeklinde tehditte bulunup sanık ...’ı kendisinin çalıştığı üniversiteye gönderdiğini söylemesi üzerine, sanık ...’ın iş yerine arkadaşı tanık... ile birlikte gittiğini, sanık ...’ın araya girerek kendisine “Lan 1.000 TL para ver senin iyi niyetli olduğunu bilelim” deyince üzerinde bulunan 800 TL"yi sanık ...’a verdiğini, 30.03.2010 tarihli ifadesinde; bir araç alışverişi nedeniyle katılan ...’a verdiği 18.000 TL’lik senedin 2009 yılının 11. ayının sonlarına doğru sanıklar ... ve ...’ın eline geçtiğini, 18.000 TL"lik senedin ödeme günü yaklaşınca sanıkların kendisinden 36.000 TL istediklerini ve sürekli kendisini sıkıştırmaya başladıklarını, bu borcunu kapatmak amacıyla kısım kısım ödemeler yapmasına rağmen sürekli faiz işletildiğinden borcunun hiç kapanmadığını, aksine devamlı katlandığını, yalnızca faizsiz kalan borcunu ödemek isteyince sanıkların kendisini devamlı sıkıştırıp tehdit ve hakaret ettiklerini, bir çok kişiden çek alarak inceleme dışı sanık ... aracılığıyla bu kişilere verdiğini, birkaç ay içerisinde toplamda 150.000 TL"lik borç batağına sürüklendiğini,
Kovuşturma aşamasında ise; önceki ifadelerinden farklı olarak 18.000 TL’lik senedin sanık ...’ın eline geçtiğini, sanıklara 8.000 TL ve 10.000 TL ödeme yaptığını,
Şikâyetçi ...soruşturma aşamasında; kendi işlettiği sinema salonunu yenilemek için paraya ihtiyacı olduğunu, bu sebeple sanık ...’dan aldığı 16.250 TL karşılığında otuz yedi gün sonra sanık ...’ın kendisinden 44.000 TL istediğini, evini teminat göstererek bankadan 65.000 TL kredi çektiğini öğrenen sanık ...’ın kendisini devamlı telefonla arayıp ya da yüz yüze görüştüklerinde sıkıştırdığını, ancak 44.000 TL ödemeye karşı çıkması ve araya bir çok kişinin girmesi üzerine yaklaşık elli gün sonra 16.250 TL"lik borcuna karşılık sanık ...’a 30.000 TL ödediğini, ancak borcunu ödemesine rağmen, bu borca karşılık verdiği iki adet açık senedini de sanık ..."ın kendisine teslim etmediğini,
Kovuşturma aşamasında ise; önceki ifadesinden farklı olarak sanık ...’dan 20.000 TL borç alıp 20.000 TL olarak ödediğini, bu kişiye herhangi bir faiz vermediğini,
Şikâyetçi ... aşamalarda; hem kendisi adına, hem de şikâyetçi... için sanıklardan faizli para aldığını, sanıklardan toplamda 95.000 TL’yi çek vererek aldığını ve bunun karşılığında iki aylık süre zarfında 120.000 TL ödediğini, bu şekilde sanıklara 25.000 TL faiz ödemesi yaptığını, şikâyetçi... için de bu kişilerden 48.000 TL para aldığını, bunun karşılığında şikâyetçi Sabri’nin sanıklara 113.000 TL"lik çek verdiğini, yine katılan ..."in de sürekli olarak bu kişilerden faizli para aldığını gördüğünü ve duyduğunu, bir keresinde sanık ... ile arasında alacak verecek meselesinden dolayı çıkan tartışmada sanık ...’ın kendisine bıçak çektiğini,
Şikâyetçi... soruşturma aşamasında; şikâyetçi ... için sanık ..."dan karşılığında çek verip aldığı 48.500 TL’lik borcu ödemesine rağmen sanık ..."ın bu çeki kendisine iade etmediğini, şikâyetçi ...’nin kendisinden icra takibinin sonlandırılması için sanık ...’a 50.000 TL daha ödemesini istediğinde bu parayı ...isimli işyerinde sanık ...’a elden verdiğini, ayrıca bu parayı ödemeden önce de sanık ..."ın isteğiyle ve onun lehine kendi evinin üzerine ipotek tesis ettirdiğini,
Kovuşturma aşamasında ise; şikâyetçi ...’ye 30.000 TL borcu olduğunu, şikâyetçi Hacı’nın kendisini icraya vermemesi için bu kişinin borçlu olduğu sanık ...’a fazladan 20.000 TL vermek suretiyle borcunu 50.000 TL olarak ödediğini,
Kovuşturma aşamasında ifadesi alınamayan şikâyetçi ... ... soruşturmada; ... İnşaat Malzemeleri isimli işyerinde esnaflık yaptığını, birçok bankadan ve tefeciden faizli para aldığını, kendisiyle sanık ... arasında karşılıklı yaptıkları hesaba ilişkin kolluk görevlilerine rızaen teslim ettiği çizelgelerden anlaşılacağı üzere, sanık ...’dan birçok kez faizli para alıp karşılığında birçok çek verdiğini, ayrıca katılan ..."dan aldığı iki daireyi de borcuna karşılık sanık ...’a verdiğini, sanık ...’a 257.000,00 TL para ödediğini, sanık ...’dan 2008 yılından bu yana birçok kez aylık %10 - %12 faiz ödemesi karşılığında para aldığını, aldığı parayı faiziyle birlikte ödemesine rağmen sanık ...’ın elinde bulundurduğu çekleri icraya koyduğunu, görüşmelerinde de kendisini devamlı icraya vereceğini söylediğini,
Şikâyetçi ... soruşturma aşamasında; sanık ...’dan 20.000 TL’ye aldığı aracın bedelini 2.000 TL’lik taksitlerle ödediğini, bunun haricinde sanık ...’dan 1.000 - 2.000 TL istediği hâlde sanığın vermediğini,
Kovuşturma aşamasında; sanık ...’dan 18.000 TL değerindeki bir aracı 10 ay vadeyle ödemek koşuluyla 20.000 TL’ye satın aldığını,
Şikâyetçi... soruşturma aşamasında; inceleme dışı sanık...’dan satın aldığı üç araç karşılığında bu kişiye toplam bedeli 105.000 TL olan üç adet çek verdiğini, daha sonra bu çeklerin sanık ...’ın eline geçmesi üzerine söz konusu bedeli sanık ...’a ödediğini,
Kovuşturma aşamasında; yeğeni olan şikâyetçi...’nun, kendisinin de ortağı olduğu şirket adına sanık ... ve inceleme dışı sanık ..."dan faiz karşılığı yüklü miktarda borç para alıp karşılığında şirketin bazı taşınmazlarını ipotek olarak verdiğini, faiz çok yüksek olduğu için borcu ödeyemediğini, bilahare şirketin ipotek verilen taşınmazlarını sanıkların getirdiği müşteriye çok düşük bedelle satıp borcun bir miktarını kapattıklarını, ayrıca bu olaylar yaşandığı sırada sanık ... ve inceleme dışı sanık...’nın kendisini telefonla defalarca arayıp tehdit ve hakarette bulunduklarını,
Şikâyetçi ... aşamalarda; sanıklardan faizli para almadığını ve sanıklarla ticari bir ilişkisinin olmadığını,
Şikâyetçi ... aşamalarda; işlerinden ve çek ödemelerinden dolayı sanık ...’dan ara sıra faizsiz borç aldığını, bunlar için herhangi bir teminat vermediğini ve sonra borçlarını kendisine ödediğini,
Şikâyetçi ... aşamalarda; yalnızca inceleme dışı sanık İsmail’i tanıdığını, bir keresinde inceleme dışı sanık İsmail’in iş yerinde bu kişinin kardeşi olan...’nin kendisinden kredi kartını istediğini, bu sebeple inceleme dışı sanık İsmail’in iş yerinde yapılan aramada kredi kartının çıktığını, ancak inceleme dışı sanık İsmail’den faizle para almadığını,
Şikâyetçi ... aşamalarda; sanıklar ... ve ...’ı tanıdığını, bu sanıklarla akraba olduğunu, sanık ...’dan ara sıra 5.000 - 15.000 TL gibi meblağları birkaç günlüğüne alıp daha sonra faizsiz olarak ödediğini,
Şikâyetçi ... aşamalarda; oto galericiliği yaptığını, sanık ... ile aralarında araç alışverişi olduğunu, ancak sanıktan faizli borç para almadığını,
Tanık ... ... soruşturma aşamasında; oğlu olan şikâyetçi ... ...’nun aldığı faizli paralar nedeniyle çevreye borçlandığını sonradan duyduğunu, oğlunun 2.500.000 TL değerindeki işyerini ve toplam değeri 2.000.000 TL olan 8 adet daireyi satarak faizli borcunu ödemeye çalıştığını, bir keresinde oğlunun işyerine gelen sanık ...’ın oğluna bağırıp hakaret ettiğini ve silahla vuracağından bahisle tehdit ettiğini, oğlunun buna rağmen borcunu ödeyemeyince mallarını, eşini ve çocuklarını bırakıp 20.01.2010 tarihinde Adıyaman’ı terk etiğini,
Tanık ... aşamalarda; akrabası olan katılan ...’a sanıkların baskı yapıp yüksek oranda faiz talep ettiklerini öğrendiğini, sanıklara yaptıkları ödemeler sonrası senetleri geri alıp üzerine “iptal” şerhini düştüklerini,
Tanık ... soruşturmada; dayısı olan katılan ...’ın kendisini ... Kasabasında faaliyet gösteren petrol istasyonunu almaya ikna etmesi üzerine 173.000 TL para ödediğini, ancak katılan ...’ın sanık ...’dan aldığı faizli borç nedeniyle bu petrol istasyonunu hiç çalıştıramadan bu kişiye 435.000 TL bedelle devrettiğini, sanık ...’dan bu satış nedeniyle herhangi bir para almadıklarını, bankadan çektiği kredi ile birlikte 180.000 TL zararının olduğunu, sanık ...’ın katılan ...’a yüksek faiz uygulayarak petrol istasyonunu elinden aldığını,
Tanık...soruşturma aşamasında; petrol istasyonunun satışından kalan 165.000 TL alacağı olduğunu, bu parayı katılan ... ile birlikte yanına gelen sanık ...’ın kendisine ödediğini, bunun üzerine katılan ...’ın isteği üzerine söz konusu petrol istasyonunun tapusunu sanık ...’a devrettiğini,
Tanık ... soruşturma aşamasında; şikâyetçi ...’a bir adet daire sattığını, ancak bu dairenin tapusunu şikâyetçi ...’ın isteği üzerine sanıklar ... ve ...’a devrettiğini,
Tanık... soruşturma aşamasında; sanıklar ... ve ...’ın şikâyetçi..."nın borcuna faiz uygulayıp faiz talebinde bulunduklarını, 15.01.2010 tarihinde sanıkların işyerinde şikâyetçi...’dan 800 TL aldıklarını, ancak sanıkların karşılığında herhangi bir belge vermeyip şikâyetçi...’nın borcundan düşmedikleri, sanıkların şikâyetçi...’ya “sen işin ciddiyetine var, getirmezsen seni öldürürüz” gibi sözlerle tehdit ettiklerini,
Kovuşturma aşamasında; şikâyetçi..."yla beraber iki ayrı tarihte sanıklar ... ve ..."ın iş yerine gittiklerini, önceden tanıdığı sanıklar ... ve ...’ın her iki gidişlerinde de orada olduklarını, ilk gidişlerinde sanıklar ... ve ...’ın şikâyetçi...’yı ölümle tehdit ettiklerini, ikinci gidişlerinde de sanık ...’ın tekme atarak şikâyetçi...’yı yaraladığını,
İnceleme dışı sanık ... aşamalarda; telefon ve kontör ticareti yaptığını, parasal açıdan zor durumda kaldıklarında sanık ..."la karşılıklı olarak birbirlerine birkaç günlüğüne faizsiz olarak para alıp verdiklerini,
İnceleme dışı sanık ... aşamalarda; otomobil kiralama işi yaptığını, sanık ...’ın çocuklarının kirvesi olduğunu, şikâyetçi İbrahim Çakır’ın sanık ...’a borcundan dolayı verdiği senetleri sanık ...’ın emaneten kendisine bıraktığını, şikâyetçi ...bu senetleri istemediği için ona vermediğini,
Beyan etmişler,
Sanık ... aşamalarda; emlakçılık ve araç kiralama işi yaptığını, aylık gelirinin 5.000 - 10.000 TL arasında olduğunu, uzun zamandan beri ticaret yaptığını, arsa, ev ve araba alım satımı yanında uygun bulduğu demir, çimento gibi malzemeleri de alıp sattığını, ayrıca araç kiralama firması işlettiğini, kimseye faizle borç para vermediğini ve tefecilik yapmadığını, Adıyaman"da uzun yıllardan beri esnaflık yaptığından şikayetçilerin tümünü tanıdığını, kardeşi olan sanık ...’ın sadece yanına geldiğini, hiçbir ticari ortaklıklarının bulunmadığını, kendisine sadece parası bitince harçlık verdiğini, işyerinde ele geçirilen bonoların bir kısmının araç kiralama işinden dolayı müşterilerden aldığı teminat senetleri olduğunu, bir kısmının da ticari işlerinden kaynaklanan alacaklarına ilişkin aldığı senetler olduğunu,
Sanık ... soruşturma aşamasında; tekstil işiyle uğraştığını, aylık gelirinin 1000 TL olduğunu,
Kovuşturma aşamasında ise; hayatı boyunca yaptığı tek ticaretin iki defa araba alıp satmak olduğunu, herhangi bir işte çalışmadığını, zaman zaman sanık ..."ın yanına gezmek amacıyla gidip geldiğini, şikâyetçilerin bir kısmını simaen tanıdığını, ancak hiç birine faizle para vermediğini, sanık ..."ın verdiği parayı bu kişilere götürüp getirme işine de girmediğini, bazen bankaya gidip sanık ...’ın işlerini yaptığını,
Savunmuşlardır.
Temel cezanın belirlenmesine ilişkin ilkeler 5237 sayılı TCK’nın 61. maddesinin birinci fıkrasında;
“(1) Hâkim, somut olayda;
a) Suçun işleniş biçimini,
b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
d) Suçun konusunun önem ve değerini,
e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler” şeklinde düzenlenmiştir.
5237 sayılı TCK’nın “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin birinci fıkrasındaki, “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur” biçimindeki hüküm ile de, işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması gerektiği vurgulanmıştır.
Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir. Hâkimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçenin, TCK’nın 61. maddesinin birinci fıkrasına uygun olarak suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki ile ilgili, dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olmalıdır. Gerekçenin bu niteliği kararı aydınlatma, keyfiliği önleme ve tarafları tatmin etme özelliklerini taşımasının yanında, hâkimin, aşağı ve yukarı hadler arasında takdir yetkisini kullanırken TCK"nın 61. maddesinde düzenlenen kuralların dışına çıkıp çıkmadığının Yargıtayca denetleneceğini de göstermektedir.
Hâkim; olayın oluşu, olayın mağdurda yarattığı etki derecesi, mağdurun olay nedeniyle uğradığı zararın miktarı, olayın meydana gelişinde sanık veya sanıkların sergiledikleri ustalık derecesi, mağdurun ekonomik ve sosyal durumu itibarıyla zararı daha derin bir şekilde hissetmesi, olayın meydana geldiği yer ve zaman dilimi, mağdurun yaşı ve ekonomik, sosyal ve kültürel seviyesi; suçun işlenmesi sırasında kastın yoğunluğu, sanıkların organize bir şekilde hareket etmeleri gibi ana unsurları dikkate almak ve fiilin haksızlık içeriğiyle ve dosya kapsamıyla uyumlu bir ceza belirlemek zorundadır. Bu şekilde ceza adaletinin sağlanması, işlenen suçun haksızlık derecesi ve suçun işleniş biçimi ile verilen ceza arasındaki orantının makul bir şekilde dengelenmesi amaçlanacak, bu çerçevede, aynı suçu işleyenlerin aynı cezayı alması, farklı nitelikte suç işleyenlerin de, olayın içerdiği farklılıklar kapsamında farklı cezaları alması amaçlanarak hedeflenen ceza adaleti sağlanacaktır.
Bununla birlikte TCK"nın 52. maddesi;
“1- Adlî para cezası, beş günden az ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hâllerde yediyüzotuz günden fazla olmamak üzere belirlenen tam gün sayısının bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması suretiyle hesaplanan meblağın hükümlü tarafından devlet hazinesine ödenmesinden ibarettir.
2- En az yirmi ve en fazla yüz Türk Lirası olan bir gün karşılığı adli para cezasının miktarı, kişinin ekonomik ve diğer şahsi hâlleri göz önünde bulundurularak takdir edilir...”
Düzenlemesini taşımakta olup, suçun kanuni tanımında adli para cezasının seçimlik ceza olarak ya da hapis cezası ile birlikte öngörüldüğü suçlarda temel ceza belirlenirken TCK"nın 61. maddesinin sekizinci fıkrasındaki; "adlî para cezası hesaplanırken bu madde hükmüne göre cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine yönelik artırma ve indirimler, gün üzerinden yapılır. Adlî para cezası, belirlenen sonuç gün ile kişinin bir gün karşılığı ödeyebileceği miktarın çarpılması suretiyle bulunur" şeklindeki düzenleme de dikkate alındığında gün olarak belirlenen adli para cezasının bir gün karşılığının, kanunda düzenlenen iki sınır arasında mahkemece takdir edilmesi gerekmektedir.
Suçun kanuni tanımında hapis cezası ve adli para cezasının öngörüldüğü suçlarda temel ceza belirlenirken hapis cezasının alt sınırdan tayini hâlinde mutlak surette bir gün karşılığı adli para cezasının miktarının da alt sınırdan tayini gerektiği yönünde bir zorunluluk bulunmamakta ise de, bunun gerekçelerinin gösterilmesi, dayanılan gerekçelerin de yasal ve dosya içeriğine uygun olması gerekmektedir.
Konumuza ilişkin olarak, tefecilik suçu 5237 sayılı TCK"nın "Topluma Karşı Suçlar" başlıklı üçüncü kısmının "Ekonomi, Sanayi ve Ticarete İlişkin Suçlar" başlıklı dokuzuncu bölümünde yer alan 241. maddesinde; "Kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para veren kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır" biçiminde düzenlenmiştir.
Tefecilik suçunun mağduru konusunda ise öğretide ve yargı kararlarında farklı görüşler bulunmaktadır. Bu görüşler suçun mağdurunun ödünç para alan gerçek kişi mi yoksa toplumun geneli mi olduğu hususunda yoğunlaşmaktadır. Bu görüşleri kısaca incelemek gerekirse;
Örneğin Yrd. Doç. Dr. Fatih Birtek"e göre, tefecilik suçunun mağduru, ödünç para alan gerçek kişidir. Yazara göre bu suç bakımından mağdur, genellikle acil ekonomik kaynağa ihtiyaç duyan ancak banka ve diğer kredi kurumlarına müracaat edemeyen, müracaat etse de ekonomik ihtiyacını bu kurumlar vasıtasıyla karşılayamayan ekonomik açıdan zor durumda bulunan kişilerdir.
Bir kısım yazarlar ise tefecilik suçunun mağdurunun toplumun geneli olduğunu savunmaktadırlar. Örneğin Prof. Dr. İzzet Özgenç bu suçun mağdurunun ödünç para alan kişi olamayacağını, zira bu suçun aslında çok failli suçlardan (karşılaşma suçu) olduğunu ve fakat izlenen suç politikası gereğince ödünç para alanın cezalandırılmadığını, ne var ki bunun o kişiyi mağdur kabul etmek anlamına da gelmeyeceğini ifade etmektedir. Yazara göre, tefecilik suçunun mağduru toplumu oluşturan ve istikrarlı makroekonomide yararı bulunan herkestir.
Benzer şekilde... da tefecilik suçunun mağdurunun ödünç para alan ve bu nedenle ekonomik yönden sömürülen bireyler değil, ödünç para verme işleminin ilgili mevzuatta öngörülen kurallara aykırı olarak yapılmasından dolayı çıkarları ihlal edilen toplumun bütün bireyleri, yani toplum olduğunu ileri sürmektedir. Yine ..., Gökcan ve Artuç"a göre de tefecilik suçunun mağduru belli kimselerden ve sayıdan oluşmayan topluluktur. Kısacası bu suçta ödünç para alan değil, tüm toplum mağdurdur.
Buna karşın bazı yazarlar, konuyu mağdur - suçtan zarar gören kavramları üzerinden ele almışlardır. Örneğin Özbek, Kanbur, Doğan, Bacaksız ve Tepe"ye göre; suçun mağduru genellikle acil ekonomik ihtiyaca gereksinim duyan ve banka ve diğer kredi kurumlarına müracaat edemeyen veya müracaat etse de bu kurumlardan kredi alamayan ve dolayısıyla ekonomik açıdan zor durumda bulunan kişidir. Mağdur, suçun icra hareketlerinin üzerinde gerçekleştiği kişidir. O halde, ödünç para alan suçun mağdurudur. Buna karşın, haklı çıkarı bir şekilde zedelenen kişi ise suçtan zarar gören olduğuna göre kamu, yani toplumun bu suçta suçtan zarar gören olduğunu da kabul etmek gerekir.
Yargıtay uygulamalarına bakıldığında ise, 5237 sayılı TCK öncesinde ivaz karşılığı ödünç para alanların tefecilik suçunun mağduru olamayacağı noktasında genel bir kabul bulunmaktadır. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 29.05.1989 tarihli ve 147-209 sayılı kararında; "Sanık hakkındaki dava izin belgesi olmaksızın ödünç para vermek suçundan açılmıştır. Sanığa yüklenen bu eylemden gerçek ya da tüzel kişilerin zarara uğradıkları söylenemez. Ancak, bu tür faaliyetlerin Devletin denetim ve gözetimi altında ve izin belgesi alınmak suretiyle yapılması gerekir. O halde ... bu suçlarda katılan sıfatını kazanabilir. İzin almadan ödünç para vermek suretiyle faaliyette bulunduğu iddia edilen sanığın bu eyleminden mağdurun doğrudan doğruya zarara uğradığı söylenemeyeceğinden, katılan sıfatını kazanması mümkün olmayan şikâyetçinin temyiz isteminin reddine karar verilmelidir" sonucuna ulaşılmıştır.
5237 sayılı TCK"nın yürürlüğe girmesinden sonra ise Yargıtay, tefeciden kazanç karşılığı borç para aldığı belirtilen kişilerin suçun mağduru, Hazinenin ise suçtan zarar gören olduğunu kabul etmiştir (Örneğin Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 02.10.2015 tarihli ve 10871-14742 sayılı kararı).
Ancak, Ceza Genel Kurulunun 26.04.2016 tarihli ve 118-208 sayılı kararında; tefecilik suçu ile korunan hukuki yarar ve bu bağlamda suçun topluma karşı suçlar bölümünde düzenlenmesi karşısında bu suçun mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğu, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi halinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağı kabul edilmiştir.
Diğer yandan, tefecilik suçunda ivaz karşılığı ödünç para alanların hukuki niteliğindeki bu tartışmalara karşın gerek öğretide gerekse yargısal kararlarda 5237 sayılı TCK döneminde farklı kişilere karşı ödünç para veren kişi hakkında bir suç işleme kararı ile hareket ettiği sürece zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiği noktasında birlik bulunmaktadır. Yeni TCK döneminde TCK"nın 241. maddesinde düzenlenen tefecilik suçunun, kazanç elde etmek amacıyla borç para verilmesiyle oluşacağı, bunu meslek haline getirmenin suçun unsurları içerisinde yer almadığı da gözetilerek, değişik zamanlarda ve farklı kişilere karşı tefecilik eylemini zincirleme olarak işleyen sanık hakkında TCK"nın 43. maddesinin uygulanması gerektiği, bu itibarla hukuki kesinti oluşturan iddianame tarihinden evvel sanık hakkında dava konusu olsun ya da olmasın tüm eylemlerin teselsülün içerisinde değerlendirilmesi, iddianame tarihinden sonraki eylemlerin ise gerçek içtima hükümleri ve varsa kendi içinde teselsül hükümleri değerlendirilmek suretiyle karara bağlanması gerekeceği kabul edilmektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları sırasıyla değerlendirildiğinde;
A-1-a) Tefecilik suçundan TCK’nın 241/1. maddesi gereğince temel cezanın üst sınırdan 5 yıl hapis ve 5.000 gün adli para cezası olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığı;
Tefecilik suçlarının işlendiği tarihler itibarıyla kazanç elde etmek için para verdikleri kişilerden yaşça küçük olan her iki sanığın, bu kişilerin kendilerinden büyük olmalarını ve faaliyet gösterdikleri ildeki sosyal ve ticari konumlarını gözetmeden, dahası içinde bulundukları malî sorunlardan da faydalanarak bu kişileri malî yönden daha da zor duruma düşürecek şekilde ve hukuka aykırı olarak borçlandırmak suretiyle tefecilik suçunu işlemeye yönelik yoğun kastla hareket etmeleri, ayrıca, tefecilik eylemlerine kişi gözetmeksizin istikrarlı ve sistemli olarak devam etmeleri, kazanç karşılığı verdikleri paralara en düşük % 0.8 oranında faiz uygulayıp sonradan borç yapılanmasına gidildiğinde bu kez faiz oranını aylık % 10 - % 12 arasında, hatta daha da yüksek olarak belirleyip fahiş oranda faiz talep etmeleri, faizli borcun ödenmesine karşın yeniden faiz isteyerek ana para borcunun azalmasını engellemeleri, bu suretle on yedi kişiye karşı işledikleri tefecilik eylemlerinden sadece dokuz kişiye yönelik eylemleri sonucunda dahi toplam 1.000.750 TL"lik oldukça yüksek miktarda faiz kazancı elde etmeleri, faizli alacağa karşılık kişilerden çek ve senet temin etmeleri, kendi lehlerine ipotek tesis ettirmeleri, çek ve senetlerin bir kısmını borcun ödenmesine rağmen iade etmeyerek icra takibi başlatmaları, tefecilik suçunun mağduru olmamakla birlikte suçtan zarar gören konumundaki kişilerin bir kısmının aile ve ticari hayatlarının da sona ermesi, faizli alacakların tahsili hususunda suçtan zarar gören kişileri yıldırmaya, korkutmaya, böylelikle söz konusu bedelleri ödemelerine yönelik, inceleme konusu olan silahla tehdit ve kasten yaralama eylemleri haricinde ayrıca süreklilik arz eden, maddi ve manevi olarak yoğun baskılar uygulamaları dikkate alındığında, tefecilik suçlarının işleniş biçiminin ve suçlardan meydana gelen zararların da ağır olduğunun anlaşılması hususları birlikte değerlendirildiğinde; yargılama süreci boyunca sanıkları birebir gözlemleyen Yerel Mahkemece, temel cezanın üst hadden tayin ve takdir edilmesinde isabetsizlik bulunmamakta olup bu uygulama 5237 sayılı TCK’nın 3/1. maddesinde düzenlenen “orantılılık” ilkesine de aykırılık oluşturmamaktadır.
Bu itibarla, bu uyuşmazlık konusu bakımından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
A-1-b) Tefecilik suçunda bir gün karşılığı adli para cezasının 50 TL olarak belirlenmesinin isabetli olup olmadığı;
Yerel Mahkemece tefecilik suçunu birlikte işledikleri kabul edilen sanıklar hakkında bu suçtan hüküm kurulurken temel ceza “5 yıl hapis ve 5.000 gün adli para cezası” olarak belirlendikten sonra ulaşılan 5.000 gün adli para cezasının “5237 sayılı TCK’nın 52/2 maddesi uyarınca sanıkların ekonomik ve sosyal durumları göz önünde bulundurulduğunda” şeklindeki gerekçeyle bir günü 50 TL"den paraya çevrilip sonuç olarak sanıkların 5 yıl hapis ve 250.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmalarına karar verildiği olayda; kanun koyucu tarafından adli para cezasının belirlenmesine ilişkin ayrıca bir düzenlemenin öngörülmediği suçlarda, hapis cezasının alt sınırdan tayin edilmesi hâlinde bir gün karşılığı adli para cezasının miktarının da alt sınırdan tayini gerektiği yönünde bir zorunluluk bulunmadığı gibi, sanık ..."ın kovuşturmada aylık gelirinin 5.000 ila 10.000 TL arasında değiştiğine ve diğer sanık ..."ın da iş ve gelir sahibi olmadığına dair beyanlarına karşı, Yerel Mahkemece sanıkların emlakçılık ve araç kiralama işlerini ortak olarak yaptıklarının ve tefecilik eylemlerini birlikte işlediklerinin kabul edildiği, yine Yerel Mahkemece TCK’nın 62. maddesinde düzenlenen takdiri indirim nedenlerinin bu suç yönünden uygulanmamasına ilişkin gösterilen; “Sanıkların geçmişleri, sosyal ilişkileri, kişilik olarak suç işlemeye meyilli birer kişiliğe sahip oldukları, sanıkların sosyal ilişkiler bakımından zayıf birer kişiliğe sahip oldukları, toplum için konulan kurallara uymadıkları” şeklindeki gerekçenin, sanıkların TCK"nın 52. maddesinin ikinci fıkrası gereğince "şahsî halleri"nin de olumsuz olarak değerlendirildiğine ilişkin kabulle uyumlu olduğu, böylelikle Yerel Mahkemece adli para cezası hesaplanırken TCK’nın 52. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca sanıkların ekonomik ve diğer şahsi hâllerinin isabetli biçimde göz önünde bulundurulduğu anlaşıldığından; adli para cezasının hesaplanması sırasında bir gün karşılığının 50 TL olarak belirlenmesinin usul ve kanuna uygun olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, bu uyuşmazlık konusu bakımından da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
Tefecilik suçunda TCK’nın 43. maddesi gereğince zincirleme suç hükmünün uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığı;
Tefecilik suçu ile korunan hukuki yarar ve bu bağlamda suçun topluma karşı suçlar bölümünde düzenlenmesi karşısında bu suçun mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğu, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi halinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağının kabulü gerekmektedir.
Aksinin kabulü halinde, somut olayda olduğu gibi birden fazla kişiye karşı işlenmiş olan tefecilik suçlarında hükmolunacak sonuç ceza miktarları göz önünde bulundurulduğunda, 5237 sayılı TCK"nın "Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi" başlıklı 3. maddesinin gerekçesinde, "Suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak ceza hukuku yaptırımlarının haklı ve ölçülü olması gerekir. Çünkü ancak haklı ve suçun ağırlığıyla orantılı bir yaptırım ile suç işleyen kişinin bu fiilinden pişmanlık duyması sağlanabilir ve yeniden topluma kazandırılması söz konusu olabilir" şeklinde açıklanmış olan ölçülülük ilkesine aykırı davranılmış olunacaktır.
Bu nedenle, 5237 sayılı TCK"nın 241. maddesinde tefecilik suçunun, kazanç elde etmek amacıyla borç para verilmesiyle oluşacağı, bunu meslek haline getirmenin suçun unsurları içerisinde yer almadığı gözetildiğinde; değişik zamanlarda ve farklı kişilere karşı ödünç para veren kişi hakkında bir suç işleme kararı ile hareket ettiği sürece aynı Kanun"un 43. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir.
Dolayısıyla, sanıkların 2008 - 2009 yılları arasında değişik zamanlarda farklı katılanlara ve şikâyetçilere faiz karşılığı birden fazla kez ödünç para verdikleri hususunda tereddüt bulunmayan olayda; sanıklar hakkında TCK’nın 43. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
Öte yandan, 5271 sayılı CMK"nın “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının İtiraz Yetkisi” başlıklı 308. maddesinde, Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, ilamın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edilebileceği, sanığın lehine itirazda süre aranmayacağı öngörülmektedir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, Özel Dairenin bozma kararını öğrenme tarihi ise 11.01.2013 olup sanıklar lehine olmak üzere otuz günlük yasal süre geçirildikten sonra 01.03.2016 tarihinde karara itiraz edildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, sanıkların tefecilik eylemleri TCK"nın 43. maddesi uyarınca zincirleme suretiyle işlenmiş olmakla birlikte, aleyhe olan bu durumun Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca otuz günlük yasal süresi içerisinde ileri sürülmemiş olması karşısında bu hususta eleştiri yapılmasıyla yetinilmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan, TCK"nın 66. maddesinin üçüncü fıkrası; “Dava zamanaşımı süresinin belirlenmesinde dosyadaki mevcut deliller itibarıyla suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli halleri de göz önünde bulundurulur" şeklinde düzenlenmiştir. Ceza Genel Kurulunun 06.12.2016 tarihli ve 939-465 sayılı kararında belirtildiği üzere; kanun koyucu, 5237 sayılı TCK"da, özel hükümlerin yanı sıra genel hükümlerde de suçun nitelikli hallerine ilişkin düzenlemeler yapmış, bu bağlamda TCK"nın 66. maddesinin üçüncü fıkrasındaki düzenlemeye yer vermiştir. Bu düzenleme ile, ister bağımsız bir yaptırım öngörülmüş olsun, isterse belirli bir oranda artırım yapılması yöntemi tercih edilmiş olsun, dava zamanaşımı süresinin daha ağır cezayı gerektiren tüm nitelikli hâller göz önüne alınarak belirleneceğini hüküm altına almıştır. Dolayısıyla, tefecilik suçunu zincirleme şekilde işledikleri kabul edilen sanıklar hakkında dava zaman aşımının belirlenmesi hususunda, TCK’nın 43. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin, daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâl olarak göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
Yine, TCK"nın 67. maddesinin birinci fıkrasında, “Soruşturma ve kovuşturma yapılmasının, izin veya karar alınması veya diğer bir mercide çözülmesi gereken bir meselenin sonucuna bağlı bulunduğu hâllerde; izin veya kararın alınmasına veya meselenin çözümüne veya kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımı durur." hükmüne yer verilmiştir. Sanıklar ... ve ... hakkında tefecilik suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerine yönelik temyiz incelemesi yapan Özel Dairenin bu suça yönelik 04.12.2012 tarihli bozma kararında, sanıkların tefecilik eylemlerinin sübutunun kabul edilmesi ve bozmanın yalnızca müsadereye yönelik olmasına karşın, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 01.03.2016 tarihli itirazından önceki veya sonraki bir tarihte, Yerel Mahkemece bu suçtan bir hüküm kurulmadığından; Yerel Mahkemenin kovuşturma yapma hususunu diğer bir mercide çözülmesi gereken bir meselenin sonucuna bağlı tuttuğu anlaşılmakla; sanıklar hakkında bu suçtan dava zamanaşımının durduğu hususu da gözden kaçırılmamalıdır.
II- Sanıklar ... ve ... hakkında silahla tehdit, kasten yaralama ve 6136 sayılı Kanun"a aykırılık suçlarından kurulan hükümlere yönelik uyuşmazlık konularının incelenmesinde;
İncelenen dosya kapsamından;
- Sanıklar ... ve ..."ın, şikâyetçi..."na yönelik 12.01.2010 tarihli silahla tehdit eylemi;
Şikayetçi... soruşturma aşamasındaki 19.01.2010 tarihli ifadesinde; üniversitede memur olarak çalıştığını, olaydan önce sanıklar ... ve ...’ın telefonunu sürekli arayarak borcunu hemen getirmesi hususunda kendisine tehdit ve hakarette bulunmaları üzerine sanık ..."ın işyerine gittiğini ve akrabası olan inceleme dışı sanık ...’yu arayıp ondan da bu işyerine gelmesini istediğini, orada sanık ...’a 3.500 TL nakit para verip borcu olan 18.000 TL"den düşmesini söylediğini, sanık ...’ın ise “...’nın defterini getirin” dediğini ve defteri açtıktan sonra kendisine hitaben “lan şerefsiz bu borç nasıl kapanacak” diyerek sorduğunu, borcunu kapatacağını söyleyince sanık ...’ın tekrar kendisine hitaben “zaten kapanmazsa bu gece beraber yatacağız” diyerek tehdit etmeye devam ettiğini ve 18.000 TL’lik borcuna günlük % 1 faiz uygulayarak borcunun artık 36.000 TL olduğunu söylediğini, ardından sanık ...’ın belinden bir silah çıkararak masanın üzerine koyduğunu ve kendisine hitaben“al kendini vur bu parayı getiremiyorsan” dediğini, kendisinin de masanın üzerine bıraktığı silahı alarak şarjörünü çektiğini, bu sırada inceleme dışı sanık ...’nun iş yerinin içerisine girip elindeki silahı aldığını ve sanık ...’a hitaben “ayıp sen bu çocuğa neden bu kadar yükleniyorsun, borçsa borcumuzu ödeyeceğiz” diyerek sitemde bulunduğunu ve kendisini iş yerinden çıkararak gittiklerini,
30.03.2010 tarihli ifadesinde; sanık ...’ın belindeki tabancayı çıkararak kendisine doğru uzattıktan sonra sehpanın üzerine koyup “o zaman kendini vur, ben bu parayı senden almasını bilirim” dediği sırada kendisinin tabancayı alarak doldurduğunu, ancak inceleme dışı sanık ...’nun tabancayı elinden aldığını,
Kovuşturma aşamasında ise; önceki ifadesini kabul etmediğini, sanıklarla arasında herhangi bir tehdit ve darp olayı olmadığını, yalnızca sanık ... ile tartışma yaşadığını,
Beyan etmiş,
İnceleme dışı sanık ... soruşturma aşamasında; 12.01.2010 tarihli silahla tehdit olayına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmamış,
Sanık ... aşamalarda; şikâyetçi..."ya silah çekerek tehdit etmediğini,
Sanık ... aşamalarda; iddianamede belirtilen şekilde kimseyi yaralamadığını ve tehdit etmediğini,
Savunmuşlardır.
- Sanık ...’ın şikâyetçi..."na yönelik 19.01.2010 tarihli kasten yaralama eylemi ile sanıklar ... ve ...’ın 6136 sayılı Kanun"a aykırılık eylemi;
19.01.2010 tarihli ihbar tutanağına göre; aynı gün saat 17.30 sıralarında kolluk görevlilerini arayan bir mahalle sakininin, Mimar Sinan Parkı karşısında bulunan Toprak Rent a Car isimli iş yerinde iki kişinin zorla alıkoyulup senet imzalatıldığı yönünde ihbarda bulunması üzerine Cumhuriyet savcısının talimatı üzerine soruşturmaya başlanıldığı,
Sanıkların işyerinde yapılan arama neticesinde düzenlenen 19.01.2010 tarihli iş yeri, oto arama muhafaza alma tutanağına göre; 1 adet Blow Mini Mod numaralı kurusıkıdan dönme bilye atar ruhsatsız tabanca ile 1 adet Glock marka ruhsatsız tabanca ve bu tabancaya ait 13 adet MKE yapımı fişeğin ele geçirildiği,
Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce düzenlenen 04.02.2010 tarihli ekspertiz raporunda; ele geçirilen Glock marka ve Blow Mini Mod ibareli silahların 6136 sayılı Kanun"a göre yasak niteliği haiz ateşli silahlardan olduğu tespitlerine yer verildiği,
Adıyaman Devlet Hastanesince düzenlenen 19.01.2010 tarihli kati hekim raporuna göre; şikâyetçi...’nın sağ tarafında basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte 6x7 cm’lik ekimoz mevcut olduğu,
Adıyaman Devlet Hastanesinde görevli Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doktor tarafından düzenlenen 08.04.2010 tarihli adli raporunda; şikâyetçi..."nın sol kolundan gelişimsel sorunu olduğu, aynı kolda atrofinin mevcut olup bu kolu aktif olarak kullanamadığından kendisini savunabilecek durumda olmadığı tespitlerine yer verildiği,
19.01.2010 tarihli ihbara konu olan suçlara ilişkin olarak soruşturma evresinde düzenlenen adli rapor, avukat görüşme tutanağı, üst arama tutanağı gibi tahkikat evrakının aslının incelemeye konu işbu dava dosyasında bulunduğu, nitekim sanıklar hakkında 6136 sayılı Kanuna aykırılık ve şikâyetçi..."ya yönelik kasten yaralama suçlarına ilişkin düzenlenen tahkikat evrakının da Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/593 sırasına kaydedildikten sonra, işbu incelemeye konu dava dosyanın soruşturma numarası olan 2009/6752 soruşturma sayılı dosya ile arasında hukuki ve fiili irtibat bulunduğundan bahisle her iki soruşturma dosyasının birleştirilmesine karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Şikâyetçi... soruşturma aşamasındaki 19.01.2010 tarihli ifadesinde; olay günü sanık ...’ın kendisini telefonla arayarak borcunu ödemesini söyleyip hakaret ettikten sonra “sen bu borcunu kapat, biz Merkez Bankası gibiyiz, yine çalışırız” dediğini, bunun üzerine tanık... ve inceleme dışı sanık ... ile birlikte sanıkların iş yerine gittiklerini, orada sanıklara bir araç vermeyi teklif ederek borcunu ödemeye çalıştığını, ancak aracın fiyatı konusunda anlaşamamaları üzerine sanıklarla arasında tartışma çıktığını, bu sırada sanık ...’ın yanına gelerek kendisine tekme attığını, ortalık sakinleştikten sonra polisin içeriye girerek kendilerini götürdüğünü,
30.03.2010 tarihli ifadesinde; borcuna karşılık sanıklara vermek istediği aracın fiyatı konusunda anlaşamayınca sanık ...’ın “sen ne yapmaya çalışıyorsun” diyerek sağ tarafından ayağı ile yüzüne karşı tekme attığını, orada bulunanların hep beraber ayağa kalktıkları esnada polislerin geldiğini, bu konu hakkında Eskisaray Polis Merkezinde ifade verdiğini,
Kovuşturma aşamasında; yaralama, tehdit olaylarının olmadığını,
Tanık... soruşturma aşamasında; 19.01.2010 tarihinde sanıklar ... ve ...’ın, oturmakta olan şikâyetçi...’nın başında durarak bağırıp tehdit ettiklerini, sonra sanık ..."ın tekme ile şikâyetçi...’nın yüzüne ve omuzuna vurduğunu, bu sırada sanıkların yanında ayrıca iki tane daha adamlarının olduğunu ve daha sonra polislerin içeriye girdiklerini,
Kovuşturma aşamasında; şikâyetçi... ile beraber iki ayrı tarihte sanıklar ... ve ..."ın iş yerine gittiklerini, önceden tanıdığı sanıklar ... ve ..."ın her iki gidişlerinde de orada olduklarını, 15.01.2010 tarihli ilk gidişlerinde sanıkların şikâyetçi...’yı ölümle tehdit ettiklerini, 19.01.2010 tarihli ikinci gidişlerinde sanık ...’ın şikâyetçi...’yı tekmeyle yaraladığını,
İnceleme dışı sanık ... aşamalarda; olay günü sanık ... ile şikâyetçi... arasında alacak verecek meselesi nedeniyle tartışma geçtiğini, ancak aralarında bir itişme kakışma olmadığını,
Beyan etmişler,
Sanık ... soruşturma aşamasında; 19.01.2010 tarihinde şikâyetçi..."nın kendilerine bir araç satmak istediğini, ancak fiyat konusunda anlaşamadıklarını, iş yerinde bulunan kurusıkıdan dönme bilye atar tabancanın kendisine ait olmayıp kiraya verdikleri bir araçtan çıktığını, silahın kime ait olduğunu bilemediği için elemanına atmasını söylediğini, elemanın da sahibinin gelip alabileceği düşüncesiyle silahı atmadığını, Glock marka silahın ruhsatsız olup kardeşi sanık ...’a ait olduğunu,
Kovuşturma aşamasında; şikâyetçi...’nın kendisine olan 18.000 TL"lik borcunu ödeyemediğini, şikâyetçi... ile birlikte tanık Ercan’ın iki defa iş yerine geldiklerini, ilk geldiklerinde çek senet tahsilat işleriyle uğraştığını bildiği tanık Ercan’ın “alacağını almak için beklemek zorundasın, bu işin raconu böyledir” dediğini, kendisinin de borcu ödemek için şikâyetçi...’ya süre tanıdığını, ikinci defa geldiklerinde Ford Mondeo marka aracın pazarlığı nedeniyle şikâyetçi... ile aralarında tartışma yaşandığını, bu sırada polislerin geldiğini,
Sanık ... soruşturma aşamasında; 19.01.2010 tarihinde şikâyetçi... ile aralarında Ford Mondeo marka bir aracın alışverişiyle ilgili bir ağız münakaşasının yaşandığını, ancak herhangi bir kavga olayının olmadığını, sadece şikâyetçi...’ya borcunu ödemesini söylediğini, onun da kendisine “karışma lan” dediğini, kendisinin de ona “sen ne diyon lan” dediğini, zaten kısa bir süre sonra da polislerin geldiğini, iş yerinde yapılan aramada ele geçirilen Glock marka silahı kiraya verdikleri bir aracın içerisinde unutulmuş bir şekilde bulduğunu, sahibini bulamadığı tabancayı emniyete götürmeye çekindiğinden iş yerinde muhafaza ettiğini,
Kovuşturma aşamasında; kimseyi yaralamadığını ve tehdit etmediğini,
Savunmuşlardır.
- Sanıklar ... ve ..."ın, 2009 yılının Ekim ayı içerisinde katılan ... ..."a yönelik silahla tehdit eylemi;
Katılan ... soruşturma aşamasında; %6 faiz oranıyla borç aldığı sanık ..."ın bu oranı %8’e çıkarmak istemesinin üzerinden yaklaşık 20 gün geçmesinden sonra sanık ...’ın iş yerine yanında kimse olmadan gittiğini, orada sanık ...’ın kendisine “ya paramı getirin, ya da kardeşim sizin bacağınıza sıkar" dediğini, sanık ...’ın bu sırada sık sık elini beline atarak silahını kendisine gösterdiğini, kendisini ölümle ve silahla vurmakla tehdit eden sanıklar ... ve ..."dan şikâyetçi olduğunu,
Kovuşturma aşamasında; sanık ...’ın birkaç kez kendisini tehdit ettiğini, sanık ..."ın da bulunduğu bir ortamda kendisine "bu borç ödenmezse, ben ve kardeşim senin ayağına sıkarız" şeklinde söz söylediğini, ayrıca belinde bulunan silahın kabzesini de gösterdiğini, sanık ...’ın kendisini doğrudan tehdit etmediğini beyan etmiş,
Sanıklar aşamalarda; kimseyi tehdit etmediklerini savunmuşlardır.
- 06.01.2010 tarihli, sanıklar ... ve ...’ın katılan ...’e yönelik silahla tehdit ve sanık ...’ın katılan ...’e yönelik kasten yaralama eylemleri;
Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığınca; 06.01.2010 tarihinde meydana gelen darp olayına ilişkin katılan ...’ın, olay günü Adıyaman Devlet Hastanesinde sehven Mehmet Karakaş adına kayıt açılıp tedavi gördüğü belirtilerek tıbbi kurumlara yazılan müzekkereler sonucunda, Adıyaman Devlet Hastanesince düzenlenen 07.04.2010 tarihli rapora göre; 06.01.2010 tarihinde Mehmet Karakaş’ın acil polikliniğinde yumuşak doku bozukluğu teşhisiyle muayene edildiği ve kesi süturasyonu tedavisi yapıldığı, adı geçen hakkında başkaca bir tetkik ve tedavi kaydına rastlanılmadığı,
Adıyaman Devlet Hastanesince katılan ... hakkında düzenlenen 02.04.2010 tarihli rapora göre; katılanın solda infraorbital alanda alt kapak katlansına paralel yaklaşık 4 cm uzunlukta eski skar izinin mevcut olup bu durumun basit bir tıbbi müdahaleyle giderilemeyeceği, yüzde sabit eser açısından altıncı ayda değerlendirilme yapılmasının uygun olduğu,
Malatya Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 15.04.2010 tarihli kati hekim raporuna göre; katılanın sol göz alt kapağında üç cm’lik, normal ciltten seviye farkı göstermeyen, minimal renk farkı gösteren yara nebdesi olduğu, hayati tehlike geçirmediği, yaralanmasının basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek nitelikte olduğu, yüzde sabit iz veya değişikliğe neden olmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Katılan ... soruşturma aşamasında; Malatya ili, Doğanşehir ilçesi, ... Kasabasında bulunan bir petrol istasyonunu satın alması nedeniyle borca girdiğini, bu borcu ödeyebilmek için ödünç para aldığı sanık ...’ın, bu borç karşılığında söz konusu benzin istasyonunun bulunduğu arazinin tapusunu kendi üzerine yaptırdığını, sonrasında benzin istasyonuna müşteri bulması üzerine sanık ..."a aldığı ödünç parayı geri vereceğini, tapuyu da müşteri adına yapacağını söylediğini, bu teklifini kabul eden sanık ..."ı tapu devri için Doğanşehir"e davet ettiğini, eniştesi tanık ..."la birlikte Doğanşehir"e doğru araçla giderken, sanıklar ... ve ...’ın araçlarıyla önlerini kestiklerini ve araçtan aşağı inmesini söylemeleri üzerine araçtan indiğini, sanık ...’ın kendisine hitaben “sen bizi nereye götürüyorsun ?” diye sorduğunu, kendisinin de Doğanşehir"e gittiğini, parasını vereceğini söylediği esnada yüzüne sanık ...’ın kafa attığını, bu nedenle sol gözünün alt kısmının kanamaya başladığını, bu arada sanık ...’ın araçlarının arka bagajından silah almaya giderken tanık ..."nın araya girip sanık ..."a engel olduğunu, her iki sanığın da üzerlerinde silah olduğunu, sanık ...’ın belindeki silahı gördüğünü, olay sırasında tanık ...’nın araya girmesi neticesinde kendisinin aracına binerek Adıyaman Devlet Hastanesine gittiğini, orada görevlilere düştüğünü söyleyerek yeğeni Mehmet Karakaş"ın sağlık karnesiyle tedavi olduğunu, sol gözünün altına sekiz dikiş atıldığını, kendisini darp eden ve faizle para alan sanık ...’dan, kendisini silahla vurmakla tehdit eden sanık ..."dan şikâyetçi olduğunu,
Kovuşturma aşamasında; olay günü sanık ...’ın, iş yerinde, Malatya’ya geleceklerini ve yalan söylemesi hâlinde ayağına sıkacaklarını söyleyerek kendisini tehdit ettiğini, nitekim yolda gittikleri sırada sanık ...’ın birden aracıyla otomobilini durdurduğunu, kendisinin araçtan aşağı indiği sırada sanık ..."ın sol gözüne iki yumruk atıp üzerinde taşıdığı silahını çıkardığını, bu sırada sanık ...’ın da araçlarının bagajından bir silah alıp geldiğini, ancak olay sırasında aldığı darbe neticesinde bilincini kaybettiği için kendisine tehdit içerikli söz söylenip söylenmediğini hatırlamadığını, olay sırasında sanık ...’ın elinde silah gördüğünü, daha sonra kardeşi sanık ...’ın da aracın bagajından bir silah alıp geldiğini,
Tanık ... soruşturma aşamasında; olay günü sanıklar ... ve ...’ın kullandıkları otomobille önlerini keserek araçlarını durdurduklarını, katılan ...’ın görüşmek için arabadan inip sanık ...’ın yanına gittiğini, bu esnada sanık ...’ın katılan ...’ın yüzüne kafa atması sonucunda katılanın gözünün alt kısmından kan gelmeye başladığını, bu sırada sanık ...’ın elinde tabancayla araçtan inerek katılan ...’ın ve sanık ...’ın yanına geldiğini, silahı ve katılan ...’a vurduklarını görünce çok tedirgin olup korktuğunu, ancak katılan ...’ı sanıkların elinden almak için arabadan indiğini ve sanıklara “ne oluyor, neden böyle yapıyorsunuz ?” dediğini, ancak kendisini kimsenin dinlemediğini, daha sonra gözünün altından bir hayli kan akan katılan ...’ın arabasıyla Adıyaman’a hastaneye gittiğini,
Kovuşturma aşamasında; olay sırasında sanık ...’ın katılan ...’a yumruk ve kafa ile vurup bağırıp çağırdığını, bu sırada diğer sanık ...’ın da elinde silah olduğu hâlde katılan ... ..."a "ayağına sıkarım" şeklinde tehdit içerikli söz söylediğini, sanık ..."ın tehdit içerikli söz söylediğini hatırlamadığını,
Beyan etmişler,
Sanık ... soruşturma aşamasında; kendisinden benzin istasyonunu satın almak isteyen katılan ... ile aralarında anlaşmaları üzerine sanık ..."la beraber arabalarına binip ...’e doğru yola çıktıklarını, yolda gittikleri sırada aracını görmeleri üzerine durdukları katılan ...’a ...’e gelmeyeceğini, vekâlet vereceğini söylediğini, katılan ..."ı dövmediklerini,
Kovuşturma aşamasında; benzin istasyonunun satışı için sanık ..."la beraber katılan ...’ın yanına giderken karşılaşmaları üzerine karşı tarafı durduğunu, katılan ...’ın aralarında konuştukları sırada kendisine vurmak için hamle yapması üzerine bu kişiye vurduğunu, sanık ...’ın olaya karışmadığını, ayrıca arabalarında ruhsatlı av tüfeği olduğunu, ancak bunu katılana karşı ne kendisinin ne de kardeşinin kullanmadığını,
Sanık ... aşamalarda; katılan ...’ı darp ve tehdit etmediklerini,
Savunmuşlardır.
Yerel Mahkemece, sanıklar hakkında silahla tehdit suçlarından hüküm kurulurken; "TCK 106/2-a maddesi uyarınca her bir şikâyetçi ve mağdura yönelik eylemlerinden dolayı, yani şikâyetçi ... ve şikâyetçi ... ile mağdur..."na yönelik silahla tehdit suçlarından dolayı ayrı ayrı olmak üzere 3 kez ayrı ayrı cezalandırılmaları yoluna gidilmesi gerektiği, sanıklara bu madde uyarınca ayrı ayrı ceza tayin edilirken, sanıkların amaçları, suçun işleniş biçim ve şekli, suç konusunun önem ve değeri, sanıkların kasıtlarının ağırlığı (sanıkların suç tarihinde tefecilik yaptıkları ve tefecilik suçunu birlikte işledikleri, şikâyetçi ve mağdurlara yüksek oranda faizli para dağıttıkları, şikâyetçilerin bir müddet sonra bu faizli paraları ödeyemeyecek hale geldikleri, gittikçe faiz miktarının katlanarak arttığı, bunun sonucunda, şikâyetçilerin çok zor durumda kaldıkları, büyük oranda mal varlıklarını kaybettikleri, bu nedenle sanıkların sürekli olarak yeni faiz talep etmeleri ve faizli alacaklarını arttırarak şikâyetçiden talep etmeleri nedeniyle şikâyetçilerin bu borçlarını ödeyemez hale geldikleri, sanıkların da, şikâyetçileri sürekli olarak tehdit etmeye başladıkları, telefonla tehdit ettikleri, yüzyüze görüşmelerinde tehdit ettikleri, en son olarak da bu suçların işlendiği tarihte, yine alacaklarını istedikleri, bu alacaklarından dolayı, yani faizli alacaklarından dolayı şikâyetçileri tehdit ettikleri, şikâyetçileri ölümle ve ayaklarına sıkmakla korkutarak faizli alacaklarını tahsil yoluna gittikleri, bu şekilde şikâyetçilere karşı acımasız bir şekilde bu suçu işledikleri, zaten mal varlıklarını sanıkların tefecilik eylemleri nedeniyle kaybeden şikâyetçilerin, bu şekilde de ayrıca mağdur oldukları, suç tarihinde, sanıkların her ikisinin daha otuz yaşından küçük oldukları, bu şekilde bu sanıkların şikâyetçiler üzerinde, şikâyetçilerin zor durumda olmalarından yararlanarak büyük baskı oluşturdukları, kendilerinden yaşça çok büyük olan şikâyetçileri sindirdikleri, şikâyetçileri aşırı bir şekilde korkuttukları, şikâyetçileri hem birlikte hareket ederek, hem de silah göstermek suretiyle tehdit ettikleri, bu itibarla sanıkların bu suçları işleyiş biçim ve şekilleri, bu suçlar karşılığında mağdurların duymuş oldukları endişe ve korku, mal varlıklarını kaybetmelerinin yanısıra, ayrıca bu şekilde tehdide tabi olmaları, sanıkların bu suçu işleme hususundaki kasıtlarının ağırlığı, yine TCK 106/2. maddesinde düzenlenen iki ağırlatıcı halin birlikte gerçekleşmesi, yani hem silahla tehdit ve hem de birlikte tehdit unsurunun birlikte gerçekleşmiş olması, tehdide yönelik söylenen sözler) tüm bu hususlar hep birlikte göz önünde bulundurulduğunda, yine 5237 sayılı TCK"nun 1. maddesindeki ceza kanunun konuluş amacı da dikkate alındığında takdiren alt sınırdan uzaklaşılarak sanıkların bu suçlardan dolayı şiddetli bir şekilde cezalandırılmaları yoluna gidilmesinin gerektiği kanaatine varıldığı" şeklindeki, bu suçlaraa ilişkin hüküm fıkralarında da; "sanıkların amaçları, suçun işleniş biçimi, suç konusunun önem ve değeri ve sanıkların kasıtlarının ağırlığı, suçun işlendiği yer ve zaman (ayrıca iki nitelikli hâlin yanı hem silahla hem de birden fazla kişi ile tehdit hâlinin gerçekleşmesi)" şeklindeki gerekçeyle;
Kasten yaralama suçlarından hüküm kurulurken; “Sanıkların amaçları, suçun işleniş biçimi, sanıkların kastlarının ağırlığı (sanıkların suç tarihinde tefecilik yaptıkları ve şikâyetçileri aşırı oranda faizli para vermek suretiyle borçlandırdıkları, şikâyetçilerden aşırı oranda faiz talebinde bulundukları, bunun neticesinde, şikâyetçilerin mal varlıklarını büyük oranda kaybettikleri ve maddi durumlarının olmaması nedeniyle ödemede bulunmakta zorlandıkları, sanıkların suç tarihinde acımasız bir şekilde davranarak, şikâyetçileri bu paralarını almak hususunda sıkıştırdıkları ve dövdükleri, sanık ..."ın suç tarihinde 28-29 yaşlarında olmasına rağmen, acımasız bir şekilde kendisinden yaşça çok büyük olan, babası yaşında sayılabilecek bir yaştaki şikâyetçiyi acımasız bir şekilde dövdüğü, zaten mal varlığını kaybeden ve zor durumda olan şikâyetçiye yönelik olarak bu suçu işlediği, yine diğer sanık ..."ın da aynı şeklide kendisinden yaşça büyük olan mağduru, bu mağdurun sakatlığının da bulunmasına rağmen, yani bu mağdura karşı acımasız bir şekilde davranarak, bu mağduru dövdüğü, yine zaten mal varlığını büyük oranda kaybeden mağdura yönelik acımasız bir şekilde tekme ile vurarak mağduru yaraladığı, bu itibarla sanıkların üzerlerine atılı bulunan bu suçların işleniş biçim ve şekilleri, sanıkların bu suçları işleme hususundaki kastlarının ağırlığı) hep birlikte göz önünde bulundurulduğunda, takdiren alt sınırdan uzaklaşılarak, sanıkların cezalandırılmaları yoluna gidilmesi gerektiği” şeklindeki, bu suçlara ilişkin hüküm fıkralarında da; “sanığın amacı, suçun işleniş biçimi, suç konusunun önem ve değeri, suçun işlendiği yer ve zaman ile meydana gelen zarar ve sanığın kastının ağırlığı" şeklindeki gerekçeyle temel cezaların üst sınırdan belirlendiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konularıyla ilgili irdelenmesi gereken tehdit suçu 5237 sayılı TCK"nın 106. maddesinde;
“(1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(2) Tehdidin;
a) Silahla,
b)Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir” şeklinde düzenlenmiştir.
Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğü’ne göre, “gözdağı verme” anlamına gelen tehdit, bir kimsenin bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirimin sözlü olması mümkün olduğu gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlar yoluyla da yapılması mümkündür. Bu nedenle tehdit suçu, söz, yazı, resim, şekil veya işaret ile de işlenebilecek bir suç olup, önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır (M. Emin Artuk - A. Gökcen - A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitabevi, Ankara, 6. Bası, s.100).
Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli olması yeterli olup, saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla malvarlığına veya bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Suçun oluşabilmesi için mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya korkup korkmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili “korkutmak amacıyla” yapmış olmasıdır (MAJNO, Ceza Kanunu Şerhi, Türk ve İtalyan Ceza Kanunları, Sevinç Matbaası, Ankara 1978, C. II, s.127; A. Pulat Gözübüyük, Mukayeseli Türk Ceza Kanunu, 5. Bası, C. II, s. 517 ve 873).
Tehdit suçuyla korunan hukuki yarar, 5237 sayılı TCK’nın 106. maddesinin gerekçesinde; “tehdidin koruduğu hukukî değer, kişilerin huzur ve sükûnudur; böylece kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile insanın kendisine özgü sulh ve sükûnuna karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Fakat, tehdidin bu maddeyle korumak istediği esas değer, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir.
...Maddenin ikinci fıkrasında tehdidin daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri gösterilmiştir. Bu hâller, tehdidin kapsadığı korkutma gücünün ciddîliği ve yoğunluğu hususunda mağdurda ciddî kaygılar meydana getirmeye elverişli durumlardır. Tehdit silâhla icra olunursa bunun ciddîliği hususunda bir korkunun meydana gelmesi çok daha kolay olur. Aynı suretle kendisini tanınmayacak bir hâle getiren kişinin veya bir kaç kişinin birlikte olarak tehdit icra etmeleri hâlinde meydana gelen korku çok yoğun olur...” şeklinde açıklanmıştır.
Maddenin uyuşmazlıkla ilgili ikinci fıkrasının (a) bendinde, suçun silahla işlenmesi nitelikli hâl olarak yaptırıma bağlanmıştır. Tehdidin silahla işlenmesi mağdur üzerindeki korkunun etkisini artırması, eylemin icrasını kolaylaştırması, tehdidin ciddiliğini göstermesi ve faile cesaret vermesi nedenlerinden dolayı kanun koyucu tarafından nitelikli hâl olarak kabul edilmiştir. Suçun silahla işlendiğinin kabulü için failin silahlı olması yeterli olmayıp tehdidin gerçekleştirilmesi sırasında silahın kullanılmış olması, silahın korkutucu gücünden bir şekilde faydalanılmış olması gerekmektedir. Bu durum, failin eline silah alıp mağdura doğru doğrultması şeklinde olabileceği gibi, failin belindeki silahı göstermesi şeklinde de olabilir.
Maddenin ikinci fıkrasının (c) bendinde geçen birden fazla kişi teriminden anlaşılması gereken iki ve daha fazla kişidir. Bu nitelikli hâlin uygulanması için birden fazla kişinin suçun icra hareketlerini müşterek fail olarak sorumluluğu gerektirecek şekilde birlikte gerçekleştirmiş olması gerekir. Birlikte ifadesiyle her ikisinin de bu olaya asli fail olarak katılması ve birlikteliğin korkutucu gücünü mağdura yansıtmış olmaları gerekir. Yüze karşı tehditte birlikteliğin gerçekleşmesi için her iki failin de bizzat olay yerinde olması gerekir (Osman ... - ... Tahsin Gökcan - ... Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2014, s. 3589).
Uyuşmazlık konusuyla ilgili değerlenmesi gereken bir diğer suç olan kasten yaralama suçu ise TCK’nın 86. maddesinde;
“(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,
b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Silâhla,
İşlenmesi hâlinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin birinci fıkrasında kasten yaralama suçunun tanımı yapılarak, kasten yaralamanın temel şekli düzenlenmiş, kişinin vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan her davranış, yaralama olarak kabul edilmiş, madde gerekçesinde bu husus açıkça vurgulanmıştır. Kasten yaralama fiilinin, kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde olması hâli ise ikinci fıkrada düzenlenmiş olup bu durumda birinci fıkradaki hapis cezasından daha az süreli bir hapis cezası ya da seçimlik olarak adli para cezası suçun yaptırımı olarak öngörülmüştür.
Kasten yaralama suçunda korunan hukuki yarar, kişinin vücut dokunulmazlığı ve beden bütünlüğüdür. Suçun konusu, mağdurun acı verilen veya bozulan bedeni veya ruhsal varlığıdır. Failin yaptığı hareket sonucu, maddede belirtilen sonuçlardan biri meydana gelirse, kasten yaralama suçunun oluşacağında tereddüt bulunmayıp bu sonucu doğurmaya elverişli olan tüm hareketlerle kasten yaralama suçunun işlenmesi mümkündür.
Nitekim TCK’nın 86. maddesinin 3. fıkrasının (b) bendi hükmünün gerekçesinin yollama yaptığı TCK’nın 82. maddesinde düzenlenen kasten öldürme suçunun nitelikli hâllerine ilişkin madde gerekçesinde; “kasten öldürme suçunun çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi, bu suç açısından bir nitelikli hâl olarak öngörülmüştür. Çocuk olması veya ileri yaşı, hastalığı, malûllüğü veya ruhî veya fizik güçsüzlüğü nedeniyle kendini korumaktan âciz bir kimseye karşı fiilin işlenmesi, gerek faildeki ahlâkî kötülüğün mefruz çokluğu gerek fiilin icrasındaki kolaylık dolayısıyla, nitelikli hâl sayılmıştır” açıklamalarına yer verilmiştir. Dolayısıyla, kasten yaralama suçunun beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesinin nitelikli hâl olarak sayılmasının nedeni; kendisini koruma gücüne sahip olmayan bir kişiye karşı gerçekleştirilen fillin işlenmesinde sağladığı kolaylıktır. Bu bakımdan kasten yaralama fiilinin, eylemin icrasındaki kolaylıktan faydalanılarak işlenip işlenmediğinin ve mağdurun kendisini savunmaktan aciz olup olmadığının her somut olayın özeliklerine göre yerel mahkemece değerlendirilmesi gerekmektedir.
Uyuşmazlık konusuyla bağlantılı son suç olan ve 6136 sayılı Kanun’un 13. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma veya taşıma veya bulundurma suçu ise; 1 yıl hapis ve 30 gün adli para cezasını gerektirecek şekilde yaptırıma bağlanmıştır.
Bununla birlikte, uyuşmazlık konusunu oluşturan silahla tehdit, kasten yaralama ve 6136 sayılı Kanun"a aykırılık suçlarında da temel hapis ve bir gün karşılığı adli para cezasının belirlenmesi açısından (I) numaralı uyuşmazlık konusunda belirtilen ilkelerin göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları sırasıyla değerlendirildiğinde;
A-2) Sanıklar ... ve ... hakkında şikâyetçi...’nu silahla tehdit suçundan kurulan hükümde temel cezanın 4 yıl hapis olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığı;
Sanıklar ... ve ...’ın sürekli arayarak borcunu hemen getirmesi hususunda hakaret ve tehdit yoluyla yaptıkları baskılara maruz kalan şikâyetçi...’nun sanıkların iş yerine gittiği, orada sanıkların her ikisinin birlikte bulundukları sırada "... ...’nın defterini getirin" diyen sanık ..."ın belinde bulunan tabancayı çıkartıp sehpa üzerine koyarak şikâyetçi...’ya borcunu ödemesini, borcunu ödememesi hâlinde kendi kendisini vurmasını, bu parayı almasını bileceğini söylemesi üzerine şikâyetçi...’nın masanın üzerindeki silahı alarak kendisine doğru şarjörü çektiği sırada inceleme dışı sanık ...’nun iş yerinin içerisine girdiği ve akrabası olan şikâyetçi...’nın elindeki silahı aldığı olayda; sanıkların, kendilerine ait iş yerine gelmeden önce şikâyetçinin üzerinde baskı oluşturmaları nedeniyle kastlarının yoğun olması, inceleme dışı sanık..."nın müdahale etmemesi hâlinde şikâyetçinin kendisine silahla ateş edecek olmasından dolayı meydana gelen tehlikenin ağırlığı ve önceden baskı altına almalarının sağladığı kolaylıktan yararlanarak korkutmuş oldukları şikâyetçiyi hem silahla ve hem de birden fazla kişi tarafından birlikte tehdit etmek suretiyle suçun birden fazla nitelikli unsurunu ihlal eden sanıkların bu suçu işleyiş biçimleri ve şekilleri birlikte değerlendirildiğinde; TCK"nın 61. maddesinin birinci fıkrasındaki ölçütler ile aynı Kanun"un 3. maddesinde yer alan "orantılılık" ilkesine uygun biçimde temel cezanın 4 yıl hapis olarak belirlenmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, bu uyuşmazlık konusu bakımından da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı;
"Sanıklar ... ve ...’ın iş yerinde birlikte bulundukları esnada, sanık ..."ın, belinde bulunan tabancayı sehpaya koyarak borcunu ödememesi hâlinde kendi kendisini vurmasını söylemesi üzerine şikâyetçi...’nın söz konusu silahı alarak kendisine doğru şarjörü çektiği sırada inceleme dışı sanık ...’nun şikâyetçi...’da bulunan silahı aldığı olayda; Yerel Mahkemece sanıkların tehdit eylemini silahla ve birden fazla kişi tarafından birlikte işledikleri kabul edilip nitelikli hâlin birden fazla oluşu teşdit gerekçesi olarak gösterilerek 5237 sayılı TCK"nın 106. maddesinin ikinci fıkrasında 2 yıldan 5 yıla kadar hükmolunabileceği belirlenen temel hapis cezası, alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle 4 yıl olarak belirlenmiş ise de; bu suçun her bir nitelikli hâli yönünden ayrı ayrı temel cezanın alt sınırı olan 2"şer yıl hapis cezasına hükmolunması hâlinde dahi sanıklar hakkında toplamda 4 yıl hapis cezasına hükmolunabileceği, yine söz konusu silahla tehdit suçunun sanıkların iş yerinde gündüz vakti işlenmiş olması karşısında; somut olayda temel cezanın alt sınırının bu denli aşılabilmesi bakımından Yerel Mahkemece teşdit gerekçesinde yer verilen "suçun işlendiği yer ve zaman" koşulunun da sağlanmadığı anlaşıldığından, TCK"nın 3 ve 61. maddeleri uyarınca temel cezanın, üst sınıra yakın bir biçimde 4 yıl olarak belirlenmesi, adalet, hak ve nasafet kuralları ile orantılılık ilkesine uygun bulunmamaktadır. Dolayısıyla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının bu uyuşmazlık konusu bakımından kabulüne karar verilmelidir." görüşüyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Ceza Genel Kurulu Üyesi de; "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
A-3-a) Sanıklar ... ve ... hakkında katılan ...’a yönelik silahla tehdit suçunun sabit olup olmadığı;
Katılan ..."ın sanıklardan faiz karşılığı para aldığının sabit olması, olaydan sonra sanıkların işyerinde yapılan aramada silah ele geçirilmesi, katılanın olay tarihinde sanıklar tarafından tehdit edildiğine dair iddiasının, aşamalardaki beyanlarının özü, aralarındaki borç ilişkisinin varlığı ve dosya kapsamıyla uyumlu olması, dosyada yansıyan delil durumuna göre katılanın sanıklara suç atmasını gerektiren bir durumun da bulunmaması karşısında; sanıkların inkâra yönelik savunmalarının suçtan kurtulmaya yönelik olduğu ve katılanın beyanlarına üstünlük tanınması gerektiği, böylelikle, sanık ...’ın, katılan ...’a verdiği borçların ödenmesini ve bu borca uyguladığı faiz oranını artırmak istediği, bu konuyu konuşmak için katılan ..."in sanıklar ... ve ...’ın işyerine gittiği, sanık ...’ın iş yerinde, yanında kardeşi sanık ... da bulunmaktayken katılan ...’e “ya paramı getirin, ya da kardeşim sizin bacağınıza sıkar, bu borç ödenmezse, ben ve kardeşim senin ayağına sıkarız" dediği, bu sırada sanık ...’ın sık sık elini beline atarak silahı ve kabzesini katılan ...’e gösterdiği, sanıkların aynı işyerinde birlikte bulunmak ve birden fazla kişi hâlinde hareket etmenin korkutucu gücünü katılana yansıtmak suretiyle silahla tehdit suçunu işlediklerinin, sanık ...’ın da diğer sanık ...’ın silahla tehdit suçuna TCK’nın 37. maddesi kapsamında müşterek fail olarak katıldığının kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla, bu uyuşmazlık konusu bakımından da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı;
"Sanık ...’ın, katılan ...’dan alacaklı olduğu meblağın ödenmesi ve uyguladığı faiz oranının artırılması hususunda konuşmak için katılan ...’ı işyerine çağırması üzerine katılanın bahse konu işyerine gittiğinin, sanık ...’ın işyerinde yanında kardeşi sanık ... da bulunmaktayken katılan ...’e "ya paramı getirin, ya da kardeşim sizin bacağınıza sıkar, bu borç ödenmezse, ben ve kardeşim senin ayağına sıkarız" diyerek tehdit ettiğinin, bu sırada sanık ...’ın sık sık elini beline atarak silahı ve kabzesini katılana gösterdiğinin iddia edildiği olayda; sanıkların suçu kabul etmemeleri, olay yerinde herhangi bir tanığın bulunmaması, katılan ...’in soruşturma aşamasındaki ifadesinden farklı olarak kovuşturma aşamasında, sanıklardan ...’ın kendisini doğrudan tehdit etmediğini beyan etmesi ve katılanın aşamalardaki kısmen çelişki taşıyan beyanlarının başkaca delille de desteklenmemesi karşısında; sanıkların katılan ...’ı silahla tehdit ettiklerine ilişkin, katılanın aşamalarda kısmen değişiklikler gösteren soyut iddiasından başka, sanıkların atılı suçu işlediklerine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığından, sanıkların atılı suçtan mahkûmiyetlerine karar verilmesi isabetsizdir. Bu itibarla, bu uyuşmazlık konusu bakımından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmelidir." düşüncesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Ceza Genel Kurulu Üyesi de; "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Bu itibarla, bu uyuşmazlık konusu bakımından da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
A-3-b) Sanıklar ... ve ..."ın katılan ...’a yönelik silahla tehdit suçunun sabit olduğu sonucuna ulaşılmakla, bu suçta temel cezanın 4 yıl hapis olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığı;
(A-3-a) numaralı uyuşmazlıkta belirtildiği şekilde gerçekleşen olayda; sanıkların, kendilerine ait iş yerine gelmeden önce şikâyetçinin üzerinde oluşturdukları yoğun baskı nedeniyle kasta dayalı kusurlarının ağır olması ve birlikte suç işleme kararı altında ortak hareket eden sanıklardan ..."ın, diğer sanık ..."la birlikte katılanı silahla yaralayacaklarını söylediği sırada bu sözlerin inandırıcı etkisini artırmaya yönelik olarak katılana sık sık silahını göstermesi ile sanıkların, şikâyetçiyi hem silahla ve hem de birden fazla kişi tarafından birlikte tehdit etmeleri, böylelikle suçun birden fazla nitelikli hâlini gerçekleştirmeleri karşısında suçun işleniş biçimi de dikkate alındığında; Yerel Mahkemece temel cezanın 4 yıl hapis olarak belirlenmesinde isabetsizlik bulunmamakta olup bu uygulama TCK"nın 61. maddesinin birinci fıkrasındaki ölçütler ile aynı Kanun"un 3. maddesinde yer alan "orantılılık" ilkesine aykırılık oluşturmaktadır.
Bu itibarla, bu uyuşmazlık konusu bakımından da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı;
"Ceza Genel Kurulu çoğunluğunca (A-2-a) numaralı uyuşmazlıkta gerçekleştiği kabul edilen olayda; Yerel Mahkemece sanıkların tehdit eylemini silahla ve birden fazla kişi tarafından birlikte işledikleri kabul edilip nitelikli hâlin birden fazla oluşu teşdit gerekçesi olarak gösterilerek 5237 sayılı TCK"nın 106. maddesinin ikinci fıkrasında 2 yıldan 5 yıla kadar hükmolunabileceği belirtilen temel hapis cezası, alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle 4 yıl olarak belirlenmiş ise de; bu suçun her bir nitelikli hâli yönünden ayrı ayrı temel cezanın alt sınırı olan 2"şer yıl hapis cezasına hükmolunması hâlinde dahi sanıklar hakkında toplamda 4 yıl hapis cezasına hükmolunabileceği, yine söz konusu silahla tehdit suçunun sanıkların iş yerinde gündüz vakti işlenmiş olması karşısında; somut olayda temel cezanın alt sınırının bu denli aşılabilmesi bakımından Yerel Mahkemece teşdit gerekçesinde yer verilen "suçun işlendiği yer ve zaman" koşulunun da sağlanmadığı anlaşıldığından, TCK"nın 3 ve 61. maddeleri uyarınca temel cezanın, üst sınıra yakın bir biçimde 4 yıl olarak belirlenmesi, adalet, hak ve nasafet kuralları ile orantılılık ilkesine uygun bulunmamaktadır. Dolayısıyla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının bu uyuşmazlık konusu bakımından kabulüne karar verilmelidir." görüşüyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Ceza Genel Kurulu Üyesi de; "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
A-4) Sanıklar ... ve ... hakkında 6136 sayılı Kanun’a aykırılık suçundan tayin olunan adli para cezası yönünden bir gün karşılığı adli para cezasının 50 TL olarak belirlenmesinin isabetli olup olmadığı;
Yerel Mahkemece 6136 sayılı Kanun"a aykırılık suçunu işledikleri kabul edilen sanıklar hakkında bu suçtan hüküm kurulurken, temel ceza “1 yıl hapis ve 30 gün adli para cezası” olarak belirlendikten sonra ulaşılan 30 gün adli para cezasının “5237 sayılı TCK’nın 52/2 maddesi uyarınca sanıkların ekonomik ve sosyal durumları göz önünde bulundurulduğunda” şeklindeki gerekçeyle bir günü 50 TL"den paraya çevrilip sonuç olarak sanıkların 1 yıl hapis ve 1.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği olayda; kanun koyucu tarafından adli para cezasının belirlenmesine ilişkin ayrıca bir düzenlemenin öngörülmediği suçlarda, hapis cezasının alt sınırdan tayin edilmesi hâlinde bir gün karşılığı adli para cezasının miktarının da alt sınırdan tayini gerektiği yönünde bir zorunluluk bulunmadığı gibi, sanık ..."ın kovuşturmada aylık gelirinin 5.000 ila 10.000 TL arasında değiştiğine ve diğer sanık ..."ın da iş ve gelir sahibi olmadığına dair beyanlarına karşı, Yerel Mahkemece sanıkların emlakçılık ve araç kiralama işlerini ortak olarak yaptıklarının ve tefecilik eylemlerini birlikte işlediklerinin kabul edildiği, yine Yerel Mahkemece TCK’nın 62. maddesinde düzenlenen takdiri indirim nedenlerinin bu suç yönünden uygulanmamasına ilişkin gösterilen; “Sanıkların geçmişleri, sosyal ilişkileri, kişilik olarak suç işlemeye meyilli birer kişiliğe sahip oldukları, sanıkların sosyal ilişkiler bakımından zayıf birer kişiliğe sahip oldukları, toplum için konulan kurallara uymadıkları” şeklindeki gerekçenin, sanıkların TCK"nın 52. maddesinin ikinci fıkrası gereğince "şahsî halleri"nin de olumsuz olarak değerlendirildiğine ilişkin kabulle uyumlu olduğu, böylelikle Yerel Mahkemece adli para cezası hesaplanırken TCK’nın 52. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca sanıkların ekonomik ve diğer şahsi hâllerinin isabetli biçimde göz önünde bulundurulduğu anlaşıldığından; adli para cezasının hesaplanması sırasında bir gün karşılığının 50 TL olarak belirlenmesinin usul ve kanuna uygun olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, bu uyuşmazlık konusu bakımından da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
B-1-a) Sanık ... hakkında katılan ...’a yönelik silahla tehdit suçunun sabit olup olmadığı;
Katılan ... ile tanık ..."ın beyanlarının kendi içlerinde ve birbirleriyle örtüştüğü gibi katılanın bu olaya ilişkin aşamalardaki beyanlarının da istikrarlı olup süreklilik göstermesi, olay günü katılan ..."ın kullandığı aracın sanık ..."ın sevk ve idaresindeki araçla önünün kesilmiş olması, sanık ...’ın katılana karşı kasten yaralama fiilini işlediği sırada sanık ...’ın eline aldığı silahla katılanın yanına gelerek “ayağına sıkarım” şeklinde sözler söylemesi, sanıkların kardeş olup karşı tarafın da iki kişi olması hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanıkların suçun planlanması aşamasından neticenin gerçekleşmesine kadar birlikte hareket ettikleri, olayın başlangıç ve gelişimine göre birlikte suç işleme kararlarının olduğu, sanık ...’ın, suçun işlenişi üzerinde diğer sanık ...’la birlikte hâkimiyet kurduğu anlaşıldığından; katılan ..."ın, Malatya"da bulunan petrol istasyonunu satıp karşılığında sanıklar ... ve ..."a olan faizli borcunu ödemesi ve bu satış işlemi için Malatya"da buluşulması hususunda tarafların aralarında anlaştıkları, bunun üzerine katılan ..."ın, eniştesi olan tanık ... ile birlikte araçla yolda gittikleri sırada sanık ...’ın kullandığı ve içinde sanık ..."ın da bulunduğu araçla önlerinin kesildiği, belinde silah bulunan sanık ...’ın araçtan inen katılan ...’ı darp ettiği sırada yanlarına gelen sanık ...’ın, elinde silah da bulunmaktayken katılan ...’a “ayağına sıkarım” dediği ve sanık ...’ın silahını eline aldığı, böylelikle, sanık ...’ın, diğer sanık ...’ın silahla tehdit suçuna TCK’nın 37. maddesi kapsamında müşterek fail olarak katıldığının kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, bu uyuşmazlık konusu bakımından da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
B-1-b) Sanık ..."ın katılan ...’a yönelik silahla tehdit suçunun sabit olduğu sonucuna ulaşılmakla, bu suçta temel cezanın 4 yıl hapis olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığı;
(B-1-a) numaralı uyuşmazlıkta anlatıldığı şekilde gerçekleşen olayda; sanık ..."ın, katılanın kendilerine olan borcunu ödemek için uğraşmasına karşın, bu suçu tereddüt etmeden işlemiş olması sebebiyle kasta dayalı kusurunun ağır olması, yine bu suçun müşterek faili konumudaki sanık ..."ın, yolda giderken önünü kestikleri katılana yönelik silahla tehdit suçunu bu ortamın sağladığı kolaylıktan faydalanarak işlemiş olması nedeniyle suçun işlendiği yerin önem arz etmesi ve katılanın hem silahla ve hem de birden fazla kişi tarafından birlikte tehdit edilmesi, böylelikle sanık ..."ın, suçun birden fazla nitelikli hâlini gerçekleştirmesi karşısında suçun işleniş biçimi de dikkate alındığında; TCK"nın 61. maddesinin birinci fıkrasındaki ölçütler ile aynı Kanun"un 3. maddesinde yer alan "orantılılık" ilkesine uygun biçimde temel cezanın 4 yıl hapis olarak belirlenmesinin adalet ve nasafet kurallarıyla uyumlu olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, bu uyuşmazlık konusu bakımından da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı;
"(B-1-a) numaralı uyuşmazlıkta anlatıldığı şekilde gerçekleşen olayda; Yerel Mahkemece sanık ..."ın tehdit eyleminin silahla ve birden fazla kişi tarafından birlikte işlendiği kabul edilip nitelikli hâlin birden fazla oluşu teşdit gerekçesi olarak gösterilerek 5237 sayılı TCK"nın 106. maddesinin ikinci fıkrasında 2 yıldan 5 yıla kadar hükmolunabileceği belirtilen temel hapis cezası, alt sınırdan uzaklaşılarak 4 yıl olarak belirlenmiş ise de; bu suçun her bir nitelikli hâli yönünden ayrı ayrı temel cezanın alt sınırı olan 2"şer yıl hapis cezasına hükmolunması hâlinde dahi sanık hakkında toplamda 4 yıl hapis cezasına hükmolunabileceğinden; TCK"nın 3 ve 61. maddeleri uyarınca temel cezanın, üst sınıra yakın bir biçimde 4 yıl olarak belirlenmesi adalet, hak ve nasafet kuralları ile orantılılık ilkesine uygun bulunmamaktadır. Dolayısıyla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının bu uyuşmazlık konusu bakımından kabulüne karar verilmelidir." görüşüyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Ceza Genel Kurulu Üyesi de; "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Bu itibarla, bu uyuşmazlık konusu bakımından da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
B-2) Sanık ... hakkında katılan ...’a yönelik kasten yaralama suçundan, TCK’nın 86. maddesinin ikinci fıkrası gereğince temel cezanın 10 ay hapis cezası olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığı;
Faizle ödünç para aldığı sanıklar ... ve ..."a bu borcunu Malatya"da bulunan petrol istasyonunu satarak ödemek için yanında eniştesi olan tanık ..."la birlikte yola çıkan katılan ..."ın araçla seyir hâlinde olduğu sırada, sanık ..."ın kullandığı ve içinde sanık ..."ın da bulunduğu araçla önünün kesildiği, akabinde sanık ...’ın araçtan aşağıya katılan ...’ın yüzüne kafa ve yumrukla vurması neticesinde katılanın gözünün alt kısmından kan gelmeye başladığı, tanık ...’nın araya girmesiyle aracına binerek hastaneye giden katılanın oradaki görevlilere düştüğünü söyleyerek yeğeninin sağlık karnesi ile kesi süturasyonu tedavisi olduğu ve sol gözünün altına sekiz dikiş atıldığı, bu tedaviden yaklaşık üç ay sonra katılan hakkında düzenlenen raporda ise üç cm’lik yara nedbesi oluşturacak ve basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralandığının belirtildiği olayda; katılandaki yaralanmanın gerçekleştiği vücut bölgesi, boyutu, uygulanan tedavi ve bu yaralı bölgenin olaydan üç ay sonra dahi iyileşmemiş olması değerlendirildiğinde, sonucu itibarıyla basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olsa dahi meydana gelen zararın ağır olması, sanık ..."ın sevk ve idaresindeki araçla katılanın önünü kesmesi sonucunda bu ortamdan yararlanarak kasten yaralama suçunu işlemiş olması nedeniyle suçun işlendiği yerin önem arz etmesi, sanığın borcunu ödemeye çalışan katılana yönelik bu eylemi gerçekleştirmiş olması nedeniyle kasta dayalı kusurunun ağır olması birlikte gözetildiğinde; TCK"nın 61. maddesinin birinci fıkrasındaki ölçütler ile aynı Kanun"un 3. maddesinde yer alan "orantılılık" ilkesine uygun biçimde temel cezanın 10 ay hapis olarak belirlenmesinde isabetsizlik bulunmamakta olup bu uygulama TCK"nın 61. maddesinin birinci fıkrasındaki ölçütler ile aynı Kanun"un 3. maddesinde yer alan "orantılılık" ilkesine aykırılık oluşturmamaktadır.
Bu itibarla, bu uyuşmazlık konusu bakımından da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
C-1-a-1) Sanık ... hakkında şikâyetçi...’na yönelik kasten yaralama suçundan mükerrer dava bulunup bulunmadığı hususunda eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığı;
Sanıklar ... ve ...’tan faizle ödünç aldığı borcu ödemede zorluk çekmesi nedeniyle bu kişilerin devamlı baskılarına muhatap olan ve kolundan gelişimsel sorun ile atrofi mevcut olup bu kolu aktif olarak kullanamayan şikâyetçi...’nun, 19.01.2010 tarihinde sanıkların işyerine giderek Ford Mondeo marka aracını devredip borcunu ödemeye çalıştığı, ancak sanık ..."ın, söz konusu aracı düşük bedelle almak isteklerini söyleyip teklifi geri çevirmesi üzerine şikâyetçi...’ya tekme atmak suretiyle 6x7 cm’lik ekimoz oluşturacak şekilde basit tıbbi müdale ile giderilebilir şekilde yaraladığı olayda; sanık ...’ın suç tarihinde şikâyetçi...’ya yönelik kasten yaralamaya ilişkin soruşturma evrakının, Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/593 sırasına kaydedildiği ve işbu incelemeye konu dava dosyasının soruşturma numarası olan 2009/6752 soruşturma sayılı dosya ile arasında hukuki ve fiili irtibat bulunduğundan bahisle her iki soruşturma dosyasının birleştirilmesine karar verildiği dikkate alındığında; sanık ... hakkında bu olay nedeniyle mükerrer soruşturma bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, bu uyuşmazlık konusu bakımından da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
C-1-a-2) Sanık ... hakkında şikâyetçi...’na yönelik kasten yaralama suçunda, şikâyetçinin beden bakımından kendisini savunamayacak durumda olup olmadığına ilişkin olarak Adli Tıp Kurumundan rapor aldırılması hususunda eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesi gerekmekte ise de; Ceza Genel Kurulundaki müzakere sırasında öncelikle, somut olayda Adli Tıp Kurumundan rapor aldırılmasına gerek olmaksızın sanığa atılı kasten yaralama suçunun niteliğinin belirlenip belirlenemeyeceğinin, belirlenebileceğinin kabulü hâlinde sanığa atılı eylemin TCK’nın 86/2. maddesindeki suçu mu yoksa aynı Kanun’un 86/3-b maddesinde yer alan suçu mu oluşturduğunun belirlenmesi gerektiğinin ileri sürülmesi üzerine, Yargıtay İç Yönetmeliği"nin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak ele alınan bu hususa ilişkin değerlendirmesinde;
Kasten yaralama suçu açısından “beden bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişi” kavramından anlaşılması gerekenin “kişinin kendini koruma gücüne sahip olmama” durumunu ifade etmesi, (C-1-a-1) numaralı uyuşmazlıkta anlatıldığı şekilde gerçekleşen olayda; sanığın, tartışma esnasında şikâyetçiye anlık tekme atmaktan ibaret eyleminde “kişinin kendini koruma gücüne sahip olmadığından” bahsedilemeyeceği, dolayısıyla şikâyetçinin kolundaki gelişimsel sorun ve atrofi, bu olay bakımından herhangi bir malullük veya acziyet yaratmadığından, olayın koşulları itibarıyla şikâyetçinin beden bakımından kendisini savunabilecek durumda olduğu ve bu hâliyle somut olaya konu uyuşmazlığın hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün görüldüğünden, eylemin niteliğinin belirlenebilmesi açısından şikâyetçinin kolunda mevcut gelişimsel sorun ve atrofiyle ilgili Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasının gerekli ve sonuca etkili olmadığı anlaşılmaktadır.
Ön sorunla ilgili olarak ulaşılan sonuç karşısında, şikâyetçinin kolundaki gelişimsel sorunun ve atrofinin somut olayda kendisini savunabilmesi açısından malullük ve acziyet yaratmaması ve yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olması karşısında; ..."ın şikâyetçi..."na yönelik eyleminin TCK’nın 86. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen kasten yaralama suçunun oluşturduğunun kabulü gerekmektedir
Bu itibarla, bu uyuşmazlık konusu bakımından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının değişik gerekçeyle kabulüne, Özel Dairenin, sanık ... hakkında şikâyetçi..."na yönelik kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüne ilişkin onama kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkemece, sanık ... hakkında şikâyetçi..."na yönelik kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün, sanık ...’ın eyleminin TCK’nın 86. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen kasten yaralama suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Ön sorunla ve uyuşmazlıkla ilgili olarak çoğunluk görüşüne katılmayan beş Ceza Genel Kurulu Üyesi ise; "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
C-1-b) Sanık ... hakkında şikâyetçi...’na yönelik kasten yaralama suçundan eksik araştırma ile hüküm kurulmadığı sonucuna ulaşılmakla, temel cezanın 10 ay hapis cezası olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığı;
(C-1-a-1) numaralı uyuşmazlıkta anlatıldığı şekilde gerçekleşen olayda; sanığın, borcunu ödemesi konusunda üzerinde baskı oluşturulan şikâyetçinin bu meblağı ödemeye çalışmasına karşın kasten yaralama eylemini gerçekleştirmiş olması nedeniyle kasta dayalı kusurunun ağır olması ve şikâyetçinin aracını bedelinden düşük devretmek istememesi üzerine darp fiilini gerçekleştirmesi nedeniyle suçun işleniş biçimi birlikte değerlendirildiğinde; TCK"nın 61. maddesinin birinci fıkrasındaki ölçütler ile aynı Kanun"un 3. maddesinde yer alan "orantılılık" ilkesine uygun biçimde temel cezanın 10 ay hapis olarak belirlenmesinde isabetsizlik bulunmamakta olup bu uygulama TCK"nın 61. maddesinin birinci fıkrasındaki ölçütler ile aynı Kanun"un 3. maddesinde yer alan "orantılılık" ilkesine aykırılık oluşturmamaktadır.
Bu itibarla, bu uyuşmazlık konusu bakımından da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
C-2) Sanık ... hakkında katılan ...’a yönelik silahla tehdit suçundan, temel cezanın 4 yıl hapis olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığı;
(B-1-a) numaralı uyuşmazlıkta anlatıldığı şekilde gerçekleşen olayda; müşterek fail sıfatındaki sanık ..."ın, yolda giderken önünü kestikleri katılana yönelik silahla tehdit suçunu bu ortamın sağladığı imkândan yararlanarak işlemiş olması nedeniyle suçun işlendiği yerin önem arz etmesi, sanık ..."ın silahla tehdit suçunu, katılan borcunu ödemek için hareket ettiği hâlde duraksamadan işlemiş olması sebebiyle kastının yoğun olması ve eylemin silahla işlenmesi nedeniyle TCK"nın 106. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinde düzenlenen nitelikli hâlin yanı sıra, birden fazla kişi tarafından birlikte işlemesi sebebiyle (d) bendinde yer alan nitelikli hâli de gerçekleştiren sanığın, bu suçu işleyiş biçimi ve şekli birlikte dikkate alındığında; TCK"nın 61. maddesinin birinci fıkrasındaki ölçütler ile aynı Kanun"un 3. maddesinde yer alan "orantılılık" ilkesine uygun biçimde temel cezanın 4 yıl hapis olarak belirlenmesinde isabetsizlik bulunmamakta olup bu uygulama TCK"nın 61. maddesinin birinci fıkrasındaki ölçütler ile aynı Kanun"un 3. maddesinde yer alan "orantılılık" ilkesine aykırılık oluşturmaktadır.
Bu itibarla, bu uyuşmazlık konusu bakımından da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı;
"(B-1-a) numaralı uyuşmazlıkta anlatıldığı şekilde gerçekleşen olayda; Yerel Mahkemece sanık ..."ın tehdit eyleminin silahla ve birden fazla kişi tarafından birlikte işlediği kabul edilip nitelikli hâlin birden fazla oluşu teşdit gerekçesi olarak gösterilerek 5237 sayılı TCK"nın 106. maddesinin ikinci fıkrasında 2 yıldan 5 yıla kadar hükmolunabileceği belirtilen temel hapis cezası, alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle 4 yıl olarak belirlenmiş ise de; bu suçun her bir nitelikli hâli yönünden ayrı ayrı temel cezanın alt sınırı olan 2"şer yıl hapis cezasına hükmolunması hâlinde dahi sanık hakkında toplamda 4 yıl hapis cezasına hükmolunabileceği, yine, silahla tehdit suçunun işlendiği yer ve zaman itibarıyla, somut olayda temel cezanın alt sınırının bu denli aşılabilmesi bakımından Yerel Mahkemece teşdit gerekçesinde yer verilen "suçun işlendiği yer ve zaman" koşulunun da sağlanmadığı anlaşıldığından, TCK"nın 3 ve 61. maddeleri uyarınca temel cezanın, üst sınıra yakın bir biçimde 4 yıl olarak belirlenmesi, adalet, hak ve nasafet kuralları ile orantılılık ilkesine uygun bulunmamaktadır. Dolayısıyla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının bu uyuşmazlık konusu bakımından kabulüne karar verilmelidir." görüşüyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Ceza Genel Kurulu Üyesi de; "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının;
a) Sanıklar ... ve ... hakkında; tefecilik suçundan TCK’nın 241/1. maddesi gereğince temel cezanın üst sınırdan 5 yıl hapis ve 5.000 gün adli para cezası olarak tayin edilmesinin ve bir gün karşılığı adli para cezasının 50 TL olarak belirlenmesinin isabetli olup olmadığına, şikâyetçi...’na yönelik silahla tehdit suçunda temel cezanın 4 yıl hapis olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığına, katılan ...’a yönelik silahla tehdit suçunun sabit olup olmadığına ve bu suçta temel cezanın 4 yıl hapis olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığına, 6136 sayılı Kanun’a aykırılık suçundan tayin olunan adli para cezası yönünden bir gün karşılığı adli para cezasının 50 TL olarak belirlenmesinin isabetli olup olmadığına, sanık ... hakkında; katılan ...’a yönelik silahla tehdit suçunun sabit olup olmadığına ve bu suçta temel cezanın 4 yıl hapis olarak tayin edilmesi ile kasten yaralama suçunda temel cezanın 10 ay hapis olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığına, sanık ... hakkında; katılan ...’a yönelik silahla tehdit suçunda temel cezanın 4 yıl hapis olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığına, şikâyetçi...’na yönelik kasten yaralama suçundan mükerrer dava bulunup bulunmadığı hususunda eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığına ve bu suçta temel cezanın 10 ay hapis olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığına ilişkin uyuşmazlıklar yönünden REDDİNE,
b) Sanık ... hakkında şikâyetçi..."na yönelik kasten yaralama suçunda, şikâyetçinin beden bakımından kendisini savunamayacak durumda olup olmadığına ilişkin olarak Adli Tıp Kurumundan rapor aldırılmasının gerekip gerekmediğine ilişkin uyuşmazlık bakımından DEĞİŞİK GEREKÇEYLE KABULÜNE,
2- Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 04.12.2012 tarihli ve 3959-14574 sayılı, sanık ... hakkında şikâyetçi..."na yönelik kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüne ilişkin onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Adıyaman 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 03.06.2011 tarihli ve 186-418 sayılı, sanık ... hakkında şikâyetçi..."na yönelik kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün, sanık ...’ın, beden bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunmadığı anlaşılan şikâyetçi...’na yönelik eyleminin TCK’nın 86/2. maddesinde düzenlenen kasten yaralama suçu kapsamında kaldığının gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 21.05.2019 tarihinde yapılan müzakerede sanıklar ... ve ... hakkında; tefecilik suçundan TCK’nın 241/1. maddesi gereğince temel cezanın üst sınırdan 5 yıl hapis ve 5.000 gün adli para cezası olarak tayin edilmesinin ve bir gün karşılığı adli para cezasının 50 TL olarak belirlenmesinin isabetli olup olmadığına, 6136 sayılı Kanun’a aykırılık suçundan tayin olunan adli para cezası yönünden bir gün karşılığı adli para cezasının 50 TL olarak belirlenmesinin isabetli olup olmadığına, sanık ... hakkında; katılan ...’a yönelik, silahla tehdit suçunun sabit olup olmadığına ve kasten yaralama suçunda temel cezanın 10 ay hapis olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığına, sanık ... hakkında; şikâyetçi...’nu kasten yaralama suçundan mükerrer dava bulunup bulunmadığı hususunda eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığına ve bu suçtan temel cezanın 10 ay hapis olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık konuları bakımından oy birliğiyle, sanıklar ... ve ... hakkında; şikâyetçi...’na ve katılan ..."a yönelik silahla tehdit suçunda temel cezanın 4 yıl hapis olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığına, katılan ...’a yönelik silahla tehdit suçunun sabit olup olmadığına ve bu suçta temel cezanın 4 yıl hapis olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığına, sanık ... hakkında şikâyetçi..."na yönelik kasten yaralama eyleminde, şikâyetçinin beden bakımından kendisini savunamayacak durumda olup olmadığının belirlenmesi hususunda Adli Tıp Kurumundan rapor aldırılmasının gerekip gerekmediğine ilişkin uyuşmazlık konuları bakımından oy çokluğuyla karar verildi.