Esas No: 2020/8331
Karar No: 2022/4631
Karar Tarihi: 08.06.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/8331 Esas 2022/4631 Karar Sayılı İlamı
11. Hukuk Dairesi 2020/8331 E. , 2022/4631 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 11. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada Adana 1. Tüketici Mahkemesi verilen 04.04.2019 tarih ve 2017/1078 E- 2019/219 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kabulüne dair Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi'nce verilen 01.10.2020 tarih ve 2019/1976 E- 2020/715 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin 2014 yılında ÖSYM tarafından yapılan KPSS - Ortaöğretim/Önlisans sınavına girdiğini, ÖSYM tarafından 17/10/2014 tarihinde açıklanan sınav sonuçlarına göre 90,69430 puan alarak 1.677,846 aday arasından 1647. olduğunu, Anadolu Üniversitesi bünyesinde çalışmak üzere sözleşmeli personel alımı için kadro açıldığını, davacı söz konusu kadroya alınmak amacıyla gerekli olan tüm evraklarını, 26/08/2015 tarihinde Anadolu Üniversitesi'ne teslim edilmek üzere 24/08/2015 tarihinde davalı şirket Aras Kargo'nun ... şubesine teslim ettiğini, başvuru süresinin son gününün 26/08/2015 olduğunu, davalı şirketin teslim süresinin 48 saat olduğu konusunda garanti verdiğini, ancak davalı kargo şirketi davacının başvuru evraklarını başvuru süresi geçtikten 1 gün sonra yani 27/08/2015 tarihinde Anadolu Üniversitesi'ne ulaştırdığını, kargo şirketinin evrakları vaktinde yetkili birime ulaştıramaması sebebiyle davacının kadroya başvurusunu yapamadığını, bu nedenle derin üzüntü, elem ve keder nedeniyle maddi-manevi zararının hasıl olduğunu ileri sürerek, davacının açılan sözleşmeli personel alımı kadrosuna başvurduğunda ve ileride kadro açıldığında kadrolu devlet memuru olarak elde edebileceği maddi imkanların tespit edilerek 50.000,00 TL manevi zararı ile bilirkişiler eliyle tespit edilip hesaplanacak miktara göre daha sonra arttırılmak üzere şimdilik 1.000,00 TL maddi zararının tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, bu davaya bakmaya genel yetkili mahkemelerin yetkili olduğunu 4077 sayılı Yasa anlamında tarif edilen alıcı-satıcı taraf ilişkisinin bulunmadığını, davacı tarafından kargonun gönderilmesi için şubeye teslimi esnasında taşıma faturasında ve kargo sevk irsaliyesinde taşınan eşyanın ne olduğu ve değeri hususunda herhangi bir beyanda bulunmadığını, davacının taşınan eşyanın önemini ve değerini belirtmesi halinde davalıdan gerekli dikkat ve özeni göstermesinin beklenebileceğini, hatta söz konusu eşyayı sigortalatarak prim ödemesi gerektiğini, kıymetli bir evrakın normal bir kargo gibi gönderilmesinin de davacının ağır kusuru olduğunu gösterdiğini, kıymetli evrakın olduğunun anlaşılması halinde kargonun bunu kabul etmeyeceğini, manevi tazminat şartlarının oluşmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk derece mahkemesince, iddia, savunma, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; taraflar arasında yapılan taşıma sözleşmesi gereğince davalı şirketin eşyayı teslim aldığı tarih olan 24/08/2015 ile alıcıya teslim tarihi olan 27/08/2015 arasında geçen 3 günlük sürenin standart gönderilere göre gecikmeksizin taşımanın yapıldığını gösterdiği, taşıma sürecinde gecikme olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, tüm dosya kapsamına göre yapılan istinaf incelemesi sonucunda; eşyanın teslimindeki gecikmeden ötürü sorumluluğun kapsamı bakımından taraflar arasında yazılı bir sözleşme hükmü bulunmadığı, ancak davalının belirlenen güzergahta taşıma işini 48 saat içinde gerkçekleştireceğini internet sitesinde ilan ettiği, taşımanın gerçekleştirildiği Adana-Eskişehir güzergahı arası 653.3 km olup, taşıma işleminin yaklaşık olarak 8-10 saat süreceği, bu durumda davalı taşıyıcı tarafından taşıma için öngörülen makul sürenin aşıldığı ve eşyanın geç teslimi sözkonusu olduğundan maddi tazminatın tespiti gerektiği, taşıyıcının sorumluluğunda TTK 882. maddesinin 3.fıkrası uyarınca taşıma ücretinin üç katı tutar ile sınırlı olduğu, ayrıca davacının gönderisinin belirlenen günde taşınmaması nedeniyle davacının atanamamasından ötürü üzülmüş olmasının TMK'nın 24. ve TBK’nın 58. maddeleri anlamında kişilik haklarının ihlaline neden olacağının kabulü gerektiğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davanın kısmen kabulüne, dava dilekçesinde faiz talep edilmediğinden 38,22 TL maddi tazminatın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine 10.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine ve fazlaya dair istemlerin reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacı ve davalı vekili tarafından temyiz kanun yoluna başvurulmuştur.
İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK'nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK'nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, taraf vekillerinin temyiz istemlerinin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK'nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK'nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk
Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 26,30 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, aşağıda yazılı bakiye 510,71 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, 08/06/2022 tarihinde kesin olarak oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
1- Dava, taşıma ilişkisi nedeniyle taşıyan aleyhine açılan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
2- Davacı vekili, müvekkilinin davalı kargo şirketiyle gönderdiği işe başvuru evrakının taahhüt edilen 48 saatlik zamandan sonra ve 1 gün geç ulaştırılması nedeniyle “Sözleşmeli Personel Alımı” imkanından yararlanamadığını ileri sürerek maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesi ise; davalı kargo şirketinin internet sitesinde müşteriler tarafından getirilen kargonun en geç 48 saat içerisinde mahalline ulaştırılması taahhüdünde bulunduğu, bu durumda TTK’nın 882. Maddesi uyarınca taşıma ücretinin üç katı tutarıyla sınırlı maddi tazminat istenebileceği, zamanında taşımama nedeniyle davacının manevi tazminat isteminde haklı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne 38,22 TL maddi, 10.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kargo şirketinin taahhüt ettiği süre içerisinde eşyayı taşımaması nedeniyle, geç teslimden değil nafile taşımadan söz edilebilir. TTK 880 maddesi uyarınca taşıyıcı dolaylı zararlardan değil doğrudan zararlardan sorumlu tutulmuştur. Bununla birlikte sürenin önem arz ettiği taşımalarda, sürenin geçmesinden sonraki teslimatlarda, geç teslimden değil, edimin ifa edilmemesi söz konusu olacaktır. Dairemizin yerleşik uygulamalarına göre “… taraflar arasında mutakabat sağlanmış taşıma planına ve özellikle süreye uyulmaması, dikkatsizlikten daha öte tedbirsizliğe, ihtiyatsızlığa varan cesaretle, pervasızca bir davranış” niteliğinde olup, geç teslimden doğan sınırlı sorumluluk ilkesi geçerli değildir (Y. 11 HD 13/11/2019 tarih 2018/4642 E. / 2019/7188). Mahkemece, TTK’nın 886. Maddesi uyarınca değerlendirilme yapılmaksızın TTK’nın 882. Maddesinde yer alan “Taşıyıcının, taşıma süresinin aşılmasından doğan sorumluluğu, taşıma ücretinin üç katı ile sınırlıdır” hükmü uyarınca karar verilmesini isabetli bulmuyorum.
Bölge Adliye Mahkemesince manevi tazminata karar verilmiş ise de, gönderilen kargonun üzerinde özel bir fayda beyanı bulunmadığı gibi, kargonun içerisinde ne olduğu da ispat edilemediğinden ve her sözleşmeye aykırılık manevi tazminat sonucunu doğurmayacağından, soyut iddialar üzerinden manevi tazminata karar verilmesini de isabetli bulmuyorum.
Anılan nedenlerle eksik incelemeye dayalı Mahkeme kararının bozulması gerektiğini düşündüğümden, kararı onayan Daire çoğunluğunun görüşlerine katılmıyorum.
KARŞI OY
Dava, 6475 sayılı Posta Hizmetleri Kanunu kapsamında posta gönderisinin geç teslim edilmesi nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararların tazmini istemine ilişkindir.
Somut olayda davacı, davalı kargo şirketi ile gönderdiği iş başvuru belgelerinin geç teslim edilmesi nedeniyle “sözleşmeli personel” alımı imkanından yararlanamadığını, yani işe başlama şansını kaçırdığını, bu yüzden maddi ve manevi zararının oluştuğunu ileri sürerek söz konusu zararlarının tazmini isteminde bulunmuş, davalı davanın reddini istemiştir. İlk derece mahkemece, gönderinin üç gün içinde teslim edilmesinin standart sürelere uygun olduğu gerekçesiyle davanın reddine, BAM Hukuk Dairesince ise davalının taşıma süresini 48 saat içerisinde gerçekleştireceğini kendi internet sitesinde ilan ettiği halde bu sürede taşımanın yapılmadığı, geç teslimim söz konusu olduğu, o nedenle geç teslimden kaynaklı maddi tazminatın belirlenmesi gerektiği, TTK m. 882/3 hükmüne göre sorumluluğun taşıma bedelinin üç katıyla sınırlı olduğu, geç teslim nedeniyle davacının atanamadığı, bu nedenle de TMK m. 24 hükmü ile TBK m. 58 hükmü uyarınca kişilik haklarının ihlal edildiği ve dolayısıyla manevi zararının da oluştuğu gerekçesiyle istinaf baş vurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
İş başvuru belgelerinin taşınması hizmeti 6475 sayılı Posta Hizmetleri Kanunu (PHK) m. 14 hükmü ile düzenlenen posta hizmetleri kapsamında olup PHK m. 3/1-u hükmü ile tanımlanan posta gönderisidir. Kanunun 5 inci maddesi ile posta hizmetlerinin Kanun hükümlerine göre faaliyet gösteren hizmet sağlayıcıları tarafından yerine getirileceği, m. 6 hükmü ile ise posta hizmetlerinin evrensel hizmet yükümlüsünün tekelinde olduğu düzenlenmiştir. PHK’nın tanımları düzenleyen hükmünde belirtildi üzere; evrensel posta hizmeti; belirlenmiş ilke ve kurallar çerçevesinde, bir posta hizmetinin coğrafi alan farkı gözetilmeksizin ülke sınırları içerisinde tüm kullanıcılar için karşılanabilir ücretlerle kesintisiz olarak sağlanmasını (m. 3/1-g), evrensel posta hizmet sağlayıcısı; evrensel posta hizmetini yetki belgesi uyarınca yürütmekle yetkili kılınan hizmet sağlayıcısını (m.3/1-ğ), hizmet sağlayıcısı ise; PTT’yi ve bu Kanun hükümlerine göre posta sektöründe faaliyet göstermek üzere yetkilendirilmiş 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun (TTK) 124 üncü maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sermaye şirketlerini (m.3/1-l) ifade etmektedir. TTK m. 124/2 hükmünde belirtilen sermaye şirketlerinin PHK kapsamında hizmet sağlayıcısı sayılabilmeleri için PHK m. 9 hükmü uyarınca m. 3/1-p hükmünde belirtilen Kurum (Bilgi teknolojileri ve İletişim Kurumu) tarafından düzenlenen yetki belgesi ile yetkilendirilmeleri ve yetki belgesinin de geçerliliğinin devamı gerekmektedir. Sorumluluk, başvuru hakkı ve zamanaşımını düzenleyen PHK’nın 29 uncu maddesinin son fıkrası ile zamanaşımı hariç sorumluluk yönünden genel hükümlerin uygulanacağı düzenlenmiştir. Burada hemen belirtmek gerekirse, bu hükümle zamanaşımı süresi özel olarak düzenlenmiştir. O nedenle zamanaşımı yönünden atıf yapılmamıştır.
PHK’nın anılan hükmüyle atıf yapılan genel hükümler kapsamına taşımaya ilişkin TTK m.850 ve devamı hükümlerinin de dahil olduğu TTK’nın taşımaya ilişkin hükümlerinin uygulanması bakımından saklı tutulan hususları düzenleyen m. 852 hükmünün gerekçesine dahil olan Adalet Komisyonunun raporundaki açıklamalardan anlaşılmaktadır. Hemen belirtmeliyim ki, TTK m. 850 vd. hükümleri karayoluyla eşya ve yolcu taşımayı düzenlemekte olup m. 852 hükmü ile deniz, demir ve hava yoluyla taşıma ile posta idaresine ilişkin özel hükümler saklı tutulmuştur. Ancak saklı tutulan bu hususlara ilişkin özel hüküm bulunmadığı hallerde PHK’nın anılan hükmü ile yapılan atıf gereği PHK’ya göre genel hüküm olan TTK’nın Karayoluyla eşya ve yolcu taşımayı düzenleyen hükümlerinin ve TTK m. 1 hükmü uyarınca TTK’ya göre genel hüküm olan TBK ve TMK hükümlerinin uygulanmasının söz konusu olacağı düşünülmelidir.
Anılan atıf gereği diğer genel hükümler yanında TTK’nın taşımaya ilişkin hükümlerinin uygulama alanı bulabilmesi için PHK hükümlerine uygun bir posta taşımasının bulunması gerekmektedir. Diğer bir ifade ile davalı taşıyıcının PHK kapsamında Kurum tarafından düzenlenen ve geçerliliği devam eden yetki belgesine istinaden hizmet sağlayıcı olması ve bu yetkisine dayalı posta taşıma işini üstlenmiş bulunması gerekmektedir. Aksi takdirde geçerli bir posta taşıma sözleşmesinden bahsedilemez. Zira yukarıda belirtildiği üzere PHK ile posta hizmetleri PTT ile Kurumun verdiği yetki belgesi ile hizmet sağlayıcı statüsüne haiz olan sermaye şirketlerinin tekeline verilmiştir. Bu durumda anılan atıf gereği TTK’nın taşımaya ilişkin hükümlerinin uygulanmasının söz konusu olabilmesi posta taşıma işini üstlenen taşıyıcının PHK kapsamında yetkili hizmet sağlayıcı olmasına bağlıdır. Şayet taşıyıcı PHK kapsamında yetkili hizmet sağlayıcı sıfatına haiz değilse TTK’nın taşımaya ilişkin anılan hükümlerinin uygulanma imkanı bulunmamaktadır. Böyle durumlarda, yani posta hizmeti verme yetkisi olmayan taşıyıcının taşıma sözleşmesi yapma yetkisi bulunmadığı gözetilerek iş görme sözleşmelerinin bir türü olan ve TBK’da düzenlenen vekalet sözleşmesi hükümleri ile TBK’nın genel hükümlerinin uygulanması suretiyle uyuşmazlığın çözülmesi düşünülmelidir.
Hal böyle olunca, davalı taşıyıcı olarak posta gönderisi olan davacının iş başvuru evraklarını taşımayı üstlendiği ve taahhüt ettiği sürede taşımayı gerçekleştiremediğinden davacı işe alınmak için değerlendirme dışı kaldığından uğradığı maddi ve manevi zararın tazminini istemekten ibaret somut olayda; uyuşmazlığın çözümü için mahkemece yapılması gereken, posta gönderisini üstlenen davalı taşıyıcının PHK kapsamında Kurum tarafından düzenlenen ve geçerliliği halen devam eden yetki belgesine istinaden posta hizmeti vermeye yetkili hizmet sağlayıcı olup olmadığı araştırılıp, yetkili hizmet sağlayıcı olmadığı tespit edilirse ortada geçerli bir posta hizmeti sözleşmesi söz konusu olmadığı gözetilerek TBK’nın vekalet sözleşmesini düzenleyen hükümleri ile genel hükümlerinin uygulanması suretiyle uyuşmazlığın çözülmesi, şayet tavalı taşıyıcının PHK kapsamında düzenlenen ve halen geçerliliği devam eden yetki belgesine istinaden hizmet sağlayıcı olduğu tespit edilirse PHK m. 29 hükmü ile yapılan atıf gereği, sorumluluğun kapsamı ve zararın belirlenmesi hususlarında PHK’da özel hüküm bulunmadığından karayoluyla taşımayı düzenleyen TTK m. 850 vd. hükümleri ile TMK ve TBK’nın genel hükümlerine göre uyuşmazlığın çözülmesi gerekirken, ilk derece mahkemesince belirtilen yönde hiçbir araştırma yapılmadığı gibi, BAM Hukuk Dairesince de belirtilen yönde hiçbir araştırma ve inceleme yapılmadan, yani davalı taşıyıcı şirketin PHK kapsamında yetkili hizmet sağlayıcı olup olmadığı araştırılmadan doğrudan TTK m. 850 vd devamı hükümleri ile TMK ve TBK’nın ilgili hükümlerinin uygulanması suretiyle uyuşmazlığın çözümü cihetine gidilmesinin doğru olmadığı düşüncesiyle kararın bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan, istinaf başvurusu üzerine BAM hukuk dairesince PHK kapsamında hiçbir araştırma ve inceleme yapılmadan verilen kararın onanması yönündeki sayın çoğunluğun görüşüne katılmamaktayım.