Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2017/181
Karar No: 2019/443

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/181 Esas 2019/443 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2017/181 E.  ,  2019/443 K.

    "İçtihat Metni"



    Kararı Veren
    Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Ağır Ceza
    Sayısı : 181-502

    Kasten öldürme suçuna teşebbüsten sanık ..."in 765 sayılı TCK’nın 448, 62, 51/1, 59/2, 31, 33, 40 ve 36. maddeleri uyarınca 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, kamu hizmetlerinden yasaklanmasına, yasal kısıtlılık altına alınmasına, mahsuba ve müsadereye ilişkin Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 05.02.2003 tarih ve 142-45 sayılı hüküm, inceleme dışı davanın katılanı Yusuf Metin’in bu hükme yönelen temyiz talebinin Yargıtay 1. Ceza Dairesince 22.11.2004 tarih ve 813-3848 sayı ile reddedilmesi suretiyle kesinleşmiştir.
    Hükmün infazı sırasında 5237 sayılı TCK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, hükümlünün hukuki durumunun 5237 sayılı TCK kapsamında değerlendirilmesi amacıyla Yerel Mahkemece duruşma açılarak yapılan uyarlama yargılaması sonucunda 05.11.2012 tarih ve 28-380 sayı ile hükümlünün lehine olduğu kabul edilen 5237 sayılı TCK’nın 81/1, 35/2, 29, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 5 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve yargılama giderinin hükümlüden alınarak Hazineye irat kaydına karar verilmiştir.
    Hükmün hükümlü müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 07.04.2014 tarih ve 5384-2180 sayı ile;
    “...a) Meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı birlikte gözetilerek hükümlü hakkında mağdur ...’a yönelik eylemi nedeniyle makul bir ceza tayini yerine 9 yıl hapis cezasına hükmolunması suretiyle eksik ceza tayini,
    b) Kanun gereği yapılması zorunlu olan uyarlama yargılamasında, yargılama giderlerinden hükümlünün sorumlu tutulamayacağının düşünülmemesi,” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yerel Mahkemece 17.12.2014 tarih ve 181-502 sayı ile (b) bendinde belirtilen bozma nedenine eylemli olarak uyulmuş, (a) bendinde belirtilen bozma nedenine ise;
    "Hükümlü ... hakkında katılanlar ..., ..., ... ve ..."e karşı kasten insan öldürmeye teşebbüs suçundan Mahkememizce yapılan yargılama sonucu 2006/97-2006/338 E. K. sayılı karar ile tesis edilen mahkûmiyet kararları temyiz edilmeksizin kesinleşmiş, hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK hükümleri uyarınca verilen mahkûmiyet kararlarının uyarlanmasına ilişkin Mahkememizce yapılan yargılama sonucu hükümlü hakkında lehe yasal düzenleme mevcut olması sebebi ile ..."in mevcut eylemleri ile ilgili yeniden karar tesis edilmiş, Yüksek Yargıtay 1. CD"nin 2013/5384-2014/2180 E. K. sayılı kararı ile hükümlü hakkında ... ve ..."e karşı verilen uyarlama kararlarının onaylanmasına ancak ... ve ..."e karşı uyarlama kararlarında mağdurlarda oluşan yara, yaranın bulunduğu yer, saçma tanesi miktarı dikkate alınırken ..."e karşı eylem sebebi ile üst sınırdan ..."e karşı eylem sebebi ile makul bir ceza tayini yerine eksik ceza verilmiş olması sebebi ile kararımızın bozulmasına dair karar tesis edilmiş olup Mahkememizce bozma kararına aşağıdaki sebeplerle uyulmaması ve direnilmesi gerektiğine dair karar tesis edilmiştir.
    Mahkememizce yargılama aşamasında alınan doktor raporlarıyla ..."in hayati tehlike geçirerek 45 gün iş ve gücünden kalacak şekilde, ..."in hayati tehlike geçirmeksizin 10 gün iş ve gücünden kalacak şekilde, ..."in hayati tehlike geçirmeksizin 10 gün iş ve gücünden kalacak şekilde, ..."in hayati tehlike geçirerek sol gözde uzuv tatili meydana gelecek şekilde 45 gün iş ve gücünden kalacak şekilde yaralandığı alınan kati doktor raporlarında belirtilmiştir.
    Hükümlü hakkında karar tesis edilirken mağdurların hayati tehlike geçirip geçirmemeleri, iş ve gücünden kalma süreleri, zarar ve tehlikenin ağırlığı dikkate alınarak hükümlü hakkında ayrı ayrı ceza tayini cihetine gidilmiş, ... ve ..."e karşı eylemler sebebi ile verilen ceza miktarlarının az olduğu belirtilerek verilen mahkûmiyet kararı bozulmuş ise de 1412 sayılı CMUK"nın 307. maddesinde temyiz sebepleri, 308. maddesinde kanuna muhalefet hâlleri belirtilmiş, 5271 sayılı CMK"nın 288 ve 289. maddelerinde temyiz nedenleri ve hukuka kesin aykırılık hâlleri belirtilmiş olup Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçmemiş olması nedeniyle CMK"nın 280/1-a-b-c maddelerinde öngörülen usul hükümlerinin tatbikinin söz konusu olmadığı, mevcut olayda delil takdiri sebebi ile Mahkememiz kararının bozulmasına dair karar tesis edilmiş ise de olayda bakılması gereken hususun katılanların mevcut yara sebebi ile hayati tehlike geçirip geçirmemesi, iş ve gücünden kalacak süre, zarar ve tehlikenin ağırlığı hususlarıyla sınırlı olup her mağdur yönünden değerlendirme ayrı ayrı yapıldığı, bozma kararında belirtildiği üzere makul bir ceza tayini kavramı ile verilecek ceza miktarının tespitinin kürsü hâkimince belirlenmesinin mümkün olmadığı, mevcut hususun somut verilere dayanmaması, hangi cezanın makul olarak kabulü gerektiği yönünde yasal düzenleme bulunmaması, üst sınırdan ceza tayin edilmesi gerektiği belirtilen ..."in mevcut eylem sebebi ile hayati tehlike geçirmediği ve 10 gün iş ve gücünden kalacak şekilde yaralandığı dikkate alındığında Mahkememizce tesis edilen kararın usul ve yasaya uygun bulunduğuna ilişkin tam bir vicdani kanaate varılmakla aşağıdaki karar tesis edilmiştir." şeklindeki gerekçe ile direnerek hükümlünün önceki hüküm gibi cezalandırılmasına karar vermiştir.
    Direnme kararına konu bu hükmün de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29.01.2015 tarihli ve 19387 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 133-1185 sayı ile; 6763 sayılı Kanun"un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun"a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 20.02.2017 tarih ve 15-469 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Direnme kararının kapsamına göre inceleme hükümlü hakkında katılan ...’e yönelik kasten öldürme suçuna teşebbüsten kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
    Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hükümlü hakkında yapılan uyarlama yargılamasında 5237 sayılı TCK"nın 35/2. maddesi uyarınca belirlenen ceza miktarının isabetli olup olmadığına ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle uyarlama yargılaması sonucunda verilen hükmün Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı CMK"nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçe içerip içermediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca 02.03.2001 tarihli ve 2900-159 sayılı iddianame ile sanık ... hakkında katılan ...’e yönelik kasten öldürme suçuna teşebbüsten kamu davası açıldığı,
    Yapılan yargılama sonucunda Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesince 05.02.2003 tarih ve 142-45 sayı ile sanığın 765 sayılı TCK’nın 448, 62, 51/1, 59/2, 31, 33, 40 ve 36. maddeleri uyarınca 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, kamu hizmetlerinden yasaklanmasına, yasal kısıtlılık altına alınmasına, mahsuba ve müsadereye karar verildiği,
    Bu hükme yönelen katılan Yusuf Metin’in temyiz talebinin Yargıtay 1. Ceza Dairesince reddedilmesi suretiyle hükmün kesinleştiği,
    Hükmün infazı sırasında 5237 sayılı TCK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, hükümlünün hukuki durumunun 5237 sayılı TCK kapsamında değerlendirilmesi amacıyla Yerel Mahkemece duruşma açılarak yapılan uyarlama yargılaması sonucunda, 05.11.2012 tarih ve 28-380 sayı ile hükümlünün lehe oduğu kabul edilen 5237 sayılı TCK’nın 81/1, 35/2, 29, 62, 53. maddeleri uyarınca 5 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve yargılama giderinin hükümlüden alınarak Hazineye irat kaydına karar verildiği,
    Hükmün hükümlü müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 07.04.2014 tarih ve 5384-2180 sayı ile TCK"nın 35/2. maddesi uyarınca eksik ceza tayin edildiğinden ve hükümlünün uyarlama yargılamasında yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağından bahisle bozulmasına karar verildiği,
    Yargılama giderlerine ilişkin bozma nedenine eylemli olarak uyan Yerel Mahkemece 17.12.2014 tarih ve 181-502 sayı ile, direnme kararına konu hükmün gerekçe bölümünde, dosyanın geçirdiği aşamalar, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 07.04.2014 tarihli ve 5384-2180 sayılı bozma ilamı ve katılan ... ile inceleme dışı katılanlar ..., ... ve ...’in adli rapor içerikleri özetlendikten sonra,
    “Hükümlü hakkında karar tesis edilirken mağdurların hayati tehlike geçirip geçirmemeleri, iş ve gücünden kalma süreleri, zarar ve tehlikenin ağırlığı dikkate alınarak hükümlü hakkında ayrı ayrı ceza tayini cihetine gidilmiş, ... ve ..."e karşı eylemler sebebi ile verilen ceza miktarlarının az olduğu belirtilerek verilen mahkumiyet kararı bozulmuş ise de 1412 sayılı CMUK’nın 307. maddesinde temyiz sebepleri, 308. maddesinde kanuna muhalefet halleri belirtilmiş, 5271 sayılı CMK’nın 288 ve 289. maddelerinde temyiz nedenleri ve hukuka kesin aykırılık hâlleri belirtilmiş olup Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçmemiş olması nedeniyle CMK’nın 280/1-a-b-c maddelerinde öngörülen usul hükümlerinin tatbikinin söz konusu olmadığı, mevcut olayda delil takdiri sebebi ile Mahkememiz kararının bozulmasına dair karar tesis edilmiş ise de olayda bakılması gereken hususun katılanların mevcut yara sebebi ile hayati tehlike geçirip geçirmemesi, iş ve gücünden kalacak süre, zarar ve tehlikenin ağırlığı hususlarıyla sınırlı olup her mağdur yönünden değerlendirme ayrı ayrı yapıldığı, bozma kararında belirtildiği üzere makul bir ceza tayini kavramı ile verilecek ceza miktarının tespitinin kürsü hâkimince belirlenmesinin mümkün olmadığı, mevcut hususun somut verilere dayanmaması, hangi cezanın makul olarak kabulü gerektiği yönünde yasal düzenleme bulunmaması, üst sınırdan ceza tayin edilmesi gerektiği belirtilen ..."in mevcut eylem sebebi ile hayati tehlike geçirmediği ve 10 gün iş ve gücünden kalacak şekilde yaralandığı dikkate alındığında Mahkememizce tesis edilen kararın usul ve yasaya uygun bulunduğuna ilişkin tam bir vicdani kanaate varılmakla aşağıdaki karar tesis edilmiştir.” şeklinde direnme gerekçesi gösterilmesi ile yetinildiği,
    Anlaşılmaktadır.
    Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi bakımından uyarlama yargılamasının niteliği üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
    Ceza kanunlarının zaman bakımından uygulanmasına ilişkin kurallar, yürürlükten kalkmış bulunan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 2. maddesinde;
    “İşlendiği zamanın kanununa göre cürüm veya kabahat sayılmayan fiilden dolayı kimseye ceza verilemez. İşlendikten sonra yapılan kanuna göre cürüm veya kabahat sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz. Eğer böyle bir ceza hükmolunmuşsa icrası ve kanunî neticeleri kendiliğinden ortadan kalkar.
    Bir cürüm veya kabahatin işlendiği zamanın kanunu ile sonradan neşrolunan kanunun hükümleri birbirinden farklı ise failin lehinde olan kanun tatbik ve infaz olunur.”,
    01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun “Zaman bakımından uygulama” başlıklı 7. maddesinde ise;
    “1- İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuşsa infazı ve kanunî neticeleri kendiliğinden kalkar.
    2- Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.
    3- Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır.
    4- Geçici veya süreli kanunların, yürürlükte bulundukları süre içinde işlenmiş olan suçlar hakkında uygulanmasına devam edilir.”
    Şeklinde düzenlenmiştir.
    Her iki maddede de; ceza hukukunun en önemli ilkesi olan, ceza hukuku kurallarının yürürlüğe girdikleri andan itibaren işlenen suçlara uygulanacağına ilişkin ileriye etkili olma prensibi ile bu ilkenin istisnasını oluşturan, failin lehine olan yasanın geçmişe etkili olması, “geçmişe etkili uygulama” veya “geçmişe yürürlük” ilkesine yer verilmiştir.
    Bu ilke uyarınca, suçtan sonra yürürlüğe giren ve fail lehine hükümler içeren yasa, hükümde ve infaz aşamasında dikkate alınacaktır.
    Gerek öğretide gerekse yargısal kararlarda; “adli para cezasını öngören yasanın, hapis cezasını kabul eden yasaya göre”, aynı nev’i ceza içeren yasalardan; “üst sınırların aynı olması hâlinde alt sınırı az olan yasanın”, “alt sınırları aynı olması hâlinde üst sınırı az olan yasanın”, “alt ve üst sınırlarının farklı olması durumunda ise üst sınırı az olan yasanın” lehe olduğu kabul edilmektedir.
    Lehe yasanın tespiti açısından bu ölçütlere yeni kriterler eklenmesi yönündeki görüş ve uygulamalar, öğreti ve yargısal kararlara da konu olmuş, değişen ceza mevzuatı karşısında dahi hâlen geçerliliğini koruyan 23.02.1938 tarihli ve 23–9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da, “Suçun işlendiği zamanın yasası ile sonradan yürürlüğe giren yasa hükümlerinin farklı olması hâlinde, her iki yasanın birbirine karıştırılmadan, ayrı ayrı somut olaya uygulanıp, her iki yasaya göre hükmedilecek cezalar belirlendikten sonra, sonucuna göre lehte olanı uygulanmalı” şeklinde, lehe yasanın tespitinde başvurulacak yöntem belirtilmiştir.
    Öğretide de anılan İçtihadı Birleştirme Kararındaki ilke benimsenerek, uygulanma olanağı bulunan tüm yasaların leh ve aleyhteki hükümleri birlikte ele alınarak somut olaya göre sonuçlarının karşılaştırılması gerekeceği ve sonunda fail bakımından daha lehe sonuç veren yasanın belirlenip hükmün buna göre verileceği görüşleri ileri sürülmüştür. (S. Dönmezer–S. Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, c. 1, 11. Bası, s. 167; S. Dönmezer, Genel Ceza Hukuku Dersleri, s. 64; M. E. Artuk- A. Gökçen– A. C. Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, c. 1, s. 221.)
    Hukukumuzda lehe yasanın tespiti yöntemine ilişkin herhangi bir pozitif hukuk normunun bulunmaması nedeniyle, lehe yasa, 1412 sayılı CMUK"nın, mahkûmiyet hükmünün yorumunda doğan tereddüdün giderilmesi bakımından hâkimden karar istenmesi yöntemini düzenleyen 402. maddesi uyarınca yapılmakta iken, her ikisi de 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 04.11.2004 tarihli ve 5252 sayılı Kanun"un 9. maddesi ile 13.12.2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun"un 98 vd. maddelerinde, lehe yasanın saptanması ve uygulanmasında başvurulacak yöntemle ilgili ayrıntılı hükümler getirilmiştir.
    5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun"un 98. maddesinin birinci fıkrasında; “Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir.” hükmüne yer verilmiş, aynı Kanun"un 101. maddesinde ise, cezanın infazı sırasında, 98 ilâ 100. maddeler gereğince mahkemeden alınması gereken kararların duruşma yapılmaksızın verileceği ve bu kararların itiraza tabi olacağı belirtilmiştir. Görüldüğü gibi, 5275 sayılı Kanun"un 98. maddesi, herhangi bir ceza normunun, hükmün kesinleşmesinden sonra değişmesi hâlinde yapılacak uyarlama yargılamasına ilişkin genel bir düzenlemeyi içermektedir.
    5252 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun"un “Lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul” başlıklı 9. maddesinin üçüncü fıkrasında ise; “Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir.” hükmüne yer verilmiştir. Bu maddeyle, bir kanunun tamamen yürürlükten kaldırılıp yerine başka bir kanunun yürürlüğe girmesinden sonra lehe olan kanunun tespiti bakımından, sabit kabul edilen olaya, suçtan önceki ve sonraki kanunların ilgili tüm hükümlerinin birbirine karıştırılmaksızın bir bütün hâlinde uygulanıp ayrı ayrı sonuçlar belirlenmesi ve bunların karşılaştırılması gerektiği yönünde özel bir düzenleme yapılmıştır. Ancak bu karşılaştırmada, hükmün tesisi aşamasında uygulanması gereken normlarla, hükmün infazına ilişkin normlar birlikte değil, ayrı ayrı değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Bu değerlendirmede hüküm tesisi aşamasında uygulanması gereken düzenlemelerin aynı kanun kapsamında bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, sadece bir kanun değil bir müesseseyle ilgili düzenlemelerin yer aldığı kanunlar birlikte değerlendirilecektir.
    Ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 27.12.2005 tarihli ve 162-173 sayılı kararında belirtildiği üzere, sonradan yürürlüğe giren kanunun, suçun unsurlarını değiştirmesi, suça etkili hâlleri yeniden düzenlemesi, ceza miktarlarını öncekinden farklı alt ve üst sınırlar arasında belirlemesi gibi durumlarda, kesinleşmiş mahkûmiyet kararı bakımından doğuracağı sonucun bir mahkeme kararı ile saptanması gerekir. Bu durumda “mahkûmiyet hükmünde değişiklik yargılaması” veya kısaca “uyarlama yargılaması” denilebilecek bir yargılama faaliyetine ihtiyaç vardır. Her yargılama faaliyeti gibi bu da bir davanın varlığını gerektirir.
    Bu yargılama gerçekleştirilirken, herhangi bir inceleme ve araştırma yapılması, kanıt toplanması veya takdir hakkının öncekinden farklı biçimde ve kanunda öngörülen alt sınırın üzerinde ceza tayin edilerek kullanılması söz konusu ise ya da cezanın kişiselleştirilmesine ilişkin bir hükmün uygulanması olanağı sonraki kanun ile doğmuşsa, kanun koyucunun “derhal uygulanabilirlik” kavramıyla amaçladığının dışında kalan bu gibi hâllerde yargılamanın duruşmalı yapılması zorunludur. Bunun dışındaki hâllerde ise evrak üzerinde inceleme yapılarak karar vermek olanaklı hâle gelebilecektir.
    Ancak duruşma açılarak yargılama yapılsa da, bu yargılama, sonraki kanunun lehe hükümlerinin saptanması ve uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesi ile sınırlı ve kendine özgü talî bir yargılama olup uyarlama yargılamasında önceki karar dışına çıkılamayacak, kesinleşen karardaki suça konu sabit eyleme uygulanma olanağı bulunan yeni kanundaki hükümler bütünüyle tatbik olunduktan sonra yeni kanunun lehe sonuç doğurduğunun saptanması hâlinde, hükümlünün bu sonuçtan faydalanması için infaza konu olabilecek nitelikte bir hüküm kurulmasıyla yetinilecektir.
    Uyarlama yargılaması, ister 5252 sayılı Kanun"un 9. maddesine, isterse 5275 sayılı Kanun"un 98. maddesine göre yapılsın, yargılama sonucunda verilen karar esas itibarıyla infazı ilgilendiren ve etkileyen bir karar niteliğindedir. Uyarlama yargılamasının 5275 sayılı Kanun"un 98. maddesi uyarınca yapıldığı hâllerde verilen karar aynı Kanun"un 101. maddesi uyarınca itiraz yasa yoluna; 5252 sayılı Kanun"un 9. maddesine göre yapıldığı hâllerde ise, bu Kanun"da açık bir hüküm bulunmaması nedeniyle genel hükümler uygulanmak suretiyle temyiz yasa yoluna tabi olacaktır. 5252 sayılı Kanun"un 9. maddesinin uygulandığı hâllerde hükmün temyiz yasa yoluna tabi olması, verilen kararın infaza ilişkin bir karar olma niteliğini değiştirmeyecektir.
    Öte yandan, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141. maddesine göre; “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılmalıdır.” Kuşkusuz bu zorunluluk, uyarlama yargılaması sonunda verilen kararlar bakımından da geçerlidir. Ancak bu yargılamanın amacı, kesinleşmiş hükümde suç olduğu saptanan olaya ilişkin lehe hükmün belirlenmesi ve uygulanması ile sınırlı olduğundan, yeniden bir olay yargılaması yapılmasını gerektiren ayrıksı durumlar dışında, önceki yargılamada iddia ve savunma olarak ileri sürülen görüşler ile delillerin tartışılması ve değerlendirilmesine gerek bulunmamaktadır. Buna mukabil sonradan yürürlüğe giren yasaya göre kurulacak mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde, 5271 sayılı Ceza Yargılaması Kanunu’nun 230. maddesine uygun olarak, suç oluşturduğu kabul edilen eylemin gösterilmesi, bunun nitelendirmesinin yapılması, Ceza Kanunu’nda öngörülen sıra ve esaslara göre cezanın ve ayrıca cezaya mahkûmiyet yerine veya yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine ya da ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine dair dayanakların gösterilmesi zorunludur.
    Somut olayda ise, 5237 sayılı TCK’nın hükümlü lehine sonuç doğurduğu kabul edilip yeni bir uygulama yapılmış, buna ilişkin direnme kararına konu hükmün gerekçe bölümünde, dosyanın geçirdiği aşamalar, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 07.04.2014 tarihli ve 5384-2180 sayılı bozma ilamı ve katılan ... ile inceleme dışı katılanlar ..., ... ve ...’in adli rapor içerikleri özetlendikten sonra, hükümlünün 5237 sayılı TCK’nın yürürlüğe girmesinden önce işlediği suça ilişkin olarak, suç oluşturduğu kabul edilen eylemin ne olduğu, hangi maddi ve hukuki gerekçelerle hukuki nitelendirmesinin yapıldığı, haksız tahrik nedeni oluşturan olay ve indirim oranı konularına dair herhangi bir açıklamada bulunulmaması ve yine 5237 sayılı TCK ile 765 sayılı mülga TCK’nın olayla ilgili bütün hükümlerinin Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde uygulanması ile ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılmasının yapılmaması karşısında, lehe olan hükmün belirlenmesine ilişkin olarak Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı CMK"nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçe gösterilmediği kabul edilmelidir.
    Bu itibarla diğer yönleri incelenmeyen direnme kararına konu hükmün bozulmasına karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle
    1- Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 17.12.2014 tarih ve 181-502 sayılı direnme kararına konu hükmün Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı CMK"nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçe içermediğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
    2- Dosyanın mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 21.05.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi