Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/1227
Karar No: 2021/745
Karar Tarihi: 10.06.2021

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1227 Esas 2021/745 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/1227 E.  ,  2021/745 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi


    1. Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... 3. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
    2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    4. Davacı vekili 21.02.2012 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin sekiz kardeşli bir ailenin çocuğu olduğunu, babalarının uzun yıllar önce öldüğünü, yaşlı anneleri ile birlikte yaşadıkları sırada annelerinin 04.08.2011 tarihinde öldüğünü, müvekkilinin tapu kayıtlarını incelediğinde annesinin 349 ada 3 parselde kayıtlı 408 m2 büyüklüğünde ve üzerinde biri dört, diğeri de iki katlı bina bulunan taşınmazı davalı oğulları ... ile ...’a satış suretiyle devrettiğini öğrendiğini, davalıların hâlen diğer kardeşleri ... ve ... ile birlikte bu taşınmazda oturduklarını ve böylesi bir taşınmazı alım güçlerinin olmadığını, anneleri ..."in de başka taşınmazlardan kira geliri ve emekli maaşı bulunduğunu, bu nedenle taşınmaz satışından gelecek paraya ihtiyacının olmadığını, bağış suretiyle mal kaçırmak amacı taşıdığını ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile miras payları oranında mirasçılar adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalılar Cevabı:
    5. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; müvekkilleri ile muris arasındaki işlemin gerçek yönünün ölünceye kadar bakma akdi olduğunu ve ivazlı olan bu işlemin yapıldığı tarihten itibaren on yıl geçtiğini, davanın öncelikle zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, ayrıca otuz yıl kadar önce aileden ayrılan davacının kendi kazancını kendisinin değerlendirdiğini, kalabalık olan ailenin geçimine hiçbir katkısının bulunmadığını, diğer çocukların ise çalışma çağına geldikleri andan itibaren çalışmaya başlayarak gelirlerini aileleri ile paylaştıklarını, bu şekilde ailenin kiracı olarak oturduğu ve o dönemde sadece bir ... ile bir normal kattan ibaret olan çekişme konusu taşınmazın alımına doğrudan katkı sağladıklarını, diğer katların yapımını da üstlendiklerini, ikinci binayı ise davacı dışındaki kardeşlerin tamamen kendi imkânları ile inşa ettiklerini, her ne kadar taşınmaz tapuda anneleri adına kayıtlı ise de annelerinin böyle bir taşınmazı satın alıp üzerine bina inşa edecek maddi gücünün hiçbir zaman olmadığını, yaşının ilerleyip hastalıklarının çıkması üzerine taşınmazı kendisi ile yaşayan ve her türlü bakımını yapan davalı çocuklarına ölünceye kadar bakma akdiyle devrettiğini, onların da murisin ölümüne kadar gerekli vecibeyi yerine getirdiğini, davacının tüm bunları bildiği hâlde taşınmazın tamamı murise aitmiş gibi dava açmasının kötü niyetli olduğunu, ayrıca babadan kalan miras payına karşılık davacının 25.000.000.000TL aldığını, diğer kardeşlerin de onun gibi para aldıkları ancak paralarını dava konusu taşınmazın satın alınmasına ve üzerindeki binaların yapımına hasrettiklerini, davacının bu şekilde edinilen taşınmazdan hak talep etmesinin haksız olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.
    İlk Derece Mahkemesi Kararı:
    6. ... 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.05.2013 tarihli ve 2012/18 E., 2013/303 K. sayılı kararı ile; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığı olacağı, ancak semenin mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya emek de olabileceği, somut olayda mirasbırakan ..."in temlikteki amacının ölünceye kadar bakma vaadi sözleşmesinin gereğini yerine getirmek olduğu, bu husun tanık beyanları ve noterde tanzim olunan sözleşme ile sabit olduğu, esasen muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının murisin mal kaçırmak iradesiyle hareket etmesi hâlinde uygulanabileceği, olayda ise murisin gerçek iradesinin diğer mirasçılardan mal kaçırmak olmayıp ölünceye kadar bakma sözleşmesinin gereğini yerine getirmek olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Özel Daire Bozma Kararı:
    7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunmuştur.
    8. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 18.09.2014 tarihli ve 2013/22163 E., 2014/14448 K. sayılı kararı ile;
    "...Somut olaya gelince; mirasbırakanın 1932 doğumlu olup, akit tarihinde 68 yaşında bulunduğu, ev hanımı olan murisin eşinden dolayı maaşı ve çekişmeli taşınmazdaki dükkanlardan kira geliri olduğu, üç tane bekâr olan kızları ve yine bekâr olan davalı oğulları ile yaşadığı, bakım ihtiyacında bulunmayan murisle dava dışı birlikte yaşadığı kızlarının ilgilendiği, murisin tek malvarlığı olan ve üzerinde iki adet bina bulunan çekişme konusu taşınmazı oğulları olan davalılara satış suretiyle temlik ettiği, satış bedeli ile gerçek bedel arasında fahiş fark olduğu, murisin satışa ihtiyacı bulunmadığı gibi davalıların murise bakımının da söz konusu olmadığı, öte yandan, murisin dava konusu taşınmazı temlikinden üç gün önce noterde yapmış olduğu ölünceye kadar bakma akdinin muvazaalı işlemi gizlemek için yapıldığı, dolayısıyla devrin bedelsiz olduğu açıktır.
    Öyleyse, değinilen bu olgular, yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğine mirasbırakan ...’in dava konusu olan taşınmazı yarı yarıya oğulları davalılara temlikindeki gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olup işlemin muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır.
    Hâl böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
    Direnme Kararı:
    9. ... 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.10.2015 tarihli ve 2015/306 E., 2015/475 K. sayılı kararı ile ilk hükümdeki gerekçeler tekrar edilip genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:
    10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda mirasbırakan tarafından davalı oğullarına satış suretiyle yapılan temlikin diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

    III. GEREKÇE
    12. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
    13. Hemen belirtilmelidir ki; irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 19. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 18.) maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddede;
    “Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır” hükmüne yer verilmiştir.
    14. Buna göre muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları, şeklinde tanımlanabilir.
    15. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispî muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukukî işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukukî işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispî muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukuki işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukukî işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.
    16. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.
    17. Eldeki davanın konusunu oluşturan ve “muris muvazaası” olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk Hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır. Muvazaa davalarının büyük bölümü muris muvazaasına ilişkin bulunmaktadır.
    18. Az yukarıda açıklanan Türk Borçlar Kanunu’nun genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır. Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay İçtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı oluşturmaktadır.
    19. 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı içtihadı Birleştirme Kararı ile; “Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu"nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına” karar verilmiştir.
    20. 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, mirasbırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlere ilişkindir.
    21. Muris muvazaasında, mirasbırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, mirasbırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı (niteliği) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı (niteliği) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda “tam muvazaa” özelliği de taşınmaktadır.
    22. Muris muvazaasını öteki nispi muvazaalardan ayıran unsur ise mirasçıları aldatmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık bir anlatımla, 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı içtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere bu muvazaa türünde mirasbırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır.
    23. Bu nedenle, mirasbırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını uygulama olanağı bulunmamaktadır.
    24. Muris muvazaasına dayalı olarak açılan davalarda ispat yükü ise muvazaanın varlığını iddia eden tarafa aittir. Gerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesindeki “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” hükmü ve gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190/1. maddesindeki “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” hükmü uyarınca, mirasbırakanın yaptığı temlikteki gerçek irade ve amacının mirasçıdan mal kaçırmak olduğunu, bu hususu ileri süren davacı taraf kanıtlamalıdır.
    25. Diğer bir anlatımla, muris muvazaası davalarında, mirasbırakan tarafından yapılan temlikin muvazaalı ve terekeden mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat yükü davacı tarafa aittir.
    26. Dava açan mirasçılar, mirasbırakan ile davalı arasındaki sözleşmenin dışında olduklarından üçüncü kişi konumundadırlar. Bu nedenle iddialarını tanık dâhil olmak üzere her türlü delille kanıtlamaları mümkündür. Kanunen kendilerine intikal etmesi gereken miras haklarına, mirasbırakan tarafından muvazaalı olarak yapılan sözleşme ile engel olunduğundan bu sözleşmenin muvazaalı olduğunu ileri sürerek iptalini istemekte hukukî yararlarının bulunduğu açıktır.
    27. Ancak bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.
    28. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması ise genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanması yanında, birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
    29. Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, muris muvazaasına ilişkin davaların niteliği gereğince taraflarca sunulan delillerin, her somut olayın özelliğine göre az yukarıda açıklanan objektif olgulardan da yararlanılarak bir bütün olarak değerlendirilmesi ve sonuca ulaşılması gerekmektedir.
    30. Somut olaya gelindiğinde 1932 doğumlu olan mirasbırakan ... 04.08.2011 tarihinde vefat etmiş olup, eşinin kendisinden önce 1999 yılında ölmesi nedeniyle geride davacı ve davalılar da dâhil olmak üzere sekiz çocuğu mirasçı olarak kalmıştır. Dava konusu taşınmaz ise muris adına kayıtlı iken murisin ... 1. Noterliğinde 07.04.2000 tarihinde düzenlenen sözleşme ile ölünceye kadar kendisine bakıp gözetmeleri koşuluyla 4.000.000.000TL beyan değerli arsasını davalılara devretmeyi vaat ve taahhüt ettiği, hatta aynı sözleşmede diğer mirasçıların kendisi öldükten sonra dahi hiçbir şekilde müdahale etmemelerini ve sözleşmeye aynen uymalarını son arzusu olarak vasiyet ettiği görülmüştür. Sözleşmeden sonra ise 10.04.2000 tarihinde ilgili tapu müdürlüğünde düzenlenen 2038 yevmiye numaralı resmi akitle taşınmazı toplam 4.000.000.000TL bedelle davalı oğullarına satarak devretmiş ve taşınmaz davalılar adına 1/2 paylarla tescil edilmiştir. Mahkemece yapılan keşif sonucunda ise taşınmazın satış tarihindeki gerçek değeri bilirkişi kurulu tarafından düzenlenen 02.02.2013 tarihli rapor ile 151.485,50TL olarak belirlenmiştir.
    31. Yerel mahkemece satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir bedel karşılığında olacağı, bedelin ise mutlaka para olması şart olmayıp, belirli bir hizmet, bakım veya emeğin de semen olarak kabul edilebileceği ve böyle bir durumda temlikin ivazlı sayılacağı belirtilmiş ise de Hukuk Genel Kurulunun 11.02.2021 tarihli ve 2017/1-1229 E., 2021/72 K. sayılı kararında vurgulandığı üzere her türlü bakım veya hizmetin semen/bedel olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Çünkü evladın elverdiğince ebeveynine bakıp yardım etmesi ahlakî bir görev olduğu gibi eşlerin birbirilerine bakıp destek olmaları da evlilik birliğinin bir gereğidir. Bu nedenle, ana babanın ya da eşin normal bakımın ötesinde özel bir ihtimam ve bakıma muhtaç olduğu, diğer bir anlatımla ahlaki görev sınırının aşıldığı durumlarda yapılan bakım ve hizmetin semen olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Somut olayda ise mirasbırakan temlikin yapıldığı tarihte 68 yaşında olup, bakıma muhtaç durumda olmadığı davacı tanık beyanları ile sabittir. Mirasbırakan ölünceye kadar davalılar ile aynı evde yaşamış ise de dava dışı üç kızının da onlarla birlikte yaşadığı, bakım ihtiyacı içinde olmayan murisle sadece davalıların değil kızlarının da ilgilendiği anlaşılmaktadır. Evlatların ileri yaştaki anne ve babalarıyla ilgilenip destek olmaları son derece normal olup, tüm bu açıklamalar kapsamında anneleri ile birlikte yaşayan davalıların gösterdikleri bu bakım ve ilginin normal bir bakımın ötesinde kabul edilerek, temlikin ivazlı olduğu söylenemez.
    32. Diğer yandan, çeşitli sebeplerle kendi kişisel ihtiyaçlarını göremeyen, bakım ve gözetime muhtaç olup bakımları ile ilgilenecek kimsesi bulunmayan ve özellikle yaşlı olan kimselerin bir ivaz karşılığında ölünceye kadar bakılıp gözetilmelerini sağlamak amacıyla sözleşme yapmaları mümkündür. Nitekim, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 611ve devamı maddelerinde ölünceye kadar bakma sözleşmesi düzenlenmiş ve 611. maddenin birinci fıkrasında, “Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir malvarlığını veya bazı malvarlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşmedir” şeklinde tanımlanmıştır.
    33. Davalılar tarafından tapuda satış şeklinde yapılan devrin gerçek yönünün ölünceye kadar bakma akdi olduğu savunulmuş ise de noterde bu şekilde sözleşme yapan muris ile davalıların aynı şekilde tapu memuru önünde gerçek iradelerine uygun olarak taşınmazı ölünceye kadar bakma akdiyle devretmeleri mümkün iken bunu yapmamış, iradelerini satış olarak açıklamışlardır. Bu durumda murisin ölünceye bakma akdine ilişkin iradesinden döndüğü, davalıların da resmî akitte satış şeklinde yapılan devir karşılığında bir bedel ödediklerini iddia ve ispat etmedikleri gibi davalı tanığı ... ...’in de bir para alış verişinin yapılmadığını beyan ettiği anlaşılmaktadır. Tapuda gösterilen satış bedeli ile taşınmazın gerçek değeri arasında da fahiş bir fark vardır. Tüm bunlar dışında ev hanımı olan murisin eşinden dolayı aylık aldığı ve çekişmeli taşınmazdaki dükkânlardan kira geliri elde ettiği gözetildiğinde tek malvarlığı olan çekişmeli taşınmazı satma ihtiyacının bulunmadığı da açıktır.
    34. Hâl böyle olunca; Hukuk Genel Kurulu çoğunluğu tarafından, özellikle mirasbırakanın kendisi ile birlikte yaşayan ve bekâr olan davalı oğullarını diğer mirasçılarından üstün tutarak, arsa niteliğindeki taşınmazı bedelsiz şekilde davalılara temlik ettiği, tapuda gösterilen satışın gerçek bir satış olmayıp bağış amacıyla yapıldığı, taşınmazın temlikinden önce noterde yapmış olduğu ölünceye kadar bakma akdi ve bu akitteki vasiyetinin de muvazaalı işlemi gizleme amacını taşıyıp, murisin arsayı bedelsiz şekilde davalılara mal etme konusundaki kararlılığını gösterdiği sonucuna varılmıştır.
    35. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında; dosya kapsamı ve tanık beyanlarına göre davalıların evlenmeyip anne ve babaları ile birlikte yaşadıkları, kendi kazançlarını aile ile paylaşıp çekişme konusu taşınmazın alımı ve üzerindeki binaya çıkılan katlar ile diğer binanın yapımına katkı sağladıkları, en büyük çocuk olan davacının ise erken yaşta evlenip aileden ayrıldığı, davacının aileden dışlanmayıp tam tersine kendisinin aile ile ilgilenmediği, kaldı ki babalarının ölümü üzerine mal varlığının anne tarafından davacı da dâhil olmak üzere tüm çocuklarına adil bir şekilde paylaştırıldığı, özellikle tarafların kardeşi olan tanıklar ... ... ile ... ...’in beyanlarına göre davacıyı evlendirip masraf yapan, başlık parası ödeyen ve yine ev yaptığı sırada para verip destek olan murisin ölünceye kadar kendisi ile birlikte yaşayan ve bekâr olan davalı oğullarına da bu emekleri karşılığında çekişmeli taşınmazı vermek suretiyle destek olup çocukları arasında bir denge gözetmek istediği, böyle olunca mal kaçırma amacıyla işlem yaptığının söylenemeyeceği, tüm bu nedenlerle davanın reddine ilişkin olarak verilen direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
    36. O hâlde, yerel mahkemece Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
    37. Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.

    IV. SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun"un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
    İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
    Aynı Kanun"un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10.06.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi