17. Hukuk Dairesi 2014/11368 E. , 2016/1877 K.
"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı alacaklı vekili, borçlu hakkında yürütülen icra takibinde borca yeterli mal varlığı bulunamadığını, borçlunun alacaklıdan mal kaçırmak amacıyla taşınmazını diğer davalı 3. kişi ..."ye devir ettiğini, ileri sürerek muvazaalı yapılan devir işleminin iptaline karar verilmesi talep etmiştir.
Davalı borçlu şirket yetkilisi duruşmada, 08.10.2009 tarihinde dava konusu taşınmazı kendisinin kurduğunu davalı 3. kişi şirkete devir ettiğini, devrin muvazaalı olduğunu devirden sonra da bir yıl daha işyerini kendisinin işletmeye devam ettiğini, davayı kabul ettiğini beyan etmiştir.
Davalı 3.kişi .... vekili müvekkilinin taşınmazı üzerindeki ipotek ve hacizlerle yüklü olarak bedeli ödenmek suretiyle satın aldığını, bedelin bir kısmının borçluya, bir kısmının da borçlunun başka alacaklılarına ödendiğini, bu nedenle tapudaki değeri ile raici arasında fahiş fark görünse bile taşınmaz üzerindeki ipotekliler dikkate alındığında fahiş bir farkın bulunmadığını, davacı ile davalının danışlıklı hareket ederek müvekkilini zarara sokmak istediklerini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece takip konusu senette alacaklı olarak davacının gözüktüğü, gerçekte alacaklının alacaklının davacı olmayıp davacının ortağı ve yetkilisi olduğu dava dışı şirket olduğu, bu durumun davacının da kabulünde olduğu, davacının ortağı ve yetkilisi olduğu şirketin alacağının davacının alacağı sayılamayacağı davacının davalıdan alacaklı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı alacaklı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, İİK"nun 277. ve diğer maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Bu davalarda amaç, borçlunun haciz yada iflasından önce yaptığı bazı tasarrufların geçersiz veya iyiniyet kurallarına aykırılık nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır. Bu özelliğin doğal sonucu olarak davanın görülebilmesi için bir alacağın varlığı gereklidir.
Davacı 3. kişiler alacağın gerçekte olmadığını iddia ve ispat edebilirler. Eğer davalı borçlunun davacı alacaklıya gerçek bir borcu olmadığı iddia ediliyorsa bu durumda öncelikle tasarrufta bulunanın borçlu sıfatı çözümlenmelidir. Tasarrufun iptali davalarında alacaklıya alacağını tahsil imkanı sağlanırken, alacaklının alacağının şeklen varlığı değil, gerçekliğinin de amaçlandığının gözardı edilmemesi gerekir somut olayda davalı 3. kişi tarafından, alacağın gerçek bir alacak olmadığı, borçlu ile alacaklı arasında danışıklı işlemler bulunduğu iddia edilmiş ise de bu durumun ispata yarar herhangi bir delil sunulamadığı gibi takip konusu alacağın kesinleşmiş bir alacak olduğu, takibe karşı açılmış bir menfi tespit davası bulunmadığı da ortadadır. Bu durumda alacağın gerçek bir alacak olmadığından söz edilemez.
Mahkemece bu yönde bir değerlendirme yapılması gerekirken, davalı borçlunun da alacak ile ilgili herhangi bir itirazı bulunmadığı halde davacı vekilinin 12.03.2013 günlü oturumdaki beyanlarına dayanılarak, gerçek alacaklının davacı ... olmadığı, alacaklının davacının ortağı bulunduğu davadışı .... olduğu, davacının, davalı borçludan alacaklı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. Bu halde mahkemece yapılacak iş; davanın esasına girilerek, tarafların delilleri de toplandıktan sonra oluşacak uygun sonuca göre bir karar vermekten ibarettir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 18/02/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.