8. Hukuk Dairesi 2018/3051 E. , 2019/2494 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı vekili; vekil edeninin 151 ada 5 parsel nolu taşınmazı 26/12/2011 tarihinde satın aldığını, vekil edeni tarafından yaptırılan ölçümler sonucunda 151 ada 6 parsel nolu taşınmaz maliki davalının, vekil edeninin maliki olduğu 5 nolu parselin bir kısmı üzerinde yapı inşaa ettiğinin belirlendiğini, 151 ada 5 parsel nolu taşınmaza yapılan haksız müdahalenin men-i ile yapının taşan kısmının yıkılması ile bedelinin tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı cevap dilekçesinde; kendi taşınmazına 1980 yılında ev yaptığını, davacının yerine müdahalesinin imar uygulaması sırasında hatalı ölçümden kaynaklandığını, davayı kabul etmediğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulü ile taşan kısmın arsa bedeli ve taşkın yapı bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmiş olup; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, tapulu taşınmaza el atmanın önlenmesi ve yıkıma, terditli talep ise, yapının taşkın kısmının kal"i ile arazi değerinin tahsilinin talebine ilişkindir.
Davalı, taşkın kısmın imar uygulaması sonucu oluştuğu savunmasında bulunmuş, ne var ki, Mahkemece, müdahalenin imarla oluşup oluşmadığı yönünden yeterli araştırma yapılmadığı gibi davalıların imar öncesi kadastral parselde hak sahibi olup olmadığı yeterince araştırılmamış, imar öncesi taşınmazlara ilişkin tüm kayıtlar getirtilmeden hüküm kurulmuştur.
Bilindiği üzere, yasal ayrıcalıkların dışında ayrılmaz parçanın (......"ün) mülkiyeti ve buna bağlı olarak tasarruf hakkı, üzerinde bulunduğu arza bağlıdır. Bu husus MK"nin 684. maddesinde açıkça vurgulanmıştır. Ancak, yürürlükten kalkmış olan 6785 sayılı Yasanın 1605 sayılı Yasa ile değişik 42/c ve halen yürürlükte bulunan 3194 sayılı İmar Yasası"nın 18. maddelerinde özel hükümler getirilmek suretiyle ayrılmaz parça (......) olan yapı ile arz arasındaki hukuki ilişki kesilmiş, bazı durumlarda yapı, üzerinde bulunduğu yerin malikinden başkasına bırakılarak imar parsellerinin oluşturulabileceği öngörülmüştür. Böylece yapıların bedelleri ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı ya da ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerine kullanma imkanı sağlanmıştır.
Öte yandan, zeminin maliki olan kişinin taşınmazı bizzat kullanma yetkisi sınırlanmış, ayrılmaz parça (......) durumunda olan yapı üzerinde tasarruf etme gücü özel yasa ile kısıtlanmıştır.
2981 sayılı Yasa"nın 3290 sayılı Yasa ile değişik 10/c maddesi de aynı doğrultuda hüküm getirmiştir. Gerçekten, bir kimse kendisine veya Yasa"nın himaye ettiği bir hakka dayanarak üçüncü bir şahsa ait bir taşınmaz üzerine ayrılmaz parça (......) niteliğinde yapı inşa etmiş, imar uygulaması sonucu bu yer davacıya ait imar parseli içerisinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılamaz. İşte bu nedenle yasa koyucu imar parsel malikine karşı yapı sahibini koruma zorunluluğunu duymuştur.
Hal böyle olunca, öncelikle yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde bir araştırma yapılması, dava konusu 297 ada 2 parsel ve bitişiğindeki parsele ait tüm kayıtların tedavülleriyle birlikte getirtilerek, yerinde uygulama yapılması ve yeniden denetime elverişli uzman bilirkişilerden rapor alınması, ilgili yerlerden sorulmak suretiyle ifrazın mümkün olup olmadığının araştırılması, mevcut durumun imar uygulamasıyla oluşup oluşmadığının açıklığa kavuşturulması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, davalının savunması dikkate alınmadan eksik araştırma ile yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Kabule göre de, taşkın kısım için bina yönünden değerlendirme yapılması gerekirken, duvar ile çevrilmiş olan boş alanın tamamı üzerinden bedel hesaplanıp, taşkın kısmın ifrazen davacıya verilmesi de doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazları yerinde görülmekle, 6100 sayılı HMK"nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK"un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK"un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 11.03.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.