Taraflar arasında görülen davada;Davacı ve müdahil miras bırakanları F.....S..... 545 ile 806 parsel sayılı taşınmazlarını vekil aracılığıyla eşi D...... birlikte yaşadığı E.... olma üvey oğlu davalı M.....378 ile 561 parsel sayılı taşınmazlarını da üvey oğlu K...... satış suretiyle temlik ettiğini, M...da anılan taşınmazları K..........evrettiğini miras bırakanın yapmış olduğu temliklerin muvazaalı mirasçıdan mal kaçırma amaçlı olduğunu vekilin de vekalet görevini kötüye kullanıldığını ileri sürerek, tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Davalılar, satışın gerçek olduğunu bildirip, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, miras bırakanın yaptığı temliki işlemin muvazaalı olduğunun ispatlanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı ve müdahil vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 26.2.2008 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vs.vekili Avukat Ünal Kalaycı geldi davetiye tebliğe rağmen temyiz edilen vs.vekili avukat gelmedi yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, muvazaa olgusunun kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan F...... maliki olduğu 378 ve 561 parsel sayılı taşınmazlarını 4.11.1991 tarihinde satış suretiyle davalı K......545 ve 806 parsel sayılı taşınmazlarını ise, vekil kıldığı K...... aracılığıyla diğer davalı M......15.8.1989 tarihinde satış suretiyle temlik ettiği, M......"ında edindiği bu taşınmazları 15.11.1990 tarihinde vekil K....... sebeple intikal ettirdiği, öte yandan davacı Ayşe"nin açmış olduğu davaya A.....harcını da ikmal etmek suretiyle asli müdahale talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Davacılar, miras bırakanın yapmış olduğu bu temliklerin muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmışlardır.
Bilindiği üzere;uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır.
Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince davacıların miras bırakanı Fatma"nın kendisinden önce 1978 tarihinde ölen eşi Durmuştan olan çocukları davalı Murat ve Kemal"in ise Durmuş"un birlikte yaşadığı Emine"den olma çocukları oldukları kayden sabittir.
Miras bırakanın zengin ve varlıklı bir kişi olup, mal satmaya ihtiyacının bulunmadığı yaşantısını davalı Kemal ile birlikte aynı çatı altında devam ettirdiği, taşınmazların akitteki değerleri ile gerçek değerleri arasında aşırı fark bulunduğu ve satış bedellerinin de ödendiğinin kanıtlanamadığı görülmektedir.
Öyle ise, somut bir olgular ve bulgular yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde miras bırakanın yapmış olduğu temliklerin bedelsiz olduğu başka bir ifade ile muvazaalı olduğu kabul edilmelidir.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.
Davacı ve müdahilin temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 13.12.2007 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 550.00.-YTL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.2.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.