Taraflar arasında görülen davada;Davacı, kayden 155 parsel sayılı taşınmazın maliki olduğunu, komşu parsel maliki olan davalıların sınıra yakın ağaç dikmek suretiyle müdahale ettiğini ileri sürerek, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinde bulunmuştur.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davacı iddiası sabit görülerek, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalılar tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 26.2.2008 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vs. vekili Avukat ile temyiz edilen vekili Avukat geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, komşuluk hukukundan kaynaklanan zararın giderilmesi ve elatmanın önlenmesi ile yıkım isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 155 parsel sayılı taşınmazın kayden davacıya, buna komşu 157, 229 parsel sayılı taşınmazların ise, davalılara ait olduğu anlaşılmaktadır.
Davacı, davalıların taşınmazlarına dikmiş oldukları ağaçlarının kendi taşınmazına zarar verdiğini ve aynı zamanda sınırı aşmayacak şekilde ağaç dikildiğini ileri sürerek, eldeki davayı açmıştır.
Hemen belirtilmelidir ki; mahkemece yapılan araştırma ve inceleme sonunda davalıların davacı taşınmazına doğrudan bir elatmalarının bulunmadığı gibi, sınırı aşmak suretiyle çekişme konusu taşınmaza ağaç dikildiği iddiasının da, kanıtlanmadığı dosya kapsamıyla sabittir.
Ne varki, bilirkişi raporunda belirtildiği üzere davalıların kendi taşınmazlarına dikmiş oldukları meyve ağaçlarının kök ve taçlarının davacıya zarar verdiği kabul edilmek ve ağaçların kesimi suretiyle zararın giderim tarzı benimsenerek, davanın kabul cihetine gidilmiştir.
Bilindiği üzere; çağdaş hukuk sistemlerindeki tanımıyla mülkiyet: geniş haklar, buna bağlı yetkiler ile birlikte bazı ödevlerin oluşturduğu bir hukuksal kurumdur. Başka bir söyleyişle mülkiyet, tanıdığı geniş hak ve yetkilerin yanında bazı ödevlerde yükleyen bir ayni haktır. Medeni Kanunun 683. maddesinde "Bir şeye malik olan kimse hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir." hükmü getirilmek suretiyle mülkiyet hakkının kanunla kısıtlanabileceğine işaret olunmuştur. Bu doğrultuda olmak üzere, taşınmaz malikini komşusuna zarar verebilecek her türlü taşkınlıklardan kaçınmakla yükümlü kılan aynı kanunun 737. maddesi, komşuluk ilişkilerinden doğan zorunlu çıkar çatışmalarını düzenlemiş, bir arada yaşamak durumunda olan, komşu taşınmaz maliklerinin ekonomik, sosyal çıkarlarını dengede tutabilmek için onlara katlanma ve kaçınma ödevleri yüklemiştir.
O halde, bir toplumda birlikte yaşama olanağı sağlayan insancıl, gerçekçi, zorunlu temel hukuk kuralına göre, hakim; somut olayın özelliğini, taşınmazların konumlarını, kullanma amaçlarını, niteliklerini, yöresel örf ve adetleri, toplumun doğal ihtiyaç ve gerçeklerini gözönünde bulundurarak, komşuların birbirlerine göstermekle yükümlü oldukları olağan katlanma ve hoşgörü sınırını aşan bir taşkınlığın bulunup bulunmadığını saptama,zararı giderici önlemlerden en uygununu bulma, kaçınılmaz müdahaleleri yapmak suretiyle özverileri denkleştirme durumundadır.
Bunun içinde zararın niteliği, kapsamı ve ne surette giderileceği yönünde tarafların tüm delilleri toplandıktan, gerektiğinde yerinde keşif yapıldıktan sonra uzman bilirkişilerden bilim ve tekniğe uygun gerekçeli rapor alınması zorunludur.
Somut olaya gelince; davalıların kendi taşınmazına ağaç dikmek suretiyle taşınmazı tasarruf etmeleri devletimizin kabul ve onayladığı İnsan Hakları Sözleşmesinin eki sayılan 1 nolu protokolun 1.maddesi, Anayasanın 35.maddesi ve Türk Medeni Kanununun 683.maddesinde öngörülen mülkiyet hakkının bir gereğidir.
O halde, iddianın ileri sürülüş biçimi ve içeriği itibariyle taraflar arasındaki çekişmenin yukarıda değinildiği üzere, Türk Medeni Kanununun komşuluk hukukuyla ilgili düzenlemeler çerçevesinde çözüme kavuşturulacağı tartışmasızdır.
Ne varki, mahkemece bu konuda yapılan araştırma ve incelemenin hükme yeterli ve elverişli olmadığı, özellikle önlem yönünden doyurucu açıklama taşımayan ve hüküm kurmaya elverişli bulunmayan bilirkişi raporunun hükme esas alınması ve en son tedbir olarak düşünülmesi gereken ağaçların kesilmesine karar verilmesi isabetli görülmemiştir.
Hal böyle olunca, mahkemece işlerinde ziraat, çevre mühendesi ve mimar gibi ünvanları taşıyan kişilerden oluşturulacak bilirkişi kurulu aracılığıyla yerinde keşif yapılarak yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde taraf taşınmazlarının konumu, nitelikleri gözetilmek suretiyle iddia ve savunmanın değerlendirilmesi, davacı bakımından bir zararın varlığının tesbiti halinde, ağaçların kesilmesi dışında (örneğin seyrekleştirme, budama gibi ...) başkaca önlemlerle zararın giderilip giderilmeyeceğinin duraksamaya yer bırakmayacak biçimde belirlenmesi hak ve zarar dengesi de gözetilmek suretiyle adil olanın seçilip, ona hükmedilmesi gerekirken, önlemleri göstermeyen ve yeterli olduğu söylenemeyecek nitelikteki bilirkişi raporuna itibar edilerek, yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.12.2007 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 550.00.-YTL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 26.2.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.