Taraflar arasında görülen davada;Davacılar; miras bırakanlarının paydaş olduğu 10 ayrı taşınmazdaki paylarının D.S.İ.kamulaştırması nedeniyle tapuda ferag verme, para çekme gibi işlemlerin takibi için güvendikleri İsmail Temiz"i vekil ettiklerini, onunda vekalet görevini kötüye kullanarak taşınmazlardaki paylarını kardeşleri olan davalı M."ya satış göstermek suretiyle temlik ettiğini, satış iradeleri olmadığı gibi, bedelde ödenmediğini ileri sürerek tapularının iptal ve tescilini istemişler, davacı Zahide yargılama sırasında vefat etmiş, davacılar 3.kişiye temlik edilen 78 parsele yönelik taleplerinden 21.3.2007 tarihli oturumda vazgeçmişlerdir.
Davalılar; davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, vekaletin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden, toplanan delillerden dava konusu 31,106,112, 113,121,124 156,166 78 ve 155 sayılı taşınmazların tarafların miras bırakanları A...... intikal ettiği davacıların taşınmazlardaki paylarının tamamının 7.12.1994 tarih 49757 yevmiye sayılı vekaletname ile vekilleri İ.....T.......tarafından davalı M.... 28.12.1994 tarihli akitle ve satış suretiyle temlik edildiği anılan taşınmazlardan 78 parselin 3.kişiye temlik edilmesi nedeniyle davacıların bu parsele yönelik taleplerinden vazgeçtikleri ayrıca davacı Z......yargılama sırasında vefat ettiği ve mirasçılarının olaya iştirak ederek taraf oldukları anlaşılmaktadır.
Davacılar Devlet Su İşlerinin taşınmazları kamulaştırması nedeniyle ferag verme, para çekme gibi işlemlerin yerine getirilmesi için davalı İ.T.vekil ettiklerini, vekilin yetkisini kötüye kullanarak, dava konusu taşınmazlardaki paylarını davalı M..... temlik ettiğini, satış işlemlerinden haberdar olmadıkları gibi bedelde ödenmediğini satış iradelerininde bulunmadığını ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmişsede yapılan inceleme ve araştırmanın hükme yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.
Bilindiği üzere Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Nevarki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; vekilin diğer davalı ile işbirliğ iyaparak davacıları zararlandırma kastı ile hareket edip etmediği açıklığa kavuşturulmamış, davacıların gerçek iradeside ortaya çıkarılmamıştır.
Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilkeler gözetilmek suretiyle hükme yeterli bir araştırma yapılması ve sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken eksik araştırma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.
Davacıların temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.2.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.