Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2018/60
Karar No: 2019/431

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/60 Esas 2019/431 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2018/60 E.  ,  2019/431 K.

    "İçtihat Metni"



    Kararı Veren
    Yargıtay Dairesi : 16. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Asliye Ceza
    Sayısı : 349-153

    İftira suçundan sanıklar ... ve ..."in TCK"nın 267/1, 62 ve 51. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve ertelemeye ilişkin Şişli (Kapatılan) 9. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 22.07.2010 tarihli ve 406-781 sayılı hükümlerin, sanıklar müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 03.07.2013 tarih ve 13935-21083 sayı ile;
    "Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
    Ancak;
    1- Taraflar arasındaki birtakım hukuki anlaşmazlıklar nedeniyle İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi"nde görülen bir davada, katılan tarafça mahkemeye sunulan 03.04.2003 ve 10/12/2002 tarihli iki adet protokolün katılan tarafından sahte olarak düzenlendiği ileri sürülerek sanıklara Cumhuriyet Savcılığına şikayet konusu yapıldığı ve yapılan soruşturma neticesinde verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararı üzerine, sanıklar hakkında iftira suçunu işlediklerinden dolayı dava açıldığı ve dosyada mevcut raporlara göre, belgelerdeki imzaların sanık ... ..."in eli ürünü olduğu belirtilmiş ise de, sanıkların bazı acil yazışmalar için anılan sanık tarafından imzalanan boş kağıt bırakıldığı, önceden imzalanan bu kağıtların üzerinin doldurularak kullanılmış olabileceğini baştan itibaren davaya konu şikayet dilekçesinde ileri sürmeleri, bu savunmalarının tanıklarca doğrulanması ve 04.05.2010 tarihli Adli Tıp raporu içeriği karşısında, sanıkların ne şekilde suçsuz olduğunu bildikleri kişilere suç yükleme özel kastı ile hareket ettikleri açıklanmadan ve eylemlerinin Anayasal şikayet hakkı kapsamında kalıp kalmadığı da değerlendirilmeden, yetersiz gerekçe ile hükümlülük kararı verilmesi,
    2- Kabule göre de,
    a-) Sanıkların nüfus ve sabıka kayıtları getirtilip duruşmada okunmayarak, CMK"nın 209/1. maddesine aykırı davranılması,
    b-) Sanıklar hakkında CMK"nın 231. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağı hususunda bir karar verilmemesi" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesince 13.03.2014 tarih ve 349-153 sayı ile; sanıkların önceki hüküm gibi cezalandırılmalarına karar verilmiş, bu hükümlerin de Cumhuriyet savcısı ve sanıklar müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 16. Ceza Dairesince 01.12.2016 tarih ve 4724-6493 sayı ile; sanık ... hakkında verilen hükmün onanmasına, sanık ... hakkında verilen hükmün ise;
    "Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanık müdafiinin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak; suç tarihinde 65 yaşını ikmal eden ve daha önce hapis cezasına mahkum edilmemiş olan sanık hakkında tayin olunan kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezanın TCK’nın 50/3. maddesi gereğince aynı maddenin birinci fıkrasında belirtilen seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi gerektiğinin gözetilmemesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 19.06.2017 tarih ve 28826 sayı ile;
    "1) a) Sanıklar ... ve ..."in İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına 13.06.2007 havale tarihli müşterek imzaladıkları bir dilekçe ile başvurarak ... tarafından bir dava sebebiyle ibraz edilen 10.12.2002 tarihli, "protokol" başlıklı ve ..."in imzasını taşıyan belge ile 03.04.2003 tarihli, ... ve ... imzalarını taşıyan "teslim ve imha protokolü" başlıklı belgenin sanıklar ... ve ... tarafından sahte olarak düzenlenmiş olduklarını iddia etmeleri ile başlayan soruşturmada; ... ve ..."in baştan itibaren şikayet ve iddialarının, söz konusu belgelerde ..."e izafeten atılan imzaların ... eli ürünü olmadığına dair olmadığı, ancak ... tarafından TMSF Başkanına ...-... şirket grupları arasındaki gizli ortaklığı ifşa eden sözleşmelerin sunulmasından sonra duruma öfkelenen ..."in kendi hakimiyeti altındaki binada ..."e tahsis edilen çalışma odasına ..."in girmesine ve odadaki eşyaları dahi almasına izin vermemesi ve ..."in, şehir dışında olduğu zamanlarda acil yazışmalarda kullanılması için odasında kendisinin bildiği dosyalar arasına gizlediği imzalı boş kağıtların da ... ve ... tarafından daha sonra bu odada elde edilip hazırlanan metinlerin altı imzalı bu kağıtlara yerleştirilmesi suretiyle oluşturulması, oluşturulan bu sahte belgelerin aralarındaki gizli ortaklığı sonuçlandıran belgeler olarak mahkemeye sunulmasından ibaret olduğu nazara alındığında; belgeler üzerinde imza incelemesi yaptırılarak imzaların ..."in eli ürünü olduklarından bahisle sanıklar ... ve ..."in iftira suçunu işlediklerinin kabul edilmesi;
    aa) Sanıkların, ..."in, ..."in kontrolü altındaki bir binada tahsis edilen odada çalışırken bilahare binaya girişinin yasaklanıp özel güvenlik görevlilerince engellendiği ve ..."in burada çalıştığı sırada bazı acil yazışmalar için imzaladığı boş kağıtları odasında bıraktığı yönündeki iddialarının tanık beyanları ile doğrulanması,
    bb) Suç konusu olan "Protokol" başlıklı 10.12.2002 tarihli belgenin ilk paragrafının "Bir taraftan kendi adına asaleten, ... adına ve ekli 20.10.2000 tarihli 45029 Yevmiye Numaralı, Beyoğlu 7. Noterliğinin vekaletnamesine müsteniden vekaleten ve ... Grubu Medya Şirketlerini temsilen ..., (bundan sonra ... Medya Grubu olarak anılacaktır), diğer taraftan kendi adına asaleten Merkez San. Tic. A. Ş. Merkez Gazete Dergi Basım Yayıncılık San. Tic. A. Ş., B. B. D. Merkez Dağıtım Organizasyon Pazarlama San. Tic. A. Ş., Merkez Reklam Pazarlama Danışmanlık San. Tic. A. Ş. ve Merkez ATV Televizyon Prodüksiyon A. Ş.) adına hareketle ... (Bundan sonra ... Merkez Grubu olarak anılacaktır) aşağıdaki şekilde fesih, ikale, tecdit ve ibrayı da içeren işbu protokol imzalamışlardır." şeklinde olmasına rağmen belgenin içeriği ile uyuşmayacak şekilde iki tarafın imzasını taşımaması ve metnin altında kağıdın sol köşesinde bulunan imzanın metinle bütünleşir bir görüntü vermeyip sanıkların iddialarını doğrular şekilde açığa atılmış imza görüntüsü vermesi,
    cc) "Teslim ve imha protokolü" başlıklı belgenin sol alt köşesinde ... ismi altında atılı imzanın "Önay" kelimesinde "y" harfinin kuyruğuna temas eden kısmının üzerinden bilahare farklı bir kalem ile geçilerek kağıda isim yazının mı yoksa imzanın mı evvel dercedildiğinin tespitinin engellendiğinin adli tıp raporu ile tespit edilmesi,
    dd) ..."ın soruşturma aşamasında sanık sıfatıyla verdiği beyanında söz konusu belgelerin hazırlanış süreci ile ilgili verdiği bilgilerin bilahare bozmadan sonra 10.12.2013 tarihli celsede tanık olarak dinlenen ..."ün beyanında verdiği bilgilerle bariz şekilde çelişmesi,
    Karşısında; sanıkların eylemlerinin, ciddi delillerle de desteklenen iddialarını Anayasal şikayet hakkı kapsamında bu haklarını kullanarak öne sürmekten ibaret olduğu gözetilmeden ve sanıkların ne şekilde suçsuz olduğunu bildikleri kişilere suç yükleme özel kastı ile hareket ettikleri açıklanmadan mahkumiyet kararı verilmesi hukuka aykırı olduğu gibi,
    b) Bilindiği üzere Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yerleşik kabul ve uygulamasına göre uyma kararı, ara kararı niteliğinde olmayıp davanın esasını çözümleyen kararlardandır. Bozmaya uymakla, yerel mahkemenin bozma kararında gösterilen esaslara göre işlem yapıp karar verme ödevi doğmaktadır. Sonradan bu kararın bir kısmından veya tamamından açıkça ya da zımnen geri dönülerek ilk hükmün aynen veya yeniden ittihaz edilmesi, uyma kararının hüküm ve sonuçlarını ortadan kaldırmaz. Bu itibarla, bozmaya uyan Yerel Mahkemenin, dönülemez nitelikteki bu karardan sonradan dönerek, önceki hükmünde direnmesi hukuka aykırıdır.
    Bu sebeple; bozma sonrasında İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesinin 2013/349 Esas sırasına kaydedilen davanın 10.12.2013 tarihinde yapılan 1. celsesinde usul ve yasaya uygun Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 2013/21083 sayılı bozma ilamına uyulmasına karar veren İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesinin, bozma kararı doğrultusunda sanıklar ... ve ... haklarında "sanıkların ne şekilde suçsuz olduğunu bildikleri kişilere suç yükleme özel kastı ile hareket ettikleri açıklanmadan" önceki hükmünde direnerek evvelki mahkumiyet kararını aynen vermesi hukuka aykırıdır ve söz konusu kararın bu sebeple bozulması gereklidir" düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesince 27.12.2017 tarih ve 3747-5770 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
    1- Sanıkların ne şekilde suç yükleme özel kastı ile hareket ettiklerinin açıklanmadığına ve eylemlerinin anayasal şikâyet hakkı kapsamında kalıp kalmadığı hususunun gerekçeli kararda tartışılıp değerlendirilmediğine ilişkin bozma nedenine uyan Yerel Mahkemenin belirtilen hususları kararında tartışıp değerlendirmesinden sonra önceki hükümler gibi yeniden sanıkların mahkûmiyetine karar vermesinin bozmayı etkisiz kılma niteliğinde olup olmadığının,
    2- Yerel Mahkemenin, bozmayı etkisiz kılacak şekilde hüküm kurmadığı sonucuna ulaşılması hâlinde, sanıkların eylemlerinin Anayasal şikâyet hakkı kapsamında kalıp kalmadığının, bu bağlamda atılı suçların unsurları itibarıyla sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    Uyuşmazlık konularının sırayla değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
    1- Sanıkların ne şekilde suç yükleme özel kastı ile hareket ettiklerinin açıklanmadığına ve eylemlerinin anayasal şikâyet hakkı kapsamında kalıp kalmadığı hususunun gerekçeli kararda tartışılıp değerlendirilmediğine ilişkin bozma nedenine uyan Yerel Mahkemenin belirtilen hususları kararında tartışıp değerlendirmesinden sonra önceki hükümler gibi yeniden sanıkların mahkûmiyetine karar vermesinin bozmayı etkisiz kılma niteliğinde olup olmadığı;
    İncelenen dosya kapsamından;
    İftira suçundan sanıklar ... ve ..."in mahkûmiyetine ilişkin verilen hükümlerin sanıklar müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Özel Dairece; "Taraflar arasındaki ... İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi"nde görülen bir davada, katılan tarafça mahkemeye sunulan 03.04.2003 ve 10.12.2002 tarihli iki adet protokolün katılan tarafından sahte olarak düzenlendiği ileri sürülerek ... şikayet konusu yapıldığı ve yapılan soruşturma neticesinde verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararı üzerine, sanıklar hakkında iftira suçunu işlediklerinden dolayı dava açıldığı ve dosyada mevcut raporlara göre, belgelerdeki imzaların sanık ... ..."in eli ürünü olduğu belirtilmiş ise de, sanıkların bazı acil yazışmalar için anılan sanık tarafından imzalanan boş kağıt bırakıldığı, önceden imzalanan bu kağıtların üzerinin doldurularak kullanılmış olabileceğini baştan itibaren davaya konu şikayet dilekçesinde ileri sürmeleri, bu savunmalarının tanıklarca doğrulanması ve 04.05.2010 tarihli Adli Tıp raporu içeriği karşısında, sanıkların ne şekilde suçsuz olduğunu bildikleri kişilere suç yükleme özel kastı ile hareket ettikleri açıklanmadan ve eylemlerinin Anayasal şikayet hakkı kapsamında kalıp kalmadığı da değerlendirilmeden, yetersiz gerekçe ile hükümlülük kararı verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği,
    Yerel Mahkemece bozmaya uyulmasına karar verilerek yapılan yargılama sonucunda; "... Sanık ..."in belgeleri imzaladığı, belgelerdeki imzanın Önay"a ait olduğunun gerek ATK raporu, gerekse sanığın ikrarı ile sabit olduğu, daha sonra C. Başsavcılığına babası olan diğer sanık ... ile birlikte şikayette bulunduğu, belgelerdeki imzanın kendisine ait olduğunu bilmesine rağmen katılanlar hakkında sahtecilik suçundan işlem yapılması için şikayette bulunarak, soruşturma başlamasına sebep olduğu, ... yönüyle de her ne kadar belgelerde imzası yok ise de, diğer sanık ile birlikte hareket ettiği, belgelerin sahteliğini bildiği halde, şikayette bulunduğu mahkememizce kabul edilmiştir. Sanıklar C. Savcılığına sunmuş oldukları dilekçelerinde ve müşteki sıfatıyla vermiş oldukları beyanlarında olayı ayrıntısı ile anlatmışlar, C.Başsavcılığınca yapılan soruşturma neticesi kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Şikayet dilekçelerinde katılanlara imzalı veya boş hiç bir kağıt verilmediği, belgelerin ..."in odasından katılanlar tarafından hukuka aykırı olarak ele geçirildiğinin belirtildiği, daha sonraki savunmalarda ise belgenin imzalandığı ve boş olarak verildiğinin ileri sürüldüğü, muhtemelen katılanlar hakkında soruşturma başladıktan sonra bu yönde savunma geliştirdikleri, bu nedenle belgenin Önay tarafından imzalandığını bildikleri, buna rağmen sahtecilik suçundan katılanlar hakkında şikayetçi olarak soruşturma açtırdıkları, bu eylemin fiilin Anayasal şikayet hakkı kapsamında kabul edilemeyeceği, sanıklarda hak arama ve yasal şikayet hakkı kastının bulunmadığı, bilerek katılanlar hakkında şikayetçi oldukları, suç yükleme kastı ile hareket ettikleri" gerekçesiyle, sanıkların önceki hüküm gibi cezalandırılmalarına karar verildiği,
    Anlaşılmaktadır.
    Uyuşmazlığın isabetli bir şekilde çözümlenebilmesi için Yargıtayca verilen bozma kararları üzerine yerel mahkemelerce yapılacak işlemlerin gözden geçirilmesi gerekmektedir.
    1412 sayılı CMUK"un 5320 sayılı Kanun"un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken "Davaya yeniden bakacak mahkemenin hak ve mecburiyetleri" başlıklı 326. maddesinde;
    “Yargıtaydan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak mahkeme, ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar.
    Sanık veya müdahil ve vekillerine davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları tespit edilmemiş olsa dahi duruşmaya devam edilerek dava gıyapta bitirilebilir. Ancak sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise herhâlde dinlenilmesi gerekir.
    Yargıtaydan verilen bozma kararına mahkemelerin ısrar hakkı vardır. Israr üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymak mecburidir.
    Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291 inci maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz” hükmü yer almaktadır.
    Buna göre, Yargıtayca verilen bozma kararı üzerine dosyanın gönderildiği ilk derece mahkemelerince yeni bir tensip kararıyla duruşma günü tayin edilecek ve ilgililer duruşmaya çağrılıp bozmaya karşı diyecekleri sorulduktan sonra bozma ilamına uyulup uyulmaması yönünde bir karar verilecektir. Yerel mahkemenin, göreve ilişkin olanlar dışındaki bozma ilamına uyma ya da direnme kararlarından birisini verebilmesi mümkün olup öğretide buna “bozmadan sonraki serbestlik kuralı” adı verilmiştir. Maddenin üçüncü fıkrasında mahkemenin bozma kararına ısrar hakkı olduğu vurgulandıktan sonra, ısrar üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymanın zorunlu olduğuna işaret edilmiştir. Aynı maddenin son fıkrasında ise, sınırlı biçimde uygulanabilecek olan "cezayı aleyhe değiştirememe" veya "aleyhte düzeltme yasağı" kabul edilerek yalnız sanık veya onun lehine ilgililer tarafından temyiz davası açıldığında, bozma üzerine yeniden kurulan hükümde belirlenen ceza ve sonucun önceki hükümle belirlenen cezadan ve sonuçtan daha ağır olamayacağı hüküm altına alınmıştır.
    "Bozmadan sonra serbestlik kuralı" uyarınca bozma kararına uyma ya da direnme kararlarından birini verme konusunda serbest olan ilk derece mahkemelerinin Özel Dairelerinin bozma kararlarına uymayı tercih etmeleri durumunda, bu kez “uymadan sonraki serbestlik kuralı” devreye girecektir. Serbestlik kuralı, ceza muhakemesinde maddi gerçeğin araştırılması ve en isabetli kararın verilmesi amacının zorunlu bir sonucu olup mahkemenin bozma kararına uyulmasına karar verdikten sonra da, sanığın hukuki durumunu yeniden serbestçe değerlendirme hak ve yetkisi bulunmaktadır. Temyiz edilen önceki hüküm bozma kararı verilmesiyle ortadan kalkmış olduğundan, yerel mahkemece önceki karardan farklı olarak, suçun sübutu ve niteliği de dahil olmak üzere sanığın hukuki durumuyla ilgili tüm hususlarda, CMK"nın 217. maddesi uyarınca ulaşılan vicdani kanaat doğrultusunda serbestçe karar verilebilecektir. Nitekim, Yargıtay Özel Daireleri tarafından da ilk temyiz incelemesinde yerinde görülerek bozma konusu yapılmayan hususlar, lüzumu halinde hükmün yeniden temyizen incelenmesi sırasında bozma konusu yapılabilmekte, hatta ilk bozma kararından tamamen farklı olacak şekilde bozma kararı verilebilmektedir.
    Bu konuda öğretide; "Uymadan sonraki duruşmanın bozmadan önceki duruşmanın devamı niteliğinde olması, mahkemenin uymadan sonraki serbestliğini de açıklar. Gerçekten mahkeme bozmaya uymadan sonra ikinci son kararında kaide olarak serbesttir. Gerek Yargıtay"ın görüşü ile gerek eski kararı ile bağlı değildir. ...Serbestlik kaidesi ceza muhakemesinde hakikatın araştırılması ve en isabetli kararın verilmesi gayesinin tabii ve mantıki sonucudur. Gerçekten, temyiz yolu davası açılmakla son kararın yargılaşmasının önüne geçilmiştir. Yargıtay son kararı bozduğu, mahkeme de buna uyduğu için son karar ortadan kalkmıştır. Ortada, değil yargı, son karar dahi olmadığından, yargının otoriteleri de bahis konusu olmamak gerekir. O halde mahkeme hakikate en uygun ve en isabetli kararı vermek imkanına malik bulunmalıdır... Nitekim Yargıtay da ilk bozma kararı ile bağlı değildir." (Nurullah Kunter, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınevi, İstanbul 1989, 9. Bası, s. 1112-1114); "Mahkeme uyma üzerine yaptığı yargılama sonucunda yine eski kararına ulaşabilecektir. Bunu engelleyen bir durum söz konusu değildir. Uyma mahkemenin kararındaki aykırılıkları kabul ederek yargılamaya girişmesidir. Fakat yeni yargılama sonunda eski sonucun ortaya çıkması da mümkündür... Serbestlik kuralının istisnaları iki tanedir. Bozmanın belirli bir eksiklik nedeniyle olması ve yalnız sanık lehine temyiz davasının açılmış olmasıdır." (Erdener Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, Vedat Yayıncılık, 2005, s. 500-501); "Uymadan sonra serbestlik kuralının muhatabı yerel mahkeme veya bölge adliye mahkemesi olup, uyma kararı veren mahkemenin kural olarak uyma kararı sonrasında vereceği hükümdeki serbestliği ifade eder. Yeniden yapılacak kovuşturmada yerel mahkeme veya bölge adliye mahkemesi önceki kararın aynısını verebileceği gibi, ondan daha ağır ya da daha hafif bir sonuca da ulaşabilir. Hatta sanıklar hakkındaki kararlar öncekiyle aynı veya farklı olabileceği gibi aynı olmakla birlikte sadece hukuksal tavsif bakımından farklı bir hüküm verilebilecektir... Uymadan sonraki serbestlik kuralının iki istisnası vardır. İlkin Yargıtay"ın belli bir eksiklik nedeniyle kararı bozduğu hallerde, uyma kararıyla birlikte bu eksikliğin giderilmesi gerekir. İkinci olarak, sadece sanık lehine temyiz halinde, önceki cezadan daha ağır bir cezaya hükmetmemek gerekir." (Bahri Öztürk - Veli Özer Özbek-Mustafa Ruhan Erdem, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayınevi, 6. Bası, s. 459-461); "Mahkemenin Yargıtay"ın hukuka aykırılığa ilişkin tespitlerine katılmama hakkı vardır. Bu durum hâkimlerin bağımsızlığının doğal bir sonucudur... Bozmaya uyularak duruşma açan mahkeme, duruşmada yapacağı işlemler ve vereceği karar konusunda serbesttir. Bu serbestlik iki konuda kısıtlanmıştır. 1- Bozmaya uyan mahkemenin bozma nedenine göre gerekli işlemleri yapması gerekir. 2- Hüküm sadece sanık lehine temyiz edilmişse, verilecek yeni karar öncekinden daha ağır bir cezayı içeremez." (Nur Centel - Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayıncılık, İstanbul, 2014, 11. Bası, s. 790-791); "Bozmaya uymadan sonraki duruşma, önceki duruşmanın devamı niteliğinde olduğundan, mahkeme serbestçe yeni karar verecektir. Yani ne eski kararı ile ne de Yargıtay"ın kararı ile bağlıdır. Buna bozmadan sonraki serbestlik ilkesi denilmektedir." (Ali Rıza Çınar, Ceza Yargılamasında Temyiz Yolu, Turhan Yayınevi, Ankara, 2006, s. 165); "Mahkeme yeniden hüküm verirken, kural olarak ne önceden vermiş olduğu kendi kararıyla ne de istinaf veya temyiz mahkemesinin kararı ile bağlı olacaktır. Buna bozmadan sonra serbestlik kuralı denilmektedir." (Nurullah Kunter - Feridun Yenisey - Ayşe Nuhoğlu, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınevi, İstanbul, 2010, 18. Bası, s. 1782) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
    Diğer yandan, Ceza Genel Kurulunun 27.05.2014 tarihli ve 54-280, 24.04.2012 tarihli ve 391-173 ile 17.04.2007 tarihli ve 325-100 sayılı kararları başta olmak üzere pek çok kararında; uyma kararının dönülebilecek nitelikte bir ara kararı niteliğinde olmayıp davanın esasına etkili olan kararlardan olduğu, bozmaya uymakla, yerel mahkemenin bozma kararında gösterilen esaslara göre işlem yapıp karar verme ödevi doğduğu, sonradan bu kararın bir kısmından veya tamamından açıkça ya da örtülü olarak geri dönülerek ilk hükmün aynen veya yeniden kurulmasının, uyma kararının hüküm ve sonuçlarını ortadan kaldırmayacağı, bu nedenle bozmaya uyan yerel mahkemenin dönülemez nitelikteki bu karardan sonradan dönerek, önceki hükmünde direnmesinin isabetsiz olduğu açıklanmıştır. Böylece, öğretide; "Özel Dairelerce bir eksiklik nedeniyle yapılan bozma kararlarına uyma kararı verilmesi halinde bozma doğrultusunda hareket etme zorunluluğu" olarak ifade edilen istisna, uyma kararı verildikten sonra bozma nedeni ile sınırlı olacak şekilde uyma doğrultusunda işlem yapma zorunluluğu biçiminde kabul edilegelmiş ve istikrarlı olarak uygulanmıştır.
    Buna göre, hükmün temyiz incelemesini yapan Özel Dairece açıkça onanmaması hâlinde kararın kesinleştiği ileri sürülemeyecek, bozulmakla bir karar tamamen ortadan kalkacağı için, bozmaya uyma kararı verilmesi durumunda, sanığın hukuki durumu yeniden serbestçe değerlendirilerek yeni bir karar verilecektir.
    Bununla birlikte uymadan sonraki serbestlik ilkesinin,
    1- Özel Dairelerin bozma ilamlarına yerel mahkemece uyma kararı verilmesi halinde, bozma kararında belirtilen hukuka aykırılıkla yani bozma nedeni ile sınırlı olacak şekilde bozma doğrultusunda hareket etme zorunluluğu,
    2- 1412 sayılı CMUK"un 5320 sayılı Kanun"un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/son maddesinde düzenlenen "cezayı aleyhe değiştirememe" veya "aleyhte düzeltme yasağı" şeklinde iki istisnası bulunmaktadır.
    Bu açıklamalar ışığında birinci uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Sanıklar ... ve ..."in; katılanlar ... ve ..."ın, sanık ... aleyhine açtıkları hukuk davasında delil olarak sundukları iki adet özel belgenin gerçek olduğunu bildikleri hâlde, katılanların bu belgeleri sahte olarak düzenleyip mahkemeye sunduklarını iddia ederek, katılanlar hakkında soruşturma başlatılmasını sağlamak suretiyle iftira suçunu işledikleri iddiasıyla haklarında açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanıkların iftira suçundan mahkûmiyetlerine ilişkin verilen hükümlerin Özel Dairece; sanıkların iftira kastıyla hareket ettiklerine dair gerekçeye kararda yer verilmemesi ve eylemlerinin anayasal şikâyet hakkı kapsamında kalıp kalmadığının değerlendirilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmesi üzerine, Yerel Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda sanıkların önceki hüküm gibi cezalandırılmalarına karar verildiği olayda; bozmadan sonra yapılan yargılama sonucunda Yerel Mahkemece, sahteliği iddia edilen belgelere dair alınan raporlarda yapılan tespitlerin, tarafların ve tanıkların beyanlarında ileri sürülen hususlarla birlikte değerlendirilmesi suretiyle, sanıkların suça konu belgelerin gerçek olduğunu bildikleri hâlde katılanlara iftira attıklarına, bu bağlamda eylemlerinin anayasal şikâyet hakkı kapsamında olmadığına dair varılan kanaate kararda yer verildiği, böylelikle, bozma ilamı doğrultusunda açıklama ve değerlendirme yapılarak hüküm kurulduğu anlaşıldığından, bozma kararından sonra kurulan hükmün bozmayı etkisiz kılma niteliğinde olmadığının kabulü gerekmektedir.
    Bu itibarla, bu uyuşmazlık yönünden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
    2- Sanıkların eylemlerinin Anayasal şikâyet hakkı kapsamında kalıp kalmadığının, bu bağlamda sanıklara atılı suçların unsurları itibarıyla sabit olup olmadığının değerlendirilmesi;
    İncelenen dosya kapsamından;
    Sanık ..."in hâkim ortağı olduğu Etibank A. Ş.’ye Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) tarafından el konulmasından sonra, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu"na borçları bulunan ve sanık ..."in kontrolündeki ... Grubu firmalarından ve katılan ..."e ait Merkez Grubu firmalarından bazıları arasında sözleşmeler imzalandığı, TMSF"ye olan borcun ödenmesi kapsamında daha önce Merkez Grubu şirketlerine lisans sözleşmeleri kapsamında kullandırılan mal, hak ve varlıkların Merkez Grubu tarafından 433.000.000 Dolar ödenerek edinilebilmesine yönelik söz konusu şirketlerle ve TMSF ile 03.05.2002 tarihinde anlaşma sağlandığı,
    Bilahare sanık ..."in; katılan ..."le aralarında yaptıkları inanç sözleşmelerinin gereğini katılanın yerine getirmediği gerekçesiyle TMSF"ye 16.03.2007 tarihinde yazılı başvuruda bulunup dilekçe ekinde kendisi ve katılan ... arasında akdedilen 12.06.2002 ve 08.08.2002 tarihli inanç sözleşmelerini TMSF"ye sunduğu,
    İnanç sözleşmesi mahiyetinde oldukları ve TMSF"nin bilgisine sunulmadığı belirtilen bu belgelerden;
    - Tarafları katılan ... ve sanık ... olan "Protokol" başlıklı ve içeriğinde "Park Şirket Grubu" Başkanı ... ve "Sabah ve ATV Grubu" Başkanı ..."in, 2000 yılının Ekim ayından beri yasal olarak kesintisiz, yönetim olarak kesintili devam ettiği belirtilen her türlü basın, yayın ve iletişim alanındaki ortaklıklarının anayasası olduğu ifade edilen 12.06.2002 tarihli belgede; katılan ve sanığın, sanık ..."in sahibi veya ortağı olduğu ya da üçüncü şahıslar üzerinden de olsa kontrol ettiği tüm şirketlerde, katılan ..."in ya da üçüncü şahıslar üzerinden de olsa kontrol ettiği hisseler ile sanık ..."in ortaklık oranları ne olursa olsun birlikte pay sahibi olduğu tüm şirketlerde, sonrasında basın, yayın, TV ve radyo gibi her türlü yazılı ve görsel medyada birlikte kuracakları şirketlerde ve katılan ..."in tek başına ve üçüncü sahıslar üzerinde de olsa dolaylı olarak veya başkaları ile önceden kurduğu basın, yayın, TV ve radyo gibi her türlü iletişim ve buna bağlı hizmet, destek ve üretim şirketlerinde; katılan ... ve sanık ..."in ortaklığının temelinin eşit hisse eşit yönetim prensibine dayalı olduğu, bu prensiple oluşturdukları şirketin, üçüncü şahıslarla veya şirketlerle yaptıkları ortaklık veya anlaşmalarda da aynı prensibin geçerli olduğu, ortak oldukları, kontrol ettikleri ya da azınlık olarak ortak oldukları şirketlerin halka açılması durumunda da dışarıdan hisse senedi toplamaları hâlinde dahi birbirlerine karşı yönetim üstünlüğü sağlama çabasında bulunmayacakları, yine bu prensipler doğrultusunda mevcut basın, TV, dergi ve iletişim şirketlerinin yapılandırılması için girişimlere imkan sağlayacakları, birbirlerinden bağımsız olarak ve birbirlerinin yazılı rızası olmaksızın basın, yayın, TV, iletişim ve bunların yan kollarında faaliyet göstermelerini sağlayacak şirketler kurmayacakları ve kurulmuş olanlara da ortak olmayacakları,
    - Tarafları katılan ... ve sanık ... olan "Sözleşme" başlıklı ve içeriğinde katılan ... ve sanık ..."in yazılı, görsel ve işitsel medya faaliyetlerinin yürütülmesinde temel mutabakat belgesi olduğu ifade edilen 08.08.2002 tarihli belgede ise; Sabah Gazetesi ve ATV televizyonu başta olmak üzere ... Grubu bünyesinde faaliyetlerini sürdüren televizyon ve gazetelerin gerek basım ve yayım, gerekse reklam, ilan, dağıtım gibi faaliyetlerinin tümünün söz konusu sözleşmeden itibaren Merkez Basım Yayın Filmcilik Programcılık Reklamcılık Organizasyon San. ve Tic. A. Ş., Merkez Reklam Pazarlama Danışmanlık San. ve Tic. A. Ş., BBD Merkez Dağıtım Organizasyon Pazarlama San. ve Tic. A. Ş., Merkez Gazete Dergi basım Yayıncılık San. ve Tic. A. Ş. ile Merkez ATV Televizyon Prodüksiyon A. Ş. ünvanlı şirketlerce yürütüleceği, bu şirketlerin "Merkez Şirketleri" adıyla anılacağı, her ne kadar Merkez Şirketlerinin tamamının sahibi katılan ..."e ait Park Enerji Yatırım Holding A. Ş. ve Park Grubuna mensup..., Veli Ozan, Naci Övünç olarak görülmekte ise de, gerçekte bu sözleşmede açıkça belirtildiği üzere söz konusu şirketlerin hisse ve yönetim yapısının ... grubu ve ... grubu arasında %50"şer oranında eşit olmak üzere "eşit hisse eşit yönetim hakkı" şeklinde olduğu, dolayısıyla bu şirketlerin sahibinin yarı yarıya ... grubu ve ... grubu olduğu, sanık ... hakkında ihtiyati tedbir kararı ve benzer idari ve yargısal engeller kalktığı takdirde ve/veya sanık ..."in talebiyle söz konusu şirketlerdeki %50 oranındaki hisselerin ... tarafında sanıklar ..."e ve/veya ..."e veya mutabakatın temin edileceği üçüncü şahıslara devredileceği veya devrinin sağlanacağı, dolayısıyla bu sözleşmenin inanç sözleşmesi hükümlerini haiz olduğu, BDDK ve TMSF tarafından talep edilmesi ve bu konuda karşılıklı mutabakata varılması hâlinde Merkez Şirketlerini temsil eden hisse senetlerinin tamamının veya bir kısmının TMSF"ye rehni hâlinde de sözleşmeyle kararlaştırılan ortaklık ve yönetim yapısının geçerliliğini sürdüreceği, rehnin fekkinden sonra sanık ..."in talebi hâlinde %50 oranındaki hissenin kendisine veya sanık ..."e devir ve teslim edileceği, Merkez Şirketlerindeki hisselerin üçüncü kişilere devri, intifa hakkı tesisi veya yeni ortak alınmasının sanık ... ve katılan ..."in birlikte yazılı mutabakatlarıyla mümkün olduğu,
    Hususlarının kararlaştırıldığı,
    Sanık ... tarafından söz konusu belgelerin TMSF"ye sunulması üzerine, TMSF ile Merkez Grubu firmaları arasında imzalanan 03.05.2002 tarihli protokollerin imzalanması sürecinde var olan bu belgelerin TMSF"den gizlendiği, söz konusu sözleşmelerde sanık ..."in Merkez Grubu da dahil olmak üzere tüm medya sektöründe katılan ..."le ortak olduklarının anlaşıldığı, hileye dayalı ve muvazaalı işlemlerle Fonu yanılttıkları, böylece Merkez Grubu ve Medya Grubu içerisinde yer alan tüm medya şirket, mal, hak ve varlıklarının halen dolaylı olarak sanık ..."in elinde bulundurulduğunun tespit edildiği gerekçesiyle TMSF tarafından katılan ..."e ait Merkez Grubu şirketlerinin ve medya sektöründe faaliyet gösteren diğer Merkez Grubu şirketlerinin temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetiminin devralınmasına, mevcut yönetim ve denetim kurulu üyelerinin azledilmesine ve belirlenen yeni yönetim kurulu üyelerinin atanmasına karar verildiği,
    TMSF tarafından alınan bu karar üzerine katılanlar ... ve avukatı ..."ın, İstanbul 10. Ticaret Mahkemesi nezdinde sanık ... aleyhine muarazanın men"i davası, TMSF kararının iptali ve yürütülmesinin durdurulması talebiyle de idari yargı nezdinde iptal davası açtıkları, katılanların muarazanın men"i davasında, taraflarından birinin sanık ... olduğu ve bu sanık tarafından imzalandığı belirtilen 10.12.2002 tarihli “Protokol” başlıklı ve 03.04.2003 tarihli “Teslim ve İmha Protokolü” başlıklı sözleşmeleri delil olarak sunmaları üzerine, sanıklar ... ve ..."in, mahkemeye sunulan 10.12.2002 ve 03.04.2003 tarihli bu iki belgenin sahte olduğu iddiasıyla katılanlar ... ve ... hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına 13.06.2007 havale tarihli şikâyet dilekçesiyle başvuruda bulunmaları sonucunda katılanlar hakkında soruşturmaya başlanıldığı,
    Suç duyurusuna konu dilekçede sanık ... tarafından; kendisinin BDDK tarafından 27.10.2000 tarihinde el konulan Etibank A. Ş."nin hâkim hissedarı ve ... Grubu şirketleri ile Sabah Gazetesi ve ATV Televizyonu"nun da sahibi olduğu, bankaya el konulması ve şirketlerin mali sıkıntıya düşmesi nedeniyle, kamuya olan borçların ödenmesi ve şirketlerin faal hâlde tutulması için katılan ..."le inanç sözleşmesi mahiyetindeki 12.06.2002 tarihli protokolü ve 08.08.2002 tarihli ortaklık sözleşmelerini karşılıklı olarak imzaladıkları, bu sözleşmelerden sonra da yine katılan ..."le 01.10.2002 tarihli lisans sözleşmelerini, ardından da TMSF ile 13.11.2003 ve 17.11.2003 tarihli protokolleri imzaladıkları, protokollerde yürürlük esnasında çıkan sorunlar nedeniyle de 03.05.2005 tarihli protokolün imzalandığı, ancak TMSF ile imzalanan protokol sırasında, katılan ..."le aralarında imzaladıkları 12.06.2002 tarihli protokolü ve 08.08.2002 tarihli sözleşmeyi TMSF"den gizledikleri, bir süre sonra katılan ..."in aralarındaki ortaklık sözleşmesine aykırı davranmaya başladığı, bunun üzerine kamunun zarar görmemesi ve malvarlıklarının korunması için dönemin TMSF Başkanı Ahmet Ertürk"e 16.03.2007 tarihinde ortaklık sözleşmesini sunup durumu da anlattığı, bunun üzerine TMSF"nin 01.04.2007 tarihinde ATV Televizyonu"na, Sabah Gazetesi"ne, ... Grubu ve Merkez Grubu şirketlerine yeniden el koyduğu, sonrasında katılan ..."in hem kendisi aleyhine İstanbul 10. Ticaret Mahkemesinin 2007/261 Esas sırasında kayıtlı muarazanın men"i davası, hem de TMSF"nin el koyma kararının iptali ve yürütülmesinin durdurulması için TMSF aleyhine Danıştay"da dava açtığı, Danıştay 13. Dairesince verilen görevsizlik kararı üzerine bu idari davanın İstanbul 6. İdare Mahkemesinin 2007/822 sırasında kayıtlı olduğu, katılanın TMSF Başkanı ile yaptığı görüşmede dile getirmediği ve açtığı her iki davaya konu dava dilekçelerinde sunmadığı 10.12.2002 tarihli "Protokol" başlıklı ve 03.04.2003 tarihli "Teslim ve İmha Protokolü" başlıklı belgeleri sonradan İstanbul 10. Ticaret Mahkemesine delil olarak sunduğu, her iki belgede oğlu olan sanık ..."e atfen atılan imzaların sahte olduğu, sanık ..."in katılanlara imzalı ve boş hâlde hiç bir belge verilmediği, bu belgelerin oğlunun odasındaki özel dosyasında saklandığı, suça konu her iki belgenin oğlunun sakladığı belgeler arasında katılanlar tarafından hukuka aykırı olarak alınıp sahte olarak doldurulmuş ya da başka yöntemlerle oluşturulmuş olabileceği,
    Aynı dilekçede sanık ... tarafından da; TMSF tarafından ATV ve Sabah"a ikinci kez el konulmasından on gün kadar önce Sabah Gazetesi"nde kendisine tahsis edilen odada çalıştığı, babası olan sanık ..."in TMSF Başkanına önceden gizledikleri ortaklık sözleşmesini sunmasından sonra bu görüşmeden haberdar olan katılan ..."in kendisini odasından atıp gazeteye girmesini yasakladığı, kendisine ait eşyasını ve belgelerini de alamadan gazeteden ayrılmak zorunda kaldığı, TMSF tarafından el konulmadan önce ... Grubu"na dahil elli kadar şirket bulunduğu, bu şirketlerin işlemleriyle ilgili olarak zaman zaman belgeler imzaladığı, işleri gereği ara sıra İstanbul dışında olduğu, bu günlerde nadiren odasında yalnızca kendisinin bildiği özel dosyalara imzalı boş kağıt bırakmak zorunda kaldığı, ancak bu dosyaların yerini kendisinden başka kimsenin bilmediği, odasından alamadığı bu belgelerin katılanlar veya adamları tarafından ele geçirilip suça konu sahte belgelerin oluşturulmuş olabileceği, suça konu belge asıllarını görmediği, belge fotokopilerinde gördüğü imzalarının da kendi imzasına benzemediği, ancak her iki belgeyi de imzalamadığı, katılanlara hiç bir zaman imzalı boş kağıtlar vermediği, katılanların her iki belgeyi sahte olarak düzenleyip mahkemedeki davada delil olarak kullandıkları,
    İddialarına yer verildiği,
    Sanıklar tarafından sahteliği iddia edilen söz konusu iki belgeden;
    - 10.12.2002 tarihli “Protokol” başlıklı belgede;
    "Bir taraftan kendi adına asaleten, ... adına ve ekli 20.10.2000 tarihli 45029 Yevmiye Numaralı, Beyoğlu 7. Noterliğinin vekaletnamesine müsteniden vekaleten ve ... Grubu Medya Şirketlerini temsilen ..., (bundan sonra ... Medya Grubu olarak anılacaktır), diğer taraftan kendi adına asaleten Merkez Grubu Şirketleri (Merkez Basım Yayın Filmcilik Programcılık Reklamcılık Organizasyon San. Tic. A. Ş., Merkez Gazete Dergi Basım Yayıncılık San. Tic. A. Ş. , B. B. D. Merkez Dağıtım Organizasyon Pazarlama San. Tic. A. Ş., Merkez Reklam Pazarlama Danışmanlık San. Tic. A. Ş. ve Merkez ATV Televizyon Prodüksiyon A. Ş. adına hareketle ... (Bundan Sonra ... Merkez Grubu olarak anılacaktır) aşağıdaki şekilde fesih, ikale, tecdit ve ibrayı da içeren işbu protokol imzalamışlardır.
    1-) ... ve Merkez Grubunun ... ve ... Medya Grubunda bulunan şirketlerde (Satel A. Ş."de bulunan mevcut hisseler hariç) hiçbir şekil ve suretle, mevcut ve/veya şarta ve vadeye bağlı bir ortaklığı, ortaklık talep hakkı, yönetim hakkı ve ilişkisi mevcut değildir.
    2-) ..., ... ve ... Medya Grubunun ... ile ... de ve/veya yukarıda belirtilen Merkez Grubu Şirketlerinin hiçbirisi nezdinde herhangi bir şekil ve suretle ve herhangi bir oranda mevcut ya da şarta, vadeye bağlı, doğrudan ya da dolaylı hiçbir ortaklığı, ortaktık talep hakkı, yönetim hakkı ya da ilişkisi, ayni ya da şahsi hakkı, emre, nama ya da hamiline hiçbir hissesi ve/veya hakkı ve/veya alacağı ve/veya malı mevcut değildir.
    3-) ... ve/veya Merkez Grubu ile ..., ... ve/veya Medya Grubu arasında karşılıklı hak ve yükümlülük doğuran yegane ve münhasır akdi, mali ve hukuki ilişki Merkez Grubu şirketlerinden Merkez Gazele Dergi A. Ş. ve Merkez ATV Prodüksiyon A. Ş. şirketi ile ... Medya Grubu şirketlerinden olan ... Yayıncılık A. Ş. ve Satel A. Ş. arasında düzenlenmiş 01.10.2002 başlangıç tarihli Lisans ve Tam Ruhsat Sözleşmelerinden ibarettir. Taraflar arasında mevcut 01.10.2002 başlangıç tarihli Lisans ve Tam Ruhsat sözleşmelerinden önce ATV Televizyonu ve Sabah Gazetesi başta olmak üzere basın yayın organlarının yaşatılmasına yönelik olarak 2002 yılı içinde çeşitli tarihlerde imzalanmış, BDDK ve/veya TMSF"ye sunulmuş ya da sunulmamış, ... ve Merkez Grubu şirketleri nezdinde hak ve yükümlülük doğuran ya da doğurabılecek vaad, teklif, niyet, mutabakat belgesi ve tasavvur beyanı mahiyetinde kalmış, hukuki ve kişisel etki ya da sonuç doğuran ya da doğurabilecek mahiyette her türlü belge, sözleşme, protokol, ortaklık hakkı ve talebi ve bunlarla sınırlı olmamak üzere her türlü hukuki ilişki ve bunlardan kaynaklanan ya da kaynaklanabilecek talep haklarının tümü 01.10.2002 tarihli lisans ve tam ruhsat sözleşmelerinin imzası ile birlikte iptal, fesih, ikale ve tecdit edilerek hükümsüz vc geçersiz hale getirilmiş ve taraftar belirtilen sözleşme ve protokollerden kaynaklanan ya da kaynaklanabilecek her türlü hak ve talep konusunda birbirlerini tam ve karşılıklı ve gayrikabili rücu ibra etmişlerdir." şeklindeki anlatıma yer verildiği ve belgenin sol alt kısmında atılı bir imzanın bulunduğu,
    - 03.04.2003 tarihli “Teslim ve İmha Protokolü” başlıklı belgede ise;
    "ATV ve Sabah başta olmak üzere ... Grubuna ait yayın mecralarının Etibank"a el konulmasına müteakip yaşadığı mali krizler ve özellikle 2001 ve 2002 yıllarında bu mecraları yöneten Doğan Grubu tarafından içlerinin boşaltılması ve yok olma noktasına getirilmesi sebebiyle bu varlıkların yaşatılmasının temini ve böylece BDDK/TMSF başta olmak üzere alacaklıların ve ortaklarının haklarının temini için ..."in talebi ..."in kabulü sonucunda ... ile ... arasında 2002 yılı içinde BDDK/TMSF ye birlikte müracaat etmek ve varlıkların BDDK/TMSF"nin onaylayacağı bir çerçevede korunabilmelerini amaçlayan çeşitli müracaat, sözleşme, niyet ve mutabakat beyanı ve protokoller imzalanmış, ancak bu niyet ve projeler ... Grubu varlıkları üzerindeki çeşitli takyidatlar nedeniyle hayata ve uygulamaya sokulamamıştır. Bununla birlikte taraflar arasında nihayet 01.10.2002 başlangıç tarihli Lisans ve Tam Ruhsat Sözleşmeleri imza edilerek bu tarihten önce 2002 yılında imzalanan tüm belge ve protokoller ital, ikale ve fesih edilerek taraflar arasındaki münhasır ilişkinin TMSF"nin onayına sunulacak Lisans Sözleşmelerinden ibaret olacağı Lisans sözleşmelerinde kararlaştırılmıştır. Bu kapsamda ayrıca 10.12.2002 tarihli Protokol ile 01.10.2002 tarihli Lisans ve Tam Ruhsat Sözleşmelerinden önce ... ve ... arasında 2002 yılında imzalanmış Protokol ve Sözleşmelerin iptal, fesih, ikale ve tecdidine ait hususlar düzenlenmiştir.
    Buna istinaden ... yedinde bulunan ve 2002 yılının çeşitli tarihlerinde düzenlenmiş olan başta 12.06.2002 tarihli ve ... ile ..."in medyada imza tarihinden itibaren "eşit hisse eşit yönetim" şeklinde hareket edeceklerine dair niyet beyanına havi "Protokol" aslı ile 08.08.2002 tarihli ve ..."in BDDK/TMSF"ye olan tüm borçlarının ödenmesi ve ... hakkındaki tüm idari, yargısal ve adli takyidat ve engellerin fekki sonrasında Merkez Basım Yayın Filmcilik Programcılık Reklamcılık Organizasyon San. Tic. A. Ş., Merkez Gazete Dergi Basım Yayıncılık San. Tic. A. Ş., B. B. D. Merkez Dağıtım Organizasyon Pazarlama San. Tic. A. Ş., Merkez Reklam Pazarlama Danışmanlık San. Tic. A. Ş. ve Merkez ATV Televizyon Prodüksiyon A. Ş."ne ait %50 hissenin ... ya da ..."e mutabık kalınacak koşullarda devri vaadini içeren ve yukarıda belirtildiği şekilde 01.10.2002 tarihli Lisans Sözleşmeleri ve 10.12.2002 tarihli Protokol ile iptal ve tecdit edilen "Sözleşme" başlıklı belge ve eki boş ilmuhaberlerin asılları hükümsüz ve geçersiz hale geldiğinden kendi adına asaleten ve ... adına vekaleten ... tarafından ... ve Merkez Grubu şirketleri vekili Av. ..."a iptal ve imha edilmek üzere iade ve teslim edilmiştir. ... ve ..."in 12.06.2002 tarihli Protokol ve 08.08.2002 tarihli sözleşmeden dolayı ... ve Merkez Grubu şirketlerinden hiçbir şekil ve surette mal, hak ve alacağı mevcut değildir." şeklindeki anlatıma yer verildiği ve belgenin alt kısmında sözleşme tarafları olarak "Teslim Eden ve Beyanda Bulunan" başlığı altında "Kendi Adına Asaleten ... adına Vekaleten ...", "Teslim Alan" bölümünde de "... adına Vekaleten Av. ..." şeklinde yer alan ibarelerin altlarının imzalanmış olduğu,
    Katılanlar hakkında yürütülen soruşturma kapsamında suça konu her iki belge üzerinde yapılan incelemeler üzerine düzenlenen bilirkişi raporlarında;
    - İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı görevlileri olan uzmanlarca düzenlenen 15.05.2007 tarihli ve "Bilimsel Mütalaa" başlıklı iki ayrı rapora göre; inceleme konusu “Protokol” başlıklı 10.12.2002 tarihli belgedeki ıslak imza ile "Teslim ve İmha Protokolü” başlıklı tek sayfalık belgedeki ..."e atfen atılmış olan imzanın sanık ...’in eli ürünü olduğu,
    - Adli Tıp Kurumu Fizik İncelemeler İhtisas Dairesinden emekli belge inceleme (grafoloji) ve sahtecilik uzmanlarınca düzenlenen 30.05.2007 tarihli üç kişilik bilirkişi raporuna göre; "Protokol" başlıklı, alt tarafında kimlik bilgileri belirtilmemiş, sadece sol alt tarafa atılmış bir adet imza içeren belge aslında sol alt tarafa atılmış imza ile "Teslim ve İmha Protokolü” başlıklı belge aslında ..."e atfen atılmış olan imzanın; bilgisayar tekniği, fotomontaj, kopya, nakil gibi tekniklerle aktarıldığını gösteren bulgular içermediği, bulunduğu yere direkt olarak atılmış imza (ıslak imza) olduğu, söz konusu imzaların da sanık ..."in eli ürünü olduğu,

    - İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünün 29.02.2008 tarihli ekspertiz raporuna göre; 10.12.2002 tarihli "Protokol" başlıklı belgenin sol alt kısmında atılı bulunan imza ile 03.04.2003 tarihli "Teslim ve İmha Protokolü" başlıklı belgelerin alt kısımlarındaki "..." ve "..." ibareleri altında atılı bulunan imzaların montaj, kopyalama vb. gibi yöntemlerle husule getirilmeyip söz konusu imzaların mavi renk mürekkepli kalemle atılmış ıslak imzalar olduğu, söz konusu "Protokol" başlıklı belgenin sol alt kısmında atılı bulunan imza ile "Teslim ve İmha Protokolü" başlıklı belgenin alt kısmı sol bölümünde ..."e atfen atılı bulunan imzaların, sanık ... ve katılan ..."ın mukayese imzalarıyla karşılaştırılması sonucunda, imzaların başlangıç özelliği ve devamında oluşturulan el hareketlerinin tersimi ile istiflenme özellikleri, imzaların son bölümünü oluşturan hatların inşa tarzı, imzaları oluşturan hatların birbirlerine olan konumları ve ritm dağılımları, kalem yürütme itiyadı ve işleklik gibi kaligrafik ve grafolojik özellikler yönünden uygunluk ve benzerlikler bulunduğunun belirlendiği ve bahse konu imzaların sanık ..."in eli ürünü olduğu, yine "Teslim ve İmha Protokolü" başlıklı belgede ..."a atfen atılı bulunan imzanın da katılan ..."ın eli ürünü olduğu,
    Katılanlar hakkında yürütülen soruşturmada, sahteliği iddia edilen her iki belge üzerinde yapılan incelemeler sonucunda Şişli (Kapatılan) Cumhuriyet Başsavcılığınca 13.03.2008 tarih ve 58216 sayı ile; sanıkların sahteliğini iddia ettikleri 10.12.2002 tarihli "Protokol" başlıklı belge ile 03.04.2003 tarihli "Teslim ve İmha Protokolü" başlıklı belgedeki imzaların ıslak imzalı ve üzerlerinde adları yazılı bulunan kişilere ait olduğunun tespit edildiği, böylelikle katılanların herhangi bir özel belge tanzim edip kullanmadıkları ve bu belgelerin gerçek olduğu gerekçesiyle katılanlar hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verilerek sanıklar ... ve ... hakkında iftira suçundan kamu davası açıldığı,
    Katılanlar hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karara sanık ... tarafından itiraz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Beyoğlu (Kapatılan) 2. Ağır Ceza Mahkemesince 14.05.2008 tarih ve 473 değişik iş sayı ile itirazın reddine karar verildiği,
    Sanıklar hakkında görülmekte olan kamu davasında yapılan yargılama sırasında, suça konu belgelerle ilgili yapılan incelemeler sonucu düzenlenen raporlara göre;
    a) El Yazısı ve İmza İncelemeleri Mürekkep Analizleri Uzmanı Kimya Mühendisi Turgut Cırgaoğlu tarafından düzenlenen 13.07.2009 tarihli raporda; her iki belge üzerindeki imzaların kağıdın sol alt köşesinde, kenarlara aynı mesafede bulunduğu, belgeler üst üste konulduğunda imzaların birbiriyle mesafe itibarıyla çakıştığı, "Protokol" başlıklı belgedeki tek imzanın, belgenin sağ alt köşesinde olması gerekirken sol alt köşesinde atılı bulunduğu ve isimsiz olduğu, "Teslim ve İmha Protokolü" adlı belgede imza üzerindeki "Önay" isminde "Y" harfinin imza üzerine, imzanın altta kalmış olma ihtimalinin bulunduğu, ancak tüm bu bulgularla ilgili belge aslının incelemesi sonucunda kesin kanaate varılabileceği, tetkik konusu belgedeki mürekkep yaşının tespiti için belgedeki mürekkep yazılarından parça alınmak suretiyle ayrı bir inceleme yapılması gerektiğinin belirtildiği,
    b) İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalında görevli Adli Tıp ve Belge İnceleme Uzmanınca, suça konu belgelerin fotokopileri üzerinde yapılan inceleme sonucunda düzenlenen 24.03.2010 tarihli ve "Bilirkişi Mütalaası" başlıklı raporda; metnin kağıda sonradan yerleştirilmesini sağlayan değişik baskı teknikleri kullanılarak oluşturulmasının mümkün olduğu, sunulan belgelerin de böyle teknolojik imkanlardan yararlanılarak hazırlanmış bulunma olasılığına yönelik olarak asıl belgeler üzerinde inceleme yapılmasının uygun olduğu, mevcut fotokopi belgelerde bu hususta ileri inceleme yapılamadığı, 10.12.2002 tarihli "Protokol" başlıklı belgenin içeriği itibarıyla da tek kişinin katılımı ile imza altına alınmasının uygun olmadığı, tek kişi tarafından imzalanan belgelerin genel alışkanlık olarak sayfa sağ alt köşesinde yer aldığı, bu özelliklere sahip belgedeki imzanın altında ya da üstünde atfen atıldığı kişinin isminin de belirtilmediği cihetle, asıl belge üzerinde yapılacak incelemede bu konunun da göz önünde bulundurulması gerektiği, imza ve yazı yaşı tespiti hususunda standart, güvenilirliği kanıtlanmış ve kabul gören bir yöntemin bulunmadığı, her iki belgede de bulunan ve birinde adına atfen atıldığı kişinin isminin de belirtilmediği imzaların, dosyada sanık ..."e ait mukayese imzaları olduğu belirtilen imzalarla uyumlu olduğu, ancak kesin kanaatin asıl belgeler üzerinde yapılacak incelemeler sonucu oluşabileceği, "Teslim ve İmha Protokolü" başlıklı belgede imza üzerindeki "Önay" isminde "Y" harfinin imza üzerine, imzanın altta kalmış olma ihtimalinin bulunduğuna, "Y" harfi imzanın üzerinde ise önceden boş kağıda atılmış imzanın üstünün sonradan doldurulmuş olma durumunun söz konusu olabileceğine dair önceki bir raporda belirtilen hususta yapılacak araştırmanın önemli veriler sağlayabileceği, ancak bu değerlendirmenin de asıl belge üzerinde yapılması gerektiğinin belirtildiği,
    c) Adli Tıp Kurumu Fizik Dairesinin İhtisas Dairesince, inceleme konusu belgelerin önceden altlarına imza atılmış, boş kağıtların doldurulması suretiyle sonradan meydana getirilmiş belgeler olup olmadığının tespitine yönelik yapılan inceleme sonucunda düzenlenen 04.05.2010 tarihli raporda; yazıcı ve kalem mürekkeplerinde yazı yaşı tayinine yarayan ve halen kullanılagelen bilimsel bir yöntemin olmaması nedeniyle suça konu her iki belgedeki imzaların yazılardan önce atılıp atılmadığı, yazıcı ile yazılmış yazılardan hangisinin önce yazıldığı hususlarında zaman birimleri açısından bir saptamaya gidilemediği, "Protokol" başlıklı belgede, sağ üst köşedeki "10.12.2002" tarih rakamları ile belgedeki diğer yazılar arasında yazı karakteri, mürekkep kalitesi ve baskı özellikleri bakımından farklılıklar saptandığından söz konusu belgedeki tarih rakamları ile diğer yazılarının farklı yazıcılarla yazılmış olduğu, belgede sol alt köşede atılmış bir adet imza olduğu, "Teslim ve İmha Protokolü" başlıklı belgede, sol alt köşedeki imza ile "Önay" isim yazısının kesiştiği, kesişme noktasında farklı fiziki nitelikteki bir kalemle imzanın üzerinden gidilmiş olduğu, yapılan üstten gitme işlemine bağlı olarak imza atılan kalemle "Y" harfinin kesişme noktasının çok dar bir alanla sınırlanması, bu sınırlı alanda kalem baskı izinin yeterli olmaması ve yazıcı tarafından yazılmış yazıların ve özelde "Y" harfinin yer yer boşluk içermesi nedeniyle söz konusu imzanın yazıların üstü ya da altında olup olmadığı hususunda herhangi bir saptamaya gidilemediğinin belirtildiği,
    ç) Adli Tıp Kurumu Başkanlığının 04.05.2010 tarihli raporunda yapılan değerlendirmelerin yorumlanmasına yönelik olarak sanık ... müdafisi tarafından başvuruda bulunulması üzerine, 24.03.2010 tarihli raporu düzenleyen uzman tarafından 02.06.2010 tarihinde "Ek Bilirkişi Mütalaası" başlığıyla düzenlenen raporda; suça konu "Protokol" başlıklı belgenin sağ üst köşesine yazılı "10.12.2002" tarihi ile diğer yazıların farklı yazıcılar ile yazılmış olduğunun Adli Tıp Kurumu Başkanlığı ilgili İhtisas Dairesi tarafından tespit edilmesinin, belgedeki tüm yazıların birlikte ve sırası dahilinde yazılmadıklarının ve aynı yazıcıdan eş zamanlı olarak basılıp imza altına alınmadıklarının bulgusu olduğu, "Teslim ve İmha Protokolü" başlıklı belgedeki imza üzerinde başka bir kalemle yapıldığı saptanan sürşarj ve tamamlamanın tahrifat olarak değerlendirilmesi gerektiği, her iki belgede saptanan bu bulgulara göre, önceden imza atılmış boş ya da başka amaçlar için doldurulmuş kağıtların üst kısımlarındaki boşluklardan istifade edilerek amacı dışında hazırlanmış sahte belge olma iddiasını destekler nitelikte olduğunun belirtildiği,
    d) Suça konu her iki belge aslının, önceden alınan 15.05.2007, 30.05.2007, 29.02.2008 ve 04.05.2010 tarihli raporlar doğrultusunda incelenerek bu belgelerde yer alan imzaların sanık ..."e aidiyeti konusunda herhangi bir olumsuz tespitin yer alıp almadığı, bu belgelerin esasına ilişkin bir yerde veya raporda, belgelerin esasının değiştirildiğine, bu belgelerin sonradan doldurulduğuna ve belgeler üzerinde herhangi bir sahtecilik yapıldığı hususunda tespitte bulunulup bulunulmadığına dair yapılan inceleme sonucunda Adli Tıp Kurumundan emekli üç ayrı belge inceleme (grafoloji) ve sahtecilik uzmanınca düzenlenen 10.06.2010 tarihli raporda;
    - Değerlendirmesi yapılan tüm raporlarda suça konu her iki belgedeki söz konusu imzaların sanık ..."in eli ürünü olmadıklarına dair tespitin bulunmadığı,
    - 04.05.2010 tarihli rapora ilişkin; "Protokol" başlıklı belgeye ilişkin olarak tarih ve yazıların farklı yazıcılarla yazılmış olmalarının belgenin imzadan yararlanılarak oluşturulduğuna dair kanıt ve belgenin düzenleniş biçimini ortaya koyacak bir olgu olarak değerlendirilmesinin mümkün görülmediği, "Teslim ve İmha Protokolü" başlıklı belgeye ilişkin olarak da sol alt köşedeki imza ile "Önay" isim yazısının kesişme noktasında farklı fiziki evsafta kalemle imzanın üzerinden gidilmiş olduğuna dair bulgunun, belgenin düzenleniş biçimine etki eden ve bu hususun tespitine yarayan bir teşhis unsuru olarak değerlendirilmediği,
    - 30.05.2007 tarihli rapora ilişkin; "Teslim ve İmha Protokolü" başlıklı belgede sanık ... adına atfen atılmış imzanın elipsinin üst tarafında, Adli Tıp Kurumu raporunda bahsedilen kesişme noktası ile tetabuk eden dönüş noktasında deformasyon izlenimi tespit edilmiş ise de, bu deformasyon olgusunun, şahsın yakın evsafta kalemle oluşturulan mukayese imzalarında da görüldüğünden, söz konusu deformasyon olgusunun kullanılan kalem, zemin ve kalemi kullanma alışkanlığına bağlı bir olgu olarak değerlendirildiği ve imzanın aidiyeti hususunda kayda değer bir bulgu olarak değerlendirilmediği,
    - Söz konusu raporlarda, suça konu belgelerin esasının değiştirildiğine veya imzalardan yararlanılarak oluşturulduklarına ilişkin bir tespitin yer almadığı,
    - 30.05.2007 tarihli rapordaki görüntülerde yapılan değerlendirmede, her iki belgenin başlangıç tarzı, metninin kağıt yüzeyine dağılımı, genel kompozisyonu, düzenleniş biçimi, metnin kenarlara ve imzaya olan mesafe ve nispi konumu bakımından fiziki olarak gayri muntazam bir durum yansıtmadıklarından, "Teslim ve İmha Protokolü" başlıklı belgeye dair söz konusu raporda, imza ile kelimenin çakışma noktasındaki üstten gitme olarak yorumlanan ve imza atılışındaki varyasyona bağlı bir olgu olarak değerlendirilen bulgunun, belgenin düzenlenişindeki yazı ile imzanın öncelik sırasını ortaya koyacak mahiyette bir bulgu olarak değerlendirilmesinin de mümkün görülmediği,
    - Değerlendirmesi yapılan tüm raporlarda, sahteliği iddia edilen her iki belge üzerinde herhangi bir şekilde sahtecilik yapıldığına dair bir tespit veya değerlendirmenin de yer almadığının ifade edildiği,
    e) Suça konu her iki belge aslının, önceden alınan 15.05.2007, 30.05.2007, 29.02.2008 ve 04.05.2010 tarihli raporlar doğrultusunda incelenerek bu belgelerde yer alan imzaların sanık ..."e aidiyeti konusunda herhangi bir olumsuz tespitin yer alıp almadığı, bu belgelerin esasına ilişkin bir yerde veya raporda, belgelerin esasının değiştirildiğine, bu belgelerin sonradan doldurulduğuna ve belgeler üzerinde herhangi bir sahtecilik yapıldığı hususunda tespitte bulunulup bulunulmadığına dair yapılan inceleme sonucunda üç ayrı Adli Tıp ve Belge İnceleme Uzmanınca düzenlenen 14.06.2010 tarihli ve "Bilimsel Mütalaa" başlıklı raporda;
    - 04.05.2010 tarihli raporda yer alan, "Protokol" başlıklı belgede sağ üst köşedeki "10.12.2002" tarih rakamları ile belgedeki diğer yazılar arasında yazı karakteri, mürekkep kalitesi ve baskı özellikleri bakımından farklılıklar saptandığından, söz konusu belgedeki tarih rakamları ile diğer yazıların farklı yazıcılarla yazılmış olduğuna, belgede sol alt köşede atılmış bir imza olduğuna, yazıcı ve kalem mürekkeplerinde yazı yaşı tayinine yarayan ve halen kullanılagelen bilimsel bir yöntem bulunmadığından belgedeki imzanın yazılardan önce atılıp atılmadığı, yazıcı ile yazılmış yazılardan hangisinin önce yazıldığı hususunda zaman birimleri açısından bir saptamaya gidilemediğine dair tespitlerin, teknik açıdan adı geçen belgenin esasının değiştirildiği, sonradan doldurulduğu veya üzerinde sahtecilik yapıldığı anlamına gelmediği,
    - 04.05.2010 tarihli raporda, "Teslim ve İmha Protokolü" başlıklı belgeye dair, belgenin sol alt köşesindeki imza ile "Önay" yazısının kesişme noktasında farklı fiziki evsafta bir kalemle imzanın üzerinden gidildiğine, bu işleme bağlı olarak imza atılan kalemle "Y" harfinin kesişme noktasının çok dar bir alanla sınırlanması, bu sınırlı alanda kalem baskı izinin yeterli olmaması ve yazıcı tarafından yazılmış yazıların ve özelde "Y" harfinin yer yer boşluk içermesi nedeniyle söz konusu imzaların yazıların üstü ya da altında olup olmadığı hususunda herhangi bir saptamaya gidilemediğine, yazıcı ile yazılmış yazılardan hangisinin önce yazıldığı hususunda zaman birimleri açısından bir saptamaya gidilemediğine dair tespitlerin de, teknik açıdan adı geçen belgenin esasının değiştirildiği, sonradan doldurulduğu veya üzerinde sahtecilik yapıldığını gösterecek herhangi bir tespit içermediği,
    - "Teslim ve İmha Protokolü" başlıklı belge aslının incelenmesinde, 04.05.2010 tarihli raporda "farklı fiziki evsafta bir kalemle imzanın üzerinden gidilmiş olduğu" şeklinde tanımlanan görünümün, imzanın dönüş kısmındaki mürekkep birikintisi olarak değerlendirildiği,
    - Değerlendirmesi yapılan tüm raporlarda, sahte oldukları iddia edilen her iki belgede sanık ..."e atfen atılan imzaların, bulunduğu yere direkt olarak atılmış ıslak imza olduklarının tespit edildiği ve imza aidiyeti konusunda herhangi bir olumsuz tespitin bulunmadığı, söz konusu iki belgenin esasını içeren yazılı metin kısımlarında değişiklik yapıldığına, belgelerin sonradan doldurulduğuna ve belgelerin esasının değiştirildiğine veya üzerlerinde sahtecilik yapıldığına dair herhangi bir tespit veya değerlendirme yapılmadığının belirtildiği,
    Anlaşılmaktadır.
    Katılan ... kendisi hakkında yürütülen soruşturma kapsamında şüpheli olarak savcılıkta; suça konu her iki belgeyle avukatı olan katılan ... Tekirdağ"ın muhatap olduğunu, belgelerin ona geldiğini, sahtecilik yapmadığını,
    Sanıklar hakkında açılan davada katılan olarak alınan ifadesinde; katılan ..."ın kendisinin avukatı olduğunu, sanıkların şikâyetine konu her iki belgenin de gerçek olduğunu ve sanıkların kendilerine iftira attıklarını,
    Katılan ... Tekirdağ kendisi hakkında yürütülen soruşturma sırasında savcılıkta; avukat olduğunu, suça konu belgelerden "Teslim ve İmha Protokolü" başlıklı belgenin sağ tarafında kendi adı altında yer alan imzayı kendisinin attığını, ancak "Protokol" başlıklı belgedeki kendisinin imzasının bulunmadığını, bu belgeyi kendisine sanık ... ..."in imzalayıp getirdiğini, her iki belgenin aslının kendisinde olduğunu, fotokopisini mahkemelere sunduğu bu belgelerin sahte olmadığını,
    Sanıklar hakkında açılan davada katılan olarak alınan ifadesinde; sanıkların şikâyetlerine konu belgelerin gerçek olduğunu, sanıkların da bunu bildikleri hâlde, bu belgelerin sahte olduğunu ileri sürüp TMSF"yi kandırarak ATV Televizyonu ve Sabah Gazetesi"nin sahibi olduğu şirketlere el koydurduklarını, böylece sahte belgeleri kullanarak borçlarını katılanların kendi mal varlıklarıyla ödetme yoluna gittiklerini,
    İfade etmişler,
    Tanık...; kimya mühendisi olduğunu, özel merakı nedeniyle imza incelemeleri konusunda çalıştığını, İstanbul Adliyesinde ve diğer muhtelif adliyelerde imza incelemesi konusunda bilirkişilik yaptığını, bir belgenin sahte olup olmadığını anlamak için önce belgenin bütününe, sonra altındaki imzaya ve konumuna, kağıdın şekline, imzanın bulunması gerektiği yerde olup olmadığına, daha önceden alınmış imzaların üzerinin sonradan doldurulup doldurulmadığına, metne yazılan yazı imzanın üzerine taşmışsa hangisinin üstte, hangisinin altına yazıldığına bakıp tüm bu incelemeler sonunda belgenin sahte olup olmadığına karar verdiklerini,
    Tanık ...; Sabah Gazetesi"nin sanık ..."de olduğu dönemde denetçi olarak çalıştığını, Sabah Gazetesi"nin sonradan... Grubu"na, ardından da TMSF"ye geçtiğini, ancak kendisinin sanık ..."in grubuna bağlı Medya Holding Şirketi"nde muhasebeci olarak çalışmaya devam ettiğini, Balmumcu"daki büronun onuncu katında sanık ..."in ve katılan ..."in odalarının olduğunu, o zaman her ikisinin birlikte çalıştıklarını, oradaki mesai arkadaşlarından... ve ... ile Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) işlemlerini takip eden Nazik adlı çalışanın kendisine, katılan ... ya da sanık ..."ten birisinin iş gereği şehir dışına çıktığında imzalı boş kağıdı bırakıp gittiğini söylediklerini, Samandıra"daki matbaa tesislerinde idare müdürü olan Hüseyin adlı kişinin liste asmak suretiyle, ... Grubu"nun Balmumcu"daki yönetim kadrosunda sanık ..."in de içinde olduğu beş kişinin Samandıra"daki matbaa tesislerine girmelerinin yasaklandığını duyurduğunu, hatta kendisinin girişinin de yasaklandığını, orada çalışanların kendisini bu konuda ikaz ettiklerini,
    Tanık ...; Sabah Gazetesi"nin sanık ..."in grubunda olduğu dönemde yönetici asistanı olarak işe başladığını, gazetenin Çalık grubuna geçene kadarki her aşamasında çalıştığını, halen de... Matbaacalık A. Ş."de genel müdür olarak çalıştığını, sanık ..."e ait Etibank"a el konulunca birtakım anlaşmalar yapıldığını ve Sabah Gazetesi"nin katılan ..."e geçtiğini, ancak sonrasında sanık ..."in grubunun belgelerin sahteliğini TMSF"ye bildirmesi üzerine bir daha şirketlere sanık ..."in girdiğini görmediğini, SPK şirketler hakkında bilgi istediği zaman acilen cevap verilmesi gerektiğini, ancak cevap vermekle sorumlu olan sanık ..."in bazen işleri icabı il dışında olduğunu, acil durumlarda cevap verilmesi için üstü boş ve altı imzalı belge bıraktığını bildiğini, ancak suça konu belgelerin bu şekilde hazırlanıp hazırlanmadığını görmediğini, SPK"dan gelen sorulara Nazik adlı çalışanın cevap verdiğini, bu tür imzalı belgelerin de SPK ile ilgili dosyalara konulduğunu, Sabah Yayıncılık, Medya Holding, Satel ve daha birçok şirkette yönetim kurulu üyesi olması nedeniyle bu konularda bilgi sahibi olduğunu, sanıklar ... ve ..."in işlerin hızlı yürümesi için bu tür belgelerden bazen birden fazla imzalayıp bıraktıklarını,
    Tanık ...; 2002 yılının Aralık ayı ila 2003 yılının Mart ayları arasında sanık ... ile katılan ..."in ortak sekreterliğini yaptığını, her ikisinin de odalarının yan yana olduğunu, her ikisinin de odasının karşısında koridor gibi bir yerde çalıştığını, bu tarihlerde sanık ... ile katılan ..."in bazen sık, bazen de aralıklı olarak görüştüklerini, bazen birbirlerinin odasına gidip geldiklerini, ancak ne konuştuklarını bilmediğini, 2004 yılının sonlarına doğru sanık ..."in odasına gelip çalışmadığını,
    Tanık...; halen Sabah Yayıncılık A. Ş."de çalıştığını, sanık ..."le görüşmesi gerektiğinde Balmumcu"daki ofisine gittiğini, sanık ..."ın tüm belgelerinin orada olduğunu, daha sonra sanık ..."ın kendisine, katılan ..."le anlaşmazlığa düştüğünü, bir daha bu ofise gelmeyeceğini, kendilerinin de gelmemesini ve başka bir yerde buluşmaları gerektiğini söylediğini, sonrasında sanık ..."ın bu ofise gitmediğini, ofiste içeriğini bilmemekle birlikte sanık ..."ın önemli belgelerinin olduğunu, giderken bu belgeleri de yanında götürüp götürmediğini bilmediğini, SPK"nın sorduğu sorulara sanık ..."ın şirketler grubu tarafından bazen işin gereği hemen aynı gün içinde, bazen de yine işin gereği belli bir süre sonra cevap verilebildiğini, sanık ..."in ve katılan ..."in şirket gruplarıyla aralarındaki ihtilafı gazetelerden öğrendiğini, ihtilaf konusunu bilmediğini,
    Tanık ...; sanık ..."in grubunda yıllardır muhasebeci olarak çalıştığını, Balmumcu"daki binanın onuncu katında ..., katılan ... ve sanıklar ... ile ..."in odaları olduğunu, şirketlerin bazı işlemlerinin günlük yapılması gerektiğini, ancak sanık ..."ın şehir dışında olduğu bazı günlerde de o gün cevaplanması gereken bazı işlem ve yazıların geldiğini, bu işlemlerin gereği o gün yapılmadığında, özellikle Menkul Değerler Borsası tarafından kendilerine ağır para cezası verildiğini, cezalara maruz kalmamak için sanık ..."ın olmadığı zamanlarda da bu işlemlerin yapıldığını, merak edip sorduğunda, o zaman sanık ..."ın imzalı boş kağıt bıraktığının söylendiğini, özellikle Menkul Değerler Borsası ve SPK"dan gelen yazıların günlük cevaplandırıldığını görünce bu hususu sanık ..."a sorduğunda, bu tür günlük cevaplandırılması gereken yazıların aksamaması için daha önce imzaladığı boş kağıtları bıraktığını kendisine söylediğini, ancak kime bıraktığı hususunda bilgi vermediğini,
    Tanık ...; 2002 yılının onuncu ayından sonra Merkez Grubu şirketlerinde hukuk işlerinden sorumlu avukat olarak görev aldığını, öncesinde ... Grubu şirketlerinde avukatlık yaptığını, 01.10.2002 tarihinde ... Grubu ve Merkez Grubu şirketleri arasında lisans sözleşmeleri imzalandığını, TMSF ile ilgili işlemlerde katılan ..."ın sözleşmeleri not aldığını, sonra kendisinin bu notları bilgisayara geçirip düzenleyerek sözleşme hâline getirdiğini, ardından bu metinler üzerinde değişiklikler, ekleme ve çıkartmalar yapıldığını, 10.12.2002 ve 03.04.2003 tarihli protokolleri de katılan ..."ın kaleme aldığını, kendisinin de bilgisayara kaydettiğini, belgelerin bu şekilde hazırladığını, sonradan imzalanan belgeleri de Merkez Grubu"nda yönetim kurulu üyesi olan tanık..."ya teslim ettiğini, belgeler düzenlendikten sonra üzerlerinde değişiklik yapıldığı aşamada sanık ..."in de katılan ..."in yanında olduğunu, bu iki belgenin üzerinde hatırladığı kadarıyla en az 3-4 defa değişiklik yapıldığını, ayrıca protokolde tarih olmadığını, kendi bilgisayarı arızalı olduğundan protokoldeki tarihi katılan ..."in bulunduğu kattaki bir sekreter bilgisayarında yazdıklarını, tarih eklendikten sonra da tarafların imzaladıklarını, ayrıca kendisine verilen ve incelediği beş belgenin de 03.04.2003 tarihinde hazırlandığını ve tamamlayıcı mahiyette olduklarını, imzalanan belgelerde sanık ..."in feragat ettiği bedel karşılığı karşı taraftan ne aldığını bilmediğini, katılan ... ile sanık ..."ın defalarca kez TMSF"ye gidip görüşme yaptıklarını, daha sonra yapılan işlemlerin ve 01.10.2012 tarihli lisans sözleşmelerinin TMSF tarafından 13.11.2003 tarihinde onaylandığını, TMSF Sabah ve ATV"ye el koyduğunda bu belgelerin neden TMSF"ye sunulmadığını bilmediğini, idare mahkemesinde açılan iptal davasından haberinin olmadığını, o tarihlerde 6-7 avukat birlikte çalıştıklarını, kendisinin katılanlarla vekâlet ilişkisi içerisinde çalıştığını,
    Tanık...; Merkez Grubu"nun yönetim kurulu üyesi olduğunu, halen... Grubu"nda çalıştığını, katılan ..."ın şikâyete konu sözleşmelerin önemli olduğunu söyleyip kendisinden bu sözleşmeleri muhafaza etmesini istediğini, bunun üzerine avukat tanık..."ın sözleşmeleri kendisine ilettiğini, sanık ..."in imzalı boş kağıt bırakıp bırakmadığını bilmediğini, kendisinin de sözleşmelerin içeriğini bazen okuduğunu, ayrıca görüşmeler yapıldığı zaman sanık ..."in orada olup olmadığını hatırlamadığını, genelde sanıkların binada olduklarını, olayın üzerinden çok zaman geçtiğini, sözleşmeler imzaları tamamlanmış olarak kendisine getirildiğinde alıp muhafaza ettiğini, sözleşmelerde tarihin sonradan atıldığı konusunda bir bilgisinin olmadığını,
    Beyan etmişler,
    Sanık ... katılanlar hakkında yürütülen soruşturmada şikâyetçi olarak savcılıkta; şikâyet dilekçesini tekrar ettiğini, önceden Etibank A. Ş."de büyük hissedar, ... Grubu"na bağlı şirketlerle ATV Televizyonu"nun ve Sabah Gazetesi"nin sahibi olduğunu, bu grubun şirketlerine, gazete ve televizyonuna TMSF tarafından el konulduğunu, katılan ..."le arasında iki adet inanç sözleşmesi düzenlendiğini, bu sözleşmeleri TMSF"ye sunması üzerine TMSF"nin yeniden şirketlere el koyduğunu, katılan ..."in, sunulan bu belgelerin önce mevcut olmadığını ileri sürdüğünü, TMSF kararının tebliğinden iki ay sonra katılanın, içeriğini elinde olmadığı için tam bilmediği iki sahte belge ile kendisinin TMSF"ye sunduğu gizli sözleşmeleri çürütmeye çalıştığını, kendisinin veya oğlunun suça konu belgeleri düzenlemediklerini, bu belgelerin İstanbul 10. Ticaret Mahkemesinin 2007/261 Esas ve İstanbul 6. İdare Mahkemesinin 2007/822 Esas sayılı dosyalarına sunulduğunu,
    Kendi yargılandığı davada; 10.12.2002 ve 03.04.2003 tarihli her iki belgedeki imzaların kendisine ait olmadığını, bu belgelerin ya sahte olduğunu ya da üzerlerinin sonradan doldurulduğunu, söz konusu sözleşmelerle karşı taraftan hiç bir bedel almadan malvarlığından vazgeçmesinin imkansız olduğunu, şikâyet hakkını kullandığını ve suçlamayı kabul etmediğini,
    Sanık ... katılanlar hakkında yürütülen soruşturmada şikâyetçi olarak savcılıkta; suça konu 10.12.2002 ve 03.04.2003 tarihli belgeleri kendisinin imzalamadığını ve bu belgeleri kendisinin düzenlemediğini, her iki belgenin de sahte ve gerçeğe aykırı olduğunu, Sabah Gazetesi"ndeki odasında bazen boş imzalı hâlde kağıtlarının olduğunu, bir ihtimal masasındaki bu kağıtlar kullanılarak sözleşmelerin doldurulmuş olabileceğini, bu belgeleri katılanlar kullandığı için onlar tarafından sahte olarak düzenlenmiş olabileceğini,
    Kendi yargılandığı davada; suçlamayı kabul etmediğini, gazetedeki odasının katılan ..."in odasıyla aynı katta olduğunu, katılanın bir gün kendisini odasına çağırarak "derhal burayı terket" demesi üzerine iş yerini terk etmek zorunda kaldığını, bundan on beş gün sonra TMSF’nin Sabah Gazetesi"ne ve ATV"ye el koyduğunu, o tarihe kadar odadaki tüm eşyasının odasında kaldığını ve işyerine giremediği için gidip bunları alamadığını, büyük ihtimalle odada kalan belgelerinin katılanlar tarafından kullanıldığını, altı imzalı boş kağıtları devamlı suretle imzalayıp katılanlara verdiğini, suça konu belgelerin bu şekilde doldurulmuş olabileceğini,
    Savunmuşlardır.
    5237 sayılı TCK"nın “Adliyeye Karşı Suçlar” bölümünde yer alan "İftira" başlıklı 267. maddesinin 1. fıkrası;
    “(1) Yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idarî bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır" şeklinde düzenlenmiştir.
    İftira suçu, failin, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmesidir. İftira suçunun konusunu hukuka aykırı fiil oluşturur. Bu fiilin suç oluşturması şart değildir. Disiplin yaptırımını veya başka bir idari yaptırımı gerekli kılan fiiller de iftira suçunun konusunu oluşturabilir. Hukuka aykırı bir eylemin gerçekleştirildiğine yönelik isnat yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunmak suretiyle yapılabileceği gibi basın ve yayın aracılığıyla da yapılabilir.
    Özgü suç olarak düzenlenmediği için herkes tarafından işlenebilen iftira suçunda, hukuka aykırı fiil isnadının belli bir kişiye yönelik olması gerekir. Ancak isnada muhatap kişinin yapılacak bir araştırma sonucunda kimliğinin belirlenebilir olması yeterli olup isminin açıkça belirtilmesi zorunlu değildir.
    İftira suçu failinin, isnat ettiği fiil gerçekte hiç işlenmemiş olabileceği gibi, işlenmiş olmakla birlikte kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından işlenmemiş olabilir. Yine, kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından hukuka aykırı bir fiil işlenmiş bulunmakla birlikte; iftira suçunun faili, bu fiilin karşılığında isnatta bulunulan kişiye verilecek yaptırımı ağırlaştıracak bazı eklemelerde bulunmuş olabilir. Bu durumlarda da iftira suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.
    Öte yandan, iftira suçunun oluşabilmesi için, iftira suçu failinin, hukuka aykırı fiil isnat ettiği kişinin bu fiili işlemediğini bilmesi gerekmektedir. Bu açıdan, iftira suçu ancak doğrudan kastla işlenebilir. Ancak bu suçun oluşabilmesi için, doğrudan kast tek başına yeterli olmayıp ayrıca failin hukuka aykırı fiil isnat ettiği kimse hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir müeyyideye maruz kalmasını sağlamak amacıyla hareket etmesi gerekir. Bu nedenle, iftira suçu açısından failde kastın ötesinde belirtilen amacın varlığı, bir başka deyişle özel kastın bulunması gerekmektedir. Dolayısıyla; failin, belirli olay veya olgulardan yola çıkarak, isnat ettiği fiilin mağdur tarafından işlendiği inancı ve şüphesi ile ihbarda bulunması hâlinde iftira suçunun unsurları oluşmayacaktır.
    Yine, içeriği kanıtlanamasa dahi, gerçekleştirilen ihbar veya şikâyetin bir anayasal hakkın kullanılması olarak değerlendirilebildiği hâllerde, bir hukuka uygunluk nedeninin varlığı söz konusu olacaktır. Anayasamızın 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, 40. maddesinde, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkının bulunduğu, 74. maddesinde, vatandaşların ve karşılıklılık bulunması koşuluyla Türkiye’de oturan yabancıların, kendileriyle veya kamu ile ilgili hususlarda dilek ve şikâyet haklarının bulunduğu vurgulanmıştır. Bireylere tanınan bu anayasal hak, onların idare ve diğer bireylerle ilişkilerinde gerek “çıkarlarını koruması”, gerek “özgürlüklerini kısıntısız” kullanabilmesi bakımından, devlet organlarına başvurmasını gerekli kılar. Bu başvuru, bireyin kendisi, üçüncü kişi veya kamuyla ilgili olabilir. Başvurulabilecek devlet organları da, yasama, yürütme ve yargıdır. Dilekçe hakkının yargısal alanda başlıca ortaya çıkış biçimi ise, ihbar ve şikâyet hakkının kullanılmasıdır.
    Bu açıklamalar ışığında ikinci uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Katılanlar ... ve ..."ın sanık ... aleyhine açtıkları hukuk davasında delil olarak sundukları 10.12.2002 tarihli “Protokol” başlıklı ve 03.04.2003 tarihli “Teslim ve İmha Protokolü” başlıklı sözleşmeler üzerinde yapılan incelemeler sonucu düzenlenen bilirkişi raporlarında, "Protokol" başlıklı belgede atılı bulunan imza ile "Teslim ve İmha Protokolü" başlıklı belgede sanık ..."e atfen atılmış imzanın ıslak imza niteliğinde ve sanık ..."in eli ürünü olduğunun tespit edilmesi, bu belgelerin incelenmesine ilişkin raporlarda varılan sonuçların toplu olarak değerlendirildiği diğer raporlarda, suça konu belgelerin esasını içeren yazılı metin kısımlarında değişiklik yapıldığına, belgelerin sonradan doldurulduğuna ve belgelerin esasının değiştirildiğine veya üzerlerinde sahtecilik yapıldığına dair herhangi bir tespit veya değerlendirmede bulunulmaması, bununla birlikte, Adli Tıp Kurumu raporları ile suça konu belgelerin sanık ... tarafından imzalandığına dair tanık ..."ün ve bu belgelerin imzalanmasından sonra muhafaza etmesi için tanık... tarafından kendisine getirildiğini beyan eden tanık..."nun beyanları dışında, diğer tanıkların suça konu belgelerin düzenlenmesi hususunda bilgi sahibi olmamaları karşısında, bu belgelerde sanık ..."e atfen atılmış imzaların açığa atılan imza olduğuna ve belgelerdeki metin kısımlarının sanıkların rızaları hilafına sonradan doldurulduğuna ilişkin sanıklarca ileri sürülen diğer iddianın da doğrulanmaması ve sanıkların söz konusu belgelerin düzenlenmesi hususunda, sahte imza atıldığına ve açığa atılmış imza içeren belgelerin metin kısımlarının sonradan düzenlendiğine ilişkin, katılanlar hakkında birbirinden bağımsız ve çelişkili isnatlarda bulunmaları birlikte değerlendirildiğinde; sanıkların söz konusu belgelerin üzerine sahte imza atılmadığını ya da boş belge üzerinde açığa atılan imzanın üzerine sonradan metin eklenmediğini, dolayısıyla sahteliğini iddia ettikleri her iki belgenin aslında gerçek olduğunu bildikleri hâlde ve buna rağmen, katılanların açtıkları hukuk davasını etkisiz kılmak ve katılanlar hakkında soruşturma başlatılmasını sağlamak amacıyla şikâyetçi oldukları, böylelikle, sanıkların katılanlara yönelik yaptıkları, maddi olgu ve vakıalara dayanmayan isnatlarından ibaret başvurunun Anayasal şikâyet hakkının kullanılması kapsamında da olmadığı anlaşıldığından; sanıklara atılı iftira suçunun sabit olduğunun kabulü gerekmektedir.
    Bu itibarla, bu uyuşmazlık konusu yönünden de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
    2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 16.05.2019 tarihinde yapılan müzakerede her iki uyuşmazlık yönünden oy birliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi