Esas No: 2017/925
Karar No: 2021/734
Karar Tarihi: 10.06.2021
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/925 Esas 2021/734 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “çek iptali ve menfi tespit” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı şirket vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı şirket vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirketin Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası A.Ş.’deki hesabına ait çeklerden beş adet çekin kaybolduğunu, bu durumun derhal ilgili bankaya bildirilerek çekler için ödeme yasağı getirildiğini, kayıp olan çeklerden 0089879 numaralı ve 40.000TL bedelli çekin davalı şirket tarafından banka şubesine sunulduğu bilgisine ulaşıldığını, çek fotokopisi incelendiğinde müvekkili şirkete ait çekin sahte imza kullanılarak piyasaya sürüldüğü, çek lehtarının davalılardan ..., tahsile koyan hamilin ise diğer davalı şirket olduğunun belirlendiğini, davalı dernek ile müvekkili şirket arasında düzenlenen 09.06.2009 tarihli sözleşme uyarınca müvekkili şirketin davalı derneğin Türkiye genelinde sünnet ettireceği 10.000 çocuğu, çocuk başına 120TL karşılığında sünnet etmeyi; davalı derneğin ise bu sünnetler karşılığında 1.200.000TL ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini, müvekkilince 2.013 çocuğun sünnet ettirilmesine karşı davalı dernek tarafından kendilerine bir ödeme yapılmadığını, bu sözleşme nedeni ile davalı dernek çalışanlarının sık sık müvekkili şirketi ziyaret ettiğini, bu sırada kayıp olan dava konusu çek ile birlikte toplam beş adet çekin dernek çalışanları tarafından çalınarak sahte imza ile piyasaya sürüldüğünü, davaya konu çek üzerindeki imza ve yazıların müvekkili şirket yetkililerine ait olmadığını ileri sürerek müvekkilinin dava konusu çekten dolayı borçlu olmadığının tespiti ile belirtilen çekin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabı:
5.1 Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin dava konusu çeki ticari ilişki sonucu alacaklı olduğu ve çekte cirosu bulunan dava dışı Çimta şirketinden aldığını, çekteki ciro silsilesi incelendiğinde bu çekin belirtilen dava dışı şirkete diğer davalı dernekten geçtiğini, müvekkilinin dava konusu çeki alacağına mahsuben alması nedeni ile kötü niyetli olduğunun kabul edilemeyeceğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
5.2 Davalı ...; usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 04.10.2012 tarihli ve 2009/579 E., 2012/415 K. sayılı kararı ile; dava konusu çekteki imzanın davacı şirket yetkilisi ...’nin eli ürünü olmadığının dosya kapsamı ve grafolog bilirkişi raporu ile anlaşıldığı, son ciranta davalı şirketin senet lehtarı ve diğer cirantaya karşı hakları bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davacının dava konusu 01.09.2009 tanzim tarihli, 0089879 nolu 40.000TL bedelli çekten ötürü davalılara borçlu olmadığının tespitine, fazlaya ilişkin istemin ise reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı şirket vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 24.04.2013 tarihli ve 2013/3210 E., 2013/7399 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı vekili, müvekkiline ait beş adet çekin kaybolması sonrasında bunlardan bir tanesinde davalılardan Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Derneğinin lehdar, öteki davalı şirketin ciro yoluyla hamil olarak yer almak suretiyle bankaya ibraz edilmiş ise de 40.000 TL tutarlı bu çekteki keşideci imzasının müvekkili şirket yetkilisine ait olmadığını belirterek, çekten dolayı müvekkilinin davalılara borçlu bulunmadığının tespitiyle çekin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Dörtel... Ltd. Şti. vekili, müvekkilinin çekde ciro yoluyla hamil bulunduğunu ve iyiniyetli olduğunu bildirerek, davanın reddini savunmuştur.
Diğer davalı davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece; benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda çek üzerindeki keşideci imzasının davacı şirket yetkilisine ait olmadığının saptandığı gerekçesiyle davanın kabulüne, davacının çekten dolayı davalılara borçlu olmadığının tespitiyle koşulları oluşmadığından çek iptali isteminin reddine karar verilmiş, hüküm davalı Dörtel... Ltd. Şti. vekilince temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan öteki temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacı şirket yetkilisine ait tatbik imzalarının davaya konu çekteki imzaya benzetilerek atılmış olabileceği yönünde görüş bildirilmiştir. Davalı vekilince anılan bu rapora itiraz edilerek yeniden imza incelemesi yaptırılması talep olunmuştur. O halde somut olay bakımından sağlıklı bir sonuca ulaşılabilmesi için yeniden çek üzerindeki imzayla ilgili bilirkişi incelemesi yaptırılarak varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisinde isabet görülmemiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 23.01.2014 tarihli ve 2013/683 E., 2014/33 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler yanında, hükme dayanak olarak grafolog bilirkişiden alınan 30.11.2010 tarihli raporda, davaya konu çekteki imzanın şirket yetkilisi ... elinden çıkmayıp, kendisinin hakiki imzalarının model alınması suretiyle taklit olarak atılmış sahte imzalar olduğu kesin bir kanaat olarak bildirildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı şirket vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunun yeterli olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre çek üzerindeki imzayla ilgili yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılarak varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlıkların çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal mevzuatın açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
13. Davalı tarafından varlığı inkâr edilen bir hukukî ilişkinin mevcut olmadığının (yok olduğunun) tespiti için açılan davaya menfi (olumsuz) tespit davası denir (Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı (Kuru-El Kitabı), İstanbul 2013, s. 346).
14. Menfi tespit davası, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun (İİK) 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında ya da icra takibinden sonra borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu dava maddi hukuk ve usul hukuku bakımından genel hükümlere dayalıdır ve normal bir hukuk davası olarak açılır.
15. Eş söyleyişle kendisine karşı icra takibi yapılmış olan borçlu, ödeme emrine itiraz edilmemiş veya itiraz edilmiş olmakla birlikte yerinde görülmemiş olması sebebiyle icra takibi kesinleşse dahi maddi hukuk bakımından borçlu olmadığını ileri sürebilir. Bunun için, takip devam ederken alacaklıya karşı menfi tespit davası açabileceği gibi, böyle bir menfi tespit davası açmamış ve borcu cebri icra tehdidi altında ödemiş ise, ödemiş olduğu paranın kendisine verilmesi için alacaklıya karşı istirdat davası açabilir (Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukukunda Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası, Ankara 2003, s. 233).
16. Ayrıca, adi senette borçlu olarak gözüken kimse, senet altındaki imzanın kendisine ait olmadığının ve dolayısıyla, senet borçlusu konumunda bulunmadığının tespiti amacıyla, cebri icra tehdidi ile karşı karşıya ise, icra takibinin yapılmasından önce; süresi içinde ödeme emrine karşı imzaya itirazda bulunmayı ihmal etmiş ve takip kesinleşmişse, takibe başlanılmasından sonraki evrede sahtelik davası açabilir, böyle bir sahtelik davası hukukî niteliği itibariyle 2004 sayılı İİK 72’de düzenlenmiş olan menfi tespit davasıdır (Tanrıver, S.: Medenî Usul Hukuku, C.1, Ankara 2016, s. 844-845)
17. Menfi tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklıya düşer; fakat, davacıya (borçluya) düştüğü hâller de vardır; davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, yani bu hukukî ilişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü hukukî ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıya düşer (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 190; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m.6). Fakat, alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya düşer (Kuru-El Kitabı, s.370 ilâ 372).
18. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Yazı veya imza inkârı” başlıklı 208. maddesi;
“(1) Taraflardan biri, kendisi tarafından düzenlendiği iddia edilen bir belgedeki yazı veya imzayı inkâr etmek isterse, sahtelik iddiasında bulunmalıdır; aksi hâlde belge, aleyhine delil olarak kullanılır.
(2) Bir belgenin sahteliği iddia edildiğinde, belgenin mahkemeye verildiği tarih yazılıp mühürlenerek, saklanması için mahkemece gerekli tedbirler alınır.
(3) Bir belgenin sahteliğini iddia eden kimse, bunu aynı mahkemede ön sorun şeklinde ileri sürebileceği gibi, bu konuda ayrı bir dava da açabilir.
(4) Resmî bir senetteki yazı veya imzayı inkâr eden tarafın bu iddiası, ancak ilgili evraka resmiyet kazandıran kişiyi de taraf göstererek açacağı ayrı bir davada incelenip karara bağlanabilir. Asıl davaya bakan hâkim, gerekirse bu konuda imza veya yazıyı inkâr eden tarafa, dava açması için iki haftalık kesin bir süre verir”
Aynı Kanun’un “Yazı veya imza inkârının sonucu” başlıklı 209. maddesi;
“(1) Adi bir senetteki yazı veya imza inkâr edildiğinde, bu konuda bir karar verilinceye kadar, o senet herhangi bir işleme esas alınamaz.
(2) Resmî senetlerdeki yazı veya imza inkâr edildiğinde, senetteki yazı veya imzanın sahteliği, ancak mahkeme kararıyla sabit olursa, bu senet herhangi bir işleme esas alınamaz.
(3) Senede dayanılarak verilmiş olan ihtiyati tedbir, o senet hakkındaki sahtelik iddiasından etkilenmez ve gerektiğinde senet sahibi haklarının korunması için yeni tedbirler talep edebilir”
HMK’nın “Sahtelik incelemesi” başlıklı 211. maddesi ise;
“ (1) Bir belgenin sahteliğinin iddia edilmesi durumunda, bu hususta karşı tarafın açıklamaları da dikkate alınarak, aşağıdaki sıra ile inceleme yapılarak öncelikle karar verilir:
a) Hâkim, yazı veya imzayı inkâr eden tarafı isticvap ettikten sonra bir kanaat edinememişse, huzurda bu kişiye yazı yazdırıp imza attırmak suretiyle elde ettiği belge ve diğer delilleri değerlendirir. Hâkim, sahtelik konusunda başka bir incelemeye gerek duymadan karar verebilecek durumda ise gerekçesini açıkça belirtmek suretiyle, senedin sahteliği hakkında bir karar verir. İsticvap için mahkemeye davet edilen taraf, belirtilen günde hazır bulunmadığı takdirde, inkâr etmiş olduğu belgedeki yazı veya imzayı ikrar etmiş sayılır; bu husus kendisine çıkartılacak davetiyede ayrıca ihtar edilir.
b) (a) bendi hükmüne göre yaptığı incelemeye rağmen, hâkimde sahtelik konusunda kesin bir kanaat oluşmamışsa, bilirkişi incelemesine karar verir. Bilirkişi incelemesinden önce, mevcutsa, o tarafa ait olan karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzalar, ilgili yerlerden getirtilir. Bilirkişi, bu yazı ve imzalarla, o mahkemede elde edilen yazı ve imzaları esas alarak inceleme yapar. Bilirkişi, inceleme için gerekli görürse, kendi huzurunda tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir”.
şeklinde düzenlemeler içermektedir.
19. Buna göre, HMK’nın 211/a maddesine göre yapılan incelemeye rağmen hâkimde sahtelik konusunda kesin bir kanaat oluşmamış ise HMK’nın 266. ve devamı maddelerine göre çözümü özel veya teknik bilgi gerektirdiğinden bilirkişi incelemesine karar verilir. Aynı Kanun’un 211/b maddesine göre bilirkişi incelemesinden önce mevcutsa o tarafa ait karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzalar ilgili yerlerden getirilir. Bilirkişi o mahkemede elde edilen yazı ve imzalarla inceleme yapar. Bu husus maddenin gerekçesinde “...Bilirkişi incelemesinde, bu yazı ve imzalarla mahkemece elde edilen yazı ve imzalar esas alınır. Bilirkişi inceleme için gerekli görürse kendi huzurunda tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir...” şeklinde açıklanmıştır. Bu hükümden anlaşılacağı üzere takibe dayanak senedin sahteliğinin bilirkişi raporu ile ispatlanması gerekir. Bilirkişi incelemesinde kullanılacak belgeler mahkeme veya bilirkişi huzurunda alınan imza örnekleri ve mukayeseye esas belgelerdir.
20. İmza incelemesinde öncelikle senedin düzenleme tarihinden öncesine ilişkin borçluya ait olduğu muhakkak olan karşılaştırmaya elverişli imzalarını taşıyan belgeler, keşide tarihine en yakın tarihli olanından başlayarak bilirkişi tarafından mukayeseye esas alınmalıdır. Yapılacak bilirkişi incelemesinin, konunun uzmanınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuvar ortamında, optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak, grafolojik ve grafometrik yöntemlerle yapılması, bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu ve gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki imza veya yazının tersim, seyir, baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özelliklerin tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması; sonuçta, imza veya yazının atfedilen kişiye ait olup olmadığının, dayanakları gösterilmiş, tarafların, mahkemenin ve Yargıtay’ın denetimine elverişli bir raporla ortaya konulması, gerektiğinde karşılaştırılan imza veya yazının hangi nedenle farklı veya aynı kişinin eli ürünü olduklarının fotoğraf ya da diğer uygun görüntü teknikleriyle de desteklenmesi şarttır. Nitekim bu ilkeler, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 30.09.2020 tarihli ve 2017/(19)11-931 E., 2020/700 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.
21. HMK’nın 211. maddesinde yer alan ve imza incelemesi konusunda getirilen bu sıraya uyulması zorunludur. Buna göre hâkim imzayı inkâr eden tarafın isticvap edilmesine karar verdiği hâlde, bu davete icabet edilmemesi imzanın ikrar edilmiş sayılması sonucunu doğuracak ve bilirkişi incelemesi yapılmasına ihtiyaç kalmayacaktır. Aynı şekilde inkâr edilen imza ile karşılaştırılan imzanın birbirine benzemediğinin ilk bakışta tespit edilebildiği hâllerde bilirkişi incelemesi yapılmasına gerek yoktur (Pekcanıtez, H./ Özekes, M./ Akkan, M./ Korkmaz, H.T.: Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku, Cilt II, İstanbul 2017, s. 1795 ).
22. Diğer taraftan adlî bilimler disiplininin bir dalı olan kriminalistiğin özel bir sahası olan adlî grafoloji ve belge sahteciliği dalı, el yazısı ve imzaların grafolojik açıdan kişinin samimi yazı ve imzalarının karakteristik yazım özelliklerinin tespitini ve belirlenen karakteristiklerin, araştırılan (incelemeye konu olan) yazı ve imzalarda da var olup olmadığının incelenmesini içerir. Bilirkişi inceleme sonucunda senette borçluya atfen atılı bulunan imzanın borçluya ait olup olmadığına ilişkin bir kanaate ulaşır. Mahkemece bilirkişi raporu yeterli görülür ise bu rapora göre, yeterli görülmez ise ek rapor alarak veya yeniden bilirkişi incelemesi yaptırarak sonucuna göre karar verilir.
23. Tüm açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Eldeki menfi tespit davasına esas Ankara 11. İcra Müdürlüğünün 2009/14061 sayılı dosyasının incelenmesinde; dava konusu çekteki lehtarın davalı dernek, hamilin davalı şirket, borçlunun ise davacı şirket olduğu; icra takibinin 40.000TL asıl alacak, 263,01TL işlemiş faiz, 2.000TL tazminat, 120TL komisyon ve 203,60TL ihtarname masrafı olmak üzere toplamda 42.586,61TL alacağa ilişkin olduğu, alacağın dayanağı olarak da davaya konu 40.000TL tutarındaki çekin gösterildiği; davalı tarafça icra takibinden önce açılan eldeki davada, mahkemece 14.09.2009 tarihli karar ile İİK’nın 72/2 maddesi gereğince icra takibinin dava sonuna kadar teminat karşılığında tedbiren durdurulmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
24. Ziraat Bankası ilgili şubesine yazılan müzekkereye verilen cevapta; davacı şirket adına çek keşide etmeye yetkili olan kişinin ... olduğu belirtilmiş, ...’ye ait imza asıllarını taşıyan belgeler temin edilerek mahkeme huzurunda imza örnekleri alındıktan sonra, dava konusu çek aslı üzerinde yapılan inceleme sonucunda grafolog bilirkişi tarafından düzenlenen 30.11.2010 tarihli raporda; dava konusu çekin şirket yetkilisi ... eli ürünü olmayıp, ..."nin gerçek imzalarının model alınması suretiyle takliden atılmış sahte imzalar olduğu kesin bir kanaat olarak bildirilmiştir.
25. Bundan başka; eldeki dava konusu çekin de yer aldığı resmi belgede sahtecilik, kamu kurum ve kuruluşları, vb. tüzel kişiliklerin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçlarının işlendiği iddialarına ilişkin Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda verilen 12.12.2011 tarihli ve 2010/199 E., 2011/341 K. sayılı kararda, Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesine ibraz olunan 30.11.2010 tarihli bilirkişi raporunda suça konu 0089879 numaralı, 40.000TL bedelli çekteki imzanın ... elinden çıkmadığı gerekçe yapılmak suretiyle hüküm kurulmuştur.
26. Kanun hükümlerine uygun olarak alınan bilirkişi raporuyla dava konusu çek altındaki imzanın davacı şirket yetkilisinin eli ürünü olmadığı ortaya çıkmıştır. Bu durumda mahkemeden yeniden bilirkişi raporu alınmasını talep etmenin ve yeniden rapor almanın HMK’nın 30. maddesinde belirtilen usul ekonomisi ilkesine aykırılık oluşturacağı kuşkusuzdur.
27. Hâl böyle olunca, Yerel Mahkemenin yeniden bilirkişi raporu alınmasına gerek olmadığını kabul eden direnme kararı yerindedir.
28. Tüm bu nedenlerle, mahkemece yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı şirket vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Aşağıda dökümü yazılı (2.049,30TL) harcın temyiz edenden alınmasına,
6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi gereğince uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesine uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10.06.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.