Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakanlarından kalan çekişmeli taşınmazı dönüşümlü olarak kullandıklarını, davalının 1991"den beri ev yapmak için uğraştığını, kaymakamlıktan 4 kez men kararı aldıklarını, aleyhlerine muarazanın meni davası açıldığını ileri sürerek, elatmanın önlenmesini istemişlerdir.
Davalı; aynı taşınmazda paydaş olduklarını bildirip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, çekişmeli taşınmazın miras yoluyla taraflara intikal ettiği, aralarında bir taksimin olmadığı, iştirak halindeki mülkiyet hükümlerine tabi olup, diğer mirasçıların muvafakatı olmadan davalının inşaat yapmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, tapulu taşınmaza elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, eksiğin tamamlanması yoluyla getirtilen kayıt ve belgelerden tarafların kök miras bırakanlarının, çekişmeli yere ait olduğunu ileri sürdükleri 1954/12 ve 1958/11 sayılı tapu kayıtlarında irsen paydaş oldukları anılan tapu kayıtlarının 1926/28 sıra nolu kök tapu kaydının ifrazı ile oluştuğu anlaşılmaktadır.
Davacılar; miras bırakanlarının tapusu kapsamında kalan yere davalının ev yapmak suretiyle muaraza yarattığını ileri sürerek, eldeki davayı açmışlardır.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmişse de hükme yeterli bir araştırmanın yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Bilindiği üzere; aynı temel (kök) tapudan ayrılmış (ifraz) tapu kayıtlarının uygulanmasında, öncelikle temel tapuya yöntemine uygun biçimde kapsam belirlenmesi, daha sonrada saptanan bu kapsam içerisinde ayrılan (ifraz edilen) tapuların yerlerinin bulunması zorunludur. Başka bir anlatımla temel tapunun sınırları arazi üzerinde bir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde tespit edilmeden, bu sınırların konumları ve niteliklerine göre temel tapuya bir kapsam tayin etmeden, ayrılan tapuların nereye ait olduklarının ve kapsamlarının, tam ve doğru olarak açıklığa kavuşturulmasına olanak yoktur. Ayrılan tapuların temel tapunun kapsamı içerisindeki yerleri belirlenirken de; ayırma (ifraz) işlemi zemine uygulama olanağı bulunan bir haritaya bağlanmışsa, kapsamlarının Medeni Kanunun 645 ve 3402 Sayılı Kadastro Kanununun 20. maddeleri uyarınca haritalarına değer verilerek bulunacağı kuşkusuzdur. Ayırma (ifraz) haritaya dayanmamakla birlikte zeminde sınırlar gösterilmek suretiyle yapılmış ise, bu sınırların yerel bilirkişi ve tanık sözleriyle saptanması, varsa ayırmaya ilişkin işaret ve bulgulardan, o tarihten beri süregelen zilyetlik durumlarından yararlanılması, yapılan uygulamanında, tapu fen memuru yada kadastro mühendisi sıfat ve yeteneğini taşıyan uzman bilirkişiye düzenlettirilecek krokiye; denetimi ve infazı sağlayacak biçimde yansıtılması gerekir.
Somut olaya gelince; temel tapuya kapsam tayin edilmemiş, tarafların miras bırakanlarına ait ifraz tapularının da nereye uyduğu açıklığa kavuşturulmadığı gibi ancak eksiğin tamamlanması yoluyla getirtilen kayıt ve belgelerden tarafların miras bırakanlarının ifraz tapularında paydaş olduğu belirlenebilmiştir.
Öte yandan mahkemenin 2003/223 esas, 2006/13 karar sayılı eldeki davanın davalısı tarafından açılan tapuya dayalı çekişmenin giderilmesi ve elatmanın önlenmesi davasında da çekişmeli yerin ve tarafların aynı olduğu, davalar arasında hukuki ve fiili irtibat bulunduğu anlaşılmaktadır. Diğer taraftan bu yörede kadastro faaliyetlerine başlanıldığı diğer dava dosyalarındaki kadastro müdürlüğünün yazıları ile de sabittir.
Hal böyle olunca, öncelikle davalar arasındaki hukuki ve fiili irtibat nedeniyle 2003/223 esas, 2006/13 karar sayılı dava dosyası ile eldeki davanın birleştirilmesi, çekişmeli yerle ilgili kadastro tutanağı düzenlenmiş ise 3402 Sayılı Yasanın 25 ve 27. madde hükümleri gözetilerek, kadastro tutanağının düzenlendiği tarihte genel mahkemenin görevinin re’sen sona ereceğinin dikkate alınması aksi halde, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda taraf delillerinin toplanarak, hükme yeterli bir araştırma yapılması ve ondan sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.02.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.