Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden maliki olduğu 3 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan 3 katlı binadan davalının mahkeme kararı ile uzaklaştırılmasına karar verildiği halde davalının işgalinin devam ettiğini ileri sürerek, davalının elatmasının önlenmesi ve 6.500.-YTL ecrimisile karar verilmesini istemiştir.
Davalı, çekişmeli taşınmazın evlilik birliği içinde edinilen mallardan olduğunu, binanın kendisi tarafından yaptırıldığını, davacının ev hanımı olduğunu belirtip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, kayden davacıya ait taşınmaza haklı ve geçerli bir neden olmaksızın ihtara rağmen davalının kullanmak suretiyle müdahale ettiği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Davacının, mülkiyet hakkına dayanarak davalı aleyhine açtığı elatmanın önlenmesi ve ecrimisil istemli dava kabul edilmiş karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Çekişme konusu 3 parsel sayılı taşınmaz davacı adına tapuda kayıtlıdır,ve bu nedenle davacının Türk Medeni Yasasının 683. ve devam eden maddelerine göre tapu kaydı iptal edilinceye kadar taşınmaz üzerinde mülkiyet hakkı mevcut olup kural olarak bu hakkı kullanmasında bir engel bulunmamaktadır. Bu nedenle açıldığı belirtilen tapu iptal ve tescil davalarının eldeki davanın dinlenmesine engel teşkil ettiği söylenemez. Davanın açıldığı tarih itibarı ile taraflar evli olup aralarında görülmekte olan boşanma davası da bu davanın açılmasından sonra boşanma ile sonuçlanmış ve 14.6.2006 tarihinde kesinleşmiştir..Taşınmaz üzerinde bulunan bina üç katlı olup her bölümün bağımsız olarak kullanılmasının mümkün olduğu belirlendiğinden her katın hukuki durumunun ayrı ayrı belirlenmesi gerekmektedir.
Taşınmaz üzerinde bulunan binanın orta katının taraflarca aile konutu olarak kullanıldığı dosya kapsamı ile sabit olduğu gibi, aile mahkemesince verilen koruma kararı da bunu doğrulamaktadır.Mahkemece dava konusu taşınmazın,koruma kararı ile davacıya tahsis edildiği, buna rağmen davalının bu yeri kullanmasının yasal dayanağının bulunmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.Oysa nizalı taşınmaz üzerinde bulunan binanın sadece orta katı aile konutu olarak kullanılmakta olduğu bizzat davacının dava dilekçesindeki beyanından anlaşılmaktadır. Davacı davalının konutu ( aile konutunu) terk etmediğini ve diğer katları da kiraya verdiğini iddia etmektedir.Orta kat aile konutu olduğuna göre olaya bu yönü ile yaklaşmak gerekir.Bilindiği gibi aile konutu Türk Medeni Yasasının 194. maddesinde hüküm altına alınmış olup buna göre eşlerden biri diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.Bunun sonucu olarak da taraflardan birisi diğerini bu yeri kullanmaktan men edemez.Her ne kadar boşanma davasının açılması ile birlikte eşlerin ayrı yaşama hakkı doğmakta ise de, bu hak ancak diğer taraf ile birlikte yaşamak istemeyen eşin aile konutundan ayrılmasına yasal olanak verir, eşlerden birinin diğerini konuttan çıkarma hakkıDiğer taraftan davacının başvurusu üzerine 24.3.2005 tarihinde Antalya 2.Aile Mahkemesinin 2005/133 E. Sayılı kararı ile koruma kararı verilmiş ve davalının davacının oturduğu eve yaklaşması engellenmiştir.Ancak, 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanunun birinci maddesine göre koruma kararının süresi altı ayı geçemez.Koruma kararında süre belirtilmediğinden bunun en fazla altı aylık süreyi kapsadığının kabulü gerekir. Buna göre; koruma kararının 24.9.2005 tarihine kadar geçerli olacağı tartışmazdır. Oysa, eldeki dava 31.1.2006 tarihinde açılmıştır,dava tarihi itibarı ile koruma süresi bitmiştir,bu nedenle koruma kararının davalının eylemini haksız fiil durumuna düşürmesi söz konusu olamayacağından, keza bu davanın açıldığı tarihte boşanma davası kesinleşmemiş olup aile konutu olarak kullanılan bölümün bu niteliği devam ettiğinden mahkemenin aile konutu olan bölümle ilgili olarak davayı kabul etmesi doğru görülmemiştir.
Taşınmazda bulunan diğer iki bağımsız bölüme gelince : bu bölümlerle ilgili olarak tanıklar beyanda bulunmuş iseler de bunlar duruşmada dinlenmişlerdir,taşınmazlarla ilgili davalarda kural tanıkların HUMK’nun 259. maddesi gereğince taşınmaz başında dinlenmesidir. Bu nedenle, tanıkların duruşmada dinlenerek karar verilmesi de usule aykırıdır.
Hal böyle olunca tarafların gösterecekleri tanıklar yerinde dinlenerek taşınmazın kullanım biçiminin belirlenmesi,aile konutu olarak kullanılan kısımla ilgili davanın ret edilmesi, diğer kısımlara davalının elatmasının bulunup bulunmadığı saptanarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Davalının, temyiz itirazlarının kabulü ile yerel mahkeme kararının HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.2.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.