Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, paydaşı olduğu 725 sayılı parselde evi bulunduğunu, komşu parsel maliki davalının her iki parsel arasına inşa ettiği duvarın temelden taşkın yapıldığı gibi yüksekliği nedeniyle de görüntüsünü engellediğini, ışık ve rüzgarını kestiğini ileri sürerek elatmanın önlenmesi ve yıkım istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, duvarın taşkınlığı bulunmadığının ve duvar yüksekliğinin zarar verici olmadığının keşfen saptandığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, çaplı taşınmaza fiili müdahale ve komşuluk hukukuna aykırılık nedenlerine dayalı el atmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden ; tarafların çap komşusu oldukları, sınırdaki bahçe duvarının temelden taşkın bulunduğu, ayrıca görüntüyü engelleyip ışık ve rüzgarı kestiği iddiası ile davacının eldeki davayı açtığı ; mahkemece, gerek duvar taşkınlığı gerekse komşuluk hukukuna aykırılık bulunmadığından bahisle davanın reddedildiği anlaşılmaktadır.
Ne var ki, yapılan soruşturmanın hükme yeterli olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir.
Bilindiği üzere, çağdaş hukuk sistemlerindeki tanımıyla mülkiyet: geniş haklar, buna bağlı yetkiler ile birlikte bazı ödevlerin oluşturduğu bir hukuksal kurumdur. Başka bir söyleyişle mülkiyet, tanıdığı geniş hak ve yetkilerin yanında bazı ödevlerde yükleyen bir ayni haktır. Medeni Kanunun 683. maddesinde "Bir şeye malik olan kimse hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir." hükmü getirilmek suretiyle mülkiyet hakkının kanunla kısıtlanabileceğine işaret olunmuştur. Bu doğrultuda olmak üzere, taşınmaz malikini komşusuna zarar verebilecek her türlü taşkınlıklardan kaçınmakla yükümlü kılan aynı kanunun 737. maddesi komşuluk ilişkilerinden doğan zorunlu çıkar çatışmalarını düzenlemiş, bir arada yaşamak durumunda olan, komşu taşınmaz maliklerinin ekonomik, sosyal çıkarlarını dengede tutabilmek için onlara katlanma ve kaçınma ödevleri yüklemiştir.
O halde, bir toplumda birlikte yaşama olanağı sağlayan insancıl, gerçekçi, zorunlu temel hukuk kuralına göre, hakim; somut olayın özelliğini, taşınmazların konumlarını, kullanma amaçlarını, niteliklerini, yöresel örf ve adetleri, toplumun doğal ihtiyaç ve gerçeklerini göz önünde bulundurarak, komşuların birbirlerine göstermekle yükümlü oldukları olağan katlanma ve hoşgörü sınırını aşan bir taşkınlığın bulunup bulunmadığını saptama,zararı giderici önlemlerden en uygununu bulma, kaçınılmaz müdahaleleri yapmak suretiyle özverileri denkleştirme durumundadır.
Bunun içinde zararın niteliği, kapsamı ve ne surette giderileceği yönünde tarafların tüm delilleri toplandıktan, gerektiğinde yerinde keşif yapıldıktan sonra uzman bilirkişilerden bilim ve tekniğe uygun gerekçeli rapor alınması zorunludur.
Somut olayda, çekişme konusu duvarın yol açabileceği rahatsız edici durum ve zararın nelerden ibaret olduğu bilirkişilerce ayrıntılı biçimde değerlendirilmediği gibi, düzenlenen raporda, duvarın davacıya ait binanın görüşünü, havasını ve güneşini engellediği bildirildiği halde, ek raporda bu kez davacı taşınmazına hiçbir zararının bulunmadığı belirtilmiştir.
Öte yandan, söz konusu duvarın önceden mevcut temel taşkınlığının ortadan kaldırıldığından bahsedilmiş, ancak ne zaman kaldırıldığı üzerinde durulmamıştır.
Hal böyle olunca, mahallinde yerel bilirkişiler ve uzman bilirkişiler aracılığı ile yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde yeniden keşif yapılarak komşuluk hukukuna aykırılık bulunup bulunmadığının kuşkuya yer bırakmayacak biçimde saptanması, aykırılık tespit edildiği takdirde bu aykırılığın öncelikle alınabilecek en uygun olan ne gibi önlem yada önlemlerle giderilebileceğinin değerlendirilmesi ; diğer taraftan daha önce mevcut olduğu bildirilen duvarın temel taşkınlığının eldeki davanın açılmasından önce mi yoksa sonra mı ortadan kaldırıldığının araştırılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilip yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir. Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK.’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.2.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.