Esas No: 2022/2292
Karar No: 2022/4912
Karar Tarihi: 15.06.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2022/2292 Esas 2022/4912 Karar Sayılı İlamı
Özet:
Davalı taraf, 11.09.2013 tarihli vade farkı faturasına itiraz etmeden, borcuna karşılık faturada yazılı miktar kadar 2 adet çek düzenleyip davalıya vermiştir. Çekler ise ihtirazi kayıtsız ödenmiştir. Davacı taraf, vade farkı istenebilmesi için taraflar arasında yazılı bir sözleşme bulunması veya teamül haline gelmiş bir uygulamanın varlığı gerektiği iddiasını sunarken, davalı taraf, taraflar arasında 106.200 TL bedelli temerrüt faizi mahiyetinde vade farkı işlettiği şeklinde bir anlaşmaları olduğunu savunmuştur. Mahkeme, taraflar arasında vade farkı alınacağı hakkında yazılı bir sözleşme veya teamül bulunmadığı gerekçesiyle kararı davacı lehine vermiştir.
Kanun Maddeleri: Türk Borçlar Kanunu'nun 30, 31, 39. maddeleri.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki dava sonucu mahkemece verilen 24.11.2015 gün ve 2013/389-2015/874 sayılı hükmün (kapatılan) Yargıtay 19.Hukuk Dairesi'nce 26.09.2016 gün ve 2016/2625-2016/12608 sayılı ilamla bozulması üzerine mahkemece verilen yukarıda tarih ve sayısı belirtilen direnme kararı davalı vekili temyiz edilmekle, 02.12.2016 tarih ve 6763 sayılı Yasa'nın 43 ve geçici 4/1. maddesi uyarınca dosya Dairemize gönderilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, taraflar arasında uzun zamandır mal alım satımından kaynaklanan cari hesap ilişkisi bulunduğunu ve yıllardır süregelen bir güven ilişkisinin mevcut olduğunu, davalı tarafından müvekkili şirkete 11.09.2013 tarihli 106.200.-TL bedelli fatura gönderildiğini, müvekkilinin de süregelen güven ilişkisi doğrultusunda 53.000.-TL ve 53.200.-TL bedelli çekleri keşide ederek davalı şirket yetkilisine teslim ettiğini, sonrasında davalı tarafından müvekkili şirkete 13.09.2013 tarihli 27.176,71TL bedelli faturanın keşide edildiğini, yapılan incelemede daha önce ödenmiş olan 106.200.-TL bedelli fatura ve bu faturanın konusunun vade farkı alacağı olduğunun tespit edildiğini, yıllardır süregelen ticari ilişkide vade farkı gibi bir uygulama olmadığı gibi aralarında da bu yönde bir sözleşme bulunmadığını ileri sürerek müvekkili tarafından davalıya gönderilen 53.000.-TL ve 53.200.-TL bedelli çekler ile 27.176,71 TL bedelli faturadan dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalı vekili, davacı tarafın dava konusu çekleri kontrol etmeden gönderdiği iddiasının hayatın akışına uygun olmadığını, basiretli tacir gibi davranmadığını, davacı şirketin müvekkilinden 30.09.2013 ortalama fatura vadesi ile toplam 500.000.-TL tutarında mal alımı yaptığını, bu mal alımlarına ilişkin olarak da 25.06.2014 tarihli ortalama vade ile ödeme yapılacağı hususunda tarafların birlikte yaptığı görüşme neticesinde anlaştıklarını ve müvekkilinin 30.09.2013 ortalama fatura vadesinden 26.06.2014 ortalama vadesine kadar geçecek süre için 106.200.-TL bedelli temerrüt faizi mahiyetinde vade farkı işlettiğini, gönderilen 106.200.-TL bedelli faturanın buna ilişkin olduğunu, 27.176,71 TL bedelli faturanın ise taraflar arasında cari hesap borcu olan 135.000.-TL'nin ödemesinin 16.05.2014 keşide tarihli 67.500.-TL ve 31.05.2014 keşide tarihli 67.500.-TL'lik çekler ile yapıldığını, söz konusu işlemden de meydana gelen vade farkı alacağının 18.639,32TL + KDV olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece yapılan yargılamaya ve dosya kapsamına göre; davaya konu faturaların vade farkı nedeniyle kesildiği, iki adet çekin de bu vade farkı faturalarının karşılığında verildiği hususunda uyuşmazlık olmadığı, alınan bilirkişi raporlarına göre taraflar arasında vade farkı alınacağına dair bir sözleşme bulunmadığı gibi daha önce bu yönde yerleşmiş bir uygulama da olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, kararın davalı vekilince temyizi üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 26/09/2016 tarih, 2016/2625 - 2016/12608 sayılı kararıyla kararın bozulmasına karar verilmiş, mahkemece, 30.05.2017 tarih ve 2017/122 - 2017/335 K. sayılı kararı ile önceki kararda direnilmesine ve davanın kabulüne karar verilmiştir.
Direnme kararının, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 31/01/2018 tarih, 2017/4987 - 2018/299 sayılı kararı ile bozma kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan temyiz incelemesinin yapılmak üzere dosyanın Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'na gönderilmesine karar verilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 14.12.2021 tarih, 2018/(19)11-363 - 2021/1664 K. sayılı kararıyla, mahkemenin direnme olarak adlandırdığı kararın, usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı, bozmadan önceki kararda tartışılıp değerlendirilmemiş, dolayısıyla Özel Daire denetiminden geçmemiş yeni gerekçeye dayalı yeni hüküm niteliğinde olduğu, kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevinin Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye ait olduğu gerekçesiyle davalı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 11. Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine karar verilmiştir.
1-) Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına 27.176,71 TL bedelli fatura yönünden verilen kararın bozma dışında kalmış bulunmasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-)Dava, 11.09.2013 tarihli faturaya istinaden davacı tarafından davalıya verilen 53.000.-TL ve 53.200-TL bedelli çekler nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, dava konusu iki adet çek vade farkı faturasına karşılık verilirken, bu faturaların mal faturası olduğu düşüncesiyle düzenlendiğinin açık olduğu, davacının 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 30 ve 31. maddeleri anlamında esaslı yanılgıya düştüğünü belirterek aynı Kanun’un 39. maddesi uyarınca bir yıl içerisinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirip menfi tespit davasını açtığı, ancak irade bozukluğunu giderdiği gerekçesiyle direnme kararı ile davanın kabulüne karar verilmiş, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca önceki kararda yer almayan ve Özel Daire denetiminden geçmemiş yeni ve değişik bir gerekçe ile hüküm kurulduğu değişik gerekçe ile hüküm kurulması, yeni hüküm olduğu gerekçesiyle yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Dairemize gönderilmiştir.
Taraflar arasındaki ticari ilişki çerçevesinde davalı tarafından 11.09.2013 tarihli 106,200 TL miktarlı vade farkı faturası düzenlenip davacıya gönderildiği, bu fatura karşılığı olarak davacı tarafından 53.000 ve 53.200.-TL bedelli toplam 106.200.- TL miktarlı 2 adet çek düzenlenip davalıya verildiği ve bu çek bedellerinin ihtirazi kayıtsız ödenmiş olduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Dairemizin yerleşik uygulamalarına göre kural olarak vade farkı istenebilmesi için taraflar arasında bu konuda yazılı bir sözleşme bulunması veya teamül halini almış fiili bir uygulamanın mevcut olması gerekmektedir.
Yerel mahkemece de bu ilkeler karar yerinde isabetle açıklanmış ise de somut olay bakımından delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülmüştür. Zira davacı taraf kendisine gönderilen 106.200.-TL miktarlı vade farkı faturasına itiraz etmeyip bu fatura kapsamında kalan vade farkı borcuna karşılık faturada yazılı miktar kadar 2 adet çek düzenleyip davalıya verilmiştir. Çek bir ödeme aracı olmakla ve çekince konulmaksızın vade farkı fatura bedeli çeklerle ödenmiş olmakla davacı artık 11.09.2013 tarihli vade farkı faturası kapsamındaki borcu kabullenmiş sayılacağından mahkemece bu yön gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken somut olaya uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte belirtilen sebeplerle hükmün temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 15/06/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, taraflar arasında vade farkı alınabileceğine ilişkin bir sözleşme veya uygulamanın mevcut olmamasına, dava da 6098 sayılı TBK 30 vd. maddelerinde düzenlenen hata hukuki sebebine dayanılmış olup davanın Yasa'nın 39. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmasına göre usul ve yasaya uygun yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile bozulmasına ilişkin sayın çoğunluk görüşüne karşıyım.