4. Hukuk Dairesi 2018/1811 E. , 2020/2093 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : ... Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 29/09/2015 gününde verilen dilekçe ile basın yayın ve internet yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 30/03/2017 günlü karara karşı davacı vekilinin istinaf başvurusu üzerine yapılan incelemede; ilk derece mahkemesi kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğundan HMK"nın 353/1.(b-1) bendi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine dair verilen 24/01/2018 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, basın yayın ve internet yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, davanın reddine dair verilen hüküm hakkında davacı vekilinin istinaf başvurusu üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesi tarafından ilk derece mahkemesi kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğundan, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesinin 1. fıkrası (b) bendinin 1 numaralı alt bendi gereğince; davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, davacının TBMM 25. dönem CHP ... milletvekili olduğunu, 2011 ve 2015 genel seçimlerinde ..."tan milletvekili adayı olduğunu, davalının ise ..."nin yerel gazetesi olan Halk Postası"nın imtiyaz sahibi, yazı işleri müdürü ve köşe yazarı olduğunu, davalının 2015 yılı başından itibaren davacı hakkında Halk Postası isimli internet sitesinde ve haftalık gazetesinde sistematik ve maksatlı olarak, davacının kişilik haklarını ihlal edecek şekilde haberler ve yorumlar yaptığını belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalı, siyasetçilerin sahip oldukları güç oranında eleştiriye açık olma ve katlanma zorunluluklarının bulunduğu, davaya konu haberlerde Basın Kanunu"nun öngördüğü kriterler ışığında hareket edildiğini, yazılan yazılarda kamu yararının ana ölçüt olduğunu, eleştiri sınırlarını aşan ve hakaret içeren herhangi bir ifadenin bulunmadığın belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince; haberde kullanılan ifadelerin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi"nin kararında belirtildiği gibi hoşa gitmeyen, sarsıcı ya da rahatsız edici olsa bile ifade özgürlüğü kapsamında olduğu, davacının milletvekili sıfatı dikkate alındığında davaya konu haberlerin eleştiri sınırları içinde kaldığı, haberlerde açıkça davacının kişilik haklarına saldırı oluşturacak bir söylemin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükme karşı davacı vekili istinaf talebinde bulunmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince; davacının CHP ... Milletvekili olduğu, yazılarının bir kısmında kısmen hoşa gitmeyen sözler olsa da yazılardaki anlam bütünlüğü nazara alındığında, davacının siyasetçi olması nedeniyle bu tür eleştirilere katlanma yükümlülüğü olduğu, davalının basın özgürlüğü sınırları içerisinde davaya konu yazıları yazdığı, davaya konu yazı içeriklerinin demokratik bir toplumda “çoğulculuk, hoşgörü ve açık düşünce” kavramları kapsamında kabul edilmesi gerektiği, ilk derece mahkemesi tarafından davacının kişilik haklarına saldırı oluşmadığının kabulü ile davanın reddine karar verilmesi nin usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davacının istinaf isteminin HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu uyuşmazlık; davacı hakkında yapılan haberlerin ve sarf edilen sözlerin ifade özgürlüğü ya da kişilerin şeref ve itibarına saygı gösterilmesini isteme haklarından hangisinin kapsamında kaldığına ilişkindir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesi gereğince kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat talep edebilir.
İfade özgürlüğü; haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilme, düşünce, tavır ve kanaatlerinden dolayı kınanmama ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilme, anlatabilme, savunabilme, başkalarına aktarabilme ve yayabilme imkânlarına sahip olma anlamlarına gelir. Düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve bu konuda başkalarını ikna çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için hayati önemdedir.
İfade özgürlüğü; aynı zamanda demokratik toplumun temelini oluşturan, toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel unsurlardan olup bu özgürlük, sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil; incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. İfade özgürlüğü; yokluğu hâlinde demokratik bir toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir.
Ancak belirtmek gerekir ki ifade özgürlüğü sınırsız değildir. Başta siyasi kişiler olmak üzere, en geniş hâlde dahi ifade özgürlüğünün, kişilerin itibarına zarar verecek boyuta ulaşmaması gerekir. Bu gereklilik, temel hak ve hürriyetlerin; kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva ettiğini belirten Anayasa"nın 12. maddesinin ikinci fıkrasından doğan bir zorunluluktur. Bu itibarla, Anayasa"nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden biri de başkalarının şeref ve itibarının korunmasıdır. Davalının dava konusu yayında davacı hakkında sarf ettiği söz ve ifadelerin, ifade özgürlüğünün sınırlarını aştığını tespit ederken mahkemece ortaya konulan gerekçenin, bu özgürlüğü sınırlamak için yeterli ve ilgili olmasının yanında, ifade özgürlüğüne getirilecek sınırlamanın, demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik, ölçülü, orantılı ve istisnai nitelikte olması gerekir. Buna göre, ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değil ise demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.
Kamuya mal olmuş kişilerin şeref ve itibarı ile ifade özgürlüğünün çatışması hâlinde bu iki hak arasında makul bir denge kurulmalıdır. Dengeleme yapılırken; dava konusu açıklamanın kamu yararına ilişkin bir tartışmaya sağladığı katkı, ilgili kişinin tanınırlığı,
toplumdaki rolü ve işlevi ile yazıya konu olan faaliyetin niteliği, açıklama veya yayının konusu, kapsamı, şekli ve etkileri, ilgili kişinin daha önceki davranışları, bilgilerin elde edilme koşulları ve gerçekliği ile uygulanan yaptırımın niteliği göz önüne alınmalıdır.
Somut olayda, davacının TBMM 25. dönem Cumhuriyet Halk Partisi ... milletvekili olduğu, 2011 ve 2015 genel seçimlerinde ... ilinden milletvekili adayı olduğu, davalının ise ..."nin yerel gazetesi olan Halk Postası"nın imtiyaz sahibi, yazı işleri müdürü ve köşe yazarı olduğu, davalının sahibi olduğu internet sitesi ve yerel gazetede ...’da Cumhuriyet Halk Partisi’nin yaptığı seçim gezileri, seçim bölgeleri, anılan partiden milletvekili adayı olan davadışı kişiler ile davacı hakkında köşe yazıları yazdığı, davaya konu yayın organlarında 05/05/2015 tarihinde "Eyyy CHP"li kibirli vekil adayı biz çok vekiller gördük", 08/05/2015 tarihinde “CHP’de 1. sıra garanti Av. Ünal”, 30/05/2015 tarihinde “CHP ve Türk Metal İşbirliği İşçi Sınıfı İhaneti”, 13/06/2015 tarihinde “Hani derler ya denize ulaşmadı!”, 14/06/2015 tarihinde “ CHP Ünal’dan zırnık yok!” ve son olarak 04/07/2015 tarihinde “CHP ...’de kan kaybediyor!!!” başlıklı köşe yazılarının yayınlandığı anlaşılmıştır.
İfade özgürlüğünün sınırı, kişilerin şeref ve itibarının korunması hakkıdır. Çatışan bu iki hak arasında dengeleme yapılırken öncelikle dava konusu yayının davacılara ilişkin bölümünün, kamuoyunu ilgilendiren ve kamunun yararına ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığına bakılmalıdır. Davaya konu yayınlarda davalı tarafından davacı hakkında sarf edilen söz ve ifadelerin bir kısmının kişilik haklarına saldırı mahiyetinde olduğu, ayrıca davalının davacı hakkında sistematik bir şekilde taciz boyutunda yazılar yazdığı, 05/05/2015 - 04/07/2015 tarihleri arasında davalının davacı hakkında ısrarla devam eden yayınlar yaptığı, bu süre boyunca davalının davacı hakkında altı adet köşe yazısını kaleme aldığı anlaşılmıştır. Davalının davacı hakkında hazırladığı bu sistematik yazı dizisinde kamusal bir yararın varlığından da bahsedilemez. Davalının ısrar eden sistematik yayınlar ile davacı hakkında hakkında yazılar yazdığı dikkate alındığında, dava konusu yazılarda haber verme ve eleştiri hakkının sınırlarının aşılarak, kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda davacının şeref ve itibarının korunmasını isteme hakkı, davalının ifade özgürlüğünden üstün tutulmalı ve davacının kişilik haklarının saldırıya uğradığı kabul edilmelidir. İfade özgürlüğüne bu kapsamda getirilen sınırlama, ölçülü ve orantılı olduğu gibi demokratik toplum düzeninin gereklerine de uygundur.
Şu durumda; kişilik hakları saldırıya uğrayan davalı yararına 6098 sayılı TBK"nın 58. maddesi uyarınca uygun miktarda manevi tazminata karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçeyle istemin reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
Mahkemece açıklanan yönler gözetilmeksizin yazılı biçimde karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden, Bölge Adliye Mahkemesinin davacının istinaf başvurusunun esastan reddine yönelik kararının kaldırılarak, İlk Derece Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK 373/1. maddesi gereğince kaldırılmasına ve İlk Derece Mahkemesi kararının HMK 371. maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 18/06/2020 gününde oy birliğiyle karar verildi.