Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, kayden paydaşı oldukları 1612 ve 1613 Parsel nolu taşınmazları kullanmalarının davalı diğer paydaşlarca engellendiğini ileri sürerek el atmanın önlenmesi ve yasal faiziyle birlikte 5 yıllık ecrimisilin davalılardan müştereken müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davacıların dava tarihinden önce kullanım taleplerinin olmadığı dolayısıyla intifadan men olgusunun gerçekleşmediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi in raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
-KARAR-
Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğine ilişkindir. Davalı, Sezai büyük babaları İsmail"den 1000 dönüm arazi intikal ettiğini, İsmail çocuklarının taşınmazları taksim yolu ile kullandıklarını, davacıların miras bırakanı M.ile kendi miras bırakanı M.nın İ.çocukları olduklarını bildirip davanın reddini savunmuş,diğer davalılar davayı takip etmemişler bir cevap da vermemişlerdir.
Mahkemece intifadan men olgusunun gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Çekişmeli 1612 ve 1613 parsel sayılı taşınmazların tapuda davacılar, davalılar ve dava dışı kişiler adına kayıtlı olduğu ve taşınmazların 15-20 yıldır davalılar tarafından kullanıldığı sabittir. Bilindiği üzere;paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamıyan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Nevarki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " akte vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Somut olaya gelince; paydaşlar arasında taksimin parsellerin paylaşılması şeklinde yapıldığı, her bir parselde yukarıdaki ilkeler uyarınca fiili kullanma biçiminin oluşmadığı anlaşılmaktadır.
Hemen belirtmek gerekirki, paydaşlar arasında fiili kullanma biçimine yada harici taksime değer verilebilmesi için o kullanma biçimi yada harici taksimin aynı parsele yönelik olması tüm paydaşları bağlayıcı nitelik taşıması gerekir.Parsellerin paylaşılması şeklinde oluşan kullanma biçimine değer verilemez ve böyle bir kullanma biçimi hukuki himaye görmez.
Öte yandan gerek öğretide gerekse yargısal uygulamalarda ifade edildiği üzere ecrimisil diğer bir deyişle işgal tazminatı hak sahibinin kötü niyetli zilyetten isteyebileceği bir bedel olup,davacıların intifadan yararlanmaktan) men edildiğinin saptanması halinde ecrimisilin de hüküm altına alınması gerekir.Ancak bir taşınmaz muvafakat ile kullanılırsa, bu durumda kullanıcının kötü niyetinden bahsedilemeyeceğinden ecrimisil de istenemez.
Eldeki davada tanıklar taşınmazların 15-20 yıldır davalılar tarafından kullanıldığını bildirmişlerdir.Davacılar bu süre zarfında davalılara kullanmama konusunda bir irade bildiriminde bulunmamışlar, bir başka ifade ile taşınmazların davalılar tarafından kullanılmasına muvafakat etmişler, ancak dava ile birlikte muvafakatlerini geri almışlardır.
Hal böyle olunca elatmanın önlenmesi isteğinin pay oranında kabulüne, ecrimisil isteğinin reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.
Davacıların temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 6.2.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.