8. Hukuk Dairesi 2018/5285 E. , 2019/2445 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, asıl davada davanın reddine; birleştirilen 1994/176 Esas sayılı dosyada verilen karar Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 2001/7833 Esas, 2001/8235 Karar sayılı ilamı ile onanmış olduğundan yeniden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş olup, hükmün taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacılar vekili asıl davada, dava konusu 245 ve 246 parsel numaralı taşınmazlara müvekkillerinin paydaş olduklarını, müvekkillerinin ortak murisi Hacı ... Saygılı"nın on beş sene kadar önce taşınmazlarla ilgilenmesi için davalının taşınmazlara yerleşmesine izin verdiğini, davalının taşınmazda bir ev yaptığını, davalının zamanla taşınmazlarda zilyetlik iddiasında bulunduğunu, müvekkillerinin murisi ile aralarında ihtilaf çıktığını, bilahare müvekkillerinin murisi ile davalının anlaştığını ve aralarında sözleşme yapıldığını; ancak davalının sözleşmeye uymadığını ileri sürerek davalının elatmasının önlenmesine ve muhdesatın kal"ine karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Birleştirilen davada ise, asıl davada davalı - birleştirilen davada davacı, dava konusu 246 parsel sayılı taşınmazla ilgili olarak satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil talebinde bulunmuş, Mahkemece asıl davanın reddine, birleştirilen davanın kabulüne ilişkin verilen kararın temyizi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesince, birleştirilen dosya yönünden hükmün onanmasına, asıl dava yönünden ise bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda asıl davada davanın reddine; birleştirilen 1994/176 Esas sayılı dosyada verilen karar Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 2001/7833 Esas, 2001/8235 Karar sayılı ilamı ile onanmış olduğundan yeniden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş; karar, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Asıl dava, elatmanın önlenmesi ve kal; birleştirilen dava ise satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 04.12.2014 tarihli, 31 no’lu celsede davacı vekilinin: "İbraz etmiş olduğumuz ... ... Kara tarafından çizilmiş, tarihsiz krokideki dava konusu parsellerde A ve B ile gösterilen kısım davalıların elinde kalacak, diğer kısımlar ise bize terk edilecektir, bu şekilde sulh olduk, infazı kabil bir şekilde tarafların yerlerimizden çıkması için hüküm kurulmasını talep ediyoruz, karşılıklı olarak masraf ve vekalet ücreti talebimiz yoktur” ve davalı vekilinin: “sunulan krokiye göre taraflar sulh olmuşlardır, krokide A ve B ile gösterilen yerler müvekkillerimde kalacak şekilde hüküm kurulmasını talep ediyoruz, meni müdahaleye yönelik masraf, yargılama gideri ve avukatlık ücreti talebimiz yoktur.” şeklinde sulh beyanında bulunduğu anlaşılmaktadır.
6100 sayılı HMK’nin davaya son veren taraf işlemleri başlığını taşıyan 5. kısmında bulunan 313. maddesi: “(1) Sulh, görülmekte olan bir davada, tarafların aralarındaki uyuşmazlığı kısmen veya tamamen sona erdirmek amacıyla, mahkeme huzurunda yapmış oldukları bir sözleşmedir.
(2) Sulh; ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri uyuşmazlıkları konu alan davalarda yapılabilir.
(3) Dava konusunun dışında kalan hususlar da sulhun kapsamına dâhil edilebilir.
(4) Sulh, şarta bağlı olarak da yapılabilir."
314. maddesi: “(1) Sulh, hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabilir."
315. maddesi: “(1) Sulh, ilgili bulunduğu davayı sona erdirir ve kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Mahkeme, taraflar sulhe göre karar verilmesini isterlerse, sulh sözleşmesine göre; sulhe göre karar verilmesini istemezlerse, karar verilmesine yer olmadığına karar verir.” hükümlerini içermektedir.
Mahkemece tarafların 04.12.2014 tarihli celsede sulhe ilişkin beyanları konusunda değerlendirme yapılmaksızın davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir.
Kabule göre de, dava tarihinde yürürlükte olan 1086 sayılı HUMK’un 388 ve 389. maddelerinde bir kararda bulunması gereken unsurlar açıkça sıralanmış, özellikle de kararların gerekçeli olacağı hükme bağlanmıştır. Aynı kural 6100 sayılı HMK"nin 297. maddesinde de kabul edilmiştir. Diğer taraftan Anayasa’nın 141/111. maddesinde de belirtilen ilke benimsenmiştir. Kısaca, yazılacak kararda tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları veya anlaşamadıkları hususların çekişmeli olan vakıalar hakkında toplanan delillerin neler olduğu, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, bütün bunlardan çıkan hukuki sonucun ne olduğunun gösterilmesi gerekir.
Somut olaya gelince; kararda asıl davanın hangi sebeplerle reddedildiği tereddüte mahal bırakmayacak şekilde ortaya konulmuş değildir. Yukarıda bahsi geçen usul hükümlerine aykırı olacak şekilde gerekçesiz hüküm tesisi de doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulüne, usul ve Yasaya aykırı olan hükmün 6100 sayılı HMK"nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK"un 428. maddesi uyarınca
BOZULMASINA, taraflarca HUMK"un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edenlere ayrı ayrı iadesine, 07.03.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.