Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar,maliki oldukları 224,241,255 ve 267 parsellerin maliki olduklarını,davalılar tarafından kullanılmak suretiyle haksız olarak işgal edildiğini ileri sürerek,el atmanın önlenmesini istemişlerdir.
Davalılar,davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece,davacıların kendilerine düşen payları haricen satmalarına karşılık, dava açmalarının iyi niyetli bir davranış olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karar,davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla;Tetkik Hakimi Hülya Gerçeker"in raporu okundu,düşüncesi alındı.Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR -
Dava, paydaşlar arasında elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 224,241,255 ve 267 parsel sayılı taşınmazların taraflar ile dava dışı kişiler arasında paylı mülkiyet üzere olduğu anlaşılmaktadır.
O halde, taraflar arasındaki çekişmenin Türk Medeni Kanununun 688. ve devamı maddelerinde ön görülen paylı mülkiyet hükümlerinin gözetilmek suretiyle çözüme kavuşturulacağı açıktır.
Bilindiği üzere;paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamıyan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman istiyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K.nun 706, B.K.nun 2l3, T.K.nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Nevarki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " akte vefa" kuralının yanında M.K.nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Somut olaya gelince; dosya kapsamından paydaşların her bir taşınmaz için ayrı ayrı kullanım durumlarının belirlenmesi gereği gözetilmeksizin parsel bazında kullanım durumlarının belirlendiği izlenimi uyanmaktadır.Esasen mahkemecede, bu durum hükme esas alınmıştır.Oysa Türk Medeni Kanununun 688.vd.maddelerinde öngörülen paylı mülkiyet birden çok kimsenin maddi olarak bölünmüş olmayan bir şeyde belirli paylarla malik olmaları şeklinde tarif edilmiştir.O halde, her paydaşın taşınmazda payına karşılık mülkiyetten kaynaklanan hakkının bulunduğu tartışmasızdır.Buna göre paydaşların parsel bazında taşınmazı kullanım tarzını belirlemeleri, Türk Medeni Kanununda öngörülen paylı mülkiyet hükümlerine uygun düştüğü söylenemez.Öyleyse mahkemece yapılan soruşturmanın hüküm kurmaya elverişli ve yeterli olduğu söylenemez.
Hal böyle olunca, yukarıda belirtilen ilke ve olgular gözetilmek suretiyle araştırma yapılması ve sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacıların temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.1.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.