Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, miras bırakanı Ahmet Tabak"ın kendisinden mal kaçırmak amacıyla 1 parsel sayılı taşınmazdaki 5 nolu dairenin çıplak mülkiyetini ikinci eşi olan davalı Fatma"ya satış suretiyle temlik ettiğini, Fatma"nın da diğer davalıya devrettiğini, temliklerin muvazaalı olduğu ileri sürerek tapu iptal ve miras payı oranında tescil, olmazsa değerinin tazmini isetğinde bulunmuştur.
Davalılar, satışın gerçek olduğunu bildirip, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
- KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.
Mahkemece, iptal ve tescil isteği yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; muris Ahmet"in malik olduğu 1 parsel sayılı taşınmazdaki 5 nolu bağımsız bölümün 1/2 payını 8.12.1999 tarihinde davalı Fatma"ya satış suretiyle temlik ettiği, onun da 1.7.2004 tarihinde diğer davalı Gülseren"e aynı sebeple intikal ettirdiği anlaşılmaktadır.
Davacı, miras bırakanın davalılardan Fatma"ya yapmış olduğu temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmıştır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirascısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirascılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekirki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamıyacağıda kuşkusuzdur.
O halde, miras bırakandan tüm mirascılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve haklar araştırılmalı,tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve begeler mercilerinden getirtilmeli her bir mirascıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınmalı böylece yukarda değinilen anlamda bir paylaştırma kasdının bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır.
Somut olaya gelince; miras bırakan Ahmet"in maliki olduğu 5 nolu bağımsız bölümün 1/2 payını 8.7.1999 tarihinde evlatlığı olan davacı Zehra"ya satış suretiyle temlik ettiği, diğer 1/2 payın da intifasını üzerinde bırakarak çıplak mülkiyetini 8.12.1999 tarihinde ikinci eşi olan davalı Fatma"ya aynı sebeple temlik ettiği, daha sonradan intifasını da terkin ettirdiği anlaşılmaktadır.
Bu olgular, yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakanın temlikteki amacının mirastan mal kaçırmak değil, sağlığında paylaştırma amacını taşıdığını göstermektedir.
O halde, miras bırakanın yapmış olduğu bu temlikin muvazaalı olduğunun kabulüne olanak yoktur.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Davalıların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.1.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.