3. Hukuk Dairesi 2021/191 E. , 2021/10822 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TÜKETİCİ MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki tapu iptali tescili, olmadığı takdirde alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda; alacak talebine ilişkin davanın davalı ... yönünden kabulüne, diğer davalılar yönünden reddine dair verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; davalılardan yüklenici olan ... ile aralarında 12/12/2006 tarihinde noterde taşınmaz satış vaadi sözleşmesi düzenlendiğini, sözleşmeye göre 35.000TL bedelle satışı hususunda anlaşılan taşınmazın teslim tarihinin 30/03/2007 tarihi olarak kararlaştırıldığını, aynı gün haricen taşınmaz satış sözleşmesi de imzalanarak taşınmazın 80.000TL bedelle satışı hususunda anlaşıldığını ve bu bedelin 35.000TL’sinin peşin ödenip 45.000TL karşılığında ise kendisine ait aracı davalı yükleniciye verdiğini, daha sonra davalı yüklenicinin gösterdiği üçüncü kişiye aracın doğrudan devir edildiğini ve ödemenin bu şekilde yapıldığını; ayrıca davalı yüklenici ile diğer davalılar olan arsa sahipleri Lokman ve Ahmet arasında 06/06/2006 tarihinde imzalanan kat karşılığı inşaat sözleşmesinin haricen fesih edildiğini öğrenmesi üzerine 02/07/2008 tarihinde hem yükleniciye hem de arsa sahiplerine ihtarname göndererek taşınmazın teslimini talep ettiğini, öte yandan Gaziosmanpaşa Sulh Hukuk Mahkemesinin 2008/212 değişik iş sayılı dosyası ile delil tespit talebinde bulunularak yapılan keşif sonucu alınan bilirkişi raporunda inşaatın %80 seviyesinde olduğunun tespit edildiğini, davalı yüklenici ile diğer davalılar arsa sahipleri arasında 16/06/2008 tarihinde düzenlenen fesihnamede kat karşılığı inşaat sözleşmesinin karşılıklı olarak rızaen görülen lüzum üzerine fesih edildiğinin yazdığını, oysa kat karşılığı inşaat sözleşmesinin kural olarak mahkemece feshedilmesinin gerektiğini, taraf iradelerinin fesih konusunda birleştiği takdirde yüklenici tarafından yapılan iş bedelinin o tarihteki mahalli rayice göre saptanmasının gerektiğini, bu nedenle taraflar arasında yapılan feshin iyi niyetli olmadığını, davalıların kendi aralarında yaptıkları fesih işleminin yargısal denetim dışında kalması, bir mahkeme kararına dayanmaması ve fesih için gerekli yasal koşulların oluşup oluşmadığının belirli olmaması nedeniyle yapılan feshin geçerli bir feshin sonuçlarını doğurmayacağını ileri sürerek; öncelikle sözleşme gereği satışı vaad edilen bağımsız bölümün arsa payının belirlenerek tapusunun iptali ile adına tescilini, olmadığı takdirde ödenen
satış bedeli kadar inşaatın yapımına katkı sağlanıldığından ve davalı arsa sahipleri sebepsiz zenginleştiğinden satış bedeli için ödenen 80.000TL"den şimdilik 35.000TL"nin 12/12/2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
Davalı arsa sahipleri ... ve ...; davacı ile davalı yüklenici ... arasındaki satış vaadi sözleşmesinin tarafı olmadıklarını ve bilgilerinin bulunmadığını savunarak davanın reddini dilemişler; diğer davalı yüklenici ... ise; tapu iptal ve tescil talebi yönünden davanın reddini dilemiş, ayrıca satış karşılığı davacıdan 35.000TL aldığını, davacının 45.000TL’yi ise ödemediğini, bu nedenle inşaatı tamamlayamadığını, 35.000TL bedeli dava tarihinden itibaren yasal faizi ile ödemeyi kabul ettiğini bildirmiştir.
Mahkemece, davanın kabulü ile fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere 35.000TL’nin ödeme tarihi olan 12/12/2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline dair verilen hüküm, tarafların temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 03/12/2012 tarihli ve 2012/18289 Esas 2012/27631 Karar sayılı kararıyla; "...Mahkeme kararının hüküm fıkrasında davanın kabulü ile davacının fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulduğu belirtilerek 35.000TL bedelin ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesine rağmen cümlenin sonunda fazlaya ilişkin taleplerin reddine denilmek suretiyle aynı hüküm içinde tereddüt ve çelişkiye düşülmüştür..." gerekçesiyle bozulmuştur.
Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda mahkemece; davanın davalı ... yönünden kabulü ile 35.000TL"nin ödeme tarihi olan 30/03/2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ..."den alınarak davacıya verilmesine; diğer davalılar aleyhine açılan davanın reddine dair verilen, hüküm davacı tarafın temyizi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 04/12/2017 tarihli ve 2015/22871 Esas 2017/11869 Karar sayılı kararıyla; "... Davacının öncelikli talebi olan tapu iptal ve tescil talebi hakkında mahkemece bir hüküm kurulmadığı gibi kararın gerekçesinde de bu talep yönünden herhangi bir değerlendirme yapılmadan karar verilmiştir. Kaldı ki, davacının tapu iptal ve tescil talebinin reddine karar verilse dahi, davacı tarafından davalı yükleniciye ödenen 35.000TL davalı arsa sahiplerinin kabulünde olup bu davalılar yönünden husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmesi hatalı olduğu gibi hükümde davacının fazlaya ilişkin taleplerinin reddine yönelik de bir karar verilmemiştir." gerekçesiyle bozulmuştur.
Bozmaya uyan mahkemece, davacının davasının kısmen kabulü ile tapu iptal ve tescil davasının reddine; davanın alacak davası olarak kabulü ile davacının davasının davalı ... yönünden kabul nedeniyle kabulüne, 35.000TL"nin ödeme tarihi olan 30/03/2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ..."den tahsiline; diğer davalılar aleyhine açılan davanın reddine dair verilen hüküm, davacı tarafın temyizi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 11/02/2020 tarihli ve 2019/2461 Esas 2020/1841 Esas sayılı kararıyla, "...a) Davalılar vekili, cevap dilekçesi ile davalı ... yönünden, davacıdan 35.000TL"nin alındığının kabul edildiğini belirterek, diğer davalılar yönünden davanın reddini talep etmiş olup, duruşmada ise "35.000TL aldığımızı kabul ediyoruz." şeklinde beyanda bulunmuştur. Davalı vekili, her üç davalının da vekili olması ve davacıdan, 35.000TL alındığını kabul etmesi nedeni ile kabul edilen miktarın hangi davalı tarafından kabul edildiğinin, HMK 31. maddeye göre (maddi ve hukuki açıdan çelişkili görünen hususların) açıklattırılarak bu husus belirlendikten sonra karar verilmesi gerekir. b) Mahkemece davalı yüklenicinin satışını istediği kişiye, davacının aracı devredip devretmediği üzerinde durularak, bu yönde sunulan taraf delilleri değerlendirerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir..." gerekçeleriyle bozulmuştur.
Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde; davalılar ... ve ... yönünden davanın husumet nedeniyle reddine; tapu iptal tescil talebinin reddi ile 35.000TL’nin 30/03/2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ..."den tahsiline karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usulü kazanılmış hak doğabileceği gibi bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulü kazanılmış hak gerçekleşebilir.
Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme, kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur.
04/02/1959 tarihli ve 13/5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında vurgulandığı üzere, bozma kararına mahkemece uyulmuş olması taraflardan biri lehine usuli kazanılmış hak meydana getirir. Bu hakkı ne mahkeme ne de temyiz mahkemesi halele uğratabilir. Çünkü, müktesep hakkın tanınması kamu düzeni düşüncesiyle kabul edilmiştir.
Bu ilkeler ışığında dosya incelendiğinde; mahkemece, davanın kabulü ile 35.000TL’nin ödeme tarihi olan 12/12/2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline dair verilen 17/04/2012 tarihli ilk karar, davalılar tarafından temyiz edilmiş ise de, temyiz dilekçesinin mahkeme harç ve masrafları, vekalet ücretine ilişkin olduğu, husumet yönünden temyiz itirazının bulunmaması nedeniyle, söz konusu bedelden davalılar Ahmet ve Lokman"ında sorumlu olduğuna ilişkin davacı taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşmuştur.
O halde, mahkemece; davacı yararına oluşan usuli kazanılmış hak dikkate alınarak, davalılar Ahmet ve Lokman yönünden de davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yargılama ve temyizin temel ilkelerinden olan usuli kazanılmış hak kuralı ihlal edilerek, temyiz eden davacı aleyhine karar verilmesi usule aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün HUMK"nın 428. maddesi uyarınca davacı yararına BOZULMASINA, 6100 sayılı HMK"nın Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 03/11/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.