Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, çekişme konusu taşınmazların davalılar ile müşterek murisleri olan S... T... ve A... T... tarafından mirasçılardan mal kaçırmak ve davaılı oğulları H... ve K..."a devrini sağlamak amacıyla muvazaalı olarak ara malik F..."ye temlik edildiğini,F..."nin de gerçek amaca uygun olarak taşınmazları davalılara devrettiğini ileri sürerek miras payı oranında tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğine ve toplanan delillere göre, çekişme konusu 189 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki miras bırakan A..."nin payının davacı ile birlikte diğer mirasçılara intikal ettikten sonra, davacının miras payının taksim nedeniyle davalı H..."e tcmlik edildiği; 229 parsel sayılı taşınmazın ise mirasbırakan Sadi adına kayıtlı iken ölümüyle mirasçıları olan davacı ve davalılara intikal ettiği , tarafların taşınmaza elbirliği ile malik oldukları, mirasbırakanlar A... ve S..."nin bu taşınmazlara yönelik olarak yapmış oldukları bir temlikin bulunmadığı belirlenerek mahkemece, çekişme konusu 189 ada 1 sayılı parsel ilc 229 sayılı parsel yönünden davanın rcddine karar verilmiş olmasında bir isabctsizlik yoktur. Bu parsellere ilişkin olarak davacının temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.
Davacının diğer parsellere ilişkin olarak temyizine gelince; davacı Z..."nin miras bırakan A..."nin 2. eşi S..."nin önceki eşinden olma kızı olup, A..."nin çekişme konusu taşınmazları temlik ettiği 1967 yılında mirasçı gözükmüyor ise de A..."nin 1974 yılında, eşi S..."nin ise 1979 yılında vefat etmesi nedeniyle, sağ kalan eşi S..."nin mirasçısı olarak davacı Z...."nin halefiyet yoluyla muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak dava açabileceği kuşkusuzdur.
Davacının sonradan mirasçı sıfatını kazanması dava açmasına engel değildir. Yargısal uygulamalarda bu doğrultuda kararlılık kazanmıştır. Zira, mirasbırakanın belli bir mirasçıdan değil, mirastan(terekeden) mal kaçırdığı iddia edilmektedir.
O halde, miras bırakan A..."nin yaptığı temlikler açısından muris muvazaası iddiasının araştırılması gerektiği tartışmasızdır.
Hemen belirtilmelidir ki, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan; diğer miras bırakan S..."nin davalılara ölünceye kadar bakma akti ile devrettiği taşınmazlarında temlikinin muvazaalı olduğu ileri sürülmüştür. Dava dilekçesinde satış deyiminin kullanılmış olması iddianın bu niteliğini değiştirmektedir.
Bilindiği üzere; ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (B.K.m.5ll).Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusuda bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer.(B.K.m.5l4).Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır.(B.K.m.l8). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı,temlik edilen malın,tüm mamelekine oranı,bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir.
Hal böyle olunca,yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda araştırma yapılması, davaya konu bu taşınmazların imar uygulamasına tabi tutulduğunun gözetilmesi, davanın kabulü halinde davacının miras hakkının imar parsellerine yansıtılması, bu arada herhangi bir biçimde davadan önce üçüncü kişilere geçmiş bulunan taşınmazlar var ise iptal ve tescil davasının kayıt maliklerine karşı açılması ayrıca yargılama sırasında el değişteren taşınmaz mevcutsa HUMK"nun 186. maddesinin uygulanması gerektiğinin düşünülmesi, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ve yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacının bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK"nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 8.7.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.