Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, mirasbırakanları R...’ın maliki olduğu 39 parsel sayılı taşınmazı mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak, rayiç değerin çok altında bir bedelle davalıya satış suretiyle devrettiğini, murisin sağlığında çekişme konusu taşınmazı hataen davalıya devrettiği nedeniyle açtığı davanın murisin ölümü nedeniyle açılmamış sayılmasına karar verildiğini, murisin gerçekte taşınmazı satmadığını, bakım yapılacağı zannıyla bağışladığını ileri sürerek, payları oranında iptal ve tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, taşınmazı muristen gerçek bedelini ödeyerek satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacılar N...ve S...’nın açtıkları davanın feragat nedeniyle reddine, davacı Ömrüye’nin açmış olduğu davanın takip edilmemesi nedeniyle açılmamış sayılmasına, diğer davacılar yönünden ise; satış işleminin muvazaalı olduğu ve mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olarak yapıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, bir kısım davacılar yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden davacıların miras bırakanı R...’ın maliki olduğu 39 parsel sayılı taşınmazı 03.08.1998 tarihinde satış suretiyle davalıya devrettiği anlaşılmaktadır.
Davacılar, miras bırakanın davalıya yapmış olduğu temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; davalının miras bırakanın damadı, davacıların ise çocukları ve torunları olduğu, çekişme konusu taşınmazı miras bırakanın 03.08.1998 tarihinde resmi akitte 300.000.000.TL bedel gösterilmek suretiyle davalıya temlik ettiği, oysa gerçek değerin miras bırakanın sağlığında açmış olduğu ve ölümüyle açılmamış sayılmasına karar verilerek kesinleşen dava dosyasında 4.203.000.000.TL olarak belirlendiği, satıştan hemen sonra miras bırakanın banka hesabına 2.000.000.000.TL yatırıldığı ve anılan paranın tanıklarca davalı tarafından verilen para olduğunun belirtildiği, keza murisin bu yatan paranın faiziyle ihtiyaçlarını gidererek hayatını idame ettirmeye çalıştığı, öte yandan bir kısım mirasçıların davanın kabulünde menfaatleri olduğu halde, davalının gerçek satınalma savunmasını teyit eder şekilde beyanda bulundukları dosya kapsamı ile sabittir.
Bununla birlikte, mirasçıdan mal kaçırma amacıyla kendisine temlik yapılan kişinin, temlik yapana karşı elatmanın önlenmesi davası açmasının hayatın olağan akışına aykırı düşeceği ve anılan bu hareket tarzının da gerçek satınalma olgusunun bir delili olarak düşülmesi gerekeceği kuşkusuzdur.
O halde, mahkemece belirlenen bu olgular, yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakanın amacının mirasçıdan mal kaçırmak olmadığının kabulü gerekir.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 6.7.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.