Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden maliki bulunduğu 2070 parsel sayılı taşınmazın vekil davalı Ş...A.. tarafından A...K...’a, ondan A...Ç...’a, ondan da davalı Y...’a satış yoluyla temlik edildiğini, satışların düşük bedelle yapıldığını, tarafların el ve işbirliği içinde hareket eden kişiler olduğunu ileri sürerek, vekâlet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle tapu kaydının iptali ve adına tesciline, olmadığı takdirde maddi tazminatın tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Ş...A.., dava konusu taşınmaz bedelini vekâlet tarihinde davacıya ödediğini, satışların gerçek olduğunu belirtip, davanın reddini savunmuştur. Davalı Y.., dava konusu taşınmazı bedelini ödeyerek satın aldığını, iddiaların doğru olmadığını bildirerek, davanın reddine karar verilmesini dilemiştir.
Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın temlikinde vekil davalı Ş...A...’nin gerekli özeni göstermediği, son kayıt maliki davalı Y..’un iyi niyetli olduğu, vekâlet görevinin kötüye kullanılmasının vekil ile davacı arasında iç sorun olarak değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali, tescil ve olmadığı takdirde tazminat isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 2070 parsel sayılı arsa vasıflı taşınmazın davacıya ait iken 26.10.1992 tarih ve 20636 yevmiye no.lu vekâletnameye dayanılarak vekil davalı Ş... A...A...tarafından kız kardeşi A.. K..’a bir gün sonra 27.10.1992 tarihinde 1.600,00.- TL bedelle satıldığı, 01.12.1992 tarihinde A...K...un komşuları bulunan dava dışı A...Ç...’a 2.000,00- TL. ye satıp devrettiği, adı geçenin vekili sıfatıyla hareket eden davalı Ş...A...A...’ın sekreteri Aysel Salçık tarafından 10.000,00- TL. bedelle son kayıt maliki diğer davalı Y...K...’ya 05.11.1993 tarihinde taşınmazın temlik edildiği, Y... K...’nın diş doktoru olup, davalı Şerif Ali ile aralarında hasta-hekim ilişkisi bulunduğu, taşınmazın gerçek değerlerinin temlik tarihlerine göre sırasıyla 17.600,00.-TL, 19.200,00.-TL ve 32.000,00.-TL olduğunun bilirkişi raporuyla belirlendiği, Ereğli Asliye Hukuk Mahkemesinin 1993/134 Esas ve Sulh Hukuk Mahkemesinin 1999/173 Esas sayılı davacıya vesayeten açılan alacak davalarının takip edilmeyerek açılmamış sayılmalarına karar verildiği, 1993/134 esas sayılı dosyada davalı Ş...A...A...’ın taşınmaz bedelini mark ve bono olarak ödediğini beyan etmesine karşın, Ereğli İcra Dairesinin 1993/226 esas sayılı 30.10.1994 ödeme, 26.10.1992 tanzim tarihli 70.000,00.-TL bedelli bonaya dayalı borçlu Ş...A...A... hakkındaki icra takibinin, İcra Tetkik Merciinin 1993/15 esas sayılı dosyasında bonoda iki adet vade tarihi bulunduğu, kambiyo senedi niteliği taşımadığı gerekçesiyle iptal edildiği, taşınmazın temliklerinde vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı, el ve işbirliği içerisinde hareket edildiğinin öne sürüldüğü anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, vekâleten temsil yetkisi, kural olarak vekâlet verenin yararına ve üçüncü kişilere yönelik biçimde kullanılır. Eğer vekil, vekâleten temsil yetkisini, kasten kendisinin ya da düşünce birliği içerisine girdiği bir başka kişinin yararına kullanmış ise vekâlet görevini kötüye kullanmış olur ve yaptığı işlem de vekâlet vereni bağlamaz.
Somut olay incelenip irdelendiğinde, taşınmazın gerçek bedelinden düşük değerlerle satılarak devir edildiği, bunun yanı sıra temlik alan dava dışı kişilerle davalıların düşünce birliği içerisinde vekâlet vereni zararlandırma iradesiyle hareket ettikleri sonucuna ulaşılmaktadır.
Öte yandan, davalı vekil Ş...A...A... taşınmaz bedelini ödediğine ilişkin belge sunmadığı gibi sözü edilen icra takibi kapsamından bedelin davacı tarafından alınmadığı anlaşılmakta, olayın akış biçimi, yakın tarihlerdeki temlikler, zabıta araştırması sonucu ve davalıların hasta-hekim ilişkileri gözetildiğinde son malik davalı Y...K...’nın da vekâletin kötüye kullanıldığını bilen en azından bilecek konumda bir kişi olduğunu ve iyi niyetli bulunmadığını, T.M.K.’nun 1023. maddesindeki korumadan yararlanamayacağını göstermektedir.
Hal böyle olunca, mahkemenin gerekçeli kararı içeriğinde de değinilen ilkeler çerçevesinde belirlenen olgular, toplanan deliller birlikte değerlendirildiğinde; iptal ve tescile karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.
Kabule göre de; mahkemece, vekil davalı Ş...A...A...’ın B.K.’nun 390/2. maddesinde belirtildiği üzere kendisinden beklenen iyi niyeti göstermediği, vekâlet görevinin kötüye kullanılmasının bir iç sorun olarak değerlendirilmesi gerektiği bildirilmesine karşın, davacının tazminat talebiyle ilgili bir karar verilmemiş olması da doğru görülmemiştir.
Davacı tarafın temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edenlere geri verilmesine, 02.07.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.