Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakanların mal kaçırmak amacıyla 3 parça taşınmazı ölünceye kadar bakma akdiyle, 1 parça taşınmazı ise satış yoluyla davalı toruna temlik ettiklerini, satışın gerçek olmadığını, bakım ihtiyacının bulunmadığını ileri sürüp muvazaa nedeniyle tapu kayıtlarının iptali ile adlarına miras payları oranında tesciline karar verilmesini istemişler, yargılama sırasında miras bırakan Ayşe Gülcü’den gelen paylar yönünden davadan feragat etmişlerdir.
Davalı, iddiaların doğru olmadığını, dava konusu taşınmazların temlikinin murisin iradesine uygun yapıldığını belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, miras bırakan A.. G... payı yönünden davadan feragat edildiği, çekişme konusu taşınmazların davalıya temlikinin muvazaalı olduğunun ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar tarafından
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; miras bırakan A...’in çekişme konusu 869 parsel sayılı taşınmazı 12.04.1983 tarihli akitle davalının kayınpederi İ...G...’e, ondan da 26.09.1985 tarihli akitle davalıya satış yoluyla temlik ettiği, yine 521 parsel sayılı taşınmazın 3500/19000 payını, 535 ve 2148 parsel sayılı taşınmazların 1/4"er paylarını ölünceye kadar bakma koşuluyla davalı torununa temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Davacılar, anılan temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
Bilindiği üzere; ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (B.K.m.5ll).Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusuda bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer.(B.K.m.5l4).Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır.(B.K.m.l8). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun l.4.l974 gün ve l/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı,temlik edilen malın,tüm mamelekine oranı,bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir.
Somut olaya gelince; miras bırakanın ekonomik yönü itibariyle satış ihtiyacının bulunmadığı, 1 parça taşınmazın ara malik kullanılmak suretiyle satış suretiyle davalıya temlik edildiği, ilk satış yönünden satış bedeli ile gerçek bedel arasında fark olduğu, diğer üç parça taşınmaz paylarının ise ölünceye kadar bakma koşuluyla davalıya temlik edilerek murisin böylece tüm malvarlığını davalıya intikalini sağladığı, devire konu edilen taşınmazların makul sınırlar içinde kalmadığı, bakım ile orantılı olmayıp ivazlar arasında denge bulunmadığı görülmektedir.
O halde, anılan temliki işlemlerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı, bedelsiz ve muvazaalı olduğunun kabulü gerekeceğinde kuşku yoktur.
Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda temlike konu taşınmaz ve paylar yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.07.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.