10. Hukuk Dairesi 2015/713 E. , 2016/6675 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, rücûan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, kararında belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraflar vekillerince temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
20.06.2009 tarihli iş kazasında ölen sigortalının hak sahibine bağlanan gelirler ve cenaze giderinden oluşan Kurum zararının tazmini istemine ilişkin olup, davanın yasal dayanağı olay tarihinde yürürlükte olan 5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 21. maddesidir. Anılan maddenin birinci fıkrası hükmü, sigortalıya ya da ölümü halinde hak sahiplerine bağlanan gelirler ile yapılan harcama ve ödemelerin işverenden rücuan tahsili koşulları düzenlenmiş olup; işverenin sorumluluğu için, zarara uğrayanın sigortalı olması, zararı meydana getiren olayın iş kazası veya meslek hastalığı niteliğinde bulunması, zararın meydana gelmesinde işverenin kastının veya sigortalının sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketinin ve bu hareket ile meydana gelen iş kazası ve meslek hastalığı arasında illiyet bağının bulunması gerekir. Buradan, işverenin, işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliğine ilişkin mevzuatın kendisine yüklediği, objektif olarak mümkün olan tüm tedbirleri alma yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve bu nedenle iş kazası veya meslek hastalığı şeklinde sosyal sigorta riskinin gerçekleşmesi halinde, kusur esasına göre meydana gelen zararlardan Sosyal Güvenlik Kurumuna karşı rücuan sorumlu olduğu sonucu çıkarılmaktadır.
Somut olay incelendiğinde; mahkemece kusur tespiti için alınan heyet raporunda, davalı ve kazazede işçinin işvereni sıfatı ile G..... G.... Makine San. ve Tic. A.Ş."nin olayın meydana gelmesinde %50 oranda kusurlu olduğu diğer davalı G...... G..... Makine San. ve Tic. A.Ş."nin montaj şefi olan ..."in kazanın meydana gelmesinde %10 oranda kusurlu olduğu diğer davalı asıl işveren sıfatı ile A...... Y..... S.... Teks. San. A.Ş."nin kazanın meydana gelişinde %10 oranda kusurlu olduğu diğer davalı işveren şirketin proje sorumlusu olan ..."ın olayda %5 oranda kusurlu olduğu kazazede işçi ..."ün ise kendi vefatına sebep olan iş kazasının meydana gelişinde %25 oranda kusurlu olduğunun bildirildiği, mahkemece, Y..... Mak. San. ve Tic. A.Ş. ile davalı işveren G..... G..... Makine San. ve Tic. A.Ş. arasında taşeronluk sözleşmesi olduğu bu sözleşmede işveren davalı G.... Taşeron firma sıfatında olduğu Y..... Mak. San. ve Tic. A.Ş. ile de A.......Y..... S..... Teks. ve San. A.Ş. arasında da bu şekilde bir sözleşme olup bu sözleşmede de Y..... Mak. San. ve Tic. A.Ş. yüklenici firma durumunda olduğu dolayısı ile iş bu davada Y..... Mak. San. ve Tic. A.Ş."nin sorumluluğunun bulunduğu kanaatine varılarak, davalıların %75 kusurlu olduğu kabul edilerek ve taleple bağlı kalınarak 4000,00TL"nin davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsiline karar verildiği görülmüştür.
İşveren veya üçüncü kişiye karşı açılan davalarda 5510 sayılı Kanunun 21. maddesine göre rücu alacağından sorumluluk belirlenirken kural olarak, işveren yönünden 1. fıkraya göre gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri ile yargılamada yöntemince hesaplanacak gerçek (maddi) zarar karşılaştırması yapılıp düşük (az) olan tutar esas alınmalı, üçüncü kişi bakımından 4. fıkra gereğince gerçek zarar gözetilmeksizin gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı benimsenmeli ve bunlara kusur oranları uygulanmalı ise de işveren ve üçüncü kişinin birlikte taraf olarak yer aldığı, başka anlatımla aynı anda 1. ve 4. fıkralara dayalı uyuşmazlıklarda, fıkralarda yer alan hükümlerin nasıl anlaşılması ve giderek ne şekilde uygulama yapılması gerektiği önem arz etmektedir.
Sigortalının iş kazası veya meslek hastalığına uğramasına birden çok kişinin birlikte kusurlarıyla neden olmaları durumunda, anılan 50. ve 51. maddeler (6098 sayılı Kanunun 61. ve 62. maddeleri) gereğince teselsül hükümleri kapsamında bu kişilerin birlikte sorumlulukları vardır ve 146. maddeye (6098 sayılı Kanunun 62. maddesine) göre, kendi payından fazlasını ödeyenin diğer müteselsil borçlulara karşı rücu hakkı saklı kalmak kaydıyla, her bir borçlu yönünden kusurlarına karşılık gelen miktar ayrılmaksızın teselsül kurallarına göre sorumluluklarına karar verilmelidir. İş kazası veya meslek hastalığına birlikte sebebiyet veren sorumluların işveren ve üçüncü kişi olması durumunda ise, işverenden istenebilecek gerçek zararı aşmayan gelirin ilk peşin sermaye değerinin müteselsil sorumluların toplam kusuruna düşeninden işveren, gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısının müteselsil sorumluların toplam kusuruna karşılık gelen tutarından da üçüncü kişi sorumlu tutulmalıdır.
Daha açık anlatımla, işverenin müteselsilen sorumlu olacağı tutar, 1. fıkra gereğince kendi kusur payı gözetilerek sorumlu tutulacağı miktarın (gelirin ilk peşin sermaye değeri X işverenin kusur oranı), üçüncü kişinin 4. fıkraya göre sorumlu olacağı tutar (gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı X üçüncü kişinin kusur oranı) ile toplamı kadar olmalı, kanun koyucunun getirdiği “gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı” sınırlaması karşısında üçüncü kişinin müteselsilen sorumlu tutulacağı miktarın ise, gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı ile işveren de dahil olmak üzere tüm davalıların kusurları toplamının çarpımı sonucu elde edilecek tutar kadar olması gerekmektedir. Bu yaklaşım ve uygulama, işvereni, iç ilişkide üçüncü kişiye rücu edemeyeceği miktarı Kuruma ödemek zorunda bırakmadığından da hakkaniyete uygundur.
Yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ışığında dava değerlendirildiğinde, mahkemece eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu, davalı işverenler ve ile üçüncü kişi konumundaki davalılar ... ve ...’in sorumluluklarının anılan maddi ve hukuki olgular dikkate alınarak, öngörülen ilkeler ve özellikle değinilen 4. fıkra hükmü çerçevesinde belirlenmeyerek, yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, taraf vekillerinin, bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ :Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek hâlinde davalılara iadesine, 26.04.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.