Ceza Genel Kurulu 2018/382 E. , 2019/385 K.
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 13. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 308-201
Karşılıksız yararlanma suçundan sanık ..."nin TCK"nın 163/3, 62, 51 ve 53. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, ertelemeye ve hak yoksunluğuna ilişkin Edirne 3. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 05.03.2013 tarihli ve 426-142 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 27.04.2015 tarih ve 29804-7715 sayı ile;
"02.07.2012 tarihinde kabul edilip 28344 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan ve 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkındaki Kanun"un geçici 2. maddesinin l. fıkrası uyarınca aynı maddenin 2. fıkrası gereğince, şikâyetçi kurumun zararını tazmin etmesi hâlinde sanık hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği hususu gözetilerek, sanığın kurum zararını giderip gidermediği sorulup gidermediğinin tespiti hâlinde, öncelikle bilirkişiden normal tarifeye göre vergiler dahil ve cezasız kurum zararının belirlenmesine esas olmak üzere rapor aldırılıp ardından sanığa, "Bilirkişi tarafından tespit edilecek vergiler dahil cezasız kaçak kullanım bedeline ilişkin zarar miktarını gidermesi hâlinde 6352 sayılı Yasa"nın geçici 2/2. maddesi gereğince hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verileceğine" dair bildirimde bulunularak sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,
Kabul ve uygulamaya göre de;
Sanık hakkında verilen kısa süreli hapis cezasının ertelenmesi karşısında; 5237 sayılı TCK"nın 53/1. maddesinin uygulanmasına karar verilmesi suretiyle aynı Yasa"nın 53/4. maddesine aykırı davranılması," isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Edirne 3. Asliye Ceza Mahkemesi 27.10.2015 tarih ve 259-496 sayı ile; kabule göre yapılan bozma nedenine uymuş, eksik araştırmaya ilişkin asıl bozma nedenine ise uymayarak önceki hükümdeki gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 04.01.2016 tarihli ve 408621 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 tarih ve 83-1395 sayı ile; 6763 sayılı Kanun"un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun"a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Yargıtay 13. Ceza Dairesine iade edilmiş, Yargıtay 13. Ceza Dairesince, mahkemece verilen kararın direnme kararı niteliğinde olmadığı, yeni hüküm olduğu değerlendirilerek yapılan inceleme sonucunda, 30.03.2017 tarih ve 266-3427 sayı ile;
"02.07.2012 tarihinde kabul edilip 28344 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan ve 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkındaki Kanun"un geçici 2. maddesinin l. fıkrası uyarınca aynı maddenin 2. fıkrası gereğince, şikâyetçi kurumun zararını tazmin etmesi hâlinde sanık hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği hususu gözetilerek, sanığın kurum zararını giderip gidermediği sorulup gidermediğinin tespiti hâlinde, öncelikle bilirkişiden normal tarifeye göre vergiler dahil cezasız kurum zararının belirlenmesine esas olmak üzere rapor aldırılıp ardından sanığa, "Bilirkişi tarafından tespit edilecek vergiler dahil cezasız kaçak kullanım bedeline ilişkin zarar miktarını gidermesi hâlinde 6352 sayılı Yasa"nın geçici 2/2. maddesi gereğince hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verileceğine" dair bildirimde bulunularak sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 13.04.2017 tarih ve 308-201 sayı ile;
"5237 sayılı TCK"nın 4. maddesinde açıkça düzenlendiği üzere "Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz." 5237, 5252 ve 5271 sayılı Yasalar ile ceza mahkemelerine, uzlaşma hükümleri ve ön ödemelik suçlar dışında sanıklara veya davanın taraflarına kanunla veya yönetmeliklerle yapılan düzenlemeleri bildirme, ihtarda bulunma ve tebliğ etme yükümlülüğü getirilmemiştir. Yasalarda aksine bir düzenleme yapılmadığı sürece böyle bir yükümlülük, yorum yapmak sureti ile mahkemelere yükletilemez. Kanunlarca emredici bir usul hükmü bulunmamasına rağmen mahkeme kararının sırf bu nedenle bozulması açıkça kanuna aykırı olup bozma ilamında belirtildiği şekilde bir tebliğin ve ihtaratın sanığa yapılması hâlinde dahi 6352 sayılı Yasa"nın geçici 2. maddesi hükmü, kesin ve emredici bir düzenleme getirmiş olduğundan, ceza verilmesine yer olmadığına karar verilemeyeceği, zira, kovuşturma aşamasındaki suçlar için Yasa"nın yürürlük tarinden itibaren 6 aylık bir süre öngörüldüğü, mahkememizin karar tarihi itibarıyla 6 aylık sürenin dolduğu, sanığın bu süre içerisinde katılanın zararını karşılamadığı, 6 aylık süre geçtikten sanra sanık tarafından katılanın zararı giderilse dahi ancak TCK"nın 168/5. maddesi uyarınca cezadan indirim yapılabileceği, sürenin Yasa"da açıkça sınırlandırılmış olması nedeniyle yoruma açık olmadığı ve içtihat yolu ile bu sürenin uzatılmasının mümkün olmadığı, aksi bir uygulamanın yasa koyucu tarafından istenilmeyen ve öngörülmeyen bir durumun ortaya çıkmasına neden olacağı, bu nedenlerle bozma ilamına uyulmasının sanık lehine veya aleyhine bir değişiklik yapmayacağı," şeklindeki gerekçe ile bozmaya direnerek önceki hükümlerde olduğu gibi karşılıksız yararlanma suçundan sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 01.12.2017 tarihli ve 41755 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle dosya, kararına direnilen Daireye gönderilmiş, inceleme yapan Yargıtay 13. Ceza Dairesince 09.07.2018 tarih ve 247-10631 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 6352 sayılı Kanun"un geçici 2/2. maddesi gereğince bilirkişi tarafından tespit edilecek olan katılan kurumun zararını gidermesi hâlinde hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verileceğine dair sanığa bildirimde bulunulmadan atılı suçtan mahkûmiyet kararı verilmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, sanığın ve katılanın bozmaya karşı diyeceklerinin tespiti amacıyla duruşmadan haberdar edilmeleri gerekliliğine uyulmadan ve duruşma açılmadan tensiben direnme kararı verilmesinin isabetli olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Özel Dairenin bozma kararından sonra, Yerel Mahkemece, sanık ve katılana Yargıtay bozma ilamı ile duruşma gün ve saatini bildirir davetiye tebliğ edilmeden ve duruşma açılmadan tensiben önceki hükümde direnilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
5271 sayılı CMK"nın “Davaya yeniden bakacak mahkemenin işlemleri” başlıklı 307. maddesinde;
"Yargıtaydan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak bölge adliye veya ilk derece mahkemesi, ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar.
Sanık, müdafisi, katılan ve vekilinin dosyada var olan adreslerine de davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları saptanmamış olsa da duruşmaya devam edilerek dava yokluklarında bitirilebilir. Ancak, sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise her hâlde dinlenilmesi gerekir." düzenlemesi yer almaktadır.
Bu hüküm gereğince, bozma kararı sanık lehine olsa dahi, bozmadan sonra yapılan yargılamada yerel mahkemece sanık, katılan, varsa müdafisi ve vekillerine duruşma gün ve saatini bildirir davetiye tebliğ edilip, duruşmadan haberdar olmaları sağlanmalıdır. Yerleşik yargısal kararlarda da açıkça vurgulandığı üzere, tebligat yapılamaması ya da davetiye tebliğ olunmasına rağmen sanığın duruşmaya gelmemesi durumunda, verilecek cezanın, bozmaya konu cezadan daha ağır yaptırım içermemesi hâlinde yargılamaya devam olunarak bir karar verilebilecektir.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 08.05.2018 tarihli ve 1057-197 sayılı; 31.05.2016 tarihli ve 5-296 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin yapılan değerlendirmede;
Özel Dairenin bozma kararından sonra Yerel Mahkemece, sanığın ve katılanın bozmaya karşı diyeceklerinin tespiti amacıyla duruşmadan haberdar edilmeleri gerekliliğine uyulmadan ve duruşma açılmadan tensiben önceki kararda direnilmesi 5271 sayılı CMK"nın 307. maddesinin birinci fıkrasına aykırıdır.
Bu itibarla, direnme kararına konu hükmün, belirlenen bu usuli nedenden dolayı sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmedir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Edirne 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 13.04.2017 tarihli ve 308-201 sayılı direnme kararına konu hükmünün, bozma sonrası sanık ve katılanın usulüne uygun şekilde duruşmadan haberdar edilerek bozmaya karşı diyeceklerini bildirme olanağı sağlanmadan ve duruşma açılmadan tensiben hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmesi amacıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 07.05.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.